3 Aralık 2024 Salı

FLSP üyesi Gunathilaka: Tamil halkına yönelik soykırımda yanlış tutum aldık

Sosyalist Öncephe Partisi üyesi Chatura Gunathilaka, Sri Lanka'daki halk isyanına ilişkin ETHA'ya konuştu. İsyanın iktidarın uyguladığı ekonomi politikaların sonucu olduğuna işaret eden Gunathilaka, 22 milyon nüfusa sahip ülkede 5 milyon kişinin 8-9 Temmuz'da sokaklara çıktığını hatırlattı. Tamillere yönelik katliama sessiz kaldıkları özeleştirisi veren Gunathilaka, "Özeleştirimiz için parti içinde büyük bir mücadele yürüttük. Şu an Tamillerle birlikte çalışmak için bir şansımız var ve bunun için uğraşıyoruz" dedi. Yeni bir isyan dalgasının koşullarının devam ettiğine işaret eden Gunathilaka, köy, kasaba, kent meclislerinde örgütlendiklerini ve halkı parlamento dışında örgütlemeyi hedeflediklerini vurguladı.

Sri Lanka'da halkın başlattığı isyan sönümlenmiş gibi görünse de isyanı başlatan ekonomik ve siyasi koşullar devam ediyor. 22 milyon nüfusa sahip ülkede 5 milyon kişinin dahil olduğu isyanın ardından halka yönelik gözaltı, tutuklama saldırılarının devam ediyor oluşu, belli bir korku iklimi yaratmış olsa da, yüzde 91'e varan enflasyon, halkın temel tüketim maddelerine ulaşamıyor oluşu, yeni bir isyanın patlamasına neden olabilecek koşullara işaret ediyor.

Almanya'nın Gelsenkirchen kentinde düzenlenen "Emperyalizmin bugünkü durumu, 3. Dünya savaşı tehlikesi ve antiemperyalist birleşik cephe ihtiyacı" konulu enternasyonal seminere katılan Sosyalist Öncephe Partisi (Front Line Socialist Party, FLSP) üyesi Chatura Gunathilaka, Sri Lanka'da isyanın başlama nedenleri, isyan sürecinde yaşananlar, Tamillerin isyana, Sinhal halkı ve ülkedeki sosyalistlere, devrimcilere karşı güvensizliği ve bugünkü duruma ilişkin ETHA'ya konuştu.

Şu an Londra'da yaşayan Chatura Gunathilaka ayaklanmayı, yakın gelecekte olabilecekleri, partilerinin tutumunu ve eksiklerini aktardı.

UYGULANAN EKONOMİ POLİTİKALARINA TEPKİ

Önce ayaklanmadan başlayalım. Sri Lanka'da neler yaşandı, neden bir ayaklanma patlak verdi?
Sri Lanka'da olan, uygulanan ekonomi politikalarının bizi getirdiği yerin sonucudur. Kredilere, kimi kesimlere bazı muafiyetlere, hibelere dayalı bir ekonomi... Ülkede üretime dayanan bir ekonomi yok. Krediler ve ödememiz gereken faiz şişiyor ve bunu yapacak durumumuz yok. Bu duruma gelmeden de önce 2022-26 arasındaki tüm kredilerin yeniden yapılandırılması gerekiyor. 2022'de 7 milyar dolarlık miktar ödenmek zorundaydı ve ödendi. Bu Sri Lanka için bütçenin önemli bir kısmı demek. Ayaklanmanın ana nedenlerinden biri buydu. Devletin elinde ne varsa özelleştiren bir siyaset çizgisi, ama bununla da yetinmeyip elde edilen geliri de "özelleştiren" bir anlayış.

Güney Asya'da yer alan Sri Lanka için gemi ticareti temel sektörlerden biri. Her bir liman yoğun bir ticari gemi trafiğine sahip, yakıt gemileri de burada yükleniyor. Bu limanlar özelleştirildi. Yine önemli bir gelir kalemi olan tuz şirketleri özelleştirildi. Bu gelirler yatırıma, halka dönmedi ve şimdi çok büyük zorluklarla karşı karşıyayız. Durumun bu noktaya gelmesinde elbette yolsuzluğun da payı büyük. Dolar rezervleri borç ödemelerine gidip suyunu çekince böyle bir kriz kaçınılmaz. Şirketler yurtdışına çıkardıkları parayı geri ülkeye getirdiklerinde vergi muafiyetlerinden yararlandı.

YAKIT KITLIĞI VE KUYRUKLAR BAŞLADI
Şirketler yatırım teşviklerini önceden almışlardı dolar rezervlerinden ama sonrasında devletin elinde yakıt alacak para kalmadı. Para kalmayınca başka kalemleri kesmek zorunda kaldılar ve bir anda yurtdışından gübre alımını yasakladılar. Bunu ülkeyi organik tarıma geçirme ve ekoloji bahanesiyle yaptılar ama sorun elde paranın kalmamasıydı. Bir günde hiçbir önlem alınmadan verilen bu karar tarım endüstrisini, çiftçileri çok fazla etkiledi. Sonuçta bu kararı esnetmek zorunda kaldılar ve bu kez de evde yemek pişirecek gazın dahi olmadığı bir yakıt kıtlığı ortaya çıktı. Ülkede geniş bir orta sınıf var diyebiliriz. Bunların parası olduğu halde satın alacakları gaz ve benzin kalmamıştı. 2-3 kilometrelik kuyruklar oluştu yakıt istasyonlarında.

GOTA GO GAMA
Sokaktaki ana slogan "Gota Go Gama" (başkan Gotabaya Rajapaksa'nın adının kısaltmasıyla "Evine Git Gota" -ç.n.) idi. Sloganları sola çekmede, daha ileri hedefler gösteren sloganların atılmasında esasen bizim katkımız büyük oldu. Böylece daha fazla insanı sokağa, dövüşmeye, doğru yönde mücadele etmeye çağırabildik. Bu sloganlar daha sonradan öne çıktı.

İşgal eylemlerinin birinci ayında, 9 Mayıs'ta, önceki hükümet destekçilerini topladı ve halkın kaldığı çadırlara saldırttı. Bunun üzerine halkın öfkesi daha da köpürdü ve siyasetçilerin evleri bundan sonra basıldı. 9 Mayıs'tan Haziran ortasına doğru hareket yavaşladı. Daha sessiz bir aşamaydı ama yakıt kuyrukları sürüyordu ve petrol istasyonlarında müzik yaparak halkı eylemlere çağırmaya devam ettik. Öğrenci yoldaşlarımız buralarda şarkılar söyledi.

22 MİLYONLUK ÜLKEDE 5 MİLYON SOKAĞA ÇIKTI
9 Temmuz'da, yani eylemlerin 4. ay dönümünde momentum yeniden yakalandı. 8-9 Temmuz'da yüzbinlerce öğrenci sokaklara çıktı. Salgından beri devlet, üniversiteleri yüz yüze eğitime tam açmamıştı, bunu öğrenci eylemlerini engellemek için yapıyordu ama tam tersi oldu. Başkente gelen tüm ulaşım kanalları iptal edildi o gün. Ama insanlar trenleri işgal etti, kimi kentlerde imkanı olanlar tüm trene bilet alarak insanların başkente ulaşmasını sağladı. Trenleri yola çıkarmak için saatlerce süren mücadeleler oldu. Bunu biz de, hükümet de beklemiyordu. 9 Temmuz'daki başkanlık ve meclis binaları işgali hükümet için artık işin sonuna gelindiğini gösteriyordu. Olağanüstü hal ilan ettiler, Kolombo etrafını sardılar ve ateş etme emri verdiler. O gün Kolombo'da 1 milyon, tüm Sri Lanka'da 5 milyondan fazla insan sokaktaydı. 22 milyonluk bir ülkede bu çok büyük bir kitle.

MECLİS ÖNÜNDE GEZİ'DEKİ GİBİ KOLEKTİF YAŞAM ÖRGÜTLEDİK

Ayaklanmada siyasi partiler ve diğer toplumsal güçlerin rolü ne düzeydeydi?
Bu tek bir partinin öne çıktığı ayaklanma değildi. Çok partili bir ayaklanmaydı, ilerici hareketlerin çoğu ayaklanmada yer aldı. Sol güçler olarak bu eylemlere katıldık ve ayaklanma bu sayede varlığını sürdürebildi. Sendikaları ve diğer demokratik örgütlerini harekete geçirdik, 4-5 gün sonra öğrenci birlikleri de eylemlere katıldı.

Meclis önündeki eylem kampında İstanbul Gezi Parkı'ndaki gibi kolektif yaşam örnekleri örgütlendi. Büyük bir kütüphane kuruldu, insanlar kitap ve eşya bağışı yaptı, burada birlikte tartışmalar düzenledi. "Biber Gazı Sineması" adında bir sinema açıldı, geceleri birlikte film izlendi ve üzerine konuşuldu. Tiyatro gösterileri yapıldı. Birlikte slogan çalışmaları oldu. Eylem sırasında bile bazı eylemciler elinde gitarla kitlenin önünde yer aldı. Şarkı söyleyerek insanları yolları kapatmaya, barikat kurmaya çağırdı. Bu gençler eylemlerde radikalleştiler, göz yaşartıcı gaza karşı en önde şarkılar söylediler. Belki biraz klasik ama kimi öğrenciler polisin şiddetine karşı ellerinde çiçekle yanlarına gidip onlara verdi, bu farklı bir şeydi, daha önce olmayan görüntülerdi. Böyle şeyler olabildi çünkü eylem sürecinde iyi bir başarı sağlanmıştı. Böylece daha önce hiçbir eylemin olmayacağını düşündüğümüz bazı yerlerde dahi insanlar alanları işgal etmeye başladı. Dayanışma duygusu gelişti, herkes kendinden bir şeyler katmak için eylem alanına geldi. Hatta bazı restoranlarda "eğer gerçekten açsanız, buyurun ücretsiz yiyebilirsiniz" şeklinde yazılar asıldı. İnsanlarda para gelir geçer, şu an açlığı yenmek esas mesele duygusu oluştu. Bunu ayaklanma koşulları yarattı.

BİRLEŞİP SAVAŞIRSAK KAZANIRIZ DUYGUSU GELİŞTİ

Emekçi sol güçler bu süreçle nasıl ilişkilendi?
Kitle hareketine devrimci sloganlarla yaklaşmayı başardık, ancak genel olarak sol bölünmüş durumdaydı. Bizim partimiz Halk Kurtuluş Cephesi'nden (Janatha Vimukthi Peramuna-JVP) 2011'de ayrıldı. Partinin adını onlar taşımaya devam etti. JVP halen büyük kitleleri harekete geçirebiliyor ama bu ayaklanma sırasında bunu yapmadılar. Hareketi güçlendirmeyi desteklemiyorlar, sadece yeni bir hükümet kurulması için sıranın gelmesini bekliyorlar. İnsanların diğer burjuva partilerden sıkılıp kendilerine döneceğini düşünüyorlar, hükümete girmek için beklemeleri yeterli.

ICOR üyesi Yeni Demokratik Marksist Leninist Parti (NDMLP) ile birlikte hareket ettiğimiz yerler oluyor. Sendikalar ve kitle hareketlerinde yan yana geliyoruz. Seçimlerde ittifak kurma gibi bir çalışmamız yok, bize göre seçimlerde halka mesajımızı ulaştırma şansımız varsa, propaganda alanı varsa seçimlere bunun için katılıyoruz ama koşullar buna uygun değilse katılmamayı daha doğru buluyoruz. Şu an ayaklanmanın durulduğu bir süreçte kitle hareketine yönelik karşı saldırıya karşı bir cephe kuruldu, bunun içinde yer alıyoruz.

Ayrıca ülkede güçlü bir öğrenci hareketi geleneği var. Üniversiteler Arası Öğrencileri Federasyonu 40 yıldır tüm öğrencileri güçlü bir direniş etrafında toplayabiliyor. Örneğin 2008-09 yılında, 9 yıldır süren özel tıp fakültelerinin açılmasına karşı mücadelelerini kazanabildiler. Yasa çoktan geçmişti, yargı onaylamıştı ama özel tıp fakülteleri bir türlü açılamıyordu, sonunda hareketin gücü devleti bu yasayı geri çekmeye zorladı.

2020'de, ayaklanmadan çok önce, büyük bir mücadele daha vardı. Öğretmenler 1998'den beri, 24 yıldır, düşük ücrete karşı mücadele ediyordu. 2021'de öğrencilerin, ana öğretmen sendikası ile birlikte hareket etmesini sağladık ve 24 yıl sonunda bu mücadeleyi kazandık. Bu son ayaklanmada gözaltına alınan Josef Stalin de en büyük öğretmen sendikasının temsilcilerindendi. Sendikada, kitle hareketinde onunla birlikte çalışıyoruz. Bu tür başarılar tüm ayaklanma süreçlerini etkiliyor. Birleşip savaşırsak kazanırız duygusu gelişiyor. Önceki bu mücadeleler örgütsüz ve kendiliğinden olsa da yıllar içinde etkileri oldu.

POLİS İSTEDİĞİ KİŞİLERİ GÖZALTINA ALIYOR, 3 BİN KİŞİ TUTUKLANDI

Yeni gelen başkan ve hükümet halkın geri çekilişini fırsat bilerek bir karşı saldırı başlattı. Bu süreç nasıl gelişiyor?
Yeni başkan koltuğunu 2020'de kaybetmiş bir isim. Partisine geçen ek bir koltuk hakkı sayesinde parlamentoda yer alabildi. Önceki hükümeti savunan biriydi, parlamento çoğunluğu sayesinde seçilebildi. Önceki parlamentoda Rajapksalar'ın üçte ikilik çoğunluğu bulunuyordu. Seçilir seçilmez büyük bir karşı saldırı başlattı. Eylem günlerinde kullanılan sosyal medyayı, facebook gönderilerini geriye dönük takip ediyorlar. Eğer o gün başkanlık ofisine girip fotoğraf çektirdiysen ve bunu paylaşmışsan şu an seni gelip gözaltına alıyorlar. Şu an 3 bin kadar kişi tutuklu. Yolsuzluğa bulaşan siyasetçilerin evlerinin yakılmasını izlemeye giden insanlar dahi tutuklandı. Aslında polis kimi tutuklamak istiyorsa onun fotoğrafını arayıp buluyor sosyal medyada. Yani, hedefli bir saldırı söz konusu.

ÖĞRENCİ LİDERLERİ 'TERÖR' YASASIYLA TUTUKLANDI
Kamusal mülkiyeti koruma yasasını kullanıyorlar bu gözaltı ve tutuklamalarda. 100 binlerce insanın katıldığı eylemlerde mesela başkanlık konutunun kapısı zarar görmüşse oradaki istedikleri kişiyi bu yasaya göre alıyorlar. Daha uzun tutmak istediklerini ise terörizmi engelleme yasasıyla alıyorlar. Buna göre polis kişiyi 90 güne kadar istediği gibi tutabiliyor mahkemeye çıkarmadan. Öğrenci liderleri 'terör' yasasıyla tutuklandı. Eylemlere katılan üniversite hareketindeki bir rahip de bu şekilde tutuklandı. Tüm üniversite hareketine yönelik bir baskı uygulanıyor. Partimiz de bu baskıdan etkilendi. Parti binamız polis tarafından basıldı. Önce sivil polisler geldi, sonra bir grup resmi kıyafetli polis katıldı. Sivil polisler her türlü komplo için istedikleri gibi şeyler yerleştirebiliyor.

İNSANLAR 'TERÖR' YASASIYLA YARGILAMA BAŞLAMADAN 15 YIL HAPİSTE KALDI
İnsan hakları örgütlerinin 2020'de bu terör yasasının kullanımının tarihiyle ilgili bir araştırma yayınlamıştı. Bazı tutuklular yargılama başlamadan 5-10 yıl arasında hapiste kaldılar. En uzun örnekte bu 15 yıla kadar uzamıştı. Gözaltına alınanların yüzde 80'i ifade vermeleri için ağır işkenceye maruz kalıyor. Bu yasa özellikle Tamil hareketine karşı kullanıldı. 1971'den beri terör yasasıyla 20 binden fazla kişi yargılandı. Tarihimizde iki silahlı sosyalist ayaklanma var. 1989'dakinde hükümet verilerine göre 60 bin kişi öldü ama gerçekte muhtemelen 100 binin üzerindeydi. O dönemde tüm politbüro üyelerimiz bu terör yasasının suistimal edilmesiyle ezildi.

KUZEYDEKİ İNSANLARIN GÖZÜ KORKUTULDU
Şimdi genç nesiller de bu yasanın sınırları dışında kullanıldığını fark ediyor. "Eğer devlet bu yasayı bize karşı böyle kullanıyorsa Tamil halkına karşı nasıl kullanmıştır kim bilir" diyorlar. Devletin saldırısı hangi kentte olduğuna göre değişiyor. Kuzeydeki insanların gözü korkutuldu, devlet isimleri topluyor ve insanlar işlerini kaybetme korkusu yaşıyor. Tamil halkı daima farklı bir düzeyde baskıya uğruyor.

SOL GÜÇLER TAMİLLERE KARŞI SOSYAL ŞOVEN TUTUM SERGİLEDİ

Tamil hareketinin ayaklanmada yer almadığı görüldü. Bunun tek sebebi tarihsel yaralar mı?
Bu önemli bir konu. Tamil topluluklarından insanlar eylemlere katılıyorlar tabi ki ama çoğunlukta değiller, Müslümanlar daha çok katılıyor. Tamil Kaplanları (LTTE) ile Sri Lanka devleti arasındaki savaş çok yoğun bir savaştı. Bugün Ukrayna'da gördüğümüz sahneler vardı. 2003-04'te LTTE oldukça güçlüydü. Şöyle düşünün LTTE'nin kendi helikopteri ve denizaltısı vardı, bu imkanları akıllıca kullanıyorlardı. Savaş bu yıllarda büyürken savaşı durdurmak için büyük bir baskı da vardı. Sol güçler ulusal sorunu sınıf savaşımının üstünde gördüler ve birçoğu sosyal şoven bir tutum aldılar.

JVP SAVAŞA DESTEK VERDİĞİ İÇİN AYRILDIK
Biz de bu dönemde bir özeleştiri verdik. 2011'de JVP'den ayrılışımızın nedenlerinden biri de buydu. JVP hükümeti savaşta destekleme yoluna girdi ve 41 parlamento koltuğu elde ettiği bir koalisyona katıldı. JVP o dönem 4 de bakanlık elde etti. Faşist karakterli bakanlarla birlikte çalıştılar. 2000'den bu yana sol bir parti olarak ne yönde ilerlediğimize dair derin bir tartışmamız vardı. JVP görünüşte savaşın durması için kampanya yürütüyordu ama esasen savaşı desteklemeye başlamıştı. Bu dönemde konuyla ilgisi olmayan Sinhal ve Tamil halkının talepleri geri planda kaldı. Halkın çoğu gerçekten savaşın durmasını istediği halde devlet politikalarına yedeklenmiş olduk. Öyle ki parti kadroları savaşın ön cephelerine kadar gidip ordu için siper kazma çalışmalarına katıldı. Bu utanç vericiydi. Sonra da 2009 soykırımı yaşandı. Milliyetçilik ve ırkçılık pompalandı ve halk arasında bu duygular yayıldı. Bu Rajapaksa rejiminde devam etti. Bu milliyetçilik ona 2019'da başkanlığı getirdi.

TAMİL GRUPLARI SİNHAL HALKINA VE SOL GÜÇLERE GÜVENMİYOR
Bugün Tamil grupları elbette Rajapaksalara karşılar ama Sinhal halkına ve sol güçlere karşı güvensizlikleri sürüyor. Geçmiş ve solun ihaneti hala akıllarında. Şöyle diyorlar genel olarak: 20-30 yıl kadar bir iç savaş yaşandı; elektriğimiz, yiyecek yemeğimiz yoktu ve hiçbir şey yapılmadı; şimdi siz de bununla nasıl başa çıkılacağını kendiniz görmek zorundasınız. Anlayışları bu şekilde. Halkın bir kısmı, belki çoğunluğu ırkçı hükümet propagandasını körü körüne takip etmişti.

ÖZELEŞTİRİ VERDİK, TAMİLLERLE BİRLİKTE MÜCADELE EDİYORUZ
Özeleştirimiz için parti içinde büyük bir mücadele yürüttük. Şu an Tamillerle birlikte çalışmak için bir şansımız var ve bunun için uğraşıyoruz. Sinhal halkının anlayışı bugün değişmiş durumda. Öte yandan Tamillerin kendi kaderini tayin hakkı için oturdukları yerden onca söz söyleyip hiçbir şey yapmayan, tek bir Tamilce yazı, propaganda yapmayan örgütler gibi olmak istemiyoruz. Daha doğrudan bağlar kurmak için şu an ülkenin kuzeyinde çalışmalar yürütüyoruz. Yabancılaşmayı aşmamız gerekiyor. Tamillerin protestolarına katılıyoruz. Gözaltında kaybedilmiş insanlarla ilgili Zorla Kaybedilen Yakınları Derneği'nden Tamilli annelerin Kilinochchi'de süreğen bir protesto hareketi var, 2000 gündür oradalar, buraya katılıyoruz.

AYAKLANMANIN NEDENLERİ BUGÜN DAHA ŞİDDETLENDİ

Önümüzdeki günler için beklentiniz neler?
Yeniden bir halk tepkisi gelecektir. Ayaklanmanın tüm nedenleri bugün daha da şiddetlenmiş şekilde yerinde duruyor. Şu an geçen seneye göre yakıta, temel besinlere 3 kat daha fazla ödüyoruz. İnsanlar gerçekten hayatta kalma mücadelesi veriyor. Enflasyon yüzde 91 düzeyinde, dünyada 5. sıradayız bu sıralamada. Sorunlar sürüyor ama görünürde bir çözüm yok. Hükümet bir IMF anlaşması yapmak istiyor. Ama IMF gelmeden önce mevcut partnerlerle borçların yeniden yapılandırılmasını şart koşuyor. Kredilerin yüzde 10'u Çin'e olan borçlar, ancak Çin yeniden yapılandırmaya yanaşmıyor. Çünkü Sri Lanka'da yeniden yapılandırma yaparsak diğer ülkelerdeki milyarlarca dolarlık borçlar için de aynı istekler gelir diyorlar. Çin, bunun yerine, devletteki nüfuzunu artırmak istiyor, çeşitli mülkleri almak istiyor. Mesela ülkedeki ikinci büyük havaalanı olan Mattala Rajapaksa havaalanının inşası ihalesini aldılar. Bu o kadar gereksiz bir projeydi ki, sadece başkanın memleketi orada olduğu için yapıldı, şimdi kullanılmıyor neredeyse, insanlar yakınlarına evler inşa etmeye başladı.

ŞİMDİ MECLİSLER ELİYLE KENDİ KARARLARIMIZI ALMA ZAMANI
İsyan etmekten başka bir çare yok ama bunun için örgütlü olmak zorundayız. Hazırlığımız bir sonraki yükseliş sürecini örgütlemek yönünde. Bu nedenle insanları ayaklanma sırasında ortaya çıkan meclislere çağırıyoruz. Bu meclisler ayaklanmadan hemen önce oluşmaya başlamıştı zaten. Ayaklanmadan tam 1 hafta önce, 27 Mart'ta biz de bu meclisler için bir hareket başlatmıştık. Kurduğumuz meclislerde insanlara aragalaya (Sinhalce'de mücadele), "mücadele et ve savaşmak için bir hareket başlat" diyoruz. Bizim oluşturduğumuz meclisler değişebilir. Ayaklanma sürecinde ortaya çıkanlarla birleşebilir. Bazılarında tamamı bizim yoldaşlarımız, bazılarında dörtte biri. İnsanlara 4-5 yılda bir temsilciler seçip parlamentoya gönderdiğimizde bizim için değil bize karşı çalıştıklarını anlatıyoruz. Şimdi kendi kararlarımızı alma zamanıdır, köylerde, kentlerde. Ama bunun için yapılara ihtiyacımız var. Her gün, haftada bir, iki haftada bir buluşup ortak kararlar alan sürekli bir planlama yerine ihtiyacımız var. Meclisleri, köy, kasaba, kent çapında kuruyoruz ve fabrikalarda da ayrıca meclisler öneriyoruz.

HALKIN PARLAMENTO DIŞINDA ÖRGÜTLENMESİ ASIL HEDEFİMİZ
Öğrenci hareketi ve aydınlar bu örgütlenmelere katılmaya devam ediyor. Onların farklı örgütlenmeleri de var ve halk meclislerini destekliyorlar. Halkın parlamento siyaseti dışında örgütlenmesi şu anki hedefimiz, çünkü bir sonraki kırılma bu meclisler yoluyla gelebilir. Tüm bu meclislere süreğen bir üyelik statüsü kazandırabilirsek ülke çapında kısa vadede bir tür ikili iktidar durumu yaratabiliriz. Uzun vadede ise bu örgütlenmeler devrimci kitle hareketine dönüşecektir ve kitlelerin içinde silahlı bir ayaklanma için bir kopuş olacaktır. Ülkedeki önceki iki silahlı ayaklanma döneminden dersler çıkarıp hazırlıklı olmalıyız.