18 Eylül 2024 Çarşamba

Gazetecilik yapmak suç değildir

ETHA editörü İsminaz Temel "ETHA, toplumun tüm kesimlerini kucaklamaya, sesini duyurmaya çalışan bir haber ajansıdır. Birkaç haber seçilip iddianameye konularak algı oluşturmaya çalışılmaktadır. ETHA'nın tarihi bu birkaç haberden ibaret değildir. Benim gazetecilik tarihimdir" dedi. 16-17 Temmuz'da 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, tutuklu bulunan gazeteci, ETHA editörü İsminaz Temel'in yaptığı savunmayı kısaltarak yayınlıyoruz.
 
İsminaz Temel savunmasında gazetecilik mesleğine ve gazetecilik onuruna sahip çıkarak, "Gazetecilik de haber yapmak da suç değildir" dedi.
 
MESLEKTAŞLARIMA SELAMLARIMI GÖNDERİYORUM
 
Öncelikle barışın dilini hakim kılmaya çalıştığı için yıllar önce katledilen Musa Anter'i; bir güvercin tedirginliğindeyken dahi halklar arasında kardeşlik kardeşlik köprüsünü kurmaya çalışırken katledilen Hrant Dink'i; gerçeğin izini sürerken gözaltında katledilen Ferhat Tepe'yi, IŞİD çetelerinin yaşattığı zulmü dünyaya duyurmaya çalışırken, o barbar çeteler tarafından katledilen Deniz Fırat'ı ve ismini sayamadığım, bugün fiziki olarak aramızda olmayan tüm gazetecilerin önünde saygıyla eğiliyorum.
 
Baskı ve zora eğilmeyen, özgür basın geleneğinden taviz vermedikleri için tutuklu olan meslektaşlarıma da selamlarımı gönderiyorum.
 
Bir selam ve kucak dolusu sevgi de tutuklandığımız günden beri bizim yerimize de çalışmak sorunda kalan, haberleriyle sesimiz olan, gökyüzüne uçurdukları balonlarla, gönderdikleri mektup ve selamlarıyla bizi yalnız bırakmayan meslektaşlarımıza ve dostlarımıza. İyi ki varlar.
 
BASKININ OLDUĞU YERDE DİRENİŞTE VARDIR
 
Hiç gerilere gitmeye gerek yok. Son iki yıldır adeta açık hava hapishanesine çevrilen ülkede demokrasi, adalet ve basın özgürlüğü en çok tartışılan kavramlar oldu. OHAL'in ilan edilmesinin ardından KHK'larla yönetildik. 24 Haziran'da yapılan seçimlerle OHAL bir sistem haline getirildi. KHK'lar ise yasalaştırıldı. Akademisyeninden işçisine, öğrencisinden kadınına toplumun tüm kesimleri baskıdan payına düşeni aldı. İktidar, kendinden olmayan ve kendisi gibi düşünmeyen herkesi susturarak bastırmaya çalıştı. Bu süreçte basın da onurlu gazeteciler de hedef tahtasına oturtuldu. Ancak asıl olarak sol, sosyalist gazeteciler ve basın-yayın kuruluşları hedef alındı. Yüzü aşkın basın-yayın kuruluşu kapatıldı, onlarca internet sitesi sansürlendi. Gazetelere, radyo ve televizyon kanallarına el konuldu, kayyum atandı. El konulan malzemeler ise haraç-mezat satıldı.
 
Basın toplumun sesi, soluğu, can damarıdır. Sesi, soluğu kısmak isteyenler, çağın en önemli iletişim ve haber alma aracı olan sosyal medya ile gördüğü gerçekleri yaydı. Çünkü tarih göstermiştir ki gerçeğin yayılmasını  engellemek, bilgiye hükmetmek kolay değildir. Baskının olduğu yerde direnişte vardır. İşte sosyal medya gazeteciliği de gazeteciliğin bir direniş biçimi oldu. Gerçi, mesleğimizi elimizden alır gibi oldular ama şikayetimiz yok. Çünkü gazetecilik mesleği, yeniyle eski tarzın en çok çarpıştığı alanlardandır.
 
MUHALİF BASIN GELENEĞİ DİRENİŞLE YAZILDI
 
Evet, bu ülkede gazetecilik mesleği bedellerle bugüne geldi. İsimlerini saydığım sayamadığım gazeteciler dün katledildi, bugün ben ve benim gibi pek çok gazeteci tutuklu. Yani geçmişte katledildik, bugün ise hapsediliyoruz.
 
Bizler, baskı ve zor karşısında eğilmeden, hakikatin çizgisinden bir milim dahi sapmadan gazetecilik mesleğinin yapılması gerektiğine inanan gazetecileriz. Bu inançtan aldığımız güçle yürüyoruz. Kurumsal olarak neredeyse yok edilmeye çalışılan muhalif basın ve onurlu gazeteciler bugün direniş ve dayanışmayla var olmaya devam ediyor. Bu direniş gerçeğin karartılmasına, yalan ve hilenin düzen haline getirilmesine karşıdır. Bu dayanışma biat etmeyen, onurlu gazeteciliğin ve meslek etiğinin yarına taşınması içindir. Sırtını egemen olan güce, holdinglere dayamayan muhalif basın tarihini direnişle yazmıştır. İnandığımız bu değerler için bedel ödüyoruz, bunun farkındayız. Bu nedenle doğruyu aramaktan, halka ulaştırmaktan bir an olsun tereddüt etmedik, etmeyeceğiz. Çünkü çok iyi biliyoruz ki gelecek bunun üzerinden yükselecek.
 
Biz gücümüzü medya patronlarından, egemenlerden değil gerçeğin sahibi olan halktan alıyoruz. Bu nedenle sorumluluğumuz sadece ama sadece halklara karşıdır.
 
ETHA ÖZGÜR BASIN GELENEĞİNİN DEVAMCISIDIR
 
Geleyim emekçisi olduğum Etkin Haber Ajansı'na (ETHA). Haber çizgisi nedeniyle polisin "İllegal örgütün yayın örgütü" ilan ettiği, gözaltına aldığı yüzlerce kişiyi "Terörist" göstermek için aymazlıkla haber ve fotoğraflarını delil olarak kullandığı, bunları fezlekelerine dayanak yaptığı, savcıların da tek bir cümlesini dahi değiştirme gereği duymadan olduğu gibi iddianameye çevirdiği ETHA'da hakikatin izini sürün, özgür basın geleneğinin devamcısıdır.
 
ETHA, 2010 yılında yayın hayatına başladı. 8 yıldır yayın çizgisinden ödün vermeden, tüm zorluklara rağmen çalışanlarının ortaya çıkardığı emekle bugüne geldik. ETHA açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen, grev hakları lokavtlarla gasp edilen işçilerin, parasız, bilimsel, anadilde, demokratik eğitim isteyen öğrencilerin, çocuklarının geleceği hukuksuzluklarla, gerici-anti demokratik sistemiyle çalınan velilerin, üniversitelerin bilim üretmesini isteyen, bunun için mücadele eden ve barışın toplumun geleceği için olmazsa olmazlığına işaret eden akademisyenlerin sesi oldu.
 
ETHA ZULMÜN OLDUĞU HER YERDEDİR
 
ETHA, 301 maden işçisinin kar hırsıyla, göz göre göre ölüme gönderildiği vahşi katliamın ardından Soma'daydı. Çocuklarına daha güzel bir gelecek kurmak için babadan oğula, nesiller boyu maruz kaldıkları insanlık dışı çalışma koşulları ve iş cinayetlerine itiraz edemedikleri, sevdiklerine son kez dokunamadıkları için gözleri açık giden 301 cansız beden el üstünde tek tek önümden geçti. Kendilerine "Kader", "Fıtrat" diye dayatılan ölümlere isyan eden Soma'lı ailelerin sesi olmaya çalıştım bir ETHA emekçisi olarak. Soma'da önce işçiler katledildi. 5 yıl sürün davada verilen kararla bir kez daha insanlık ve adalet katledildi.
 
Bu ülkede rant hırsının sonucu olan çarpık yapılaşmanın, doğal afet olan depremi "Doğal felakete" dönüştürdüğü Van'da da ETHA vardı. İnsanların bedenlerinin parçaları, hayvanların bedenlerin parçalarından ayrıldığı Roboskî'de de ETHA emekçisi olarak Van'daydım, Roboski'deydim.
 
Tanıkların, yaralıların, yakınlarını kaybedenlerin yüreğinde kanayan ve sonsuza kadar da kapanmayacak olan 20 Temmuz Suruç katliamı yaşandığı anda da ETHA vardı. İnsanlıktan çıkmış vahşi çetelerin yok etmeye çalıştığı bir kenti yeniden inşa etmek, insanlara dokunmak için sınırları hükümsüz kılmaya çalışan 33 yürek katledildiğinde ETHA emekçisi de orada yaranlandı. ETHA devletin yetkili ve etkili kurumlarının göz yumduğu Ankara Gar'ı önündeki katliam sırasında da oradaydı. O gün barış ve kardeşlik mesajların verildiği haberler yapmayı planlarken, bir kez daha kan ve ölüm haberleri yaptık.
 
ETHA MÜCADELENİN İÇİNDEDİR
 
Siyonist İsrail'in Gazze ambargosu kırmak için Mavi Marmara gemisinin uğurlamasında da vardı. ETHA, o gemidekilerin cansız bedenleri Atatürk Havalimanı'na getiriliş anlarında da.
 
11 ay boyunca açlığa mahkum edilen, yalnızca Ramazan ayında hatırlanan yüzlerce kişinin iftar çadırlarının önünde yükselttikleri isyan ETHA sayfalarında yerini aldı. ETHA haberciliğiyle, bu ülkenin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul edilen işkencenin aydınlatılması ve sorumluların yargılanması için elinden geleni yaptı. Gözaltında öldürülen Süleyman Yeter'in dosyası bunlardan biriydi. Mahkeme kararları, Adli Tıp raporları ve tanıklarıyla suç işledikleri kanıtlanan işkenceciler değil, teşhir haberleri yapan ETHA yargılandı.
 
Gazeteciliğim "Halkın gerçekleri öğrenme" ve "Gerçekleri bulup bozmadan kamuoyuna yansıtma" ilkelerini benimseyen bir gazeteci olarak, iddianamede yapılan tarihsel bir yanlışı düzeltmek istiyorum. DİSK'e bağlı Limter-İş sendikasında Eğitim Uzmanı olan Süleyman Yeter, 7 Mart 1997 yılında gözaltında gördüğü işkence sonucu katledildi. Yeter'in gözaltında yaşamını yitirdiği bu devletin resmi kurumları tarafından verilen raporlarla kanıtlanmış. Katil polis Ahmet Okuducu bu bu devletin başka mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmıştır. Yani iddianamede iddia edildiği gibi gözaltında rahatsızlandığı için yaşamını yitirmemiştir. "Söz gider yazı kalır" demiş büyüklerimiz. Yapmanız gereken sadece adliye arşivlerine bakmanız.
 
İnsanlığa karşı işlenen suçlardan birsi de gözaltında kayıplar. Gözaltında kayıplar 90'lı yıllarda bu ülkede muhaliflere karşı bir politika olarak kullanıldı. 1995'te Hasan Ocak'ın gözaltında kaybedilmesi üzerine başlatılan mücadele ile bu politikadan geri adım atıldı. O mücadelenin bir araya getirdiği Cumartesi Anneleri, o günden beri aynı kararlılıkla Galatasaray Meydanı'nda adalet mücadelesini sürdürüyor. Gözaltında kaybetme politikasını durdurdu ancak hala failleri yargılanmadı. ETHA, kayıp yakınlarının o meydandan yükselen sesini dünyanın dört bir yanına ulaştırmaya çalışıyor. İnsanlığa karşı işlenen ve asla zamanaşımına uğramayacak suçlar ve bunlara karşı verilen mücadelede de ETHA'nın, başat gündemidir. Neredeyse 7 yıldır her Cumartesi haberlerini yaptığım, ancak 9 aydır tutuklu olduğum için yanlarında olamadığım Cumartesi Annelerine sevgilerimi iletiyorum. Bizi hiç yalnız bırakmadılar.
 
HASAN OCAK GÖZALTINDA KATLEDİLDİ
 
İzninizle, iddianamede yer alan bir yanlışlığı daha düzeltmek istiyorum. Hasan Ocak "Örgüt içerisinde faaliyet gösterirken" yaşamını yitirmedi. 21 Mart 1995'te gözaltına alındı, cansız bedeni günler sonra ailesi ve arkadaşları tarafından kimsesizler mezarlığında bulundu. Ocak'ın bulunduğu tarihler olan 17-31 Mayıs, o zamandan beri Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası olarak Türkiye ve birçok ülkede anılmaktadır. Sadece bunlar da değil. Suriye'de askerlerin yakılmasından Antep'te zılgıtların kanla boğulduğu düğünde yaşanan katliam, Davutpaşa, Ostim, Marmara Park AVM ve Afşin Elbistan'da yaşanan işçi katliamlarına, Cizre'de  insanlığın yakıldığı bodrumlara, Özgecan'ın katledilmesinden kadın ve LGBTİ'lerin erkek egemen sisteme karşı yükselttiği isyana, mahkeme salonlarında büyüyen adalet mücadelesinden, havalimanı, köprüler, HES'ler ve Yeşil Yol projeleriyle doğanın katledilmesine, dünyanın birçok ülkesinde ezilenlerin yaktığı isyan ateşinden, sanata kadar pekçok gündem ve kapsamda verilen adalet mücadelesi ETHA'nın gündemidir.
 
ETHA BENİM GAZETECİLİK TARİHİMDİR
 
Gördüğünüz sadece birkaç örnekle anlatmaya çalıştığım gibi ETHA, toplumun tüm kesimlerini kucaklamaya, sesini duyurmaya çalışan bir haber ajansıdır. Birkaç haber seçilip iddianameye konularak algı oluşturmaya çalışılmaktadır. ETHA'nın tarihi bu birkaç haberden ibaret değildir. Benim gazetecilik tarihimdir.
 
Haberin etkin adresi, yok sayılan ve ötekileştirilenlerin sesi olma misyonuyla kendisini var eden ETHA nasıl çalışır? Değer ajanslar gibi ETHA'nında bir haber merkezi, editörleri, muhabirleri, haber müdürü var. Ajans haberciliği, zamanla yarışmaktır aslında. Esas olan doğru kaynaklara dayalı haber yapmak ve mümkün olduğu kadar hızlı yayınlamaktır. Diğer ajanslarda olduğu gibi ETHA'nın da geniş bir istihbarat ağı ve bir istihbarat servisi vardır. Telefon, faks ve mail üzerinden günlük olarak gelen eylem ve etkinlik bilgileri düzenlenerek "Gündem" sayfası oluşturulur. Bu ajansın o gün gireceği, abone ve takipçilerine o gün servis edeceği haberlerin listesidir. Sabah yapılan toplantıda, muhabirlere bu gündemler paylaştırılır. O gün bu haberlerin girilmesi zorunludur.
 
İddianamede her gün sabah 9'da, yer, zaman ve konu belirtilerek "ETHA Gündem" bölümünde yayınlanan eylem ve etkinlik bilgileriyle eyleme çağrı yapıldığı savunulmuş. Altında "Üstlenme" başlığıyla yer alan paragrafta da söz konusu eylem haberinin yayınlandığı belirtilmiş, yanına da bilgisayar ekran görüntüsü konulmuş.
 
Çaba, algı oluşturmak olunca haberlerde buna göre seçilmiş tabi. İddianamede yer alan bir örnek üzerinden açıklayayım.
 
SAVCININ 5N1K KURALINI BİLMEDİĞİ ANLAŞILIYOR
 
Gazi Mahallesi'nde, 12 Mart 1995'te gerçekleşen katliamın 21. yıldönümü dolayısıyla yürüyüş ve anma etkinliği yapılmış. Saat 10;00'da Eski Karakol Durağında başlayan bu anma ve yürüyüşün çağrısını kim yapmış; katliamda yaşamını yitirenlerin yakınlar, Alevi örgütleri ve çok sayıda siyasi parti. Yani ETHA değil. ETHA sadece yapılmasına karar verilen bu programı "Gündem" sayfasında yayınlayarak, sitesinden  haber çeken gazetecilere, abone ve takipçilerine bunun haberini servis edeceğini duyurmuş. İlerleyen saatlerde bu haber "Gazi halkı ayaklanmanın 21. yılında şehitlerini andı" başlığıyla, fotoğraf ve video görüntüsü ile yayımlanmış. Yani ETHA, sabah yaptığı günlük planlamada yer alan ve gazetelere, abone ve takipçilerine servis edeceğini duyurduğu haberi ayrıntılarıyla yayınlamıştır. Haberi yayınlayarak bu eylemi üstlenmemiş, sorumluluğunu yerine getirmiştir.
 
Bu, Anadolu Ajansı'nın Cumhurbaşkan'ı Erdoğan'ın Saray'da muhtarlarla yapacağı toplantıyı gündem sayfasında duyurup, toplantı bittikten sonra da haberi yayınlamasından farklı değil.
 
Gündem bölümünde Meclis'te yapılacak bir basın toplantısı, siyasi partilerin her hafta yaptığı grup toplantıları, Cumhurbaşkan'ı yada Başbakanın gerçekleştireceği temas ve konuşmalar, MGK toplantısı, İHD'de yapılacak bir etkinlik, NATO zirvesi gibi envai çeşit gündem 5N1K kuralına göre en yalın haliyle yayınlanır. Gazeteler önce bu bölümden günün gündem başlıklarını görür, daha sonra yayımlanan haberi alarak yayın çizgisine göre kesip-biçer ve kullanır.
 
Ajansın okuyucu ve takipçileri de gündüz gelişmeleri gündem bölümünden takip eder, ayrıntıların da yayımlanan haberden öğrenir. Bu sadece ETHA'nın değil tüm ajans ve basın kuruluşlarının çalışma tarzıdır.
 
GERÇEKLERİ YAZMAK HALKA KARŞI SORUMLULUĞUMUZDUR
 
Buradan, benim tutuklanmama neden olan iddialara gelecek olursam. İddianamede yer alan tüm eylem ve etkinliklere katıldım. Ancak önemli ayrıntı, bir gazeteci olarak haber takibi için orada olmamdır. Bunu ben değil, zaten iddia makamının kendisi söylüyor, hatta kanıtlıyor desek abartmış olmam. Dosyadaki fotoğraflar gösteriyor ki, tüm karelerde boynumda fotoğraf makinesi, elimde not defterim ve tabi ki kalemim var. Tüm bu karelerde ya fotoğraf çekiyorum, ya not alıyorum ya da haber unsurlarını toplamaya çalışıyorum. Bu aleniyete rağmen iddianamede, "Eylemlere katıldığı ve grupla hareket ettiği tespit edilmiştir" deniliyor. Hatta birinde üzerimde ESP yeleği olduğu bile iddia ediliyor.
 
Bir gazetecinin işi haber saati gelmeden önce başlar ve son kişi o alandan ya da mekandan ayrılmadan bitmez. Çünkü her an haberin unsurudur. Yazmasa da çekmese de görmek zorundadır. Bir gazeteci mümkün olan her noktadan değişik değişik açılardan fotoğraf çekmek zorundadır. Ayrıntıyı görmek ve göstermek meslek kurallarından olduğu gibi bu, takipçilerine ve çalıştığı kurumun abonelerine karşı da sorumluluğudur. Dolayısıyla kortejin önünde, arkasında, yanında, yöresinde bulunma bu eylemlere katılma değil gazetecilik mesleğimi en iyi şekilde yapmaya çalıştığımı gösterir. Önemle vurgulamak ve altını çizmek isterim ki, bu eylemlere katılmak yani düşünce ve ifade özgürlüğü yasalar ve anayasayla tanınan bir haktır. Basın açıklaması, miting veya yürüyüş yapmak, cenaze törenlerine katılmak suç değil demokratik haktır. Söz konusu bu eylem ve etkinliklere katılmış olsaydım elbette ifade ederdim. Ama az önce saydığım gibi Soma'dan Van'a, Suruç'tan Ankara'ya, Cumartesi eylemlerinden kadın eylemlerine sayamayacağım kadar çok eylem  ve etkinliği takip ettim. Mesela iddianamede olmayan bir örneği vereyim. Yeni yıl akşamı Reina'da yaşanan katliamın ardından, haber takibi yaptığım sırda, katledilenlerin anısına gece kulübünün önüne karanfil bırakan sosyalistlerle gözaltına alındım. Bir günlük işkenceli gözaltının ardından serbest bırakıldık. Hakkımızda görülen davada duruşmaya dahi çıkmadan beraat ettik. İşkence nedeniyle açtığım tazminat davasını bir kaç hafta önce kazandım. Dosyada bir de "tanık" ve "gizli tanık" ifadeleri var. Varlığıyla şüpheli durumda olan "gizli tanık Zafer Atılım'da ETHA'da muhabirlik yaptığımı" söylemiş. Doğru, bunu zaten ben de söylüyorum. Kaldı ki yıllardır tüm polis teşkilatı ve ilgili kurumlarda biliyor. Bunun için bir tanığa ihtiyaç yok. Hal böyleyken iddia makamı bir gizli tanığa ihtiyaç duymuş?
 
SOSYALİST BİR GAZETECİYİM
 
Hakkımdaki iddialardan sadece birine özel olarak yanıt vermek istiyorum. O da Sosyalist Kadın Meclisleri'nin "14 Şubat Sevgililer Günü'nde", İstiklal Caddesinde yaptığı "Aşktan önce yaşam, yaşamak için barış" eylemi. 2018 yılının ilk 6 ayında 206 kadın en yakınındaki erkekler tarafından katledildi. "Çok seviyorum" diyerek, kadınları, nefret duygularıyla LGBTİ'leri katledenler yargı tarafından verilen cezalarda "İyi hal indirimi" yapılarak ödüllendirildi.
 
Bugün bu alanda kimi düzenlemeler yapıldıysa bu kadınların ve kadın örgütlerinin verdiği mücadele sonucudur. SKM'de bu katliamlara dikkat çekmek için bu eylemi gerçekleştirmiştir. Haklı ve meşru bir taleple yapılan bu eyleme katılmakta kesinlikle tereddüt etmem. Dosyada "tanık" olarak yer alan Sercan Kaya, "Şahsı İsminaz olarak tanırım. SKM içinde sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğünü biliyorum" demiş. SKM'de, SKM'li olmakta illegal olarak ilan edilecek bir şey değil. Bitirirken bir kez daha ifade edeyim. Ben sosyalist bir gazeteciyim. Yaptığım haberlerden çalıştığım ajansın muhalif haber çizgisinden dolayı yargılanıyorum. Gazetecilik de haber yapmak da suç değildir.