26 Aralık 2024 Perşembe

Tanya Kara yazdı | 25 Kasım'dan yansıyanlar: İsyan ve mücadele

Bu yıl 25 Kasım eylemleri oldukça yaygın biçimde yapıldı, erkek-devlet şiddetine ve heteroseksizme karşı isyan ve mücadele bütün eylemlerden yükseldi. Eylemlere katılımda genç kadınların ağırlığı belirgin biçimde görünürdü. Dünyada da çok yaygın ve kitlesel eylemler oldu ve "Jin, jiyan, azadî" yasağa rağmen sınır tanımadı.

Her yıl olduğu gibi bu yılda 25 Kasım'da dünyanın her yerinde kadınlar olarak erkek-devlet şiddetine karşı isyanı ve mücadeleyi yükselttik. 2024 25 Kasım'ını nasıl karşıladık, nasıl hazırlandık ve 25 Kasım günü neler yaşandı? Bu sorular değerlendirilmeyi hak ediyor.

Yaşadığımız coğrafya ulusal, cinsel, sınıfsal çelişkinin katman katman birbirine geçtiği bir coğrafya. Dolayısıyla 25 Kasım'a giden süreci ayırarak ele almak güç; kaldı ki buna gerek de duymuyoruz. Sosyalist kadınlar olarak hem dünyada ve Ortadoğu'da gelişen siyasal süreçlerin halklarımıza ve kadınlara sonuçlarıyla ilgileniyor, hem de bu gelişmeleri kadın devrimi programımız ışığında analiz edip somut politik ve örgütsel görevler düzleminde ele alıyoruz. Elbette bu gelişmeleri, bu yazının konusu olmadığı için derinlikli ele almamız mümkün olmayacaktır. Fakat bu gerçeğin üzerinden de atlamamak gerekir. Çünkü bu yıl 25 Kasım'ı örgütleyen bütün kadın platformları bu siyasal sürecin içinde gelişmelere bakarak ortak sözünü ve eylemini gerçekleştirdi.

25 KASIM HAZIRLIKLARI SALDIRILAR ALTINDA BAŞLADI
25 Kasım hazırlıklarına başlayacağımız süreç içerisinde Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner'in vahşice katledildiği haberini aldık, büyük bir öfke ve isyanla kadınlar olarak sokaklara aktık. Liseli ve üniversiteli genç kadınların isyanı her yeri sardı, kampüslerde, liselerde eylemler gerçekleşti, faşist yasak ve ablukalar karşısında oldukça önemli bir gelişme olarak bunu vurgulamak gerekir. Bu eylemlerde kadın cinayetlerine, erkek şiddetine karşı biriken öfke çok belirgin bir şekilde görüldü. Ayşenur ve İkbal'in katledilmesi erkek egemenliğine, kadın düşmanı faşist AKP-MHP iktidarına karşı duyulan öfkenin açığa çıktığı anlardan biri oldu. Aslına bakarsak bu öfkenin altında aynı zamanda kadın cinsine dönük kapsamlı saldırıların sürdürülüyor olması var. Çünkü erkek egemen kapitalist sistem; erkek şiddetinin yasal dayanaklarını genişletme hamlelerini arttırıyor, yoksullaşma krizi koşulları ve bölgesel savaş riskleri kadın emeği ve bedeni üzerindeki sömürüyü derinleştiriyor, evden kuralsız ve esnek çalışma şeklindeki istihdam ve sömürü biçimi yaygınlaşıyor, evsel sömürüyü artırıyor. Yeni yasa düzenlemeleri, kazanılmış hakları gasp etme saldırıları "aile, devlet ve din" üzerinden yükseltiliyor. Kadınları "aile" ve "ev" içinde erkeğin ihtiyaçlarına göre tanımlıyor, nesneleştiriyor, yaşlı ve çocuk bakım hizmetinin tek sorumlusu olarak kadınları görüyor.

Boşanma hakkı ise fiilen engelleniyor, tanınmıyor. Erkekler hanelerin başında yetkilendirilmiş şefler olarak kadın cinsine dönük yapacakları her saldırıda arkalarında erkek-devletin, yargının olduğunu çok iyi biliyor. Cezasızlık politikaları erkek şiddetinin meşrulaştırılmasını sağlıyor ve toplumsal bir mesaj veriyor, bunu da çok kasti biçimde örgütlüyor AKP-MHP faşist iktidarı. 
İşte tüm bu saldırılar içinde biriken kadın öfkesinin nereden ve nasıl karşılarına dikileceğini bilemiyorlar, en büyük korkuları da bundan.

25 Kasım'a gittiğimiz süreçte Narin, Şirin, Sıla'nın başına gelenlerle, çocukların erkekler tarafından nasıl istismar edildiğini, nasıl vahşice katledildiği bir kez daha gördük. "Yenidoğan çetesi" ile çocukların yaşam hakkının erkek egemen sermaye düzeni için hiçbir anlam ifade etmediğini bir kez daha gördük. Kürt bir genç kadın olarak Rojin'in Van'da kaybedilip katledilmesinin "intihar" denilerek apar topar örtbas edilme çabasında erkek yargının oynadığı rolü bir kez daha gördük. İzmir'de elektrikli sobadan çıkan yangında 5 çocuğun hayatını kaybetmesinin ardından yoksullukla boğuşan annenin gözaltına alınması çocuk ölümlerinin yoksulluk nedeniyle yaşandığı gerçeğini örtmeyi amaçlıyordu. AKP-MHP iktidarı cephesinden yapılan tartışmaların tek amacı da buydu. Bu düzen, kadınları çocuklarıyla birlikte ölmedikleri için suçlu ilan edebiliyor, bunu asla kabul etmeyeceğiz. Hepsini AKP-MHP faşist iktidarına karşı mücadele öfkemizin bir parçası haline getirmeye devam edeceğiz.

Kürt halkının iradesini kayyumlar ile gasp ederek eşbaşkanlık kurumsallaşmasına, kadın özgürlükçü ilkelerle halklara, kadınlara hizmet veren yerel yönetim anlayışına dönük kapsamlı saldırılar karşısında da kadınlar önemli bir ortak söz ve eylem etrafında buluştu. Kentlerde kadın platformları ya da 25 Kasım dolayısıyla oluşturulan platformlar, kayyum saldırısını 25 Kasım'a giderken erkek-devletin kadınlara dönük saldırısı olarak ele aldı, açıklama ve eylemler yaparak tutum geliştirdi.

Rojava'da, Filistin'de ezilen halklara dönük saldırılar karşısında da kadın hareketi ortak platformlarda bir tutum geliştirdi. Bunu sadece 25 Kasım'a giden süreçte değil öncesinde de ortaya konmuş bir pratik olarak ifade etmek, belirtmek gerekir.

25 Kasım'a giden siyasal süreç içerisinde yaşanan bir dizi gelişme oldu. Bunların bir kısmını sıralamaya çalıştık. Bir diğer önemli nokta ise sosyalist kadın örgütlerinin, feminist örgütlerin, ortak platformlarımızın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne nasıl bir hazırlık süreci örgütlediği. İstanbul 25 Kasım Kadın Platformu bu sene çalışmalarına bir önceki yıllara göre daha erken başlamış oldu ve bu diğer kentlerde de bir motivasyon yarattı. Birçok kentte kadın platformları bildiri dağıtımları, ajitasyon çalışmaları ve etkinliklerle 25 Kasım'a hazırlandı. Mahallelerdeki kadın platformları ve dayanışmalarının 25 Kasım'a çağrı çalışmalarının geçtiğimiz yıla göre daha yaygın yapıldığını söyleyebiliriz.

KENDİ SÖZÜMÜZÜ KADINLARA ULAŞTIRMAMAK BİR ZAYIFLIKTI
Dikkat çeken bir nokta ise ortak platformların çalışmaları dışında birçok kadın örgütünün 25 Kasım çalışmalarının oldukça zayıf oluşu ya da hiç olmayışıydı. Buradaki ölçümüzü yalnızca kadın örgütlerinin sayfalarında yaptıkları çalışmaların yansıtılması ve özgür basına yansıyanlar oluşturuyor. Ortak platformlarda belirlenen söz, şiar etrafında çalışmak elbette önemli, ama her kadın örgütünün 25 Kasım'da ayrı bir sözünün, kitle çalışmasının olması da bir o kadar önemli. Bu sene bunun zayıflığının daha belirgin yansıdığını söyleyebiliriz. Kendi şiarıyla, sözüyle afişiyle yazılamasıyla, bildirisiyle sokakta olan kadın örgütlerinin sayısı bir elin parmağını geçmedi. Kadınlara sözümüzü, çağrımızı ulaştırma noktasında "en bilindik" çalışma biçimlerinin bile kullanılmıyor, yapılmıyor oluşu sadece tek tek kadın örgütlerinin değil hepimizin hanesine yazılan bir zayıflık. İşte bu yüzden de önemsiyor ve buraya dikkat çekmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Sosyalist kadınlar olarak biz de kendimizi bu tablonun dışında görmüyor, yaygınlaştırılması ve örgütsel olarak geliştirilmesi gereken bir çalışmamız olduğunu biliyoruz. 25 Kasım'a doğru giderken çalışmamızı da bu görüş açısı ile yaptık ve bunun değişik bakımlardan pozitif sonuçlarını da almaya başladık. Ama yetmez.

Erkek-devlet şiddetinin böylesine arttığı, kadınların örgütlü mücadeleye böylesine yüzünü döndüğü bir anda örgütlü kadın kuvvetleri olarak daha iddialı olmalıyız. Erkek-devlet şiddeti arttığı gibi kadınların isyanı ve mücadelesi de artıyor. Kadın cinsi bu kırım karşısında kendi direniş tarihini yazmaya hazırlanıyor.

Sosyalist kadınlar olarak erkek-devlet şiddeti karşısında yakın tarihimizde önemli çalışmalara imza attık. Şule Çet'in "şüpheli ölümünün" aydınlatılmasında Şule Çet için Adalet Komisyonları'nın oynağı rolü unutmamak gerekir, Gülistan Doku için Adalet Komisyonu'nun Gülistan'ın kaybedildiği gerçeğini nasıl bütün somut verileri ile kamuoyunda gündemleştirdiğini unutmamak gerekir. Bunları neden mi hatırlamak gerekiyor? Çünkü, kadın cinayetlerinde cezasızlık politikası karşısında biriken kadın öfkesinin erkek yargıya, erkek devlete karşı örgütlenmesi sorumluluğumuz var. Erkek şiddeti karşısında bu örnekleri çoğaltma ve daha güçlülerini yaratma görevi ile karşı karşıyayız. İşte bu görüş açısı ile kadın cinayetlerine karşı "Harekete geç" diyerek bu yıl 25 Kasım'a hazırlandık.

25 KASIM'DA SOKAKTA İSYAN VARDI
25 Kasım'a sayılı gün ve saatler kala AKP-MHP faşist iktidarı adeta kadınlara ve LGBTİ+'lara özel olarak hazırladığı saldırı paketini gündeme getirdi. Bu paketin içinde ne ararsak var! "İlaç kısıtlamaları" kararıyla transların hormona erişimini engellemek üzerine transfobik bir saldırıya imza atıldı, buna karşı sokağa çıkan LGBTİ+'lar işkence ile gözaltına aldı. Yetmedi, Ali Yerlikaya, İçişleri Bakanı olarak, koruma kararı verilen kadınların, şiddet faili erkeklere kapıyı açtıkları için öldürüldüğünü açıkladı. Bu açıklamalarla toplumda, yargı kararlarında da gördüğümüz, kadına şiddet ve katliam saldırılarında erkeklerin masum, kadınların suçlu olduğu algısı örgütlenmeye çalışılıyor. "Kadın cinayetleri politiktir" diye haykırmamızın sebebi işte budur. Geçtiğimiz ay en fazla kadın cinayetinin yaşandığı ay olarak tarihe geçti. Ekim ayında 48 kadın erkekler tarafından katledildi, 23 kadının ölümü ise şüpheli olarak kayıtlara geçti. 2024 yılının ilk on ayında 345 kadın katledildi, 207 kadının ölümü ise şüpheli olarak kayıtlara geçti. Bu veriler kadın kırımının somut verileridir. Devlet erkinden yapılan yalana dayalı açıklamalar, kadın düşmanı politikalarının sonuçlarının üstünü kapatmaya yöneliktir. Ama yine yetmiyor.

Diyarbakır Valiliği "Jin, jiyan, azadî" sloganını yasakladığını, On Gözlü Köprü'de eylem yapan "Jin, jiyan, azadî" sloganı atan kadınlara bildiriyor. Dünyanın her yerinde "Jin, jiyan, azadî" sloganı kadınların, sağcı, faşist, gerici iktidarlara karşı isyanını ifade ediyor ve her yerde bu sloganı duyabiliyoruz. İşte Kürt kadınlarının sesinin dünyanın her yerinde direnen, mücadele eden kadınlara direnç ve güç vermesine olan tahammülsüzlüğüdür bu karar. Ama bu saldırı da yetmiyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasına ve yeni kreş açılmamasına karar vermiş! Kreşler tüm emekçilerin temel hakkıdır. Mevcut haliyle dahi yeterli olmayan kreşlerin kapatılması, çocuk bakımının kadınların sırtına daha fazla yükleneceğinden başka bir şey ifade etmiyor.

İşte bu sıraladığımız saldırılar AKP-MHP faşist iktidarının 25 Kasım programını oluşturuyor. Tesadüfi değil bu saldırıların zamanı, AKP-MHP iktidarının 25 Kasım takviminde bunlar vardı. Çünkü 25 Kasım öncesi kadınların, LGBTİ+'ların daha fazla hakkını gasp etmek yasaklarla, baskılarla 25 Kasım'da kadınların sokaklara çıkmasını engellemek istiyor, bunun ilanını Taksim'i yasaklayarak vermiştir. Yasak kararını tanımayan kadınlar Taksim'de eylemi gerçekleştirerek önemli bir mesaj verdi. Taksim Tünel tamamen kapatılmış, saatler öncesinden ulaşım durdurulmuş ve iki günü kapsayan bir yasaklama kararı ilan edilmişti. Her yıl bir önceki yıla göre daha fazla ablukaya alınan Taksim'de yasağın içeriği ve çapı da değişerek karşımıza çıkıyor. Ama hiçbiri kadınların erkek-devlet şiddeti karşısındaki öfkesini durdurmaya yetmedi. Taksim Tünel'e giden yolların barikatlar ile ablukaya alınmış olmasının ardından kadınlar buluşmaya çalışmaktan vazgeçmedi. Bir grup kadın Karaköy iskelesinde buluşurken, 169 kadın ve LGBTİ+ gözaltına alındı. 7 arkadaşımız tutuklama ile mahkemeye sevk edilip serbest bırakıldı. 2 göçmen arkadaşımızın ise her ne kadar GGM'de olduğu bilgisini verseler de henüz sağlıklı bir bilgi edinmiş değiliz. Özetle ifade etmek gerekirse erkek-devlet şiddeti yine hız kesmeden saldırılarına devam etti.

Bu yıl 25 Kasım eylemleri oldukça yaygın biçimde yapıldı, erkek-devlet şiddetine ve heteroseksizme karşı isyan ve mücadele bütün eylemlerden yükseldi. Eylemlere katılımda genç kadınların ağırlığı belirgin biçimde görünürdü. İstanbul'dan Amed'e, Eskişehir'den Dersim'e kadar birçok kentte kadınlar sokaklara aktı. Ankara'da tüm engellemelere rağmen kadınlar yürüdü. Amed'de "Jin, jiyan, azadî" sloganı yasağa rağmen bütün bir eyleme damgasını vurdu. Dünyada da çok yaygın ve kitlesel eylemler oldu ve "Jin, jiyan, azadî" yine sınır tanımadı.

Kayyum atanan kentlerde ise kadınların erkek-devlet şiddetine karşı öfkesi çok belirgin biçimde öne çıktı. Batman, Mardin, Halfeti, Dersim'de kadınlar sokakları doldurdu. Kürdistan'da genç kadınların öfkesi, isyanı sokaklara taştı, Narin'in, Rojin'in isimleri, resimleri alanlardaydı. Afganistan'da Taliban, Filistin'de İsrail tarafından katledilen kadınlar eylemlerde anıldı, mücadelelerine sıkça vurgular yapıldı. Tahran Üniversitesi'nde Ahou Deryai, kadın düşmanı rejimin saldırısını kıyafetlerini çıkararak isyan etmişti, dört bir yanda yükselen kadın isyanı ve mücadelesi 25 Kasım alanlarında sahiplenildi. Bütün eylemler polis ablukası altında gerçekleşti. Sokakların kapandığı, demir bariyerlerin kentlerin dört bir yanında olduğu bir görüntü oluşturuldu.

Bu yıl en çok atılan ve sahiplenilen slogan "Jin, jiyan, azadî" oldu. Aslında slogan yasaklanır yasaklanmaz kadınlar bu 25 Kasım'ın sloganını belirlemiş oldu. Estetize edilmeye çalışılan, romantize edilen erkek şiddetine karşı genç kadınların yaratıcı dövizleri de bir o kadar dikkat çekiciydi. Erkek şiddetinin magazinsel bir içerikte ele alınmasına karşı isyan genç kadınların dövizlerinden yükseldi.

2024 25 Kasım'ı bize biriken kadın isyanı ve öfkesinin düzeyini bir kez daha gösterdi. Kadınlar, LGBTİ+'lar bu saldırganlık karşısında eşit ve özgür yaşam mücadelesini yükseltmekte çok kararlı.

Örgütlü kadın mücadelesinin büyütülmesi, AKP-MHP faşist iktidarının kadın ve LGBTİ+ düşmanı saldırıları karşısında birleşik kadın mücadelesinin, dayanışmasının yükseltilmesi gereken bir dönem bizleri bekliyor. 25 Kasım'da sokaklarda birbirini hiç tanımasa da erkek-devlete karşı kafa tutarken birbirine inanan ve güvenen binlerce kadın var. Değiştirecek gücümüz, umudumuz inancımız var.

*Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Genel Sözcüsü