21 Mayıs 2024 Salı

Temelli: Sizin diplomat dediğiniz IŞİD artığı ÖSO'cularınız mı?

Partisinin Ağrı İl Kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin ve bölgenin sorunlarının AKP ile çözülemeyeceğine dikkat çekti. Temelli, HDP'nin faşist anlayışa karşı üçüncü yolu inşa ettiğine vurgu yaptı.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin Ağrı İl Kongresine katıldı. Kongrede konuşan Temelli, güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Parti çalışmasında görev almış tüm kadrolara teşekkür ederek konuşmasına başlayan Temelli, Kürt sorununun AKP ile çözülemeyeceğine dikkat çekti.

Temelli'nin konuşmasında öne çıkan bazı başlıklar şöyle:

AKP, ÇÖZÜM SÜRECİ AKAMETE UĞRASIN DİYE ELİNDEN GELENİ YAPTI
Sözlerime tam 7 yıl önce Paris'te katledilen kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Leyla ve Fidan'ı anarak başlamak istiyorum. Bu iktidar dönemi boyunca çok siyasetçiyi katletti, katledilen siyasetçilere karşı sessiz kaldı, faillerinin yakalanmaması için adeta bir sis perdesini bizatihi kendisi yarattı. Evet, bugün Paris'te katledilmiş olan siyasetçilerin failleri hala ortada yoktur. Katil vardır, katil cezaevinde hayatını kaybetmiştir ama gerçek failler ortaya çıkmamıştır. Tıpkı diğer katledilen siyasetçiler gibi. Çünkü biz Paris'te katledilen siyasetçileri andığımız bu günde aynı zamanda hafızamızda 2013-2015 dönemini canlandırıyoruz. 2013-2015 döneminin başında yani bütün iyi niyetlerimizle, bütün kararlılığımızla bir çözüm süreci örme arayışımızın karşısında bu katliam gerçekleşmişti. Sayın Öcalan'ın Kürt meselesinin çözümüne dair aslında 2013-2015 döneminde ortaya çıkan bütün çalışmalar hafızamızda hala canlılığını koruyor.

Fakat o süreçte yine bu iktidar baştaydı. Bu iktidar adeta Çözüm Süreci akamete uğrasın diye elinden geleni ardına koymadı. Tıpkı bu katliama sessiz kaldığı gibi. 2013-2015 dönemini boyunca Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenen bu iktidar o siyasetini bugüne kadar sürdüregeldi. 2013-2015 döneminde meselenin çözümüne dair atılan bütün adımlara karşı -sadece siyasi katliamlar söz konusu olmadı  darbe mekaniği bir şekliyle çalıştırıldı 2014'te çöktürme planları hazırlandı. Buna bağlı olarak da 5 Nisan 2015'te mutlak tecrit başladı. Tecritten mutlak tecride geçiş aslında bir sistem değişikliğinin de habercisiydi. Daha fazla otoriterleşme Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, Kürt düşmanlığı, savaş ve işte sonunda geldiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.

BUGÜNKÜ SİSTEMİN ADI TECRİT SİSTEMİDİR
Bugün içinde yaşadığımız bu sistem uydurma bir sistem. Otoriter rejimlerini kamufle etmek için uydurdukları bir sistem. Bugün yaşadığımız zulmün, şiddetin, savaşın müsebbibi bu iktidar, bu iktidarın zihniyetidir. Bu zihniyet darbe mekaniğinin içinde, darbelerle barışık olarak adeta darbeleri yeniden yeniden üreterek bu devranı böyle döndürme peşinde. Bu devran böyle döner mi, buna izin verir miyiz? Asla izin vermeyeceğiz. İşte ödediğimiz bedeller bir yerde aslında bizim mücadelemizi de gösteriyor. Bu mücadeleyi büyüteceğiz, bu devran böyle dönmesin diye, bu darbe zihniyeti son bulsun diye mücadelemizi nerede olursak olalım büyütmeye devam edeceğiz. Eğer bunu yapmazsak, eğer bu sisteme teslim olursak bu sistem sadece haklarımızı gasp etmekle kalmayacak yaşamlarımızı da ellerimizden alacak. O yüzden direnmek yaşamaktır diyoruz. Bugün ortaya koymuş oldukları aslında sistemin adı bir tecrit sistemidir, mutlak tecrit sistemidir. 

BİNLERCE HDP'Lİ İÇERİDE VE SÜRGÜNDE BİZLER DIŞARIDA DİRENİYORUZ
Bu tecrit sisteminin sonucu olarak kendi hukuklarını yarattılar hukuk devletini askıya aldılar, anayasal devleti yok saydılar. Anayasayı her gün ihlal ettiler. Bu, tecritten başka bir şey değildir. Bütün bir ülkeyi tecrit girdabına sıkıştırdılar. Bununla da yetinmediler, siyasi darbeleri bizzat hayata geçirdiler. 4 Kasım'da olduğu gibi HDP'yi düşmanlaştırarak, HDP'li siyasetçilere karşı siyasi darbe gerçekleştirdiler. Bugün cezaevlerinde binlerce arkadaşımız var, ama asla vazgeçmedik. Asla bu mücadelede bir şüpheye düşmedik. Cezaevindeki arkadaşlarımız da sürgündeki arkadaşlarımız da direnmeye devam ediyor. Bugün cezaevlerinde eş genel başkanlarımız, arkadaşlarımız var. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak var, Aysel Tuğluk var. Bugün cezaevlerinde milletvekili arkadaşlarımız var. Selçuk Mızraklı gibi belediye eşbaşkanlarımız var. Bugün cezaevlerinde binlerce HDP'li var, onlar içeride biz dışarıda direnmeye devam ediyoruz. Onlar özgür kalana, sürgündeki arkadaşlarımız dönene kadar bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Yitirdiklerimize sözümüz var. Bütün bu dönemin bu ceberut iktidarın yaptıklarının mutlaka hesabını soracağız. Bizim mücadelemiz demokrasi, adalet ve özgürlük mücadelesidir. Yoksa alışılagelmiş bir siyasi rekabet içinde, kendini var etmiş bir parti değiliz. Biz HDP'yiz, biz bir sevdayız, aşkız. 

BÜTÜN BAKANLAR TOPLUMSAL HAKLARI GASP ETME YARIŞINA GİRMİŞLER
Karşımızda acze düşmüş tükenmiş bir iktidar var. Siyaset üretemiyor; yegane siyaseti Kürt düşmanlığı, toplumu bölmek, barışa karşı çıkmaktır. Toplumsal, siyasi, iktisadi barışı parçalamıştır, yok etmiştir, dinamitlemiştir. Bir kabine var evlere şenlik. O kabinede yer alan bütün bakanlar, bu toplumun adeta aleyhine çalışmaktadır. O kabinede yer alan bütün bakanlar adeta bu toplumun haklarını gasp etme yarışına gitmiştir. Kabinenin başı aslında tümüyle bu tükenmiş iktidarın simgesi haline gelmiştir. Ne bir söylediği bir söylediğini tutmaktadır ne de Türkiye'nin hayrına bir politika üretmektedir. Üretemezler de çünkü tükendiler. Tükendiler çünkü sarıldıkları şey tecrittir. Çünkü sarıldıkları şey kayyımdır, çünkü sarıldıkları şey düşmanlıktır. Bu politikalarla ayakta kalamayacaklarını bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Ama iktidardan düşersek başımıza neler gelir telaşıyla bu politikalarında ısrar ediyorlar. 

Nasıl ki kayyımları süpürüp attık işte yine şimdi iktidardan kurtulmak için kayyımlarıyla beraber bu iktidarı süpürüp atacağız. İşte yol o zaman açılacak. İşte Üçüncü Yol mücadelemiz tam da budur. Bu mücadeleyi büyütme zamanıdır. 

ORTA DOĞU'DA HALKLAR OTORİTER REJİMLERİN KUŞATMASI ALTINDADIR
Eğer büyütemezsek sadece Türkiye'deki değil Orta Doğu'daki yangın da büyüyecek. Bugün Orta Doğu'ya baktığımızda adeta 3'üncü Dünya Savaşı yaşanmaktadır. Vekalet savaşları dediğimiz savaşlardan çok daha ötesinden taşınmış bir savaş coğrafyasıdır. Orta Doğu otoriter rejimler tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Orta Doğu halkları otoriter rejimler tarafından kuşatılmıştır. Türkiye'siyle, İran'ıyla Suriye rejimiyle, İsrail'iyle, ABD'siyle, Rusya'sıyla Orta Doğu halkları, başta da Kürt halkı kuşatma altındadır.

Bakmayın birbiriyle savaşıyor gözükmelerine. Bu otoriter rejimlerin esas büyük ittifakı Orta Doğu halkları üzerinde kurmak istedikleri zulümde, baskıda saklıdır. Çünkü Orta Doğu dünya siyasetinin merkezidir. Kürt meselesi küresel bir meseledir. Orta Doğu'da halklar lehine gelişecek bir çözüm dünya sistemi açısından da bir değişim dönüşüm ifade etmektedir. İşte bu değişim dönüşümden kaçanlar, emperyal hevesli ülkeler Orta Doğu'daki çözüme karşı büyük bir ittifak ortaya koyuyorlar. Birbirleriyle savaşırken de birbirleriyle masada buluştuklarında da aslında teşhir olan şey ittifaklarıdır.

DEMOKRATİK ORTA DOĞU İÇİN DEMOKRATİK TÜRKİYE DİYORUZ
Çünkü orada demokratik bir Orta Doğu hayata geçmesin diye siyasi çözümlerin önü açılmasın diye halklar kendi geleceklerine karar vermesin diye konfederalist bir çözümün yolu açılmasın diye Orta Doğu işgal altındadır. Orta Doğu bir kan deryasıdır. Kendi borsalarında kazançlarına kazanç katmak uğruna enerji rantlarını paylaşmak uğruna, silah sanayilerini geliştirmek uğruna, kendi borsalarına kazanç katarken, Orta Doğu'yu bir kan borsasına çevirmektedirler. Çözüm nettir. Kürt meselesinin çözümü aynı zamanda Orta Doğu halklarının meselesinin çözümüdür. O yüzden demokratik bir Orta Doğu için demokratik bir Türkiye diyoruz. 

ULUSAL BİRLİK İÇİN KÜRTLERE BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞMEKTEDİR
Tabii Orta Doğu'ya baktığımızda küresel Kürt meselesi dediğimizde, Kürtlere de önemli sorumluluklar düşüyor. Birlik çalışmaları bu yüzden büyük önem taşımaktadır. Evet, farklılıklar olacak. Koskoca bir Kürt dünyasından bahsediyoruz. Sadece Orta Doğu'da yaşayan 50 milyon Kürt'ten bahsediyoruz. Tabii ki inanç farklılıkları da siyasi farklılıklar da olacak. Ama bunların hiçbiri yan yana gelmeye engel değil. 100 yıl boyunca bu sistem kendisini var etmişse o zaman "neyi eksik yaptık" diye sormanın zamanıdır. Bu eksikliklerin aşılması sadece Kürt halkının çözüme ulaşmasını değil, bütün Orta Doğu'nun, Türkiye'nin ve küreselleşmiş dünyanın bu baskıcı, otoriter rejimlerinden kurtulması için önemli bir adım olacaktır. Bunu başarabiliriz. 

UTANMADAN 'DİPLOMASİ ŞART DİYOR', IŞİD ARTIĞI ÖSO'CULARINIZ DİPLOMAT MI?
Bu iktidardan umut yoktur. Bu iktidardan kurtulmak Orta Doğu halklarının, hatta Libya'nın da hayrınadır. Cumhurbaşkanı çıkmış diyor ki "diplomasi şart". Sanki Suriye'de askeri çözümler peşinde koşan, militarizm peşinde koşan kendileri değilmiş gibi, sanki Libya'ya asker gönderen kendileri değilmiş gibi Rojava, Serêkaniyê, Afrin'i unutmuş gibi, Pençe Harekatlarından başka Irak'la bir ilişkisi kalmamış bir iktidar, utanmadan sıkılmadan bütün "diplomasi şart" diyor. Sizin o IŞİD artığı ÖSO'cularınız diplomat mı? O IŞİD artığı Suriye Milli Ordusu diplomatlardan mı oluşuyor. Ne diplomasisinden bahsediyorsun? Bu ülkenin bir dış politikası mı var ki diplomasi üretecek, uzlaşma üretecek.

ABD-İRAN ARASINDA ARABULUCULUK YAPACAK EN SON İKTİDAR SİZSİNİZ
Bütün uzlaşma zeminlerini yok etmiş bir iktidar kalkmış uzlaşmadan, diplomasiden bahsediyor. Kasım Süleymani'nin ölümünden sonra kalkmış ABD ile İran arasında arabuluculuk yapacakmış. ABD-İran arasında arabuluculuk yapacak en son iktidar sizsiniz. Çünkü bütün Orta Doğu'da olup bitenlerin baş müsebbibi sizsiniz. 

Ortaya koyduğunuz politikanız iflas etti. Öyle bir iflas etti ki, o denli büyük bir yıkım getirdi ki şimdi bütün halklar bu yıkımın, bu zalimliğin altında. Bu zalimlikten kurtulabilir. Tüm halkların ortak çabasıyla bu zalimlikten kurtulmamız mümkün.

AĞRILININ ZENGİNLİĞİ YANDAŞ MÜTEAHHİTLERE GİTMİŞTİR
Savaş var, zulüm var. Savaş ve zulmün yanında yoksulluk da var. Bu da ayrı bir zulüm. Bunu en iyi Ağrılılar biliyor. Ağrı Türkiye'nin en yoksul ili. Ama hangi Kürt ili yoksul değil ki. İşte iktisadi şiddet budur. Halkın kaynaklarını gasp edip götürmektir. Ağrılının zenginliği Ağrı'ya kalmamıştır, gitmiştir. Yandaş müteahhitlerin cebine, silah tüccarlarının cebine gitmiştir. Tarım, hayvancılık bitmiştir. Her sene teşvik çıkmıştır, teşviklerin hepsi batıda kullanılmıştır. Bütçe kaynakları ya savaşa gidiyor ya müteahhitlere gidiyor. Ağrılı her gün biraz daha yoksullaşıyor. Nereye gidiyor? Şehir hastanelerine gidiyor. Hasta garantisi veriyor. Yeterince hasta bulamazsa Ağrılıdan, Vanlıdan, Muşludan kaynakları alıp müteahhide aktarıyor. Osmangazi Köprüsü'ne gidiyor. Burada Osmangazi Köprüsü'nden geçen kimse yok. Ama sizin kaynağınızla Osmangazi Köprüsü'nden geçmeyen araçların parası ödeniyor. Ağrı niye yoksul? Çünkü Osmangazi Köprüsü'nden yeterince araç geçmiyor. Ağrı niye yoksul? Çünkü yeterince hasta yok. Ağrı niye yoksul? Çünkü 3. Havalimanı yapıldı. 

KANAL İSTANBUL HAYATA GEÇERSE BİZİ DAHA FAZLA YOKSULLUK BEKLİYOR 
Bütün Kürt illerinde bu denli yoksulluğun nedeni bu iktidardır. Bu iktidar bu kamu projelerini kendi hayrına, müteahhitlerinin hayrına yapıyor. Bir kamu hizmeti ihtiyacından yapmıyor. Kamunu, topumun ihtiyaçlarını görmeyen bu iktidar bütün kaynakları çarçur etti. Şimdi de Kanal İstanbul diyor. Bu Kanal İstanbul hayata geçerse bugünden çok daha fazla bir yoksulluk bekliyor bizi. Kanal İstanbul büyük bir ekolojik ve iktisadi yıkımdır. Peki, neden yapmak istiyor? İktidarda kalabilmek için. Nasıl bir yanda darbe mekaniği çalışıyor bir yanda da yolsuzluk mekaniği çalışıyor. Yani kendi siyasetlerinin finansman mekaniği çalışıyor. Bu iki mekaniğin arasına toplumu sıkıştırarak ayakta kalmak istiyor.

HDP BU FAŞİST ANLAYIŞA KARŞI BİR ÜÇÜNCÜ YOL VAR EDİYOR
Buna izin vermeyeceğiz. Geleceğimize, irademize sahip çıkmanın yolu bu siyasetin karşısına geçmekten geçer. Siyasetimizi var etmekten geçer. HDP bir siyaset var ediyor. Toplumun, halkların iradesiyle bir siyaset var ediyor. Bu faşist anlayışa karşı bir Üçüncü Yol var ediyor. Şimdi yoksulluğa, yolsuzluğa, savaşa, şiddete karşı bu yolda kararlı bir şekilde yürüme zamanıdır. İl kongrelerimizi yapıyoruz, şimdi büyük kongremize gideceğiz. İnanıyoruz ki büyük kongremizden sonra HDP'nin iktidar yürüyüşü başlayacak. Türkiye'yi dönüştüreceğiz, Orta Doğu'yu dönüştüreceğiz, Türkiye'de de Orta Doğu'da da demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğiz.

Buradan bir kez daha 'erken seçim' diyoruz, 'hodri meydan' diyoruz. Tükenmiş bir iktidarla artık geleceğimizin, toplumun tükenmesini istemiyoruz. O yüzden ülke bir an önce erken seçime gitmelidir. Erken seçime gidene kadar tüm toplumsal kesimler yan yana gelmeldir. Emekçiler, kadınlar, gençler, farklı inanç kesimleri bir araya gelmeli. Bu büyük mağduriyetten hep birlikte kurtulmalıyız. Demokrasi ittifakı çatısı altında yan yana gelmeliyiz. HDP bu sürecin öncüsüdür, bu sürecin çağrıcısıdır. Gelin hep beraber yan yana gelin, bu yolda kararlı bir şekilde yürüyelim. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasi ise yerel demokrasi ile güçlendirilmiş kayyım rejimine karşı çıkan, güçlü bir parlamenter sisteme dayalı bir sistem var edelim. Bunun için ihtiyaç duyduğumuz şey demokratik anayasadır.

OSMANİYE'DEN ÖTEYE GEÇEMEMİŞLER BİZE LAF SÖYLÜYORLAR
Bütün bunları yaparken tabii ki her şeyden önce bizler yan yana geldiğimizde bu büyük örgütlülüğü var etmemiz lazım. HDP bütün bileşenleri, dostlarıyla bir Türkiye'dir. Diyorlar ki "Türkiye partisi misiniz?" Ben de diyorum ki "hanginiz Türkiye partisisiniz?" HDP'nin çeyreği olamazsınız. Bu soruyu bize soranlar, Osmaniye'den öteye geçememiş, kalkmış bize laf söylüyor. 

Beka dedikleri kendi bekalarıdır. Kendi bekalarının sonuna gelenler ülkeyi zora sokuyorlar. O yüzden tüm Türkiye halklarıyla, emekçileri, kadınlarıyla beraber, hep birlikte örgütleneceğiz. HDP'yi örgütleyeceğiz. Sokak sokak, mahalle mahalle meclislerimizi var edeceğiz. O meclislerde ortak dertlerimize, ortak çözümler üreteceğiz. Bütün toplumda büyük dönüşüm ve örgütlülüğümüzü hayata geçireceğiz. Bunu başaracağımıza inanıyorum. Çünkü geçmişten gelen onlarca yıllık mücadelenin taşıyıcıları bizleriz, hepimiziz.