Faşist şefliğin 'RIZA'sıyla tecavüz/istismar!...
Henüz cinsel kimliğinin özellikleriyle dahi tanışmamış olan bir çocuğun, maruz bırakıldığı taciz ve tecavüzde "rıza" arayan ve bunu olağanlaştırarak yaygınlaştıran faşist şeflik rejimi zihniyetine duyulan öfke elbette önemli. Ancak, bu öfkenin örgütlenmesi ve sokağa taşınması sadece kadınların ve kadın örgütlerinin gündemi ve sorunu olamaz. Bu noktada siyasal İslam ve cemaatlerinin hedef kitlesi konumuna getirilmiş, muhafazakar yoksul emekçi halk kitlelerini, din kisvesi altında sapkınlık ve tecavüzde sınır tanımayan zihniyete karşı aydınlatmak birleşik mücadele güçleri ve emekçi sol hareketin temel gündemlerinden biri haline gelmelidir.
"Rıza" kavramı, en genel anlamıyla "Razı olma, isteme, istek" anlamına gelmektedir. Faşist şeflik rejiminde bu kavramın en fazla gündemleştiği alan, çocuk ve kadınlara karşı işlenen cinsel şiddet saldırıları ve katliamlardır. Faşist şefliğin kendisine toplumsal rıza üretmek için yaygın ve etkili bir alan olarak yapılandırıp kullandığı siyasal İslam'ın kurumları ise bu kavramın kendi çıkar ve pisliklerini örtmek için genel bir kabule dönüşümünü dayatmaktadır.
Toplumsal çelişkiler söz konusu olduğunda "rıza"nın adını dahi anmayan faşist şeflik, söz konusu cins çelişkisi ve cinsel suçlar olduğunda "rıza"yı bir aklama argümanı olarak her alanda sahaya sürmektedir. Kimi durumlarda, erkek egemenliğini koruma ve savunma aracı olan "rıza", kimi durumlarda ise faşist şefliğin tarikat ve cemaatlerini, doğrudan kurumlarını aklamanın argümanına dönüşmektedir.
İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel kızı H.K.G'yi 6 yaşında müridi Kadir İstekli ile "evlendirmiş", elinden tutup İstekli'nin tecavüzü için yatağına kadar götürmüştür. Yıllarca devam eden tecavüz ile cinsel şiddetin deşifre olmasıyla "rıza" bir kez daha yoğun biçimde gündemleştirildi. Cemaat ve tarikatın kirli ağızları, kanıtlanmış H.K.G'nin beyanlarını yalanlarken, tarikat üyesi ve suçun faillerinden olan aile ise psikolojik sorunları olduğunu iddia etti.
İsmailağa Cemaati üyesi Hüseyin Çevik, "İcazet törenindeki şeyle resim çektiriyor, 6 yaşında gelin oldu, bunla ilgili çok güzel bir söz gördüm sakın ola çocuklarınızla gelinlikle resim çektirmeyin ... çocukları kızınızı gelin zanneder. Bunlar haramın içinde boğulmuş ... her taraftan İslam'a saldırı var, durmuyorlar durmayacaklar. Hak ile Bat-ının savaşı kıyamete kadar sürecek" diyecek kadar utanmazlıkta ve yalanda sınır tanımıyor. Cemaat içinde yaşanan sapkınlıkları ve tecavüzü, İslam'a saldırı yalanıyla örtmeye çalışıyor.
2020 yılından bu yana yaşanan cinsel istismardan haberdar olan faşist şeflik ve Aile Bakanlığı ise istismarı iki yıl gizleyerek, örtme ve sorumluları aklama yoluna giderken, suç üstü yakalanınca dava açmak zorunda kaldı. Dava öncesi kapatamadıkları suçlarını, şimdi "rıza" yalanıyla kapatmanın telaşındalar. Faşist şefin Aile Bakanı Derya Yanık, H.K.G'nin cinsel istismarını iki yıldır gizlediği itirafına "çocuğun istismarı üzerinden siyaset olmaz" açıklamasıyla, İsmailağa Cemaatini aklamanın altyapı hazırlığına girişti.
Faşist şeflik rejimi, çocuk istismarı ve tecavüz saldırılarına ilişkin resmi yaklaşımını sayısız kez resmi ağızları ve tarikat, cemaat ve dini liderleri aracılığıyla açıkladı. Tüm yasa ve yargı kurumlarını da bununla uyumlu hale getirerek yapılandırdı.
Çocuk tecavüzcülerine af yasası çıkarırken Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Bunlar tecavüzcü değil, bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş kişiler değil, tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler" diyerek savundu. Bozdağ, söz konusu tutuklu tecavüzcüler olmasına rağmen, dili suç tanımını yapmaya varmadı, "yapılan işler" diyerek ve "kutsal" aileye atıfla duruma masumane bir kılıf uydurma yoluna gitti.
Karaman'da 2016 yılında 45 çocuğun tecavüz saldırısı yaşadığı Ensar Vakfı için, dönemin Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu, "Hizmetleriyle her zaman gurur duyduğumuz bir kurumumuz. Bir kere rastlanması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz" dedi. Ensar Vakfı, göstermelik olarak yapılan yargılama sürecinde ve devamında dizilen övgüler, ziyaretlerle "AK"landı.
Yakın zamanda MHP Diyarbakır İl Başkanı Cihan Kayaalp'in, çocuk istismarından yargılandığı davada, önce davayı açan savcı sürgün edildi. Ardından da "istismar olsa bile çocuk cinsel eylem anında güldü, rızası var" denilerek tecavüzcü Kayaalp beraat ettirildi.
Konya'da 4 erkek çocuğuna tecavüzle yargılanan ve hakkında 62 yıl hapis cezası verilen Faruki tarikatı lideri Süleyman Işık'ın dosyası, Yargıtay tarafından "Çocukların rızası var" denilerek bozuldu.
Binlerce kadının, yaşadıkları taciz ve tecavüzü taşıdıkları mahkeme salonlarında "sessiz kaldı, pasif kaldı, saldırgana engel olmadı ve rızası vardı"yla başlayan cümlelerle tecavüzcülerin cezasızlıkla ödüllendirildiği, göstermelik cezalarla aklandığı şovlara dönüştürüldü. Binlerce kadın katiline, taktıkları kravatlarla ve "aşk" yalanıyla, erkek egemen namus anlayışıyla "tahrik indirimi" hakkı tanındı. Bu yoldan kadın, LGBTİ+ katillerine, "seni öldürür beş yıl yatar çıkarım" tehdidi kazandırıldı.
Henüz cinsel kimliğinin özellikleriyle dahi tanışmamış olan bir çocuğun, maruz bırakıldığı taciz ve tecavüzde "rıza" arayan ve bunu olağanlaştırarak yaygınlaştıran faşist şeflik rejimi zihniyetine duyulan öfke elbette önemli. Ancak, bu öfkenin örgütlenmesi ve sokağa taşınması sadece kadınların ve kadın örgütlerinin gündemi ve sorunu olamaz. Bu noktada siyasal İslam ve cemaatlerinin hedef kitlesi konumuna getirilmiş, muhafazakar yoksul emekçi halk kitlelerini, din kisvesi altında sapkınlık ve tecavüzde sınır tanımayan zihniyete karşı aydınlatmak, birleşik mücadele güçleri ve emekçi sol hareketin temel gündemlerinden biri haline gelmelidir. Faşist şeflik rejiminin kendisini yasladığı siyasal İslam ve cemaatlerinin alanı ancak bu yoldan daraltılacaktır.
Milyonlarca emekçinin, yoksulluğundan yararlanan ve inançlarını istismar eden istismarcı, tecavüzcü cemaat ve tarikat liderlerinin yaşadıkları lüks villalar ve her geçen gün daha fazla büyüttükleri sermayeleri biliniyor. Ezilenlere, yoksulluklarına şükrü ve Allah'ın rızasını vaaz eden istismarcılar, kendilerine ise lüks ve sefayı hak görüyor. Siyasal İslam'ın özel olarak yarattığı "İslam'a saldırı, din düşmanlığı" algısı, bu tecavüz ve soygun düzeninin üzerini örtmek içindir. Tıpkı faşist şefin, her sıkıştığında "İslam'a saldırı" ya da "başörtü sorunu" yalanlarına sarılması gibi.
Bu noktada elbette toplumsal hassasiyetler var. Emekçi sol hareket ve yurtsever hareketin, tüm halkların kendi inançlarını özgürce yaşayacağı, inançların siyasallaştırılmayacağı toplumsal düzeni yaratmak gibi somut hedefi bulunuyor. Bu gerçeği, daha somut yol ve yöntemler bularak kitlelere anlatmak ve gerçek din düşmanlarını teşhir etmek için, muhafazakar olan ve yoksulluğu istismar edilen ezilenlerin çok iyi bildikleri İslam'ın yasaklarını ve haram kıldıklarını tekrar tekrar hatırlatmak ve bu noktada onları sorgulamaya çağırmakla başlamak mesela. Bu kitleyle doğrudan temas etmek, faşist şeflik rejimine karşı kitlelerin saflaştırılması ve gerici, faşist örgütlenmelerin etki alanının dışına çıkarılmasında da temel önemdedir. Gerçek anlamda inançlarını yaşayan herkes için İslamiyet; çalmayı, başkasının hak ve emeğini gasp etmeyi, komşusu açken tok gezmeyi, lüks ve şatafatı, savunmasız olana saldırıp istismar etmeyi haram kılan dindir.
Öyleyse; milyonlarca işçi, emekçi, yoksulluk ve açlık içinde yaşarken, milyarlarca lirayı tek öğünde yiyen, bin odalı sarayda yaşayan, hırsızlıkta, yağmada sınır tanımayan rejimin şefi ve onun ortakları...
Kendi çocuklarını en iyi şartlarda, güven, lüks ve sefa içinde yaşatırken, ezilenlerin çocuklarını, cemaatlerin yurtlarına mahkum edip, orada yaşadıkları taciz ve tecavüzün üstünü örtmek için "rıza" kılıfı uyduranlar...
Asgari ücret sefaletinde, kuruş pazarlıkları yaparak, işçileri açlığa mahkum ederken, kendi yandaşlarını, kadrolarını uydurulmuş iş ve mesleklerle en az 25 binle başlayan birkaç maaşa bağlayanlar...
Sigara ve içki yasakları ya da zamlarıyla Müslümanlık vizyonu oluştururken, uyuşturucu baronları, çete liderleri ile iş tutarak, tonlarca uyuşturucu maddesinin ticaretini yapanlar...
Tüm bu sayılanların mimarı ve sahibi faşist şeflik rejimini oluşturan ya da savunanlar mı Müslüman? Onların Müslümanlığı talan, soygun ve istismar düzenleri sürsün diyedir. Binlerce haram lokmaları, binlerce çalıntı hırkaları eksilmesin diyedir.
Öyleyse; ezilen Müslüman halklarımızı, inançlarını özgürce yaşamaları, geleceklerini kazanmaları için din düşmanı, istismarcı ve tecavüzcü sevici faşist şeflik rejimine karşı, inatla ve ısrarla sokağa çağırmak için harekete geçme zamanıdır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 16 Aralık tarihli 93. sayı başyazısı.