11 Aralık 2024 Çarşamba

Nazlı Top yazdı | Fransa'da hükümet krizi ve sol cepheyi bölme hamleleri

Şimdi ne olacak ya da hükümeti kurması için kimi görevlendirecek? Aslında iddia edildiği gibi demokrasinin beşiği tanımlamasına uyulsaydı Macron'un öncelikle istifa etmesi gerekiyordu. Çünkü gerçekte artık herhangi bir meşruiyeti ya da pratik gücü kalmadı. Bu nedenle Fransızlar eylemlerde, "Macron'un içinden Erdoğan çıktı" diyerek diktatoryal bir yönetime işaret ediyor.

Fransa'da hükümet, solun verdiği ve aşırı sağın desteklediği gensoru önergesiyle düşürüldü. Başbakan Michel Barnier 2025 yılı bütçesi oylamasında yeterli çoğunluğa ulaşamaması nedeniyle Meclis'te oy kullanmadan yıkım bütçesini geçirmeye kalkışınca, muhalefet partilerinin verdiği gensoru önergesiyle hükümet devrildi.

Oylamada, hükümeti devirmek için gereken 289 salt çoğunluğun çok üstünde olan 331 milletvekili gensoru lehinde oy kullandı. Ve Barnier hükümeti Fransa tarihinde 1962 yılından bu yana gensoru önergesiyle düşürülen ilk hükümet olarak tarihe geçti.

Muhalefet, Başbakan Barnier'nin Anayasa'nın 49'uncu maddesinin 3. fıkrasından doğan yetkisini kullanarak, Sosyal Güvenlik Bütçesini onaylatmadan geçirmek istemesi üzerine, hükümet hakkında iki ayrı gensoru önergesi vermişti. Aşırı sağ RN lideri Marine Le Pen sol cephenin gensoru önergesine destek verdi. Hükümetin düşürülmesinin ardından egemen güçler, rejimi istikrara kavuşturmak için siyasi bir çözüm arayışına girdi.

Son günlerde yeni bir hükümet bulmak için müzakereler tüm hızıyla devam ederken uyguladığı emek düşmanı kemer sıkma politikaları sonucu halk nezdinde zayıflamış olmasına rağmen burjuvazi tarafından oyunun merkezinde kalmasında ısrar edilen Emmanuel Macron, istifa çağrılarının artmasını önlemek için krize hızlı bir şekilde yanıt verme uğraşında.

Yeni başbakanı açıklamayı, Nisan 2019'da yanan Notre-Dame de Paris katedralinin yeniden açılmasına ilişkin düzenlenen açılış töreninin sonrasına erteledi. Bu törende Macron, Fransızlar arasında yıpranmış imajını düzeltmek ve popüleritesini yeniden kazanmak için pek çok liderle güçlü başkan imajı vermeye çalıştı.

Macron yeni başbakan için isim belirlemeye çalışırken, yeni hükümetin tekrar gensoru ile karşı karşıya gelmemesi ve Barnier hükümetinde yarıda kalan 2025 kesinti bütçesini mecliste geçirebilecek bir koalisyon formülü üzerinde duruyor. Zira Macron yeni başbakanın önceliğinin, normal şartlarda 20 Aralık'a kadar Ulusal Meclis'ten geçmesi gereken 2025 bütçesi olacağını söyledi.

Fransa cumhurbaşkanı, ilk olarak partisi Rönesans'ın liderliğindeki Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı'nda yer alan Hareket gibi merkez partilerin temsilcileriyle bir araya geldi, daha sonra sol ittifaktan Sosyalist Parti (PS) lideri Olivier Faure ve Cumhuriyetçiler (LR) yetkilileriyle görüştü.
Sosyalist Parti, Yeni Halk Cephesi'nin (NFP) sol koalisyonunun bir parçası olsa da, hükümeti kurmak için görev verilirse diğer partilerle birlikte çalışma fikrine açık olduğu imajını verdi. Sosyalist Parti Genel Sekreteri Olivier Faure, Fransız devlet başkanıyla görüştükten sonra, "Büyük konuşmalar yapmakla hiçbir şey yapmamak arasında bir seçim var" dedi. "Sorumluluğu almaya hazırız" diyerek, parlamentoda çoğunluk oluşturmak için merkezciler ve muhafazakarlarla ittifak kurmaya hazır olduklarını beyan ettiler. Fransa Sosyalist Partisi politik omurgasızlığını göstererek burjuvazinin dayatmış olduğu ekonomik pakete yeşil ışık yakmış oldu. Bu durum sol koalisyondaki diğer partiler arasında öfkeye yol açtı.

Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) hareketinin lideri Jean-Luc Mélenchon, Olivier Faure'a bu toplantıya tek başına gitmesi veya Macron ve sağcılarla bir anlaşma müzakere etmesi ve "taviz" vermesi yönünde herhangi bir yetki vermedi. Söylediği veya yaptığı hiçbir şey bizim veya NFP'nin adına değildir" açıklaması yaptı. Buna yanıt olarak Olivier Faure, "sosyalistler adına, ülkenin çıkarları adına ve kurumsal çıkmazı kırmaya çalışmak adına" konuştuğunu açıkladı.

Keza Komünist Parti'nin (PCF) ulusal sekreteri Fabien Roussel de, "Meclis'te kimsenin mutlak çoğunluğa sahip olmadığını" belirtti ve "diyaloğa" hazır olduğunu söyledi. Ve sözlerine, "Emeklilik reformunun yürürlükten kaldırılması, maaşların ve emekli maaşlarının enflasyona endekslenmesi, sosyal güvencenin korunması" gerektiğini ekledi. Ama pazartesi Cumhurbaşkanı Macron ile yaptığı görüşme sonrası emeklilik yasasının yürürlükten kaldırılması fikrinden vazgeçerek, emeklilik konusunun bir "sosyal konferans" aracılığıyla ele alınabileceği önerisini ortaya attı. Kısacası reformist yanı ağır bastı ve kapitalist sistemle uzlaşı rengini tekrar gösterdi. Fransız Komünist Partisi, 49-3 OHAL yetki yasası tarafından dayatılan ve işçilerin yüzde 93'ü tarafından reddedilen bu adaletsiz emeklilik yasasına karşı harekete geçen milyonlarca işçiye meydan okuyarak, işçi hareketinin temel taleplerinden birinden vazgeçebileceğini beyan ederek, seçmenine de sırtını dönerek, burjuvazinin safında yer alacağını açıklamış oldu.

Fransa'da ekonomik ve siyasi kriz derinleşirken Macron sol cepheye hükümeti kurma yetkisi vermeme tavrını da sürdürüyor. Sözde var olan demokrasiyi totaliter bir rejime dönüştüren macronistler, "Eğer Lucie Castets'i veya NFP'den bir temsilciyi atarsam, emeklilik reformunu iptal ederler, asgari ücreti 1600 euroya çıkarırlar, finansal piyasalar paniğe kapılır ve Fransa çöküşe sürüklenir" demişti.

Cumhurbaşkanı Macron, son seçimin galibi olsa da parlamentoda çoğunluğu sağlayamayan Yeni Halk Cephesi'nin öncü partisi Boyun Eğmeyen Fransa'yı da denklem dışı bırakmaya çalışıyor. LFI temsilcisi görüşmelere katılmayı reddetti. LFI lideri Mélenchon da Macron'a Ulusal Meclis'i feshedip haziran ayında erken seçim çağrısında bulunmasını istedi.

Şimdi ne olacak ya da hükümeti kurması için kimi görevlendirecek? Aslında iddia edildiği gibi demokrasinin beşiği tanımlamasına uyulsaydı Macron'un öncelikle istifa etmesi gerekiyordu. Çünkü gerçekte artık herhangi bir meşruiyeti ya da pratik gücü kalmadı. Bu nedenle Fransızlar eylemlerde "Macron'un içinden Erdoğan çıktı" diyerek diktatoryal yönetime işaret ediyor. Ancak Macron bunu yapmak zorunda olsaydı bunu parlamento seçimlerindeki yenilgisinin ertesi günü yapardı. Kısacası beş yıllık görev yetkisini son gününe kadar burjuvazinin ekonomik ve politik programını hayata geçirmek için kullanmaya devam edecek.

Kısacası Macron istifasına alternatif bir seçenek üzerinde yoğunlaşıyor. Yeni Halk Cephesi'ne (NFP) yönetme yetkisi vermek demokratik bir seçenek olarak önünde dursa da amaç solcu milletvekillerinin sosyal, mali ve ekolojik adalet taleplerine karşı bir "denge unsuru" ve "güvence" rolüne soyunduğu imajı veriyor. Görünüşe göre Macron, öncelikle emeklilik yasasını sürdürmek ve zenginlere yönelik vergi indirimlerine devam etmek istiyor. Bu nedenle solun iktidara gelmesini engellemek için Emmanuel Macron, bazı milletvekillerinin de yaptığı gibi, "milli çıkar hükümeti" adını verdiği ve tüm "cumhuriyetçi" güçleri bir araya getiren bir formül üzerinde çalışıyor. Ve aynı zamanda sol cepheyi bölerek güçsüzleştirme amacı güdüyor.

Yeni hükümeti kurma çalışmaları devam ederken Macron üzerindeki baskıyı artıran bir diğer mesele ise ülkedeki grev dalgası ve yapılması beklenen süresiz grevler. Barnier hükümetinin düşmesine yol açan unsurlardan biri de, kamu kurumlarında tasarrufu öngören 2025 bütçesine ve toplu işten çıkarmalara karşı ülke genelinde 200 bin kamu ve özel sektör emekçisinin sokaklara inmesidir. Ülkenin en büyük işçi sendikası olan Genel İş Sendikası'nın (CGT) Genel Sekreteri Sophie Binet, hükümet tartışmalarına ilişkin meselenin bir "oyuncu seçimi" meselesi olmadığını, ekonomik ve sosyal politikaların içeriğinin önemli olduğunu söyledi. Minet, Macron'un arz yanlısı politikasının ülkeyi ekonomik ve sosyal bir felakete sürüklediğini belirtti.

Sendikalar, 10-11-12 Aralık günlerinde daha geniş bir grev hareketi örgütlerken, ulaşım sektörü süresiz grev sinyali veriyor.

Fakat, işçi sınıfı hareketi yaşanan ekonomik ve siyasi krize yönelik sınıf çıkarlarını koruyacak, geliştirecek güçlü bir eylemlilik ve örgütlülük içinde olamadı. Yaşanan hükümet krizini kendi lehine çevirecek yasal değişiklikleri dayatmak noktasında bir genel grev hamlesi gerçekleştiremiyor. Fransa'da yaşanan siyasi ve ekonomik kriz, aslında yalnızca bu ülkenin değil, kapitalist sistemin genel krizinin göstergesidir. Kapitalist sömürü düzeni, yıllardır doğurduğu gelir adaletsizliği, doğal kaynakların talanı ve toplumsal ayrışmalarla insanlığın güvenini kaybetmiş durumda olsa da alternatifi yetersizlikler nedeniyle güçlü bir şekilde geliştirilemiyor. Fransa'daki sol örgüt ve hareketler kapitalist sistemi altüst edecek ideolojik bir duruş ve sokak gücünü açığa çıkaracak radikal eylemler noktasında halen güdük durumda.