3 Haziran 2025 Salı

Küçük: Bu süreç birleşik bir direniş odağı yaratılmasını zorunlu kılıyor

Alınteri Temsilcisi Mürüvet Küçük, Türk devletinin Türkiye ve Kürdistan'ın en önemli devrimci, direniş dinamiğini beklentiye sokarak, şiddet ve imha yöntemleriyle çözmeyi esas aldığına dikkat çekti. "Terörsüz Türkiye" söyleminin aynı zamanda Türkiye devrimci hareketini ezme amacı taşıdığına işaret eden Küçük, bunun karşısında birleşik bir direniş odağı yaratmanın önemini vurguladı. Çatı örgütlerinde değil, sokakta yürütülecek mücadelenin parçası olacaklarını söyleyen Küçük, TMK'nın değiştirilmesi, hapishanelerin boşaltılması, Kürt halkının kolektif haklarının tanınması talepleri ekseninde mücadele yürütülmesi gerektiğini belirtti.

Faşist MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Meclis'te gelip konuşarak çağrı yapmasını istemesinden aylar sonra, İmralı Hapishanesinde rehin tutulan Öcalan, "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" yaptı. Ardından PKK kongresini toplayarak silahlı mücadeleyi bırakma ve fesih kararı aldı. Gelişen sürecin riskleri ve olanakları üzerinde çok söz söylendi. Fakat Türkiye'de en temel sorunlardan olan Kürt sorununun Türk işçi ve emekçilerine anlatma, çözümü için onları muhatap kılma konusunda emekçi sol güçler bugüne kadar üzerilerine düşeni tam olarak yapmadı, yapamadı.

Yaşanan yeni süreçte emekçi sol güçlerin görev ve sorumlulukları, nasıl bir misyon ve araçla hareket edeceğine ilişkin röportaj dizimizde bugün söz Alınteri Temsilcisi Mürüvet Küçük'te. Küçük'ün sorularımıza yanıtları şöyle:

KÜRT HALKININ KOLEKTİF HAKLARINI SAVUNMALIYIZ

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nin kongre kararıyla ortaya çıkan yeni süreçte emekçi sol güçler nasıl konumlanmalı? Belirsizliklerle dolu bu dönemde emekçi sol güçlerin öncelikli görevleri neler?
Her an başka bir şeye evrilme potansiyeli taşıyan bir süreç. Bu sürecin niteliği, karakteri, nereye evrileceğinden bağımsız olarak bizim tarihsel sorumluluklarımız ve görevlerimizden bakmak şu an esas olan. Bugüne kadar Türkiye'de güçlü bir demokrasi sorunu olan, ancak güçlü bir demokratik halk hareketiyle, örgütlenmesiyle burjuva demokrasi sınırları içerisinde, toplam bir demokrasi sorunu içerisinde çözülebilecek olan bir sorun Kürt sorunu. Kendisine komünistim, devrimciyim, ilericiyim hatta demokratım diyen çevrelerin, bireylerin görevi; Kürt halkının kolektif haklarını kazanmasını, onbinlerce insanını kaybettiği, binlerce köyün yakıldığı, göçertildiği, binlerce insanının kaybedildiği... Aklımıza gelebilecek tüm kirli savaş yöntemlerine, katliamlara, kıyımlara maruz kalmasının temel nedeni olan tarihsel haksızlığın giderilmesi, tarihsel toplumsal talepleri, bir ulusun varlığını kolektif olarak tanınması ve siyasal bir çerçeveye kavuşturulmasını sağlamaktır. Biz bunu dün olduğu gibi bugün de savunmalıyız. Bunları bugünün özgünlüğü içerisinden de okuyarak savunmalıyız.

KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİ ÇÖZMEK İSTİYORLAR
Birincisi, bunca bedeli ödeyen, onlarca yıl içerisinde bu hakları yarattığı örgütlü halk direnişiyle yasal bir çerçeveye kavuşturamamış olsa da fiilen yaşayan bir halkı, kadınından gencine, bütün sınıfsal, toplumsal kesimleriyle, ulusal özlemleriyle de birleşik olarak örgütlemiş bir hareketi çözmek istiyorlar. Çözülmesini engelleyecek bir duruşla ilişkilenmek gerekiyor.

İkincisi, biz komünistler ve devrimciler, işçi ve emekçiler içerisinde Kürt halkının kolektif haklarının, taleplerinin siyasal bir çerçeveye kavuşturulması, isterse ayrılma hakkını da kullanması noktasında sürekli bir ajitasyon ve propaganda yapmak zorundayız. Kürt toplumsal örgütlülüğünün, mücadelesinin tarihsel haklılığını daha geniş bir zeminde propaganda edebilmeliyiz. Şu an yapılan araştırmalar, toplumun neredeyse ezici bir kısmının yürütülen süreçten haberdar değil. Bir önceki süreçte çeşitli linç güruhları olmuştu ama baskın olan devletin kürsülerden Kürt halkına dönük düşmanca söylemin yanı sıra kısmi bir "demokratik" söyleme yönelmişti. Tabanda gerici, şoven, en keskin kesimleri dışında belli geniş bir kesim bu sorunla farklı ilişkilenmişti. Bunun zemini oluşmuştu.

SÜRECİN TOPLUMSALLAŞMASININ ÖNÜNE BARİYER KURULUYOR
Bu dönem "Terörsüz Türkiye" söylemi öne çıkıyor. Sanki Kürtlerin haklı, tarihsel temeli olan bir sorun ekseninde örgütlenmeye yöneldikleri, bunca bedeli ödedikleri ve hala bu sorunun çözülmediği gerçeği yokmuş gibi sorunu "terör" kapsamında ele alan ve bunun üzerinden propagandaya yönelen bir sistem gerçekliği var. Aynı zamanda toplumsallaşmasının, daha geniş kesimler nezdinde tartışmaya açacak bariyerler kuran, onun sınırlarını baştan koyan bir sistem var. Bu noktada bizim daha görünür kılmamız gerekir.

Lozan tartışıldı. Solun da belli kesimleri Lozan tartışmasına Misak-ı Millici, sosyalşoven reflekslerle daldı. Öncesini bir tarafa bırakıyorum Kürtler niye 50 yıldır mücadele ediyor, niye büyük bedeller ödendi, ne istiyorlar, Lozan hangi tarihsel haksızlığın simgesiydi ve bugün gelinen noktada nerede duruyor, yaşanan o tarihsel haksızlığı biz komünistler, devrimciler, işçi ve emekçilere propaganda etmeliyiz. Şovenizme, sosyalşovenizme net sınırlar çizmeliyiz. Başka bir zeminde olunduğu düşünülüyorsa, kitlelerdeki demokratik bilinci geliştirecek, şovenizmin, ırkçılığın, her türlü gericiliğin zeminini kıracak, Kürt işçi sınıfının kolektif mücadelesini daha ileriye taşıyacak bir manivelaya dönüştürmeliyiz.

SOKAĞI DİRİ TUTACAK DİRENİŞ DİNAMİKLERİNİN İÇİNDE OLACAĞIZ

Peki Alınteri olarak bu süreçte siz nasıl inisiyatif alacaksınız, demokratikleşme bakımından nasıl bir misyon üstleneceksiniz?
Bulunduğumuz işçi örgütlenmeleri ya da örgütlenmeye çalıştığımız alanlarda en başta bu sorunun tarihsel haklılığını, Kürt halkının kolektif taleplerinin ne kadar büyük bir zulüm içerisinde yok edildiğini, bunun için ne kadar büyük bir çaba harcadığını anlatmayı esas alacağız. İkincisi, kadınlar bu süreci anlatacak en önemli toplumsal özneler. Onların oluşturmaya çalıştığı, süreci topluma anlatacak, devletlerle değil, toplumla yüz yüze gelinecek, topluma Kürt halkının tarihsel haklılığını anlatmanın zeminlerini yaratacak, onu görünür kılacak, mevcut demokrasi direniş dinamiklerini, sokağı sürekli hareketli tutarak diri tutmayı esas alacak pozisyonların hepsinin içerisinde olacağız.

POLİTİK ÇATILARIN İÇİNDE YER ALMAYACAĞIZ
Şöyle bir risk var çünkü. Bu süreç Türkiye ve Kürdistan'ın en önemli devrimci, direniş dinamiğini beklentiye sokarak, şiddet ve imha yöntemleriyle çözmeyi esas alan bir süreç. Bu anlamıyla Kürt özgürlük hareketinden yoldaşlarımızın sokakta mobilize olduğu, güçleri diri tutacak, onlarca yıl içerisinde oluşan dinamiklerini ileriye taşıyacak, bunun içerisinden yeniden üretecek bir kardeşlik düzleminde yanlarında olmaya çalışacağız. Bu temelde gelişecek politik çatıların içerisinde şu an için olmayacağımızı söyleyeyim. Çünkü süreç çok belirsiz. Büyük çatı örgütlenmeleri değil, ama sokakta, halk içerisindeki örgütlenmede, mobilizasyonu, diri tutmayı, örgütlülüğün mevcudiyetini daha ileri taşıyacak her türlü girişimi destekleyeceğiz.

Ama en başta da kendi görevlerimizi, gücümüzü, fiziki sınırlarımızın ölçüsünde işçi sınıfı çalışması başta olmak üzere bu lanet şovenizmi, o zehri etkisizleştirecek, kitlelerde direnişler içerisinde şekillenen demokratik bilinç filizlerini daha ileri düzeye taşıyacak çaba içerisinde olacağız.

CEZAEVLERİ BOŞALTILMALI

Bazı mücadele araç ve biçimlerinden bahsettin. Yürütüleceğiniz çalışmada siz Kürt halkının kolektif hakları ve politik özgürlük bakımından öne süreceğiniz talepler ne olacak? Bu çalışma hangi politik eksene oturacak?
Mevcut anayasa tartışmaları dışında, çünkü rejim bu tür süreçleri kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Son yapılan infaz düzenlemesi yani 10. Yargı Paketinde bunu anlamış olduk. Bırakalım daha gelişkin bir demokratik geçiş sürecinin ayaklarını döşemeyi, kırıntı düzeyinde özgürlükleri gasp ederek nefes borularını tıkamaya dönük yaklaşım var. Cezanın ıslah yönünü esas alacağız yaklaşımı zaten nereye bağlanacağını gösteriyor.

Devrimciler, sosyalistler, komünistler olarak biz, asgari demokratik talepler olarak Terörle Mücadele Kanunu'nun değiştirilmesi, Kürt halkının kolektif hakkının, siyasal varlığının tanınması, geçmişte yaşanan kayıpların, faili meçhullerin, köy yakmaların sorumlularının -ki bu sistemdir sorumlu- sistemin yargılanmasını sağlayacak çeşitli araçların yaratılması. Faşist tahakkümün, şu anda yeni tipte bir faşizmle örgütlenmeye çalışılan rejiminin kendi temeli haline getirdiği bütün faşist karakterdeki yasa ve düzenlemenin değiştirilmesi. Binlerce, onbinlerce insan mevcut Terörle Mücadele Yasası, yeni rejimin keyfi düzenlemeleri, kararları, araçsallaştırılmış, rejimin basit bir aparatına dönüştürülmüş yargı eliyle istenilen konulduğu cezaevlerinin boşaltılması gibi ilk elde dile getireceğimiz talepler bunlar olmalı.

SADECE KÜRT ÖZGÜRLÜK DİNAMİĞİ DEĞİL DEVRİMCİ GÜÇLERİ EZMEYİ HEDEFLİYORLAR

Peki emekçi sol güçler bakımından bugünkü tabloya baktığımızda atılması gereken pratik adımları atacak kapasiteye, niyete, güce sahip mi?
Sahip değilse de olmak zorunda. "Terörsüz Türkiye" sadece en önemli direniş dinamiği olan Kürt özgürlük dinamiğini çözmeyi değil, Türkiye topraklarında devrimci, direnme potansiyeli taşıyan bütün güçleri ezmeyi hedefliyor.

Mesela 2000'lerde barış ve demokratikleşme tartışmaları içerisinde başka bir düzlem yaratıldı. Solun karakterini, ruhunu oluşturan birçok şeyi kaybederek çıktık o süreçlerden.

BU SÜREÇ BİRLEŞİK BİR DİRENİŞ ODAĞI YARATILMASINI ZORUNLU KILIYOR
Bu süreç bir araya gelmemizi, birleşik bir direniş odağı yaratılmasını zorunda kılıyor. Mevcut durum içerisinde bunun zemini var mı, sol güçler, sosyalistler, devrimciler birlikte eyleme, birlikte direnme, saldırılara karşı odak haline gelme noktasında birikimleri olsa bile, çok ciddi zayıflıklarımız da var. Gerçek hedefler, söylemlerin pratiğe dökülmesi, cisimleşmiş bir gerçek haline gelmesi biraz da hayatın sunduğu gerçeklik içerisinde şekilleniyor. Şu an bu belirsizlikler içerisinde belli ve kesinliği olan yönelimleri de görerek bu zemin içerisinde bu yoldaşlığı oluşturmak, ileri taşımak zorundayız.

KÜRT VE TÜRK İŞÇİ SINIFI ÇOK BİRLEŞİK BİR SINIF

Türk işçi ve emekçilerinin demokratikleşme, Kürt halkının barış talebinin ortak mücadele aracı, potası ne olabilir? Bu mücadele nasıl yürütülecek?
İnşaat işkolu gerici, faşist ideolojinin, şovenizmin etkisinde olan Karadenizli ve İç Anadolu'nun çeşitli gerici bölgelerinden işçilerle, Kürt işçilerin bir arada olduğu bir işkolu. Bu işkolundaki her direniş gerici, şoven ideolojik şekillenmeyi bir yerden kıracak bir şey yaratıyor. Belki de bununla daha bilinçli bir şekilde ilişkilenmek gerekir. Ya da mevcut bir sürü direniş, grev oluyor. Önümüzdeki dönem çok ağır bir krizle karşı karşıya olacağımız anlaşılıyor. Hayat pahalılığı, işsizliğin giderek belirginleşmesi, patronların krizi fırsata çevirip daha yoğun işçi kıyımları ve daha derin bir sömürü rejimi oluşturmalarının karşısında, asgari ücret tartışmaları ve 19 Mart'tan sonra da ortaya çıkan zeminle de birleşik olarak biz bu nesnelliği kullanmak zorundayız.

Nerede geniş kitlelere ya da işçi ve emekçilerin bir bölüğüne ulaşabiliyorsak, orada sözümüzü söyleyebiliyorsak, belirli bir duruş oluşturabiliyorsak buradan örgütleyebiliriz.

Kürt ve Türk işçi sınıfı çok birleşik bir sınıf. İç içe geçmiş. Birbirinin gövdesi haline gelmiş, birbirinden ayırmak mümkün değil. Üretim alanlarında, mahallelerde, yaşamın her alanında iç içe geçmiş, kaynaşmış bir ulusal iki gerçeklik var. Bu dezavantajlarıyla birlikte ciddi bir avantaj da sunuyor. Sermayenin ve devletinin saldırılarına karşı ortak bir zeminde buluşmanın güçlü bir nesnelliğini oluşturuyor.

Meseleyi CHP ve ulusalcılar gibi tek başına AKP karşıtlığı ya da liberal yaklaşım temelinde ele alamayız. Biz devrimciler ve komünistler işçi sınıfının ekonomik talepleri mücadelelerini de aşan sınıf eksenli, doğa katliamından kadın cinayetlerine, LGBTİ düşmanlığına, aile kavramı temelinde geliştirilen yeni gerici saldırıya, tüm toplumsal kesimlere dönük saldırılara karşı gelişecek direnişlere, tepkilere ortak olmalı, bunun içerisinden yeni bir toplumsal gerçeklik örgütlemeliyiz.

19 Mart Türkiye'de politikleşme noktasında çok güçlü bir rüzgar yarattı. İşçi ve emekçilerin sadece ekonomik talepleri, sadece kendilerine sıra geldiğinde gösterdikleri tepkilerin ötesinde ne yapmak istiyorlar, neyi inşa etmek istiyorlar, buna dönük sezgisel, yer yer bilinç düzeyinde bir yaklaşım, duruş oluştu. Gençlik bu noktada çok önemli bir dinamik haline geldi. Çok heterojen de olsa siyasallaşmış bir bilince dönüştü gençlik hareketi. Bunu işçi sınıfı ve halk kesimleriyle devrimci bir tarzda AKP karşıtı sınırları olan ya da liberal bir yaklaşımla değil sınıfa karşı sınıf, bu sorunları devrim ekseniyle de birleştirecek bir yaklaşımla taşımak, işlemek gerekiyor.