21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Hapishaneler faşizmin aynasıdır

Devrimci ve yurtsever tutsaklar üzerinde artan bu faşist saldırılar bir yandan hapishanelerin genel rutin haliyken, diğer yandan iktidarın yeni savaş ve işgal politikaları ile alakalı.

"Edirne Cezaevi son 20 gündür protesto sloganlarıyla inliyor, duyuyor musunuz?"

Selahattin Demirtaş, 5 yıldır rehin tutulduğu Edirne F Tipi Hapishanesi'nden bu şekilde seslendi.

Demirtaş'ın "Adalet Bakanlığı, krizi fırsata çevirip kısıtlamaları kalıcı hak gasbına dönüştürme gayretinde" uyarısı, tutsakların karşı karşıya kaldığı tehlikeye işaret ediyor.

İktidar, koronavirüs salgını gerekçesiyle uygulanan kısıtlamaları hapishanelerin standardı haline getiriyor.

Disiplin cezaları, ya da "iyi halli" olmadıkları gerekçesiyle tutsakların infazlarının yakılması, başka bir ifadeyle tahliye edilmemeleri saldırıların başında geliyor.

Yıllarca rehin tutulan devrimcilerin keyfi gerekçelerle tutsaklığı uzatılıyor.

Örneğin 9 yıl 6 aylık cezası biten Aydın Değirmeci'nin 5 ay önce tahliye edilmesi gerekiyordu. Ancak "iyi halli olmadığı" gerekçesiyle tahliye edilmedi. Üstelik Değirmenci kolon kanseri. Bu durum hem özgürlük hem de yaşam hakkı gasbı anlamına geliyor.

Faşist şeflik rejimi, hasta tutsaklara yönelik özel bir yok etme politikası uyguluyor.

Tedavi hakkını zaten gasp etmiş durumda. Ancak "vedalaşma hakkı"nı da tanımıyor. Bunun en bariz örneği Mehmet Emin Özkan'a yaşatılanlar.

Hastaneye sevk sırasında çekilen bir videoda, hepimiz Özkan'ın durumuna tanıklık ettik. Ağır hasta ve yaşlı. Yürüyemiyor. Kişisel bakımını bile tek başına yapamaz halde. Ama hala rehin tutuluyor.

Kelepçeli muayene dayatması nedeniyle tedavi hakları ellerinden alınan tutsaklar, şimdi de yeni bir dayatma ve işkence ile karşı karşıya.

Örneğin Eskişehir H Tipi Kapalı Hapishanesi'nde rehin tutulan Cihan Alkan -27 yıldır hapiste- ağız içi arama dayatmasını kabul etmediği için hastaneye sevk edilmedi.

Alkan'ın ailesine aktardığına göre, diğer hasta tutsaklar da aynı aşağılayıcı uygulamaya maruz kalıyor.

Benzer bir uygulamanın Trabzon Beşikdüzü T Tipi Kapalı Hapishanesi'nde yaşandığını da Mezopotamya Haber Ajansı'nın haberinden öğreniyoruz.

28 yıldır rehin tutulan Tajdin Duran ve iki tutsak, hastaneye sevk sırasında "ağız içi arama" ve "çıplak arama" dayatmasını kabul etmedikleri için tedavi hakları gasp edildi.

Kadın tutsaklar, bu faşist baskıların yanı sıra ayrıca cinsel işkenceye maruz kalıyor. Örneğin 5 yıldır rehin tutulan Garibe Gezer'in yaşadıkları.

Kayseri'den Kandıra Hapishanesi'ne sevk edildikten sonra cinsel işkence ve işkenceye maruz kalıyor.

Üç kişilik hücreye geçme talebi karşılanmadığı için "kapı dövme" eylemi yapıyor. Bunun üzerine süngerli odaya atılıyor, yerlerde sürükleniyor, şiddet görüyor.

Saatlerce yerde baygın yatar halde bırakılıyor, doktora sevk edilmiyor. "Üst araması" adı altında kadın gardiyanların cinsel saldırısına maruz kalıyor.

Avukatı Jiyan Kaya, Garibe ile 1 Kasım'da görüştü. Tutulma koşulları değişmiş değil. Hala tekli hücrede tutuluyor.

Avukat Jiyan Kaya, "Tutulma koşulları değişmedi, ancak üzerindeki psikolojik şiddet azalmış durumda. Garibe bu değişikliğin kamuoyunun desteği sayesinde olduğunu belirtti" diyor.

Garibe'nin durumu gündeme geldi. Ancak hapishaneler sorunu, maalesef ailelerin, tutsakların, insan hakları savunucularının üzerine kalmış durumda. Bu sessizliğin sonucu da baskıların, saldırıların daha da tırmandırılması oluyor.

Devrimci ve yurtsever tutsaklar üzerinde artan bu faşist saldırılar bir yandan hapishanelerin genel rutin haliyken, diğer yandan iktidarın yeni savaş ve işgal politikaları ile alakalı.

Çünkü hapishaneler, Türk devletinin emekçilere, ezilenlere karşı devreye sokacağı saldırı politikalarında önemli bir yerde duruyor.

1990'ların ortasındaki devrimci dalgayı kırmak için önce hapishanelerden başladılar.

Bugünkü F tipi sisteminin ilk biçimi olan "Eskişehir tabutlukları" 1996 yılında açıldı ve tutsakların bir kısmı bu hapishaneye sevk edildi. Ancak bu tabutluk tipi hapishanenin önüne 1996 ölüm orucu direnişi ile geçildi.

19 Aralık 2000 tarihinde, 20 hapishanede aynı anda gerçekleştirilen katliamın nedeni de, F tipi hapishanelere karşı yürütülen direnişin iradesini kırarak toplumu teslim almaktı.

Bu bakımdan faşist şeflik rejimi de Türk devletinin 98 yıllık pratiğini devam ettiriyor. Bu durumda toplumsal mücadele güçlerinin, iktidarın hapishane politikasının amacını görerek hareket etmesi önem kazanıyor.