11 Mayıs 2024 Cumartesi

Newroz'un ışığı ve faşist kan banyosu

Newroz'un ışığı mı, Erdoğan, IŞİD, Paris-Brüksel katliamcıları ile Tarrant gibi rakip neofaşist katillerin yolu mu?
21 Mart'ta, Kürdistan ve Türkiye'nin bazı kentlerinde Newroz kutlamaları, halklarımız açısından geleceğe ışık oldu.
 
Amed ve Wan Newroz'una yüzbinler akarken, İzmir ve diğer kentlerde onbinler katıldı. Kandil'den Rojava kentlerine büyük kitleler Newroz'da mücadele coşkusunu dile getirdi.
 
Bakur ve Türkiye'de bu Newroz, Leyla Güven ve yoldaşlarının "tecridi yıkalım faşizmi yenelim" şiarıyla başlattıkları sayın Öcalan üzerindeki tecridi yıkma eyleminin Newroz'u oldu.
 
Denebilir ki bu Newroz'un kitleselliğini büyüten Güven ve yoldaşlarının bedenlerini açlığa yatırarak feda ruhuyla öne atılan mücadeleleriydi.
 
Newroz'dan alacağımız güç ve büyüteceğimiz özgüvenle Güven ve yoldaşlarının mücadelesini omuzlamak faşist sömürgeciliğe karşı mücadele görevimiz olsun!
 
Rojava'daki Newroz tecridi yıkma mücadelesinin yanı sıra Baxoz'da IŞİD'e son darbenin vurularak zaferin kutlandığı mücadele oldu. Bununla da kalmadı. Erdoğan'ın sömürgeci işgaline ve işgali genişletme tehditine karşı da Rojava halklarının direniş ruhunu yükseltti. Diktatör Erdoğan ve generallerine, halkların özgür birliğini yıkamayacaklarını gösterdi.
 
Önümüzdeki günler, yeni Newroz gösterileriyle, bu gerçekleri daha büyük ölçüde yaşatacak.
 
Newroz tarihteki direnişçi rolüne yakışan tarzda bugün bölge halkları ve halklarımızın önünü aydınlatan, bilincini uyandıran ışık oldu.
 
Erdoğan ve neofaşistlerin sivil halkları hedef alan katliam yarışı ise faşizmin karanlığının ve intikamcı kan banyosunun devam edeceğini gösteriyor.
 
Yeni Zelanda'da Tarrant adlı ırkçı iki camide 50 sivil göçmeni katlederken, Erdoğan Çanakkale'den "intikam almasını biliriz" tehditiyle katliam yarışına gireceğini gösterdi. Daha katliam üzerinden birkaç gün geçmemişken Hollanda'da Erdoğan'ın katliam yarışı tehditinden esinlenen G. Tanış adlı politik islamcı üç kişiyi Tramvay'da katletti.
 
Fakat katliam yarışına daha vahim örnek yakın süreçte gerçekleşen Erdoğan ve neofaşistlerin, bu iki faşist güruhun kan banyosu yarışıdır.
 
Geçmiş yıllarda nasıl ki neonazilerin göçmenlere karşı ev kundaklayarak katliamları, müslüman göçmenlerin IŞİD ve diğer politik islamcı çeteler ve ülkücü katillere akmasına yol açtıysa, Erdoğan'ın talimatıyla politik islamcı çetelerin Avrupa'daki katliamları da, yerli gençlerin neo faşistlere akmasına intikamcı katliamlarına yol açıyor.
 
Özellikle Solingen katliamından sonra neonazi katiller Avrupa ülkelerinde siyasi tecrit yaşamış ve dahası katilliklerini sergileyememişlerdi. Hatta, politik islamcı çetelerin 2003 Irak işgalini en çok protesto eden İspanya ve Britanya halklarına yönelik Madrid-Londra katliamlarına rağmen, neonaziler katliamları yarıştırmaya girişecek ortamı yine de bulamamışlardı.
 
Şimdi Fransa'dan Almanya'ya, neofaşist partiler kitleselleşmelerine rağmen, ne kitleselleşenleri ne de diğerleri katliamlara kolayca başvuramıyorlardı.
 
Fakat, Erdoğan'ın özellikle C. Hebdo, Bataclan, Brüksel ve devamı katliamları, demeçlerle, MİT aracılığıyla yönetmesi sonrası neonazi katiller de harekete geçti. Göçmen düşmanı ve İslamofobiyi geliştirerek katliamlara başladılar. Yeni Zelanda'da bir faşist Christchurch kentindeki iki camide 50 müslüman göçmeni öldüren katliamı gerçekleştirdi. Ardından Hollanda'da politik islamcı bir Türk G.Tanış, 3 Hollandalı'yı katletti.
 
Bu katillerin kendi başlarına hareket ettikleri belirtilerek, her iki misillemecinin faşist örgütlerine pek değinilmedi, değinilmeyecek gibi görünüyor.
 
Oysa güçlü örgütlü veya zayıf örgütlü, bu "medeniyetler çatışması katliamları"nı tırmandıran katillerin varolması, hatta zayıf örgütlülükle bile yapacak kadar halkları birbirlerinin katili yapan karşılıklı faşist hareketlerin kendisi bile durumun vahametini gösterir.
 
Bu katillerden başta gelenlerinden Erdoğan, "Dedeleriniz gibi sizi de tabutta geri göndeririz" tehditini savurdu. Erdoğan'ın tehditi seçim için ajitasyonla sınırlı yorumlandı ama yine de haklı olarak kınandı.
 
Bu sınırlılık da tehlikeli değil mi? Elinde devasa militarist aygıt ve sayısız politik islamcı-ülkücü-mafyacı çete olan bir diktatörün "tabut" tehdidi ciddidir. Önceki Paris, Brüksel katliamlarının yönlendiricisi, tehdit edicisi olan Erdoğan, "medeniyetler çatışması" katliamlarını tırmandırmaktan yararlandı. Şimdi yine tehdit edici olarak sahneye çıkıyorsa iki faşist kanattan biri olarak katliamları tırmandırmak için yapıyor. Ayrıca Suruç, Ankara, Roboskî, Cizre-Sur-Nusaybin katliamcısı bir diktatörden beklenecek olan da çıkarları için katliamları gerçekleştireceğidir.
 
İçte ve dışta yaptığı katliamların hesabı sorulmadığı için, tehdit narası atan Erdoğan, "dedeleriniz gibi sizi de tabutta geri göndeririz" tehditiyle, tetikçisi ve yoldaşı mafya şefi Peker gibi, "kan banyosu" yaratma misillemesini siyasal misyonu olarak görüyor.
 
Avrupa burjuvazilerinin kışkırttığı neofaşizm göçmen düşmanlığıyla, Erdoğan ve politik islamcı çeteler, Avrupa halklarına düşmanlıkla, katliam yarışına giriyorlar. Bu faşist çıkmaz, ışık olan herşeyi, enternasyonalizmi, işçi dayanışmasını, kadın yoldaşlığını boğuyor. Burjuvazilerin, sömürücü çıkarları için kışkırttıkları inanç ve milliyetçi boğazlaşmalar, halklara kan banyosu yaşatırken, Rojava Devrimi, IŞİD gibi halk katliamcısı faşist çetelere karşı zaferini ilan ediyor. Newroz'da ayağa kalkan Kürt halkı, halkların özgürce birliğinin bugünden ışığı olarak yükseliyor.
 
Newroz'un ışığı mı, Erdoğan, IŞİD, Paris-Brüksel katliamcıları ile Tarrant gibi rakip neofaşist katillerin yolu mu?
 
Newroz'un ışığı, halkların yolunu aydınlatsın!