26 Aralık 2024 Perşembe

Kafka'nın modern zaman totalitarizmi yasası

Modern Zaman Totalitarizmi'nin ilk yasası, herhangi birinin bir şekilde suç kapsamına girecek bir davranışta bulunmamış olmasına rağmen şüpheli durumuna düşmesine, tutuklanmasına ve yargılanmasına imkan verir.
Kitlesel bir gözetim dünyasında yaşıyoruz. Seçkinler için, seçkinler tarafından yönetilen bir dünya... Ve bu gözetim dünyasında birçoğumuz için gündelik hayat, Fransızların deyimiyle "metro-iş-uyku" şeklinde seyreden bir monotonluğu ifade ediyor. Ancak öte yandan, sözde oldukça 'emniyetli' gözüken bu gündelik hayat, herhangi bir zamanda herhangi bir nedenden ötürü bir anda değişime uğrayabiliyor. Franz Kafka "Dava" adlı romanıyla aslında bu bağlamdaki mevcut ahvalimizi yüzyıl öncesinden yakalamayı başarmış. Bu anlamda, aşağıdaki satırlar, kitaptaki bazı bölümlerin benim tarafımdan alıntılanarak yasalaştırılmış hallerini içermektedir:
 
Birinci yasa: "Josef K. iftiraya uğramış olmalıydı, zira yanlış bir şey yapmadığı halde bir sabah tutuklanıverdi."
 
Modern Zaman Totalitarizmi'nin ilk yasası, herhangi birinin bir şekilde suç kapsamına girecek bir davranışta bulunmamış olmasına rağmen şüpheli durumuna düşmesine, tutuklanmasına ve yargılanmasına imkan verir. Küresel seçkinler birlikte iş yaptığı ölçüde, sıradan birinin etrafına herhangi bir kafes inşa etmeye yetecek güce, bağlantıya ve de sermayeye sahiplerdir. Yalnız birey herhangi bir anda suçlu durumuna düşürülebilir. 
 
İkinci yasa: "Oysa K. bir hukuk devletinde yaşıyordu. Her yerde huzur vardı! Yasalara saygı gösterilirdi! Kendi evinde ona baskın yapmaya cesaret eden kimdi acaba?"
 
Modern Zaman Totalitarizmi'nin ikinci yasası, "Modern demokrasiler"deki gündelik yaşamın o emniyetli parıltısını paramparça eder. Seçkinlerin hem birbirleriyle hem de genelinde devlet olmak üzere, yargı, polis, güvenlik gibi bütün kritik toplumsal kurumlarla yıllardır yakın bağlantılar içerisinde olduğu bir dünyada, bireysel güvenliğin kaplayan cilası şaşırtıcı bir biçimde kolay olacak şekilde söküp atılır. Daha güçlü olandan yana işleyen o antik yasa, geçerliliğini hiçbir şekilde yitirmemiş, sadece daha kurnaz bir hal almıştır. Thrasymachus'un felsefi ve pratik anlamdaki meydan okuması, tıpkı 2500 yıl önce Plato'yla tartışırken olduğu gibi bugün de geçerliliğini korumaktadır: güçlünün güçsüz olandan avlanması oldukça doğaldır. 
 
Üçüncü yasa: "görüyorsun ya, hem yasadan habersiz olduğunu kabul ediyor hem de suçlu olmadığını söylüyor!"
 
Modern Zaman Totalitarizmi'nin bu üçüncü yasası çarpıcı bir biçimde gösterir ki, bireyin kendisi hakkındaki görüşleri, iktidarın çarkına yakalandığı andan itibaren herhangi bir önem teşkil etmez. Özenle uygulanan iktidar, öznelliği sistematik olarak parçalayabilir. Bu süreç ilk elden oldukça sinsi bir biçimde gerçekleşir, fakat sonrasında giderek artan psikolojik ve fiziksel bir taciz halini alır. Şüphesiz, modern zaman seçkinlerinin hepsi Zersetzung sanatının uygulamada birer ustadır. (Zersetzung: Doğu Alman polisleri tarafından mükemmelleştirildiği iddia edilen, düşmanın kuyusunu kazma sanatı) 
 
Ve son olarak, dördüncü yasa: "Suçlu olan örgüttür, üst düzey memurlardır." 
 
Bu son yasa, yalın bir gerçekliği, bizlerin bazen patavatsız bir biçimde "Hafif Totalitarizm" diye de adlandırdığımız Modern Zaman Totalitarizmi'nde seçkinler arasındaki geniş ölçekli yakın işbirliği olmaksızın hiçbir şeyin başarılamayacak olduğunu ifade eder. Öyle ki bu seçkinler, neredeyse tek bir bireye indirgenecek bir eylem planı üzerinde topluca bir karara varmış olmalılardır. Bu plan, ya sözüm ona terörist bir eylemin bertaraf edilmesi ya da rahatsız edici bir bireyin etkisiz hale getirilmesi şeklinde kendisini gösterir. Bu hususta seçkinler arası esaslı bir işbirliği olmazsa olmazdır. Aralarında yaşanacak ciddi bir anlaşmazlık, nihayetinde küresel bir çatışmaya ve şimdiki fiili "dünya devleti"nin bütünüyle parçalanmasına yol açabilir. Ancak ilginç bir şekilde bu durum, ebedi "Demir Ökçe"nin altından sıyrılmanın tek yolunun sistemin zirvesinden doğan bir kırılmayla mümkün olacağı fikrine yol açar; çoğu Marksist düş ve ümidin dramatik karşıtı... Seçkinler her zaman, herhangi bir harekete sızmak veya nüfuz etmek, herhangi bir kişiyi yozlaştırmak, çerçevelemek veya ortadan kaldırmak için yeterli paraya ve nüfuza, kolektif ve zorlayıcı güce sahip olacaklardır. Elimizden gelen/yapmamız gereken sistemi yorumlamak, kusurlarına dikkat çekmek, alternatifler sunmak ve bu muazzam çabalarımızın sonunun Josef K.'nın başına gelenlere dönüşmemesini ummak olduğu sürece, seçkinler açısından yapılması gereken tek şey "Dava"da olduğu gibi birbirlerine yapışmak olacaktır.
 
*Dan Corjescu'nun counterpunch.org'da yayınlanan yazısını Ivana Benario ETHA için çevirdi.