19 Mart 2024 Salı

SYPG Temsilcisi Bahadır: Ortadoğu'da özgürlük mücadelesi bedeller gerektiriyor

Ortadoğu'da ABD ve Rusya gibi emperyalistler, başta Türk devleti olmak üzere sömürgeci bölge devletlerinin stratejileri, halkların direnişi üzerine ETHA'ya konuşan SYPG Temsilcisi Bahadır, "Kapitalizm, krizini aşmak için başta Ortadoğu olmak üzere savaşlardan kaçınmayacaktır" dedi. Ortadoğu halklarının, Arap baharı döneminde birçok diktatörlüğü devirdiğini hatırlatan Bahadır, Rojava devriminin halkların umudu olduğunu söyledi, "Devrimin korunması ve savunulması en temel görevdir" diye vurguladı.

Ortadoğu toprakları, yıllardır büyük çatışma ve savaşların merkezi haline geldi. Arap Baharı'yla diktatörlerin devrildiği Ortadoğu'da Kürt halkının başlattığı Rojava Devrimi, bölge halklarının da katılımıyla büyük bir kazanıma dönüştü, dünya halklarına örnek oldu.

Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Haydar Bahadır, ABD ve Rusya gibi emperyalist güçlerin çıkar çatışmalarına ev sahipliği yapan Ortadoğu topraklarında, faşist Türk devleti başta olmak üzere sömürgeci bölge devletlerinin stratejileri, bölgesel dinamiklerin oynadığı rol ve dünyasal-bölgesel kutuplaşmaların bölge halklarının geleceğine ilişkin sorularımızı yanıtladı. Bahadır'ın saldırı altındaki Rojava Devrim topraklarından bakarak verdiği yanıtlar şu şekilde:

FAŞİST ŞEFİN HAYALLERİ KURSAĞINDA KALDI

Bölgede Türkiye, İsrail ve Mısır üçlü eksenine yeniden dönüldü. Türk burjuva devletinin bölgesel stratejik planları kapsamında bölge devletleriyle ilişkilerindeki yeni durumu nasıl okumak gerekir?
Özellikle 2011'den sonra Ortadoğu'da yaşanan halk isyanları ve buna bağlı olarak birçok diktatörlüğün devrilmesi yeni bir durum ortaya çıkardı. Türk burjuva devleti bu yeni durumu kendi gerici, faşist ve yeni Osmanlıcı hayallerini kurma fırsatına dönüştürmeye çalıştı. Komşu devletlerle sıfır sorundan sıfıra inen ilişkiye geçti. Yeni Osmanlıcılık hayallerine kapılarak bölge devletlerine karşı emperyal bir politika izlemeye başladı ve başta Mısır, İsrail, Yunanistan, Suriye, Kıbrıs, Ermenistan olmak üzere çelişkileri derinleştirdi.

Tabii ki ne Ortadoğu dünkü Ortadoğu'ydu ne de Ortadoğu halkları dünkü halklardı. Faşist diktatörlük kuşkusuz yeni Osmanlıcı hayallerini emperyalistlerle birlikte yapabileceğini düşünüyordu, bundan dolayı faşist şef Erdoğan kendisini Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olduğunu bile ilan etmişti. Ama faşist şeflik rejimi çıkarlarını zorlamaya başlayınca emperyalistlerin ayar vermesi gecikmedi. Buna siyasi ve ekonomik krizin eklenmesi, faşist şeflik rejiminin yeni Osmanlıcı hayallerini kursağında bıraktı. "Asla görüşmeyeceğim" diyen diktatör, katil Sisi ile görüştü. "Kardeşim Esad"dan "Esed'e" oradan "politikada küslük olmaz"a kadar geldi.

İsrail ile ilişkileri aslında hiçbir zaman koparmadı. En krizli süreçlerde bile özellikle askeri işbirlikleri devam etti. Gerisi, baştan itibaren sahte Filistin dostluğuydu. Suudi Arabistan veliaht prensi Bin Salman'ı Kaşıkçı cinayetinden dolayı suçladı, dolarlara muhtaç kalınca tükürdüğünü yaladı. Keza Birleşik Arap Emirlikleri ile de aynı güzergahı izledi. Sonuç olarak, "dün dündür bugün bugündür" pespayeliğine evrilme süreci yaşadı faşist şef Erdoğan.

Burjuva faşist Türk devletinin bölgesel güç olma stratejisi, emperyalist ABD ve Rusya'yla çelişkilerin kesişim noktalarını artırdı. Türkiye'nin İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan'dan oluşan ittifaka dahil olması gecikmedi. Emperyalistlerin müdahalesine ek olarak halkların, emekçilerin, kadınların özgürlük mücadelesi, Rojava devrimi ve son olarak Rojhilat'ta başlayarak İran'ın her bölgesine yayılan devrimci ayaklanma faşist şeflik rejimini sınırlandırdı.

Türk devleti, Osmanlı İmparatorluğu'nun organik devamıdır. Osmanlı İmparatorluğu, tıpkı şimdi olduğu gibi halkların, ezilenlerin, işçi ve emekçilerin, kadınların, farklı inançların demokrasi ve özgürlük taleplerine yanıt veremediği için, daha doğrusu ırkçı-turancı-tekçi dayatmalarda bulunduğu için politik özgürlük mücadelesi veren kesimlerce parçalandı. Ermeni Soykırımı, Osmanlı'yı parçalanmaktan kurtaramadı. Faşist sömürgeci Türk devletinin Kürt soykırımı da onu aynı akıbete uğratacaktır.

RUSYA VE İRAN BİRBİRİNE MUHTAÇ

Geleneksel Rusya-Suriye ilişkilerinin güçlü bir dirilişinin yanı sıra Rusya ile İran'ın ilişkileri stratejik derinliğe doğru ilerledi. Buradan bakıldığında Rusya ve bölgesel partneri olan İran bölge politikasında nasıl bir rol ve konum işgal ediyor?
Sorunun yanıtını, emperyalist küreselleşme sürecinde emperyalistlerin ve onlarla işbirliği içindeki bölgesel devletlerin dünya ve bölgesel düzeyde kendilerini yeniden ve yeni bir biçimde konumlandırmalarında aramak gerekir. Rusya, İran ve Suriye ilişkilerindeki derinleşmenin merkezinde Rusya durmaktadır. Tabii İran'ın da bölgesel güç olma potansiyelini taşıma özelliğini gözardı etmemek gerekir.

Rusya; Çin'den sonra NATO'nun en önemli bölgesel ve küresel tehdit olarak gördüğü devlettir. Emperyalist küreselleşmenin ortaya çıkarttığı keskin çelişkiler ve savaş bugün Ukrayna üzerinden yürütülmektedir. Rusya'nın Ukrayna işgali ve yürütülen savaş, özünde ABD-AB ve NATO bloğuna karşı yürütülmektedir. Emperyalist-kapitalist devletler arasındaki karşılıklı ve iç içe geçmiş ilişki biçimleri, yaşanılan çelişkinin sertliği eski saflaşmaları güçlendirdiği gibi aynı zamanda yenilerini eklemektedir.

Rusya-İran ilişkisini tam da bu eksende ele almak gerekir. Rusya emperyalizmi, özellikle silah, petrol ve doğalgaz üretiminde çok büyük bir güce sahiptir. Bu gücünü Orta Asya'da, Suriye'de, İran'da, Cezayir'de, Libya'da ve daha pek çok yerde artırdığını görüyoruz. Dünyasal ve bölgesel düzeyde yeniden şekillenen bloklaşma, Rusya ve İran'ı daha fazla yan yana getirmektedir. ABD uzun yıllardır İran'a ambargo uygulamaktadır. Tam bir siyasi ve ekonomik kriz içerisindeki İran, Rusya'ya muhtaçtır. Aynı şekilde Rusya da İran'a muhtaçtır. İran'ın askeri teknolojisi ve buna bağlı silah sanayi, petrol ve doğalgaz rezervleri çok büyük bir imkan içermektedir. Ukrayna savaşında da İran'ın silah sanayisinin katkısı ve etkisi her gün daha fazla görülmektedir. Rusya ve İran'ın bölgesel çıkarları örtüşmektedir. Bu iki devletin bölgesel çıkarlarının önünde en önemli engel ABD ve NATO bloğudur. Ortadoğu'da siyasi ve Şia nüfusu üzerinden ideolojik etkisi olan en önemli devletlerden birisi İran'dır. Rusya'nın bölgesel güç olma planı, bundan dolayı İran'la stratejik derinlik kazanmaktadır.

KUTUPLAŞMALARIN ARTACAĞI BİR DÖNEMDEYİZ

ABD ve Batı bloğu için Ortadoğu stratejisinin güncel yönü ve politikaları için neler söylenebilir? Bu güçler için Kürdistan sorunu, bölgesel politika bakımdan nasıl bir yer tutuyor?
Kapitalizmin siyasi, ekonomik krizi birçok emperyalist ve kapitalist devleti karşı karşıya getirmektedir. Dünyadaki enerji kaynağı rezervlerinin büyük bölümü Ortadoğu'dadır. Aynı zamanda emperyalistler için en büyük silah pazarlarından biri Ortadoğu'dur. Dünya ticaret ve petrol-doğalgaz güzergahıdır. Bundan dolayı paylaşım savaşlarının da kesişme noktasıdır.

Kapitalizm, krizini aşmak için başta Ortadoğu olmak üzere savaşlardan kaçınmayacaktır. Şu anda zaten dolaylı kuvvetler üzerinden savaş ve kriz siyaseti, Ukrayna'da, Suriye'de, Ermenistan'da, Mısır'da, Libya'da, Cezayir'de, Sudan'da, Tunus'ta, Tayvan'da, Afganistan'da, Etiyopya'da ve daha birçok bölgede yürütülmektedir.

ABD-Avrupa ve Rusya eksenli çelişki ve kutuplaşmalar artacaktır. Kapitalizm gelinen aşamada sınıfsal ve toplumsal sorunları çözebilecek hiçbir muhtevası kalmadığı için sınıf çelişkisi ve sosyalizm daha fazla güncelleşecektir. Yeni bir toplumsal devrimler sürecine girdiğimiz kesindir. Keskinleşen çelişkileri ya emperyalistler arasındaki savaşlar ya da halk isyanları ve devrimler çözecektir.

ROJAVA DEVRİMİ DÜNYA HALKLARINA UMUT OLDU
Aslında Rojava devrimi kapitalizmin sömürgeci, soykırımcı politikalarını tam da bahsettiğimiz temelde ezilenden, kadından, Kürt ulusundan, bütün bölge halklarından yana parçalamıştır. Arap Baharı sürecinde diktatörlükler devrildi. Ama halk örgütlüğü ve perspektif yetersizliğinden dolayı devirdikleri diktatörlüklerin yerine bir şey koyamadılar ve iktidarları emperyalistlere ve işbirlikçilerine kaptırdılar.

Kürt sorununu bu eksende iki bakımdan ele alabiliriz. Birincisi; Kürt özgürlük mücadelesi ortaya çıkardığı dinamikler bakımından bölgede ve dünyada devrimci bir rol oynadı. "Devrimler döneminin bittiği" iddiasıyla hakların umutlarının teslim alınmaya çalışıldığı bir süreçte başarıya ulaşan Rojava devrimi, dünya halklarına ve ezilenlerine de umut oldu. İkincisi; kapitalist köleci sistemin egemenliğinin ilelebet ilan edildiği bir süreçte, emperyalist kapitalist sisteme, onların bölge ve dünyadaki çıkarlarına ve egemenliklerine bir darbe indirmiş oldu.

TÜRK DEVLETİ 10 YILDIR DEVRİMİ YIKMAYA ÇALIŞIYOR

Emperyalist güçler karşısında Ortadoğu halklarının da bir iradesi ve politikası var. Ezilenlerin devrimci Ortadoğu'su bakımından durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortadoğu halkları, Arap Baharı döneminde birçok diktatörlüğü devirdi. Bu sürecin devamı ve bileşeni olan Kürt özgürlük mücadelesi diğer halkların başaramadığını yaparak Rojava'da bir devrim gerçekleştirdi. Sömürgeci BAAS diktatörlüğünün egemenliğine son vererek, Rojava halklarını özgürleştirdi. Rojava Devriminin aynı zamanda kadın devrimi karakterli olması, Kürdistan'da ve Ortadoğu'da gerici faşist ve sömürgeci diktatörlüklere karşı ezilenler adına paha biçilmez bir üstünlük sağladı. Devrim, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'de özerk yönetimi oluşturarak özellikle Kürt ve Arap halkları arasında stratejik düzeyde bir birliktelik oluşturdu. On yıldır sömürgeci faşist Türk devleti, El Nusra ve DAİŞ gibi islamcı faşist çetelerle birlikte Rojava Devrimini yıkmaya çalıştı. Emperyalistler devrimin içeriğini boşaltma, teslim alma ve iradesini kırmak için çok uğraştı, her türlü ambargoyu uyguladı. Ama hiçbirini başaramadı.

İran'da yine Kürtlerin ve kadınların önderliğinde ortaya çıkan devrimci ayaklanma, faşist molla rejimini sarsıyor. İran rejiminin katliamlarına rağmen halk geri adım atmadı ve ayaklanmayı İran'ın bütün bölgelerine yaydı.

EZİLENLER TARİH SAHNESİNE YENİDEN ÇIKTI
Arap Baharı sürecinde diktatörlükleri deviren halklar kısmi olarak geri çekildi ama yenilmedi. Birçoğu mücadeleyi farklı düzeyde sürdürüyor. İran'da gerçekleşebilecek demokratik halkçı bir devrim, Arap coğrafyasını özgürleştirmede çok önemli bir rol oynayacaktır. Faşist Türk devletinin sömürgeciliğine de büyük bir darbe vuracaktır. Bütün bu gelişmeler bölgesel devrimler sürecini başlatacaktır.

Kapitalizm günümüzde varoluşsal bir kriz içerisindedir. Tarihin sonuna gelen kapitalizmdir. İşçilere, emekçilere, halklara, kadınlara, insanlığa ve doğaya verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bütün ezilenlere sefaleti ve köleliği dayatmaktadır. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmamaktadır. Ezilenler tarih sahnesine tekrar çıkmaya başladı ve kapitalizmin kalelerini birer birer sarsarak düşürmektedir. Umut bizden yana çünkü yeni bir devrimler süreci başlamıştır ve bunu artık hiçbir güç durduramaz.

KÜRDİSTAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ SAHTE SINIRLARDAN KURTARILMALI

Rojava devrimi sömürgeci Türk burjuva devletinin işgal saldırısıyla yüz yüze. Devrimin kendini savunma çizgisi nasıl bir perspektifle oluşturulabilir?
Sömürgeci faşist Türk devleti, tarihsel olarak Kürt halkının düşmanıdır. Kürt halkının varlığını, mücadelesini ve kazanımlarını kendisi için varoluşsal bir tehdit olarak algılamaktadır. Bundan dolayı Rojava'yı işgal ediyor. Sivil yerleşim yerlerini, hastaneleri ve ekonomik tesisleri bombalıyor, katliamlar yapıyor. Kürdistan dağlarında gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor. Devrimimizi ezmek ve bizleri yok etmekten vazgeçmeyen bir düşmanla karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz. Rojava devrimi savunmasını bu gerçeklik üzerinde kurmalıdır.

Düşmanın bütün askeri ve teknik üstünlüğüne rağmen, devrimin korunması ve savunulması en temel görevdir. Bunun itici ve birleştirici mayası "Kobanê Ruhu"dur. Kobanê direnişi, Kürtleri ve siper yoldaşlarını tarihte hiç olmadığı kadar bir araya getirdi. Rojava'nın işgal altındaki topraklarının özgürleştirilmesi fikri işlenmeli, savunma ruh halinden çıkılmalı ve sahte sınırlar yok sayılmalıdır. Kürdistan'ın özgürlüğü, fikri parçacılıktan kurtarılmalıdır.

Devrimin savunulması öncelikli olarak askeri bir sorundur, bundan dolayı halkın silahlanması ve özsavunma temelinde eğitilmesi ve mevzilendirilmesi direnişin bir parçası olarak zorunludur. Devrim en temel ihtiyaçlarını üretebilmelidir; ambargolara rağmen bu zor ama imkansız değil. Yani her koşul altında halkın kendini üretmesi, yaşatması, mücadele etmesi, savaşması; özgürlüğünü, örgütlülüğünü ve bütün değerlerini koruması gerekiyor. Filistinleşerek bunu yapabilir. Türkiye'nin "ikinci bir İsrail" olduğunu unutmamak gerekir. Devrim, amaç ortaklığında birleşmiş ve bu ideallere sıkı sıkıya bağlı halkın eylem ve irade birliği oluşturmasıyla kendini savunabilir. Ekonomik, askeri, siyasi, kültürel, ruhsal, antikapitalist, antiemperyalist, ekolojist ve kadın devrimi çizgisinde toplumun maddi ve manevi bir güce dönüştürülmesi, devrimin savunulmasının temel ayırıcı çizgisidir. Dört parça Kürdistan'ın parçalanmışlığına son vererek ulusal birliği sağlamadan her bir parçanın özgürleştirilmesi, özgürleştirilse bile korunması çok zordur.

Bunlarla birlikte bölge halklarının dayanışması ve desteği, bölgesel devrimlerin gelişmesi ve enternasyonal dayanışma, Rojava Devriminin siper hattının en ön mevzileri olacaktır. Ortadoğu'da ve dünyada ezilenlerin kendi çıkarları için düşmanlarıyla savaşa tutuşması ve zaferler elde etmesi Rojava Devriminin daha büyük başarılara doğru gelişmesini sağlayacaktır.

ROJHİLAT'TA DEVRİMCİ AYAKLANMA EŞİKLERİ AŞTI

İran'da süren ve bölgenin devrimci imkanlarına işaret eden devrimci ayaklanmanın bölgesel devrimci yankıları için neler söyleyebilirsiniz?
Ortadoğu, sömürgecilerin ve diktatörlüklerin hüküm sürdüğü, kadınların, işçilerin, emekçilerin, gençlerin acımasızca sömürüldüğü ve ezildiği bir coğrafyadır. Yani ezenlerle ezilenler, yoksullarla zenginler, sömürgecilerle boyunduruk altında olanlar, ataerkil zihniyetle kadınlar sürekli bir çelişki ve çatışma halindedir. Çelişkilerin en keskin ve çözümün de en fazla ihtiyaç olduğu bölgelerden birisidir. Emperyalist kapitalist sistemin de en zayıf halkasıdır aynı zamanda.

Bu nesnellikten mayasını alan devrimci dinamizm İran'da yaşam buldu. Rojhilatê Kürdistan'da ortaya çıkan devrimci ayaklanma kuşkusuz daha şimdiden birçok eşiği aştı. 43 yıldır süren faşist molla rejiminin oluşturduğu korku duvarını parçaladı. Bu niteliğe ve niceliğe gelene kadar onlarca kez ayaklandı ve yenildi. Devrimler, yenilgilerin derslerinin toplamı değil midir zaten.

Ortadoğu'da politik özgürlük mücadelesi gerçekten çok ağır bedellerin verilmesini gerektiriyor. Kadının başörtüsünü çıkarması, ölümü göze almayı gerektirecek bir bilinç ve cesaret gerektiriyor. Diktatörlükler bu anlamıyla tarihte eşi görülmedik bir vahşet uyguluyor ayaklanmacılara karşı. 

Rojhilat'taki devrimci ayaklanma, Ortadoğu halkları başta olmak üzere dünya ezilen kadınları için de muazzam bir moral ve dayanışma olanağı yarattı. Kadın enternasyonalizmi en gelişkin niteliklerinden birine ulaştı. Faşist molla rejimin bütün gerici ve ırkçı kışkırtmalarına rağmen İran halkları tarihinde ilk defa Kürt halkıyla dayanışma içerisinde oldu. Yine ilk defa toplumun bütün kesimleri, politik özgürlük temelli mücadelede ortaklaştılar. İşçiler, gençler, kadınlar, ezilen halklar ve mezhepler…

Emperyalist küreselleşme aynı zamanda ezilenler için de birleşik mücadele olanağının koşullarını ortaya çıkarttı. İran'daki devrimci ayaklanma bunun en somut örneği oldu.