27 Nisan 2024 Cumartesi

27 yıllık mücadele: Bir mezarımız olsun

Cumartesi Anneleri 848. hafta eylemlerinde 27 yıl önce bebek yaşta olan çocuklarının adalet mücadelesini sürdürdükleri Recep Diker'in akıbetini soran kayıp yakınları, Diker ailesinin, "mezarımız olsun" sesine ses kattı. 

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve faillerin yargılanması için yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri, 848. hafta eylemlerinde 1994 yılında kaybedilen Recep Diker ailesinin, "Ondan geriye kalan bir kemik parçası ve üzerindeki elbiselere ulaşmak için 27 yıldır mücadele ediyoruz" sesine ses kattı. 

Covid-19 salgını nedeniyle bu hafta da online açıklama yapan kayıp yakınları, gözaltında kaybetme suçunun sadece kaybedilen kişiye karşı değil, arkasında bıraktığı insanlara karşı da işlendiğini; işkence, zalimane ve insanlık dışı bir muamele olduğunu hatırlattı. 

'ÇOCUKLARIMINI İKİSİ KÜÇÜKTÜ'
Açıklamada ilk olarak Recep Diker'in eşi Leyla Diker söz aldı. Eşinin kaybedilmesinin ardından mücadeleyi sürdürdüklerini dile getiren Diker, "Çocuklarımın ikisi küçüktü. Biz dört yılımızı bile yan yana doldurmadık. Her iki çocuğum da soruyor, babamızın mezarı nerede, babamızın mezarını bulmak istiyoruz" dedi. 

Ağabey Abdurrahim Diker de kardeşi Recep'in kaybolmasının ardından başvurduğu hiçbir resmi makamdan yanıt alamadıklarını söyledi. 

'BABAMIZIN BİR MEZARININ OLMASINI İSTİYORUZ'
Babası kaybedildiğinde henüz dört yaşında olan Mahsun Diker, şöyle devam etti: "Bizim amacımız kemik parçalarını bulmak ve dini vecibelerini yerine getirmek. Nerede, nasıl yaşamını yitirdiğini bilmek istiyoruz. Devletten isteğimiz bir an önce bize bilgi vermeleri. Babamızın bir mezarının olmasını istiyoruz."

'ARAYIŞA BEBEK OLAN ÇOCUKLAR KATILDI'
Cumartesi Anneleri 848. haftanın basın metnini 19 yaşında kaybedilen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Ferhat Tepe'nin kardeşi Ayşe Tepe okudu. Tepe, "848. haftamızda Diker Ailesi'nin 27 yıldır maruz bırakıldıkları bu işkenceye ve üç kuşaktır süren arayışlarına tanıklık edeceğiz. Bugün 110 yaşını geçen anne Sarya Diker ile başlayan, eş ve kardeşler tarafından sürdürülen arayışa şimdi de suç tarihinde henüz bebek olan çocuklar ve yeğenler katıldı. Bugün onların 'oğluma, eşime, kardeşime, babama, amcama ne oldu?' diyen seslerine sesimizi katıyoruz" dedi. 

Tepe, kaç yıl geçerse geçsin Recep Diker ve tüm kayıplar için adalet istemekten, 149 haftadır kendilerine yasaklanan kayıplarla buluşma mekanı olan Galatasaray'dan vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi.

NE OLMUŞTU?
29 yaşındaki iki çocuk babası Recep Diker ailesi ile birlikte Silvan'a bağlı Kayadere (Ferhênde) köyünde yaşıyordu. Köylüler üzerinde ağır bir koruculaştırma baskısı vardı. "Ya korucu ol ya da köyünü terk et"  baskısı altındaki köylülerin korucu olmayı reddetmesi üzerine köy defalarca yakıldı. Köylüler zorla yerlerinden edildi. Bu süreçte ağır insan hakları ihlalleri yaşandı. Koruculuğu reddeden köylüler gittikleri yerlerde de devlet şiddetinin çeşitli biçimine maruz kaldı.

Köyünde yaşama imkanı bulamayan Diker ailesi Silvan'a taşınmak zorunda kaldı. 90'lı yıllarda Silvan, özel savaş yöntemlerinin en ağır uygulandığı yerlerden biriydi. Hizbullah'ın, JİTEM'in ve korucuların faaliyet sürdürdüğü  ilçe tam bir savaş alanı haline dönmüştü. Yüzlerce sivil insan infaz edilmiş, onlarca sivil insan gözaltında kaybedilmişti.
Köydeki asker baskısından kaçan Demir Ailesi, Silvan'da yine hedef oldu. Hizbullah ve JİTEM tarafından ölüm tehditleri alan Recep Diker, bu sefer de şehre ağabeyinin yaşadığı Diyarbakır'a gitti. Ailesini Silvan'da bırakan Diker, Diyarbakır'da ağabeyinin evine yerleşti. Kalabalık ortamda kendini daha güvende hissettiği için gündüzleri ağabeyinin işlettiği kahvehanede bulunuyordu.

14 Eylül 1994 tarihinde yine kahvehaneye gitmek üzere evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Ailenin emniyet ve adli makamlar nezdinde yaptığı tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı. Recep Diker'den bir daha haber alınamadı.