Lêheng Ardıl yazdı | İrfanca kahramanlara ardıl olmak
Çünkü İrfan halk sevgisiyle dopdolu, her kesimden-tabakadan ezilenin acısını, tasasını ruhunda hisseden, yaşayan bir yoldaştır. İşçiyi, kadını, Kürdü, LGBTİ+'yı, Aleviyi, genci, işsizi ilgilendiren, yani partiyi ilgilendiren her şey İrfan yoldaşı da ilgilendirir. Asla dışsal bir ilişki kurmaz; aksine okur, sorar, tartışır, fikir geliştirir, eyler. Ve her şeyiyle de doğaldır, yapmacıklık sahtelik yoktur asla.
Kaybettiği ebeveyninin toprağa verilme anına mümkünse çocukların tanıklık etmesi sağlanır. Çocukta hangi olumsuz psikolojiye yol açar anda kestirilemez. Fakat uygulamadan murat edilen açıktır. Eski kuşaklar toplumsal yaşanmışlıktan süzdükleri bu pratikle, çocuğa artık o yakınını bir daha asla göremeyeceğini kavratmaya çalışır. Böylece yas sürecini olabildiğince hızlı tamamlaması ve yeni duruma adapte olması sağlanır.
Ya bizde nasıl oluyor? Çocukluk çağını çoktan geride bırakmış, yaşam yolunu epey arşınlamış, onca değişik deneyden geçmiş bizlerde çok mu kolay-rahat yaşanıp tüketilen süreçler oluyor ölümsüzlerle fiziki vedalar? Onlarsız yılları devirmek mesela? Eminim satırlarımı okuyan her yoldaş şimdi kendi kalbini şöyle bir yoklamakta. Farklı yoldaşların ölümsüzleşme haberini ilk duyduğu anı ya da bir yoldaşın şehadetine tanık olmuşsa o anda ne hissetmiş olduğunu anımsamaya çalıştı, düşündü. Hiçbirini henüz yaşamamış yeni devrimcileşmiş yoldaşlar ise belki de çevresindeki yoldaşlardan bir kaybın acısını değişik dozlarda, değişik biçimlerde yaşayanları aklından geçirdi. "Ben nasıl karşılarım acaba"lı zihne sökün eden sorulara yanıt peşindeler belki de... Hepsi mümkün!
Bir yoldaş topluluğu olarak değişik cephelerden bildiğimiz, tanıdığımız, görev omuzladığımız ölümsüzlerimize dair konuşurken ortamdaki yoldaşların dilinden dökülenlerden çok gözlerindeki, dudaklarındaki ifadeye takılıyorum. Gözlerde biriken bulutlara, neşeli bir paylaşımdan damıtılan sevinç harelerine, bir kasılıp bir gevşeyen yüz hatlarına bakıyorum. Ruhumuzda kopan fırtınaları yansıtıyor hepsi ve daha fazlası. Tanım zor, ifade güç. Doğal olan şu ki; her birimiz kendi meşrebimizce yaşadık, yaşıyoruz ölümsüzlere dair hislerimizi. Ne tıpatıp aynı, ne de çok bambaşka diyebiliyoruz belleğimizdeki izlere, yüreğimizde büyüttüklerimize dair. Fakat bizi birleştiren en yalın gerçeğimiz hatta tek gerçeğimiz onlarla nefes alıp "onların ardılıyız" diyebilmeyi hak etme savaşımımız. Bunun için ise yepyeni görev ve sorumlulukları ikircimsiz omuzlamak, iyisini değil en iyisini başarmak için kendimizden geçmeyi bilmekte ustalaşarak verdiğimiz sözleri tutma yeminimiz. Toplumsal ve cinsel devrim için savaşmayan örgütsüz milyonlarca insandan bizi güçlü kılan tek gerçek, örgütlü devrimcilik ve ölümsüzlerimizle birlikte savaşma irademizdir.
Birçok yoldaşın hissettiğine benzer bir duygu olarak, fiziksel vedasına alışamadığım yoldaşlar var benim de. Alışamamak... O yoldaşların ölümsüzleştiği gerçeğini zaman zaman unutuş hali bir nevi. Bu unutuşta birkaç etkenin payı var. En bilinen, yani görünen neden yoldaşların uğurlama merasimlerine katılamamış olmak, onların topraklarına el sürememek, bir kez olsun çiçekle yattıkları yerde onları ziyaret edememiş olmaktır. Ama aslolan ve daha derinlerdeki "gerçek"lik ise bu yoldaşların mutlaka neşeyle, adanmışlıkla, yoldaşlık sevgisiyle bir yerlerde görevleri başında oldukları bilgisinin bilinç altımıza kazınmasıyla ilgili. Onlar değişik zorlukların üstesinden gelebilir, düşman kuşatmasını yarabilir, ne yapıp edip daha ileriye yürüyebilir ve etrafındakilere ve emekçi ezilenlere öncülük edebilir... Nerede olduklarını bilmesek de sırtımızı yaslayabileceğimiz dağ gibidirler bizim için. Sözün özü onlar güçlüdür, kudretleri bize de taşar, bizi de sarar.
İrfan Gerçek (Baran Dersim) yoldaş böyle hissettiğim yoldaşlardan biridir. Hep bir yol bulur ya da hep bir yol açar güvenini vermiştir bizlere. Gündelik devrimci çalışma içindeki disiplinine, umutlu enerjisine; bir görevi titizlikle başından sonuna kararlılıkla tamamlama ciddiyetine ve elbette çok özgün anlardaki cesaretine bakarak oluşturur bizde bu güveni. Barışçıl ya da kitle şiddeti içeren, yasal-yasadışı her türlü etkinlik ve eylemde vardır. Bir ölümsüz anması veya uğurlamasında, bir işçi eyleminde, bir özgür gösteride... En basitinden, yolu başka kentlerden İstanbul'a düşenler İrfan yoldaşla iletişime geçmişse içleri rahattır. "Nereye gitsem, kimde kalsam" gerilimi yaşamazlar. Halkımızın deyimiyle "iki eli kanda olsa" yardıma ihtiyacı olan yoldaşı alır, onun ihtiyaçlarını karşılar. Kendi gelemese bile karşılanmasını sağlar. Bu elbet İrfan yoldaş için doğal bir yoldaşlık görevidir, coşkuyla biriktirilen yoldaşça paylaşımlardandır. Sohbeti, neşesi, karşısındakini özenle dinleme sabrı, değişik sorunlardan yıpranmış yoldaş yürekleri sağaltma çabası devrimciliğinin şaşmaz karakterlerindendir. Bir çocukla, bir kadınla, bir emekçiyle, bir gençle, yaş almış biriyle fark etmez herkesle iletişim kurabilir, onda güven yaratabilir.
Bir işçinin ihtiyacını da bilir, bir öğrenci gencin dilinden de anlar. Ne işçide üstenci-kibirli acı bir tat bırakır, ne de öğrenci gencin soruları karşısında bilgi eksikliği yüzünden yanıtsız kalır. Çünkü İrfan halk sevgisiyle dopdolu, her kesimden-tabakadan ezilenin acısını, tasasını ruhunda hisseden, yaşayan bir yoldaştır. İşçiyi, kadını, Kürdü, LGBTİ+'yı, Aleviyi, genci, işsizi ilgilendiren, yani partiyi ilgilendiren her şey İrfan yoldaşı da ilgilendirir. Asla dışsal bir ilişki kurmaz; aksine okur, sorar, tartışır, fikir geliştirir, eyler. Ve her şeyiyle de doğaldır, yapmacıklık sahtelik yoktur asla.
Yoldaşlarla sohbet ederken gönlünüzden geçen bir şey çıkmış ağzınızdan...
Diyelim ki, görev yoğunluğunun, parasızlığın içinde pek de gerçekleşmesi mümkün gözükmeyen bir şey. Eğer ortamda İrfan yoldaş varsa, o sohbete tanık olmuşsa bir bakmışsınız önünüze serilivermiş istediğiniz şey. Olanağı, fırsatı varsa mutlaka İrfan yoldaş ne yapıp eder "oldurmuş"tur. Bir konser söz konusuydu. Sohbet ederken, keşke gidebilseydik diye konuştuk. Hiçbirimizin zaman planı birbirine uymuyordu, üstelik o kadar pahalıydı ki bizim için. Haliyle "olsa güzel olurdu" ferahlığıyla konuyu kapatıp geçtik. Birkaç gün sonra, bir kitap tutuşturuldu elime ve "İrfan yoldaşın hediyesi" dendi. İçine 2 konser biletiyle bir not iliştirilmişti. Nota; "Seninle gelmek isterdim ama hiç vaktim yok, benden daha eğlenceli bir konser partneri bulabileceğinden zaten şüphem yok. Gönlünce eğlen..." yazmıştı. Tanıdıkları üzerinden ve başkaca yoldaşların yardımıyla özcesi bir organizasyon yaparak o konsere gitmemi(zi) sağlamıştı İrfan yoldaş. "Benden daha eğlenceli konser partneri..." esprisi de öylesine söylenmiş bir söz değildi. Vakti zamanında, bir grup yoldaş olarak Birsen Tezer konserine gitmiştik. Fakat İrfan yoldaş gazete dağıttığı ve yan taktığı çantası -postacı çantası- ve yaklaşık yaşından yirmi yaş büyük gösteren giyim tarzıyla epey şaka malzemesi sunmuştu diğer yoldaşlara. Kendisine takılmalar, sataşmalar karşısında asla alınganlık göstermeden, çantasını açarak gazeteleri gösterip, "Ma nolmuş hem konser arasında dinleyicilere gazete veririm fena mı" demişti. Gerçekten de konsere gazete satışından çıkıp gelmişti yoldaş.
Yine genç bir kadın yoldaşın yalnızca bir akşam serbest zamanı vardı. Kendisine pek de bilmediği hakim olmadığı Kadıköy'de eşlik edilmesini istiyordu etrafındaki yoldaşlarca. Biraz gezmek, semti tanımak, sonra bir yerlerde oturup çay eşliğinde sohbet etmek. Tek beklentisi, dileği buydu. Hemen İrfan yoldaş bu genç kadın yoldaşa söz verdi. İzin akşamı buluşmak için sözleştiler. Kadın yoldaş pek de inanmıyordu onca yoğunluğun içinde zaman ayırabileceğine, yine de belli etmemeye çalıştı tereddüdünü. Bana yaklaşıp usulca; "Ne dersin, sence gelebilir mi" diye sordu. "Merak etme, geleceğim diyorsa gelir, az biraz gecikse de gelir" dedim. İrfan yoldaş söz verir de sözünde durmamak olur mu?! Elbette gelmişti.
Yıllar yıllar önce, henüz İrfan yoldaşla hiç karşılaşmamış ve birbirimizi tanımıyorduk. Sadece genç yoldaşlar çokça anlatıyordu onu. İstanbul'da merkezi bir öğrenci gençlik buluşması gerçekleşmiş ve biz de dışarıdan gitmiştik buluşmaya. İrfan yoldaş üniversite kampüsünde, sosyalist gençliğin standında sohbet halindeydi. Benim deyimimle kendisini on yaş büyük gösterme çabasının ürünü olan bıyıkları, yine yan taktığı gazete çantası ve ayağındaki terlikleriyle adeta bir fotoğraf karesi gibi aklımda. Yanına gittim, selamlaştık, tanıştık. Bizi, dışarıdan geldiğim genç yoldaşlarla birlikte o akşam ağırlamak istediğini, zaten gençlerin de bunu çok istediğini söyledi. Ben de kendisine çok teşekkür ederek, organizasyonun bir gençlik organizasyonu olduğunu, dışarıdan gelen tüm genç yoldaşların kalış sorunuyla da sosyalist gençliğin ilgileneceğini aktardım. İrfan yoldaş ısrar etti teklifinde. Çok fazla dışarıdan genç yoldaşın geldiğini, büyük ihtimalle yerleştirme sorunu doğacağını, kendisinden de bu konuda yardım isteneceğini öngördüğünü, hiç değilse bizi ağırlayarak kendilerinde kalmamızı sağlamak istediğini söyledi. Gençlik çalışmasında olmamasına rağmen bu ısrarını yanlış bulmuştum. Nereden bilebilirdim ki birlikte geldiğim gençlerin durumu örgütlediğini. "Gençlik örgütü kim nerede kalacaksa karar verir, biz de ona göre hareket ederiz" diyerek ısrarlı teklifini "kibarca" geri çevirdim. Fakat işler hiç de olması gerektiği gibi gitmedi ve bizim yoldaş grubuna kalacak yer ayarlanamadı! Değişik kalış kombinasyonları denendi, resmen doluya kondu olmadı, boşa kondu dolmadı olayı yaşandı. Bir nevi "ortada" kaldık. Gruptaki yoldaşlar bir taraftan gerilimimden paylarına düşeni almamak için ses çıkarmazken diğer yandan da içten içe de mutluluktan uçuyorlardı. Beklendiği gibi Alibeyköy otobüsüne doluşup gittik. İrfan yoldaş büyük bir sevinçle bizi durakta karşıladı. Eve ulaştığımızda yoldaşın, çoktan güzel bir sofra için bahçede mangalı hazırlamış olduğunu gördük. Elbet düzgün bir izah ve özeleştirel yaklaşım içine girsem de gece boyu esprileriyle takıldı. Sabah kalktığımız mahalleyi gezdirmek istediğini söyledi. Hemen her sokakta, devasa boyutlarda parti ve gençlik yazılamaları mevcuttu. İlk kez bu denli kapsamlı "sanat" çalışmalarına tanık olan genç yoldaşlar gururla coşkulandı. İrfan yoldaşla vedalaşırken fısıldadım; "Sayende gençlerin yürüyüşü değişti. Her şey muazzamdı, teşekkürler, iyi ki gelmişiz". Utangaç, bir ferah gülümsemeyle mutluluğumu paylaştı.
Uzun yıllar bir daha yollarımız kesişmedi yoldaşla. Ta ki bir düşman saldırısıyla tutuklandığımda başka bir zindandan son derece neşeli bir faks ile kapımı çalana dek. "Bak artık eşitiz, ikimiz de zindandayız, faksıma yanıt verirsin değil mi" diyerek o ilk tanışma hikayemize atıfta bulunuyordu. O dönem radyodan sık sık istediği, "Tutuşturun geceleri" ezgisi adeta İrfan yoldaşla özdeşleşmişti.
Yoldaşın kadın özgürleşmesi, kadın örgütü ve kadın cinsiyle kurduğu ilişki erkeğin insanlaşma mücadelesinde verdiği belli bir düzeyi yansıtıyordu. Okuyan, anlamaya çalışan, kadından öğrenmeye çalışan bir yaklaşım içinde oldu. Zaman zaman yapılan eleştiriler karşısında utanır, sıkılır kirpiğini yerden kaldıramazdı. Erkeklik eleştirilerini anlamaya çalışarak, pratik özeleştiri hattına girerdi. Tek tek kadın yoldaşlarla "doğru yoldaşlık"ta iyi bir ölçüydü yoldaşın pratiği. Değişik düzeyden, yaştan kadın yoldaşların ve yine kadın kitle ilişkilerimizin klasik erkek ayrıcalıklarını kullanacağı yönünde kaygı taşımadığı, sınıf mücadelesinde güven duyduğu erkek yoldaşlardandı.
Sevgili İrfan yoldaş! Şimdi sana ve birbirinize "kardeşim" diye seslendiğin bir yoldaşa karşı yeri gelmişken "geç kalmış" olduğum bir sorumluluğumu yerine getirmek istiyorum. Yaşadığımız ağır bir düşman saldırısı sonrası, özgür alanlardan kısa bir mektup göndermiş, halimizi, durumumuzu sormuştun.
Saldırıların mutlaka hesabının sorulacağını vurgulamıştın. Satırlarını sonlandırırken "Canım kardeşime benden çok selam söyle ve onu çok sevdiğimi de" demiştin. Ne ki, selamını zamanında, yani sen coşkun nehirler gibi akan Alişer (Hüseyin Akçiçek) yoldaşın ardından Dersim dağlarına yol aldığın zamanlarda söyleme imkanım kalmamıştı kardeşine. Geç de olsa omuzlarımdaki yükün kalkmasına bir kasım buluşmasında bak işte yine sen vesile oldun. Savaş ve sınıf mücadelesi denkleminde sen ve senin gibi yoldaşlarla, komutanlarla tanışmak; yol yürümek her daim başımızı dimdik kıldı. Şimdi söz ve eylem sırası bizde; geceyi tutuşturacak, hesabımız mahşere kalmayacak sevgili yoldaş! Birçok yoldaş gibi belki bende el süremedim toprağına, bir çiçek koyamadım başucuna. Ama bilmelisin ki, nergis ve kır çiçekleriyle yüklü yoldaşlık bahçemdeki sonsuz özlem ve minnet senin için, sizler için! Bir de yoldaş gülüşüne, savaş iradene ve silahına, sosyalizm idealine sımsıkı sarıldığım sözüm zafere kadar senin ve sizler için!