21 Kasım 2024 Perşembe

Sömürgeci savaş, asgari ücret ve sınıf savaşımı

Faşist şeflik rejiminin politik lider ve sözcülerinin enflasyon, EYT'lilerin talebi ya da asgari ücret sorunu gibi ekonomik talepleri şovenizm dolayımıyla politika konusu yapmaları en kullanışlı ve kolay yol olmaktadır. Emekçi sınıf taleplerinin bu politik ilişki denklemiyle iğdiş ve maniple edilmesi sınıf savaşımı bakımından politik mücadelenin nasıl kurulduğunu ve kurulması gerektiğini de gösteriyor. Ekonomi-politika ilişkisi edimsel politika sahasında eylem ve söylem olarak tam da bu yalınlıkta kuruluyor. Çünkü ekonomik bir sorun ve talep son kertede politik bir kararla çözülüyor.

2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri TBMM'de sürüyor. TBMM Genel Kurul görüşmelerinde HDP eş genel başkanlarının bütçeye dair "bu bütçe bir savaş bütçesidir, bir seçim bütçesidir" temalı konuşmalarına faşist şeflik rejimi adına AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli cevap verdi. Canikli, bütçenin aynı zamanda bir sömürgeci savaş bütçesi olduğunu açıkça teyit ederek, haksız ve sömürgeci savaşa harcadıkları bütçeyi şöyle savundu: "Türkiye 3 ülkede toprak bütünlüğünü sağlamak için bugün asker bulundurmak zorunda ve güvenlik için çok büyük paralar harcanıyor. F-16'lardan atılan akıllı mühimmatın tanesi 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıkıyor. En son yerli olarak geliştirdiğimiz nüfuz edici bombanın bir tanesinin maliyeti 1,2 milyon dolar. Fırtına obüslerinden sık sık atılan, çok namlulu roketatarlardan atılan bir mühimmatın maliyeti 5 milyon dolar. En ufak bir operasyonda binlercesi atılıyor. Bunu şunun için söylüyorum: Yani bütün bu gelişmeler sağlanıyor, bütün bu harcamalar yapılıyor, 200 milyarlık enerji sübvansiyonu yapılıyor."

Canikli'nin verdiği rakamların çarpıcılığını bir kenara kaydedip konunun daha can alıcı politik yanına dikkat çekmek istiyoruz. Politik islamcı faşist şeflik rejiminin muktedir sözcüleri mütemadiyen sömürgeci savaş ile ekonominin ilişkisini kuruyorlar. Haksız savaşın finanse edilmesini bir doğal milli ödev gibi propaganda ediyorlar. Hatırlayalım, 2019 31 Mart yerel seçimleri için 8 Şubat tarihinde Sivas'ta ilk mitingini gerçekleştiren faşist şef Erdoğan, bu mitingde, "Yahu düşünün be bir merminin fiyatı nedir, düşünün" demişti. Faşist şef artan gıda fiyatlarına karşı yoksul halklarımızın büyüyen hoşnutsuzluğu ve eleştirileri baskılamak, haksız sömürgeci savaşı meşrulaştırmak için şöyle höykürmüştü: "Cudi'de, mücadeleyi verirken, sizin söylediklerinize bakın. Ne diyorlar domates, ne diyorlar patlıcan, ne diyorlar sivri biber. Yahu düşünün be bir merminin fiyatı nedir, düşünün. Düşünün benim Mehmedimin giyinip kuşanıp bu teröristlere karşı verdiği mücadelenin bedeli nedir bir düşünün. Siz hala domates, patates, sivri biber konuşuyorsunuz." Faşist şeflik rejiminin iktidar ortağı Devlet Bahçeli aynı faşist demagojiyi 29 Kasım 2019'da kusmuştu. EYT'lilerin yükselttiği haklı talebi mermi hesabıyla iğdiş etme yoluna gitmişti. Rojava işgal saldırılarını gerekçe gösteren ırkçı faşist Bahçeli, "Fedakarlık olmadan bekamız ve bağımsızlığımız muhafaza ve müdafaa edilemez. Terörle mücadelenin bir bedeli var" demişti.

Sömürgeci savaşı meşrulaştıran ve savaşın bedelini işçi sınıfı ve yoksul halklarımızın sırtına yükleyen bu faşist rıza üretme demagojisi, gücünü ve kaynağını egemen sınıfların egemen düşüncesi şovenizmden almaktadır. Sömürgecilik bir sistemdir. Bu sistemin ideo-politik çimentosu Türk şovenizmidir. İşbirlikçi Türk burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarının politik fikirler manzumesinden başka bir şey olmayan Türk şovenizmi, Türk işçi sınıfı ve ezilenlerinin hak ve özgürlük mücadelesini sımsıkı ketleyen bir gordiyon düğümüdür. Bu düğüm Türk egemen sınıflarının kesintisiz biçimde topluma zerk ettikleri şovenizm zehriyle vücut buluyor. Şovenizm zehri Türk işçi sınıfı ve ezilenlerinin aklını esir alıyor, bilincini dumura uğratıp köreltiyor, sınıf çıkarına uygun bir mücadele yönü bulmasını engelliyor.

Faşist şeflik rejiminin politik lider ve sözcülerinin enflasyon, EYT'lilerin talebi ya da asgari ücret sorunu gibi ekonomik talepleri şovenizm dolayımıyla politika konusu yapmaları en kullanışlı ve kolay yol olmaktadır. Emekçi sınıf taleplerinin bu politik ilişki denklemiyle iğdiş ve maniple edilmesi sınıf savaşımı bakımından politik mücadelenin nasıl kurulduğunu ve kurulması gerektiğini de gösteriyor. Ekonomi-politika ilişkisi edimsel politika sahasında eylem ve söylem olarak tam da bu yalınlıkta kuruluyor. Çünkü ekonomik bir sorun ve talep son kertede politik bir kararla çözülüyor. TBMM Genel Kurulunda sömürgeci savaş bütçesinin siyasetini yapan faşist şeflik rejimi sözcüleri mensubu oldukları sınıfın çıkarlarını böyle realize ediyor. Savaş bütçesine ayrılacak payı belirliyor. Bütçeyle sınıflara ekonomik bölüşüm yapılıyor. Geçmiş yıllarda işçi sınıfı ve emekçiler bütçe yapımı dönemlerinde taleplerini eylemli biçimde politika konusu haline getiriyorlardı. Politik kararları etkileme ve kendi lehine değiştirme eylemleri geliştiriyorlardı. Ancak uzun süre boyunca uygulanan faşist zor, baskı, yasak, abluka koşullarının işçi ve emekçi hareketini geriye çektiğini, bilinç ve eylem kapasitesini düşürdüğünü görebiliyoruz. İşçi sınıfı hareketinin bu edilgen konuma gerilemesinde faşist zor'un yanı sıra geleneksel sendikal yapı ve konfederasyonlarda örgütlü işçilerin ana gövdesinin şovenizmin hegemonyası altına daha fazla girmesinin önemli bir payı var.

Politik islamcı faşist şeflik rejiminin temsilcilerinin kurduğu politika-ekonomi ilişkisini işçi sınıfı çıkarları ve taleplerini merkez alarak tersinden kurmak gerekiyor. İşbirlikçi Türk egemen sınıflarının Kürt ulusunu boyunduruk altında tutmayı amaçlayan sömürgeci kirli savaşına karşı açık eylemli politika yürütülmeksizin şovenizm geriletilemez. Bunun yapılmadığı her durumda işçi sınıfının ekmeği daha azalacak, hak ve özgürlük alanı daha da daralacaktır. Faşist şef bir merminin kaç para olduğunu höykürüp işçi sınıfını pervasızca sömürmekle kalmayacak, işçi sınıfını şovenizmle zehirleyerek Kürt ulusuna karşı yürüttüğü işgalci ve sömürgeci savaşın suç ortağı yapmaya devam edecektir. İşçi sınıfı ve ezilenler ancak egemen sınıf çıkar ve düşüncesinden koparak bağımsız sınıf çizgisi oluşturabilir. Bunun yolu açık ve bellidir. İşçi sınıfı sömürgeci savaşa, savaş bütçelerine, sömürü ve zulme karşı kendi sınıf çıkar ve taleplerine yaslanarak eylemli politika yapmalıdır.

Bu bağlamda işçi sınıfının gündeminde olan asgari ücretin belirlenmesi politik eylemin dolaysız konusudur. Bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da çalışan nüfusun yarısını asgari ücretliler oluşturuyor. Çin modeliyle kapitalist büyüme yolunu izleyen politik islamcı faşist şeflik rejimi memleketi ucuz işgücü cehennemine dönüştürdü. Buna bir de sömürgeci savaşın ağır faturasını ekleyerek emekçi sınıfların sırtına yükledi. Bu sömürü ve soygun düzeninde yoksulluk, işsizlik, açlık her gün daha da boyutlanıyor. İşçi sınıfının ücretleri, emekçilerin gelirleri yükselen fahiş enflasyon karşısında hızla eriyor. Faşist şeflik rejiminin talimatlarıyla çalışan ve istatistik verileri çarpıtan TÜİK'in Kasım ayı verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 84. ENAG'ın enflasyon raporuna göre ise yıllık enflasyon yüzde 170,70. Bugün açıklanan açlık sınırı ise 7 bin 785 TL. Bu koşullarda asgari ücret açlık sınırının altında seyrediyor. Milyonlarca asgari ücretli açlık sınırının altında bir ücretle çalışıyor. Sermaye sınıfının sendikası TİSK mevcut durumun sürgit devamını istiyor ve 8500 TL asgari ücret teklif ediyor. İşçi sınıfı adına asgari ücret belirleme konumunda olan Türk-İş ise patronlardan da beter bir rakamı öneriyor. Türk-İş "kırmızı çizgimiz" boş lakırdılarıyla milyonlarca işçiye 7 bin 785 TL ile açlık sınırında bir asgari ücreti reva görüyor. DİSK ise asgari ücretin 13 bin 200 TL olması gerektiğini söylüyor.

Asgari ücret ve ücret politikalarını belirleme bir sınıf savaşımı sorunu ve konusudur. İşçi sınıfı TİSK, Türk-İş ve faşist şeflik rejiminin asgari ücreti keyfice belirleme durumuna bigane kalamaz. Faşist şeflik rejimi iktidarını sürdürmek için Kürt ulusuna ölümü ve savaşı, işçi ve emekçilere açlığı dayatıyor. Haklar mücadele edilerek kazanılır. Açlık sınırında bir asgari ücretle en dip sefaleti dayatan sermaye sınıfına, politik islamcı faşist şeflik rejimine ve sınıf işbirlikçisi sendikalizme karşı işçi sınıfının mücadeleci bölükleri eylemini yükseltmelidir. Asgari ücret mücadelesinde eylemli sözünü söyleyen Birleşik İşçi Hareketi'nin çağrısını yineleyelim: "Biz milyonlarız. Emeğimiz ve özgürlüğümüz için fiili işgal, direniş, grev ruhunu kuşanalım. Türk, Kürt, göçmen, kadın, erkek bütün işçiler örgütlenelim, birleşelim ve bu kölelik düzenini yıkmak için mücadele edelim."

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 09 Aralık tarihli 92. sayı başyazısı.