3 Aralık 2024 Salı

Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Militan devrimcilik ve sevgi

Devrimcilik, dünyanın en onurlu işidir. Ama bu iş yalnızca 'profesyonellik' anlamında bir meslek olarak görülmelidir. Omuz başındakinin acısını duymadan, yanıbaşındaki ile aşını, aşkını, umudunu, hasretini, acısını, kederini bölüşmeden yoldaş olunamaz. Bu anlamda yoldaş devrimciler arasında, seveni de sevileni de değiştirip dönüştüren üretici bir sevgi vardır. Bu sevgi güvenle beslenir, inançla yeşerir. İlişkileri sağlamlaştırmanın yolu, bu sevgi ve güven unsurunu geliştirmekten geçer. Birbirini gerçek anlamda tanıyan, anlayan ve seven insanlar arasında ortak mesai daima daha verimli olur. Sapmalar, yalpalamalar daha çabuk fark edilir, sorunun çözümü doğrultusunda adım atmak daha kolaydır.

"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/ hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/ bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte/ yani yürekte/ Mesela bir barikatta dövüşürken/ mesela Kuzey Kutbu'nu keşfe giderken/ mesela denerken damarlarında bir serumu/ ölmek ayıp olur mu?/ Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/ hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil." (Nazım Hikmet Tahir'le Zühre Meselesi)

Troçkist dergi "Son Kavga"nın dördüncü sayısında, "Meslekten devrimci kimdir, kime denir?" yazı dizisine rastladım. Yazının "Sevgiyi ifade etmek devrimcilere yabancı mıdır?" başlıklı bölümünde şöyle deniliyordu: "İşçi sınıfının öncüsü olan devrimciler, herkesin kafasında kavga, savaş, dövüş, mücadele kavramlarını çağrıştırır. Devrimcilerin sevgi kavramını çağrıştırması, devrimci ile sevgi arasında ilişki kurulması için biraz düşünülmesi gerekir. Sokaktaki insan için düşünülse de bulunamayacak olan bu ilişki devrimci saflarda da kolayca yakalanamaz. Devrimci grupların militanları için ise en iyi durumda sevgi ile devrimcilik kavramlarını yan yana getirdiklerinde bunu yumuşaklık, zayıflık, aşılması gereken bir hata olarak görülmesidir. Devrimciler sevgiyi kendilerine yakıştıramazlar ve devrimci hareketin reformist kesimleri ile özdeşleştirirler. Doğu toplumlarının ortak özelliklerini taşıyan toplumumuzda kadını ve erkeğiyle içine kapanıklık, duyguların ifade edilmesinde zorlanma, duyguların ifadesi güçlü olmanın önünde engel olduğu ruh hali hakim davranış biçimidir."

Militan devrimcilerin sevgiyi, yumuşaklık, zayıflık, aşılması gereken bir engel olarak gördüğü savı 12 Eylül sonrası çokça dile getirilmiştir. Böyle olunca yazarın "Devrimciler sevgiyi kendilerine yakıştıramazlar ve devrimci hareketin reformist kesimleri ile özdeşleştirirler" tespiti de yeni değildir ve o çok bilinen suçlamayı anımsatmaktadır. Nedir yazarın sözünü ettiği? Tensel zevkler mi? Değil gibi görünüyor. Peki, aşk mı? Belki de... Doğu toplumlarındaki kadın ve erkek ruh hallerinden söz ettiğine göre. Bu durumda da sevgiyi ifade etmekte zorlanmakla, sevgiyi kendine yakıştırmamak arasında bir nitelik farkı olduğu gerçeği gözardı edilmiş olmuyor mu?

Yazıyı tam da MKM'nin yarışmaya katılan öykülerinin ardından okumamış olsaydım, üstünde fazla düşünemezdim sanıyorum. Yarışmaya katılan öyküler pek çok açıdan dikkate değer. Ve benim adıma oldukça öğretici. Öykülerde başkaldıran bir halkın acıları, öfkesi, kini, özgürlük ve bağımsızlık tutkusu var. Direnmek ve inadına ayakta kalmak iradesi var. İntikam arzusu, feda ruhu, ülke ve yoldaş sevgisi, gerillaya duyulan güven... Hepsi elle tutulur, gözle görülür gibi. Nefret çok fazla, ölümün yüceltilmesi bir eğilim. Kardeşliğin yeşermesi onca vahşetin ortasında imkansız gibi. Ve bu çok anlaşılır bir şey. Paylaşmanın, sahip çıkmanın ne denli gerekli olduğunu gösteriyor bize. Ama öykülerde olmayan bir şey var ki, bunu yarışmaya katılanların bilinç düzeyi gelişmişlikleri açısından kabul etmek mümkün değil. Sevdasız öyküler bunlar. Onlarca öykünün içinde yalnızca dört öyküde sevdadan söz ediliyor. İkisi hariç öykülerde sevda yok. Kadınlarla erkeklerin ilişkilerinde "içimde bir kötülük yok" tavrı egemen. Konunun toplumsal tabular alanına girdiği bir gerçek. Ancak hayatın kendisi böylesine sentetik değil ki! Yanlış olan tabulara boyun eğilmesi. Sevdanın içteki kötülükle eşitlenmesi. Oysa söz konusu olan, özgürleşen kadın ve erkekler. Barikatta dövüşmekle, Tahir ve Zühre olabilmek birbirini tamamlayan olgulardır. Sıcak mücadelenin içerisinde yaşanmışlıkları ertelemek mümkündür. Ancak duygular ertelenemez. Ve benim eleştirilerim de duygular dünyasına ilişkin yalnızca. Burada söz konusu olan "gözardı etmek" ve "yakıştıramamak" tavrı değil ama. Burada "kadın gerilla" demek yerine "bayan gerilla" nitelendirmesini tercih eden toplumsal duyarlılıkların devreye girmesinden söz edilebilir, geçmiş tüm kuşakların geleneğinden belki de...

Sevgiyi ifade etmenin devrimcilere yabancı olmadığını o duyarlılıkları dillendiren ozanlarımız anlatıyor en iyisinden: "Gel gelelim/ Beter bize kısmetmiş,/ Ölüm, böyle altı okka koymaz adama/ susmak ve beklemek müthiş./ Genciz namlu gibi,/ Ve çatal yürek,/ Barışa bayrama hasret/ Uykulara, derin kaygısız, rahat,/ Otuz iki dişimizle gülmeğe,/ Doyasıya sevişmeye, yemeğe... /Kaç yol ağlamaklı olmuşum geceleri,/ Asıl bizim aramızda güzeldir hasret/Ve asıl biz biliriz kederi" diyen Ahmet Arif gibi.

Ama militan devrimciler açısından baktığımızda özel ve dar anlamları içinde ele almamak gerekir sevgiyi. Profesyonel ya da buradaki deyimiyle meslekten devrimcilikte esas olan gönüllüktür. Gönüllülük temelindeki tüm ilişkiler ise sevgiyle yürütülür. "Senin derdin benimdi/ Benimki de senin/ Paylaşmazsam bir sevinci seninle/ Yoktu benim de sevincim" diyor ya Brecht, militan devrimciler böylesi bir sevgi ve paylaşma sevinciyle dolu olmak zorundadırlar. İnsan, inandığı şeyi sevmezse koruyamaz. Bir militanda olması gereken erdemler ve değerler; alçak gönüllülük, fedakarlık, koşulsuz bağlılık, adanmışlık, çalışkanlık ve sabır, direnme ruhu... Hep sevgiyle kazanılır, beslenir ve geliştirilir.

Sevgi, devrimci ahlakın temel taşlarından biridir. İnsana duyulan sevgi, emeğe duyulan sevgi, yaşama ve kavgaya duyulan sevgi. "Sosyalist ahlakın başlıca unsurlarından biri, emeğe duyulan sevgidir" diyor Kalinin. Kolektif, emeğin ürünüdür. Onlarca devrimcinin kavgasının ve sevdasının en somut halidir. Militan devrimci, devrimciliği meslek edinmiş kişidir. Militan devrimci ile kolektif arasında inançla, bilinçle, güvenle örülmüş, harcı sevgi olan, ödenen bedellerle, yeni bir yaşam ve yeni bir toplum anlayışıyla somutlanan sarsılmaz bir bağ vardır. Düşman bunun farkında olduğu için önce içimizde taşıdığımız, alınteri ve ortak çalışmayla büyüttüğümüz sevgi ve güven duygusunu yok etmeye çalışır. Devrimci kimliğimize yönelttikleri saldırıların ilk ayağında yoldaş devrimcilerin birbirine karşı beslediği güven ve sevgiyi hedef alır. Önderlerin ahlaki çürümüşlüğü, bencilliği, kendi rahatlarını düşünmesi ve daha pek çok şey üstüne onlarca yıpranmış ama hala kullanıma sürülebilen senaryo türetir.

Bu tür saldırılarla başa çıkmanın yolu sağlam bir inanç, yaratıcı bir bilinç, irade, yoldaşça bir dayanışma duygusu ve sevgidir. Companero, camarade, tevariş, heval... Dünyanın bütün dillerinde şiirsel bir ezgidir "yoldaş" sözcüğü. Yalnızca aynı yolda yürümeyi ifade etmez. Ortak paylaşma ve yaratıcılığa dayalı yeni bir yaşam anlayışının insan ilişkilerini geliştirme ve dönüştürme potansiyelinin de ifadesidir. Acıyı paylaşmanın, sevinci çoğaltmanın, sevgiyi inşa etmenin, yaşamı örgütlemenin, yaşamda çoğalmanın adıdır 'yoldaşlık'.

Komünist eğitimci Kalinin; "Gerçek partili olabilmek için yalnız ajitatör ve propagandacı olmak zorunlu değildir. Başka bir şey de gereklidir ki, bu da siyasal, toplumsal ve hatta kişisel hayatta devrimci tutumdur" diyor bir yazısında. Kişisel hayatın devrimcileşmesi, en somut biçimde günlük yaşamın bire bir ilişkileri içinde gerçekleşir. Devrimcilik, dünyanın en onurlu işidir. Ama bu iş yalnızca 'profesyonellik' anlamında bir meslek olarak görülmelidir. Omuz başındakinin acısını duymadan, yanıbaşındaki ile aşını, aşkını, umudunu, hasretini, acısını, kederini bölüşmeden yoldaş olunamaz. Bu anlamda yoldaş devrimciler arasında seveni de sevileni de değiştirip dönüştüren üretici bir sevgi vardır. Bu sevgi güvenle beslenir, inançla yeşerir. İlişkileri sağlamlaştırmanın yolu, bu sevgi ve güven unsurunu geliştirmekten geçer. Birbirini gerçek anlamda tanıyan, anlayan ve seven insanlar arasında ortak mesai daima daha verimli olur. Sapmalar, yalpalamalar daha çabuk fark edilir, sorunun çözümü doğrultusunda adım atmak daha kolaydır.

Sevgi ve devrimcilik kavramlarının iç içe geçmiş olduğunu düşünüyorum. Bu ayakları yere basan beyin ve yürek işi olan, paylaşılarak çoğalan bir sevgidir. Kavgada büyütülmeyen, kavgayı büyütmeyen hiçbir sevgi kalıcı olamaz. Devrimci mücadelenin temel unsuru insandır. Ve gelecek insan, karşılıksız verebilmeyi erdem sayan yoldaşça paylaşım ve sevgi temelinde inşa edilecektir.