YPJ Komutanı Dilbirîn Kobanê: Kadınlar özsavunma haklarına sahip çıkmalı
Özgür Tv'ye konuk olan YPJ komutanlarından Dilbirîn Kobanê, kadınların erkek-devlet şiddeti ve işgale karşı mücadelesine dikkat çekti, özsavunmanın kadın özgürlük mücadelesi açısından önemine vurgu yaptı. Dilbirîn Kobanê, "Kadın, bir insan olarak varlığından mahrum ediliyor. Farklı yöntemlerle sürekli eziliyor. Bütün kadınlar savunma haklarına sahip çıksınlar. Tüm kadınlara çağrımız budur" dedi.
Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) komutanlarından Dilbirîn Kobanê, Özgür TV'de yayınlanan Özgür Rojava programına konuk oldu, devrim topraklarına yönelik saldırıları ve kadınların şiddete ve işgale karşı mücadelesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türk devletinin, devrimin başından itibaren Rojava halklarına düşmanca davrandığını vurgulayan Kobanê, önce desteklediği çetelerle ardından ise bizzat Türk ordusuyla saldırılar gerçekleştirdiğini hatırlattı.
YPJ komutanlarından Dilbirîn Kobanê, Girê Spî ve Serêkanîye kentlerinin işgalinin yıldönümleri ve halen devam eden işgal saldırılarını değerlendirdi. YPJ'nin Rojava devriminde oynadığı öncü role de dikkat çeken Kobanê, Rojhilatê Kürdistan'da kadınların başlattığı ayaklanmayı selamladı. YPJ'nin kadın özsavunmasında yol açıcı olduğunu belirten Dilbirîn Kobanê, tüm kadınlara özsavunmalarını güçlendirme çağrısı yaptı.
Dilbirîn Kobanê'nin Özgür Rojava programında sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
SALDIRILARA SUSKUN KALAN DEVLETLERDE SUÇLUDUR
9 Ekim; Girê Spî ve Serêkanîye kentlerinin faşist Türk devleti ve çeteleri tarafından işgal edilmesinin yıldönümüydü. Devrim topraklarına yönelik işgal saldırıları halen devam ediyor. İşgalin yıldönümünde devam eden saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinin dördüncü yılına giriyoruz. Elbette Türk devleti ve çeteleri vahşi bir saldırı gerçekleştirdi. Saldırıları Türk devleti tek başına yapsaydı gücü yetmezdi, bunu biliyoruz. Serêkaniyê ve Girê Spî'ye yönelik saldırıları birçok devlet de onayladı. Mesele sadece Girê Spî ve Serêkaniyê değil. Devrimimizin başından itibaren Türk devleti başka yol ve yöntemlerle Rojava devrimine yönelik saldırılar geliştirdi. Önceleri yöntemleri çok farklıydı. Türk devleti çeteleri destekleyerek saldırılarını gerçekleştirdi. Saldırıları yapan sadece Türk devletiydi dersek yerinde olmaz. Uluslarası Koalisyon'un ve Rusya'nın eli var, Suriye rejiminin de birçok saldırıda onayı var.
Bunu neden belirtiyoruz, çünkü tarafların hepsi sessiz kaldı. Sessizlik onay anlamına geliyor. Bu Türk devletinin gerçeğiydi. Sonraları gördük ki bu kirli yöntemleriyle, istihbaratıyla, MİT ve ajanlarıyla yani bütün biçimleriyle düşmanlığını sürdürüyor. Halkın gözünü korkutmak istedi.
ÇETELERİYLE BAŞARAMAYAN TÜRK DEVLETİ KENDİSİ SALDIRDI
Kobanê savaşı döneminde, Kuzey Kürdistan halkımız büyük destek verdi. Birçok demokrat, barış yanlısı insan Kobanê'ye gelmek, Rojava'ya destek olmak istedi. Suruç'ta katliam gerçekleştirildi. O insanların hepsi öğrenciydi, sivildi. Buna bile tahammül etmediler. Kobanê'ye gelmesinler, Rojava'ya gelip görmesinler diye katliam gerçekleştirildi.
Türk devletinde, Rojava devrimine karşı çok büyük bir korku vardı. Devrim topraklarından, Türk devletine yönelik bir saldırı, topraklarını talan etme yaklaşımımız olmadı, böyle bir amacımız da yok.
Bir devrim oldu, hangi bölgede olursa olsun bütün halklar özgürlüğünü, varlığını demokratik şekilde yaşamak istiyor. Bu yüzden, Türk devleti tahammül edemedi ve çeteler yoluyla, gizli yardımlar yoluyla saldırdı, ama başarılı olmadığını gördü. Sadece bu yöntemlerle adım atamayacağını anladı ve sonra kendi ordusuyla saldırdı.
Efrîn ile başladı, askeri gücü, tankı, topu her şeyiyle sanki kocaman bir devlete karşıymış gibi. Neden? Çünkü halkımızın iradesi güçlü, çünkü askeri gücümüz kararlı. Bu halka hizmet edeceğine, savunacağına söz verdi. Hepsi de bu halkın çocuklarıydı. Bu yüzden Türk devleti tüm bu vahşi saldırılarını askeri de olsa yasadışı olarak devam ettirdi.
İŞGALE KARŞI FEDAİ BİR DİRENİŞ YAŞANDI
Efrîn'den sonra Girê Spî ve Serêkaniyê'ye saldırı oldu. Saldırıya uğrayan çoğunlukla sivillerdi. İşgalcilerin, gelişmiş tekniklerine karşı benzersiz bir direniş sürdürüldü. Kolay değildi. Türk devleti saldırılarını rahatlıkla gerçekleştiremedi, özellikle Serêkaniyê'de ağır darbeler yedi. Öyle elini kolunu sallayarak işgal yapamadı. Kahramanca bir direnişti, yoldaşlarımız fedaice savaştı. O kadar yoldaşımız fedaice şehadetin üzerine yürüdü. Çok sayıda değerli yoldaşımız, Girê Spî ve Serêkaniyê'ye yönelik işgal savaşında kendilerini bu topraklara, bu halka feda etti.
Türk devletinin saldırıları, bunlarla sınırlı kaldı mı diye sorulursa, kalmadı. Herkes hatırlıyordur, Serêkaniyê savaşından 9 gün sonra araya bir sürü insan koyarak "ateşkes ilan edelim" dedi. Biz artık Türk devletinin ateşkes taktiğini öğrendik. Hızlı hızlı ateşkes ilan etmek istedi. Ateşkesi kendi talep etti. Ateşkes olduktan sonrada vahşi saldırıları durmadı.
Türk devleti, faşist ve yayılmacıdır. Her zaman gücünü katliamlarda buluyor. Her zaman dikkatini bir yerleri nasıl talan edeceğine, bir parça köyü, şehri nasıl alacağına yoğunlaştırıyor. Bu yüzden demokratik sistemden korkuyor.
TÜRK DEVLETİ OKULLARI-İBADETHANELERİ DAHİ BOMBALIYOR
Girê Spî ve Serêkaniyê'de yaşanan ve şimdiye kadar devam eden saldırıları herkes görüyor. Sessiz olan herkes, bu saldırıların ortağıdır. Sadece Türk devleti değil. Dört yıldır, SİHA'larla çok sayıda yoldaşımız şehit düştü. Çok sayıda sivil insanımız, kundaktaki üç aylık çocuklar dahi katledildi. Türk devletinin kanunsuz, hukuksuz, ahlaksız saldırıları devam ediyor.
Kendine "ben siyasetçiyim ya da çocuk haklarını, eğitim hakkını savunuyorum, bu konuda yardımcı oluruz" diyenler gelsin Rojava'yı görsünler. Faşist Türk devleti çocukların eğitim aldıkları okulları dahi bombalıyor. Bugüne kadar devam eden saldırılar çocukları eğitimden mahrum ediyor. Ayn İsa'dan Zirgan'a kadar, o hatta bir okul göremezsiniz. Herkes bunlara karşı sessiz çünkü hepsi bu suçun ortağı, bu birincisi.
TÜRK DEVLETİ CAMİLERİ, KİLİSELERİ BOMBALIYOR
İkincisi, Hristiyanlar "bizim için kilise kutsaldır", "İncil kutsaldır" diyor, gelip baksınlar. Dosyaları, kayıtları elimizde var. Gelsinler kendi gözleriyle görsünler. İnsanlar, inançlarını kutsal mekanlarında yaşıyorlar. Türk devleti onu dahi yerle bir etti.
Gidip Til Temir tarafına bakın bir tane sağlam kilise yok ki, insanlar kutsal günlerinde gidip ziyaret etsin. Erdoğan hergün televizyona çıkıp İslam propagandası yapıyor. Kuran camide paramparça oluyor, her parçası bir yere gidiyor, cami yerle bir oluyor. Bunlar nasıl dinden bahsediyor, "Biz İslam'a bağlıyız" diyenler, hocalar zahmet olmazsa gelsin görsünler. Bu ne katliam, bu ne talan.
Kuran, yıkıntıların altında kaldı, İncil, yıkıntıların altında kaldı. Bunlar halkın kutsal kitaplarıydı, Türk devleti bunları yerle bir etti. Bundan bahseden kimse yok. Buna karşı harekete geçen, tutum alan yok. Türk devleti vahşi saldırılarında inanç hakkını tanımıyor, kimse kendini kandırmasın. Kimse, "Erdoğan ve Türk devleti İslami bir devlettir" demesin.
TÜRK DEVLETİ DOĞAYI TALAN EDİYOR
Türk devleti, faşist amaçları için hiçbir yasa ve kural tanımaz. Herkesi katlediyor, her şeyi talan ediyor. Bütün dünyanın gözünün önünde Efrîn'deki ağaçları köklerinden kaldırdı. "Doğayı savunuyoruz, doğanın bozulmaması için hukuk, kanunlar var" diyenler hani nerede?
Türk devleti, doğada bir şey bırakmadı ki. Sadece Rojava Kürdistanı'nda değil. Türk devleti nereye girdiyse oranın doğasını talan etti. Doğaya, yeşile, ağaca tahammül edemiyor. İnsanın kemiklerinin olduğu mezarı kazıyor, kemikleri çıkartıyor yerine bina yapıyor, askeri karargah kuruyor. Hukukçuyuz, aydınız, zulme karşıyız, insan haklarını savunuyoruz diyen insanlar nerede? İnsan hakları nasıl savunulur? Rojava olduğu için mi Türk devletine göz yumuyorlar? Kürt olduğumuz için mi herkesin katletme hakkı var?
Bu insani kültürün dışındaki bir sessizlik. Türk devletinin bu saldırıları bugün dahi durmadı ki. Köyü, evi dahi toplarıyla yerle bir etti. Toprağıyla, ziraatla ilgilenen sivilleri dahi vuruyor, öldürüyor, talan ediyor. Serêkaniyê ve Girê Spî'nin işgal yıldönümündeyiz, Türk devletinin vahşeti bugün de devam ediyor.
ÖNCÜ KADINLARA SALDIRI, KADIN ÖZGÜRLEŞMESİNDEN DUYULAN KORKUDAN
YPJ kuruluşundan itibaren devrim savunmasında özel rol oynadı. İşgal saldırılarına karşı direnişte kadın savaşçıların rolünü tarif eder misiniz?
YPJ'nin devrim içinde nasıl bir rol oynadığını herkes açıkça gördü. YPJ kurulduğu ilk günden bugüne kadar, tüm çalışmalarda ve geliştirilen tüm hamlelerde aktif rol oynadı.
Öncülüğü sadece katılım düzeyinde değildi. Rojava devriminin kuruluşundan bugüne kadar yüksek düzeyde öncülük yapmaya devam ediyor. Bize yönelik saldırılarda, sadece çetelere yönelik hamlelerde değil, kentin çetelerden özgürleştirilmesiyle sınırlı değil.
YPJ kuruluşundan bugüne kadar temel öncülük rolünü, yüksek düzeyde oynadı. Çok değerli yoldaşlarımız, komutanlarımız bu devrim için kendini feda etti. Önümüze ne zorluk gelirse gelsin, bu halk ve bu devrim için kendini feda eden arkadaşlarımızın yolundan mücadelemizi her gün daha da yükselteceğiz. Revanların, Arîn Mirxanların, Sozdarların, Zozanların, Avestaların ve daha birçok fedaice hareket eden arkadaşın takipçisi olacağız.
YPJ'nin hakikati, sadece mücadeleyi daha fazla yükseltmeyi sağlamıyor ona bizzat öncülük ediyor. YPJ, herkesin ilgisini çekiyor. Neden? Farklı pek çok alanda başka öncü kadınlar da var, bugüne kadar emek de verdiler. YPJ'nin tarihi bir mirası var. YPJ tarihi misyonunu, rolünü oynuyor. Saraların, Berîtanların, Zilanların mirası; Revanlarla, Arin Mirxanlarla devam ediyor. Bu tarihi temelden köklerini alıyor. Bu mirasla kadın mücadelesi tarihi gerçeğiyle hareket etti. Bu ruhu her zaman devam ettiriyor.
Bu yüzden saldırılar son süreçte kadınları hedef alıyor. Jîyan Tolhildan, Roj Xabur toplumsal alanda Zeynep ve birçok değerli kadın arkadaş toplumun gelişiminde, savunma gücünde öncülük yapıyorlardı. Türk devleti, her zaman toplumun köklerine saldırıyor. Çünkü biliyor ki, kadın bir konuda ikna olduysa, başı da gitse sözünü yerine getirir, devam eder. Bu yüzden kadının gücüne dair çok büyük bir korku var. Kadınların örgütlenmesinden büyük bir korku duyuluyor. Bu yüzden kadına yönelik bu kadar vahşi saldırı gerçekleştiriliyor.
KADINLAR TOPLUMUN ÖNCÜSÜDÜR
Basın çalışmaları açısından, bakıyor ki en fazla kadınlar çalışma yürütüyor, hapse atıyor, sürgün ediyor ya da katlediyor. Kadından büyük korkuyor, tehlike olarak görüyor. En son Nagihan Akarsel Güney Kürdistan'da katledildi. Toplumsal alanda çalışma yürütüyordu, halkın örgütlenmesinde yer alan bir kadındı. AKP, bu yüzden çok korkuyordu.
Bir insan kendinden korkuyorsa ya sistemine güvenmiyordur ya da gücü yoktur. Demokrasi, özgürlük, eşitlik amacı yoksa vahşi saldırılar gerçekleştirir. Türk devleti de öyle, demokratik, barışçıl, insani bir projesi yok. Bu yüzden de saldırılarda kadın, çocuk, siyasetçi, basın emekçisi demiyor. Basın emekçisi kadınlara saldırması neden, çünkü hakikatleri dünya görmesin istiyor. Bu yüzden hem saldırıyor ve boğmak istiyor.
Unutmasınlar ki bir irade var, güç var. Türk devleti bu vahşetinde bir yandan da kendini kandırıyor. Durmadan saldırırsa hangi canlı olursa olsun savunma hakkını güçlü şekilde kullanır. Bizler YPJ kuvveti olarak, Türk devletinin bu vahşetini görüyoruz, çünkü yaşıyoruz. Biz yine de azını söylüyoruz. Yaşanılan gerçeğin yarısını basına söylemiyoruz, çünkü herkes gelsin kendisi görsün istiyoruz. Biz kendimize güveniyoruz, çünkü yaşadığımız gerçekleri görüyoruz. Bu yüzden de herkes gelsin bu gerçekleri görsün.
BASKININ, ZULMÜN OLDUĞU YERDE DİRENİŞ VARDIR
Jîna Mahsa Amini'nin katledilmesinin ardından başlayan ayaklanma Rojhilat İran'da sürüyor, dünyada protestolar var. Ayaklanma devam ederken Güney Kürdistan'da Nagihan Akarsel katledildi. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rojhilatê Kürdistan'da, İran devletinin saldırıları oldu. İran devletinin bir gerçekliği var. Hiçbir gerçeğin açığa çıkmasına, gerçeklerin görülmesine izin vermiyor. Örneğin İran sisteminde, kadının başı açık olmaması gerekiyor. Jîna Amini saçı biraz göründü diye katledildi. Ayıp bir şey yapmadı, doğası bu. İnsanı doğasından bile mahrum ediyorlar. İran'da bu şekilde katledilen yüzlerce kadın vardı. İran hapishanelerinde böyle 'suç' işlemiş yüzlerce kadın var. Bu yüzden dedim ya her açıdan durmadan baskı olursa, mutlaka bir yerden patlar. İran'da yaşananlar da böyle. Yüzlerce insanı hapishaneye attılar, yüzlercesini katlettiler, yüzlerce insanı tehdit ediyorlar, doğasını yaşaması engelleniyor.
İran devletinin insana farz ettiği bu; doğanı yaşama. İnsandır bu doğasını yaşayacak, güzelliğini yaşayacak. Peçenin içinde olması isteniyor. O peçe, insana zindan gibi oluyor. Gel de her yerini peçeyle kapat. Ha zindana girmişsin ha bütün bedeninin peçeyle kapatmışsın. İran devletinde doğal güzelliğini yaşayamazsın. Bu yüzdende son olarak katledilen Jîna Amini için başlayan, sisteme karşı oluşan tepkiyi buradan selamlıyoruz. Haklarına sahip çıkıyorlar. Yaptıkları başka bir şey yok. "Benden doğamı alamazsın, beni bir bezin içine hapsedemezsin" diye. Genç bir kadını biraz saçı görünüyor diye katlettiler. İran toplumu artık boğuluyor. Toplum "artık yeter" diyor.
DİRENİŞİ SELAMLIYORUZ
Rojhilatê Kürdistan'daki ayaklanmayı selamlıyoruz. İradelerine sahip çıkmaları çok önemli bir adım. Aslında herkesin "Jîna Amini irademizdir" demesi ve herkesin iradesine sahip çıkması gerekir. Daha önce yüzlerce kadın katledildiğinde sessizlik olduğu için bugün Jîna Amini katledildi. Bundan sonra herkes Jîna Amini'yi iradesi olarak görmeli, ona yönelik saldırıları kendisine yönelik görmeli. "İrademi kıramazsın", "Özgürlüğümü, doğamı elimden alamazsın" demeli. Herkes bu sisteme karşı büyük bir mücadele içinde olmalı. Ayaklanma bugüne kadar devam ediyor. Bu halkın varlığına sahip çıkmasıdır.
KADINLAR ÖZSAVUNMASINI GÜÇLENDİRMELİ
Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü 25 Kasım'ın öngünlerinde kadınları hedef alan devlet şiddetine karşı neler söylemek istersiniz. Dünya kadın hareketine çağrınız nedir?
Bütün kadınlar için diyoruz ki; kadınlar savunmasız kalmasın. Her kadın kendi savunmasının bilincinde olmalı. Bizler YPJ olarak, bu konuda bütün kadınlara öncülük etmeye hazırız, zaten yürütüyoruz da. Bütün kadınlara çağrımızdır; YPJ evrensel bir kadın gücüdür. Herkes yer alabilir. Her kadın hiçbir şey yapamasa dahi savunmasını alabilmeli. Farklı yöntemlerle kadın iradesi sürekli eziliyor. Biz diyoruz ki bütün kadınlar haklarına sahip çıksınlar. Savunma haklarına sahip çıksınlar. Bugün eğer savunma olmazsa, insanın var olması zordur. Bütün kadınlara çağrımız budur.