DÜNYA
Suriye'de dolaysız paylaşım savaşı başladı
ESP MYK Üyesi Alp Altınörs, Ortadoğu'da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Doğu Guta'da çetelerin yenilgisiyle Suriye rejiminde değişiklik beklentisi içinde olanların devreye girdiğini söyleyen Altınörs, emperyalistlerin Ortadoğu'da çatışma ihtimalinin belirdiğini kaydetti. Türkiye'nin ABD'den yana tutum alacağını söyleyen Altınörs, ?AKP iktidarı da ABD ile Rusya arasındaki çelişkiden azami derecede istifade etmeye çalışıyor. Ama son dönemde hareket alanı daralıyor? dedi.
Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin Ankara'da yaptığı toplantı sonrasında zirvenin ortak kararı olmasa da “Suriye'nin yeniden inşası, toprak bütünlüğü” üzerinde mutabakat havası estirildi. Suriye iç savaşının yeni bir aşamaya geçildiği algısı yayıldı. Keza Suriye rejimi, politik İslamcı cihadist çetelerin merkezi konumundaki Doğu Guta'da büyük oranda kontrolü sağlamış, Ankara'daki zirvede de bölgedeki çetelerin nasıl çıkacağı üzerine düzenlemeler yapılırken Doğu Guta'nın Duma ilçesine 8 Nisan'da kimyasal saldırı düzenlendi. En az 75 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyı, daha önce manüplatif ve provokatif paylaşımlarıyla dikkat çeken 'Beyaz Baretliler' duyurdu.
Esad rejimi iddiaları yalanlarken, ertesi gün Suriye'nin Tayfur askeri havaalanına füze saldırısı gerçekleşti. Saldırıyı İsrail üstlendi. BM Güvenlik Konseyi ise kimyasal saldırı iddialarıyla ilgili acil olarak toplandı. Suriye iddiaları kesin bir dille reddederken, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nü Duma'da inceleme yapması için davette bulundu.
ABD Devlet Başkanı Donald Trump, Esad'a hakaretlerde bulunurken, “Sorumluların her biri bu saldırı için ağır bir bedel ödeyecek" dedi. ABD Donanması'na bağlı bir destroyer Suriye karasularına hareket ettiğini açıkladı. Rusya ise Suriye'ye yönelik herhangi bir saldırı durumunda “karşılık vereceklerini” duyurdu.
ABD'nin BM Genel Kurulu'na sunduğu Suriye tasarısı, Rusya'nın vetosuyla kabul edilmedi. Rusya'nın da BMGK'ye sunduğu kimyasal silah kullanımının soruşturulması talebi ABD tarafından veto edildi.
Sadece Ortadoğu'yu değil, bütün dünyayı etkileyen bu gerilim neye işaret ediyor? ESP MYK Üyesi Alp Altınörs, ETHA'nın sorularını yanıtladı.
'IŞİD YENİLİNCE ASIL AKTÖRLER SAHAYA İNDİ'
Soğuk savaş döneminden bu yana belki de en belirgin ABD-Rusya gerilimi yaşanıyor. Gerilimi ne yükseltti?
ABD ile Rusya arasındaki gerilim 2010'dan bu yana sürüyor. Suriye'de 2010'dan beri vekalet savaşları sürdürülüyordu. ABD, ılımlı muhalefet adı altında, IŞİD veya El Kaide'den farklı olmayan gruplara desteği söz konusuydu. Bunlar ÖSO bayrağı altında yola çıktılar, farklı farklı isimlerle Ahrur'u Şam, Ceyş ul İslam gibi isimlerle yola çıktılar. Ilımlı bir yanlarını görmedik bugüne kadar. Alevilere, Hıristiyanlara, Ermenilere, Ezidilere katliamlar yapan, kadınlara erkek egemen kuralları uydurmak için, zorla çarşafı dayatan, eve kapatan, sayısız katliamların faili olan gruplar. Bugün bu gruplar esasen büyük bir oranda siyasi bir yenilgi yaşıyor Suriye'de. Doğu Guta'da aldıkları yenilgiyle gerilim artmaya başladı. Doğu Guta Şam'a çok yakın bir bölge. Şam'a 8 km uzaklıkta. Bu bölge çetelerin elinde olduğu sürece Suriye'de rejim değişikliği iddiası sürdürülebilirdi. Ama bu bölgenin Baas rejiminin eline geçmesiyle birlikte Suriye'de bir rejim değişikliği olasılığı en azından bir süre ortadan kalkmış durumda. Bir Duma kaldı. Ama orada da adım adım Baas rejiminin eline geçmek üzereydi. Açıkçası böyle bir aşamada Esad güçlerinin zaten galip geldikleri bir durumda kimyasal silah kullanmaları pek inandırıcı değil.
Kimyasal provokasyonunun yapılması, -benzeri daha önce Irak'ta sergilendi-, gerçekler ortaya çıkmadan Amerikan emperyalizmi birden bire, 'BM'nin kararı ne olursa olsun Suriye'yi vuracağız' demesiyle bir gerilim ortaya çıkmış oldu. ABD-Rusya arasındaki gerilim, iki emperyalist gücün Suriye'yi kontrol etmesi, Suriye'deki yönetimi elinde bulundurma gerilimidir. Düne kadar vekil güçler üzerinden gerçekleşti. Bugün ise artık Suriye üzerinde doğrudan doğruya arka plandaki güçlerin sahaya indiği bir paylaşım savaşı aşamasına geçildi.
İsrail de askeri unsurlarıyla işin içine girdi. Ki İsrail başından beri IŞİD çetelerinin en büyük destekçisidir. Şam'ın güney bölgesinde Kuneytra bölgesinde IŞİD'in en büyük destekçisi İsrail olmuştur. IŞİD'in yenilgiye uğratılmasıyla birlikte İsrail doğrudan devreye girdi. Keza ABD, Donald Trump'ın açıklamasıyla kısa bir süre içinde Suriye'ye bir saldırı başlatacağını açıkladı.
Gerilim bölgesel savaşa yol alır mı?
Hem bölgesel hem uluslararası düzeyde bir çatışma ihtimali söz konusudur. Gerek ABD gerekse de Rusya'nın elinde çok sayıda nükleer silahın bulunması Sovyetler döneminden bu yana iki ülke arasında doğrudan askeri bir çatışmayı her zaman sınırlamıştır. Fakat bu sınırlar içerisinde de birtakım askeri çatışmalar söz konusu olabilir. Örneğin Afganistan'da Sovyet Rusya'ya karşı Taliban'ı örgütleyen, silahlandıran ABD'ydi. Bugün itiraf ediyorlar bu gerçeği. ABD Suriye'de de bu senaryoyu devreye sokmaya çalıştı. Bu senaryo büyük oranda boşa çıktığı noktada karşı karşıya gelme ihtimali belirdi.
ABD “vuracağız” diyor, Rusya “karşılık vereceğiz” diyor. Bu da askeri riski doğuruyor. Bu sadece bölge açısından değil, insanlık açısından büyük bir tehdit oluşturuyor.
'TÜRKİYE'NİN MANEVRA ALANI DARALDI'
Türkiye'nin Rusya'yla yakınlaşması biliniyor. Son olarak Akkuyu Nükleer Santrali'nin temel atma töreninde Erdoğan, “Rusya ile bölgesel meseleler hususundaki işbirliğimizi sürdürmekte kararlıyız” dedi, Putin de benzer açıklamalarda bulundu. Türkiye'nin pozisyonu ne olur?
Rusya'yla Türkiye arasında taktik ilişki olabilir ancak. NATO üyesi bir ülkenin, Rusya ile stratejik işbirliği olamaz. Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ "Amerika rejimi inşallah bir karşılık verir" diye açıklama yapıyor. Bir gün içinde ne değişti? Türkiye'nin Suriye'ye ilişkin genel yaklaşımı Rusya'yla taban tabana zıt. Rusya burada her türlü cihadist grubu nötralize edip, Baas rejiminin temellerini sağlamlaştırma politikası izliyor. Türkiye ise başından beri Suriye iç savaşına müdahil, rejimin devrilmesi üzerinden politika izliyor. Özellikle de MİT üzerinden gerçekleştiriyor. Son dönemde de Kürtlerin statü elde etmesine yönelik karşı politika izlenmeye başlandı. Ama Ankara'nın Suriye'nin rejimine ilişkin temel politikası değişmiş değil. AKP iktidarı bu anlamda, Suriye'deki rejim değişikliği ihtimalini diri tutmaya çalışıyor. Buradan baktığınızda Rusya'nın stratejik ilişkiye girmesi söz konusu olamaz.
Rusya kendi çıkarları etrafında belli noktalarda AKP'nin önünü açıyor. AKP iktidarı da ABD ile Rusya arasındaki çelişkiden azami derecede istifade etmeye çalışıyor. Ama son dönemde hareket alanı daralıyor. Rusya ve İngiltere arasındaki Skripal olayı, ajanların sınır dışı edilmesi, ardından BM Güvenlik Konseyi sırasında yaşanan restleşme, AKP iktidarının manevra alanını da sınırlandığını ortaya koyuyor. Bir tarafı seçme durumunda kalabileceğini düşünüyorum.
'TÜRKİYE ABD'NİN YANINDA DURUR'
Peki Türkiye hangi tarafı seçer?
Suriye söz konusu olduğunda Türkiye, ABD'nin yanında durur. Beşir Esad'ın devrilmesi, bunun yerine Sünni İslam bir rejimin kurulması, makro politika düzeyinde Amerika tarafındadır. Ama mikro politikalar düzeyinde ele aldığımızda örneğin Efrin, İdlip vb. bölgelerde tek tek noktalarda Rusya'yla taktiksel işbirliği söz konusudur. Dolayısıyla kimyasal provokasyonun yaşandığı hemen ardından AKP iktidarının ABD yanlısı açıklamalara geri dönmesi bir rastlantı değil, pozisyon alışının ifadesidir diye düşünüyorum.
Ancak Türkiye'nin Afrin'deki pozisyonu tamamen Rusya'ya bağımlı durumda. Bunu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik "Rusya izin vermeseydi, biz İHA bile kaldıramazdık" diye açıkça ifade etti. Ankara'nın "Rejim kimyasal silah kullandı. ABD buna karşı harekete geçmeli" dediği gün, Lavrov Afrin'le açıklama yapması elbetteki rastlantı değil.
Hem ABD ile hem de Rusya'yla ilişki sürdüren güçler açısından sıkıntılı durumun ortaya çıkacağı kesin. Ama burası Ortadoğu, burası Suriye.
'TEK ÇÖZÜM ANTİEMPERYALİST ORTADOĞU HALKLARININ FEDERATİF BİRLİĞİDİR'
Sürekli bir çatışma ve savaş teyakkuzundaki Ortadoğu bu tablodan nasıl çıkar?
Her iki emperyalist güçleri dışlayan Ortadoğu halklarının, mezheplere, uluslara göre değil, demokratik bir kültürle bir araya geldiği, demokratik yurttaşlığı vaat ettiği bir Ortadoğu vatandaşlığının ortaya çıkartılacağı federatif bir anlayışla bağımsız bir Ortadoğu'nun yaratılmasıdır. Esas çözüm budur.
Latin Amerika'da yaşanan kıtasal birleşme hareketi gibi, -Latin Amerika halkları kıtasal birlikle ABD'yi gerilettiyse- Ortadoğu halkları da hem ABD hem de Rus emperyalistlerinin varlığını böyle gereksizleştirebilirler. Bu tür mezhepsel, ulusal etnik çatışmalar her zaman Ortadoğu'da emperyalist müdahaleyi meşrulaştırmaya, bunlara alan açmaya hizmet ediyor. Bu anlamda demokratik, federatif, halkların kendi kimlik ve inançlarıyla yer aldığı bir sistemin Ortadoğu'da kurulması, yegane antiemperyalist çözümü oluşturuyor.