21 Kasım 2024 Perşembe

Mehdiyi beklerken

AKP siyaset ederken "Türk gibi" olmakla iftihar ediyor. Kendi bölgesel emperyalist hayallerini, politik İslamcı bir uluslararası organizasyon gibi işleyen hamlelerini 'ecdat', 'Gazi', 'Türkler' gibi kelimeler-kavramlarla temize çekmeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanlığı Askeri Başdanışmanı, eski general Adnan Tanrıverdi'nin istifa etmesi/ettirilmesi, AKP'nin zayıfladığına işaret eden belirgin bir örnek.

İlgili kişi, orduda siyasal İslamcı organizasyon kurmak iddiasıyla 28 Şubat döneminde tasfiye edilenlerden. AKP'nin koalisyon yaptığı Ergenekoncu-ulusalcı-milliyetçi kesimlerin hazzetmediği biriydi. Son yıllarda paralel güvenlik gücü, ikinci bir polis teşkilatı organizasyonu, kontrgerilla örgütlenmesi sorumlusu gibi pek çok iddiaya muhatap olmuştu.

En son "Mehdinin gelmesi için ortam hazırlamak gerek" diyerek baltayı taşa vurdu. Şu nedenle: Mehdi-mesih inancı İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi tek tanrılı dinlerde ve bunların kimi bileşenlerinde tartışma konusu. Ancak "mehdiye ortam hazırlamak" çok başka bir düzeye işaret ediyor. Aynı bakış, neo-con, Evangelist Hristiyanlık inancında da var ve "ortam hazırlamak" ile kastedilen, kültürlerin-dinlerin savışını kışkırtmak. Bu yol ile 'Deccal'ın zulmü artacak ve nihayet Mehdi/Mesih gelip dünyayı kurtaracaktır.

Yüzyıllar öncesine dayanan bu inanışın etraflı değerlendirilmesinden daha önce-acil olan, böyle bir dünya ve Ortadoğu gerçekliğinde "ortam hazırlama"nın ne manaya geldiği.

Hiç kuşku yok, askeri başdanışmanın sözleri ile Libya'ya zaptiye yollama, Suriye'de uluslararası hukuk bakımından ilhak ve işgal sayılan askeri-siyasal varlık gönderme tutumu ile bu söz kalıbı arasında derhal bağ kuruldu.

Belli ki AKP'nin kendi tabanında da Libya'ya zaptiye yollama kararı-yaklaşımı reddediliyordu ve "Mehdiye ortam hazırlama" argümanı dolaşıma sokuldu, eski bir konuşmanın bunu kapsayan bölümü köpürtüldü.

Siyaset nankördür. Hele burjuva-faşist siyaset. Gayretkeş olan, yaranmaya çalışan bir de bakar ki kızağa çekilmiş. Oysa o sadakatle hizmet etmek istemiştir. Bu konuda ne denli zengin örnekler ve hazin sonuçlar olduğu 1930'lar İtalya ve Almanyasından da görülebilir.

Askeri danışman, tartışmanın yayıldığı akşam AKP'nin gizli ortaklarının öfkesine konu olunca işten el çektirildi. Ama ve muhtemelen bu ebedi bir tasfiye olmayacaktır. Kendisinin hizmetleri sürecektir çünkü AKP, bu saatten sonra Mursileşme ihtimaline karşı paramiliter örgütlenmelere adeta mecburdur.

Dikkat edilirse AKP'nin ortakları, onu, kendi stratejik hamleleri doğrultusunda davranmaya mecbur bırakmak, öyle yaptığı sürece tam destek verirken, o sınırı ihlal etmesi durumunda topa tutmak konseptini uyguluyor.

Mustafa Kemal'i "Gazi" etiketiyle asimile etme çabası veya sıradan Kemalizm eleştirilerine meyletme adımlarının her birinde AKP ve onu destekleyen zevat neredeyse "vatana ihanet" ile itham ediliyor. Üstelik bu cephe ve onun etki alanı genişliyor. Sonuçlarını uzak olmayan bir zamanda görmemiz mümkün.

Tam da bu nedenle AKP siyaset ederken "Türk gibi" olmakla iftihar ediyor. Kendi bölgesel emperyalist hayallerini, politik İslamcı bir uluslararası organizasyon gibi işleyen hamlelerini 'ecdat', 'Gazi', 'Türkler' gibi kelimeler-kavramlarla temize çekmeye çalışıyor.

Klasik politik İslamcılık ve ihvancılık tek ülke içinde kalmak yerine bir tür uluslararası organizasyonu içeren Ortadoğu-Afrika çapına yayılan bir nüfuz alanı yaratma hayali buna içkindir. Ergenekoncu faşist saldırganlığın ittihatçı yayılma stratejisi bulunuyor. Politik İslamcı, ırkçı faşist koalisyonun dış politikadaki stratejik ortaklığı içeriğini herkesin kendince doldurduğu böyle bir zemine yaslanıyor. Devletler politikasında bunun karşılığı ilhak ve işgali de içeren bir yayılmacılıktır ve reaksiyona yol açması kaçınılmazdır.

Kendisine aşırı güç vehmetme, gücünü abartma tablosu şuna varıyor: "Biz de bu kaos ortamında tehlikeyi savuşturmak için resmi sınırların dışına çıkalım, sorunları orada karşılayalım." Kendi tabanlarına da ABD-Rusya gibi büyük devlet oyun kuruculuğu yaptıkları ajitasyonuyla da yüklenecek çözülmeyi engelleme-geciktirme amacı güdüyorlar. Vasat bir devlet ve iktidarın bu nevi emperyalist hayalleri önünde sonunda iç yıkımla sonuçlanmıştır. Hele serde sömürgecilik ve faşistlik varsa. Siyasal zekânın doğal gereği dostları arttırmak. Savaş cephelerini en aza indirerek oralara güç yığarken saldırgan-yayılmacı olmayan bir dile sıkı sıkıya bağlı kalmaktır. Ancak rejimin şimdiki yürütücüleri bu kadarcık dikkatten dahi yoksundur. Tıpkı ittihatçıların yoksunluğu gibi. Düşünün ki ABD dahi, Kasım Süleymani katliamı ardından BM'ye yolladığı mektupta durumu "nefsi müdafaa" kılıfına sokma ihtiyacı duydu.

Politik gözü dönmüşlük, hele içeride toplumsal meşruiyet kanalları iyice daralmışken, akla davet çağrılarıyla yahut iktidar bileşenleriyle milliyetçilik yarışıyla giderilemeyeceği gibi engellenemez de. Söz gelimi CHP iktidara muhalefetini dahi vıcık vıcık bir milliyetçilikle yapmaya çalışıyor. Buna şunu da eklemek zorunlu: CHP'nin bilhassa göçmenler konusundaki yabancı düşmanlığı üreten ve Türkçülükten el alan merkezi siyaseti, yeni faşizm ile etkileşim halindedir. En genel anlamda orta burjuvazinin siyasal eğilimleriyle küçük burjuvazi kategorisinde yer alanların bir bölümünün duygu dünyasına seslenen bu yönelimin muhtemel sonuçları hakkında etraflıca düşünmeye değer.