Efe Dağlı yazdı: Yolun sonu
Kendi içine kapalı, lokal-yerel deneyimlerin ufku o yerellikle sınırlı kalmıyorsa mücadele stratejisi ve taktiklerindeki hızlanma ve zenginleşme de o oranda artar. Karşı devrim cephesi bütün dünyada meşruluk kaygısını bir yana bırakmaya, sadece biçimsel yasallığa dayanmayı yeterli görmeye başladıysa, onun yeni faşist türevlerini ise o yasallığı dahi gereksiz görme evresindeyse devrim gündelik bir konu haline gelir, hızla güncelleşir. Türkiye siyasi coğrafyası da böyle bir devrim mekanıdır.
ABD krizden krize savruluyor. Sadece siyahilerle sınırlı olmayan son öfke ve isyan dalgası 'Arap Baharı' denilen devrimleri ve Gezi ile şu ortak duyguyu paylaşıyor: Onur ve özgürlük isyanı.
Diğer bütün krizler gibi devlet güvenceli polis işkencesine karşı başlayan ve pek çok kenti sarsan isyan dalgası da kapitalizmin varoluş krizine yaslanıyor. Bu nedenle isyan konuları, mekanları değişebilir ama asıl mesele sabittir: Kapitalizm kendi krizini aşamaz ve isyanlar son bulmaz.
Bu arada ABD ile bağımlı ülkelerdeki faşist devletler hızla birbirine benziyor. Evrensel karakterli yeni faşizm, karşı devrimci iktidarların tamamını bir örnek haline getiriverdi.
Bazıları, gerçekçilik adı altında "Bu isyanlar ABD'yi yıkmaz" diyor. Bu "gerçekçilik"teki temel problem, isyan ve ayaklanmaları rastlantısal zannetmektir. Bizzat sistem kendi karşıtı isyan dalgalarını üretiyor. Yolun sonu, bu açık. Kapitalizm için tek çözüm devlet aygıtına yüklenmek ve saldırmak, bölmeye çalışmaktır.
Hegemonya kaybı bütünüyle böyledir. 1989-1991 döneminde ideolojik ve kültürel hegemonya, o özel şartlarda kapitalizmdeydi. Günden güne sarsılan hegemonya artık bütünüyle dağılmıştır. Kapitalizmin hiçbir vaadi yok. Bundan sonrası evet isyanlar ve ayaklanmalardır. Şayet kendine özgü modellerle örgütlenmelere yol açarsa peş peşe devrimler son derece günceldir. Ancak bu yapılamazsa, bundan sonrası yine isyanlar ve fakat bir tür nihilizmdir.
Yerel ve evrensel sorunlar dünden daha fazla iç içedir. Devrimcilerin görevleri de iç içedir. Karşı devrimci iktidarların birbirine benzeyen refleksleri de bir tür 'enternasyonal' tavra dönmektedir. Rastlantısal değil. Son dört yüz yıldaki demokratik kazanımların tamamını bir kenara atmaya hazırdır o koalisyon. Zira kriz etinde kemiğindedir ve esneme kapasiteleri kalmamıştır.
Pek tabi ABD'nin yeni faşist düzen refleksleri ile 'yerli ve milli' faşizmin, politik İslamcı-ırkçı milliyetçi melez iktidarın tavırları temelde aynıysa bu da rastlantısal değildir.
Böyle zamanlarda karşı devrim cephesinin birbiriyle ihtilaflı kesimlerinin kitleleri sokaktan uzak tutmaya çalışması da tipiktir. Herkes evlere çağrılır. Gezi'nin de yıl dönümüne rastlayan ABD'deki isyan ve ayaklanmaya bakarken Türkiye'deki burjuva muhalefetin dünkü ve bugünkü tavırlarının da bahsettiğimiz çerçevede yürüdüğünü görebiliriz.
"Bizi sokağa çekmek istiyorlar" dili, tabandaki demokrat kitleyi yeni bir OHAL korkusuyla (sanki halihazırda fili durum olağanmış gibi) suskunluğa, sinikliğe hapsetme stratejisi CHP'nin tarihsel rolünü de anlatıyor.
Tunus, Gezi ve şimdi ABD'de akla ziyan komplo teorileri de kitlelerin özgürlük için sokağa çıkmasını önlemeye dönük ve bir o kadar aptalca. Onları bir kenara koyalım; iktidar medyası baştan sona bunlarla dolu. Kitle yönetimi ve manipülasyonu hedefi burjuva siyasetin bütün bileşenlerinin müşterek arzusudur.
Türkiye'de, ABD için çözüm olarak sunulan "Cumhuriyetçilere karşı Demokratlar" arayışının türevi AKP/MHP bloğuna karşı merkezinde CHP'nin olduğu bir alternatif. Ufku buraya çivileyen, özgürlük arayışını düzen içi sınırlarda tutmayı, devleti korumayı temel alan bu çaba kitlelerin önüne set çekmeye odaklıdır. Bütün toplumsal özgürlük mücadelelerinde buna rastladık. Meselenin esasını konuşmayı önleyen, lokal tutmaya ve türlü korkulara yayarak sönümlendirmeye kilitlenen bu siyaset tarzı, söz gelimi CHP'nin de karakteridir.
Gayet basit talepli mücadeleler dahi gelip sisteme çarpıyor, ona dayanıyor ve onunla mücadele etmek durumunda kalıyor. Dünden farklı olarak bugün durum budur. İstisnalar dışında emperyalist kapitalist devletlerde esneme kapasitesi kalmamıştır. Burada da her konu, her kıvılcım hızla yangına dönüp faşizmle karşı karşıya geliyor. Bunu görmezden gelen herhangi bir bakışın politik özgürlüğü tesis eden mücadeleyi sürdürmesi imkansız. Çünkü faşizmi yıkma/tasfiye etme pratiği olmadan özgürlükleri sağlamak olası değil. Bin yılların yönetme deneyimi ile iktidarlar için, öze-esasa yönelmeyen hareketleri bölme, asimile etme, yönlendirme ve etkisizleştirme manevralarına girişmek ve sonuç almak o durumda kolaylaşacaktır.
Şu aralar CHP'nin köpürttüğü 'erken seçim' tartışması faşizme karşı özgürlük arzusunu elimine edebilmesi, kendi peşine takarak rejimin restorasyonu hedefine bağlanması amacına bağlı. Özgürlük arayışı sabit. AKP-MHP bloğunun toplumsal karşılığını zayıflatması da öyle. Otoriter despotluğa karşı son derece renkli/çeşitli ve ezilenlerin hak eşitliği temelinde bir perspektif gelişirken CHP bu kıpır kıpır coşkuyu stabilize etmeye çabalıyor.
Buradan hiçbir şey çıkmaz. Toplumu birbirine kırdıracak trajik bir iç savaş veya iç savaşlar serisinde ezilenleri, devrimin bileşenlerini daha da örgütsüz bir hale getirecek bu gibi düzen içi arayışlarla emekçi sol siyaset arasında ilkesel duvarlar yükseltilmek durumundadır.
"Nefes almanın" yolu devrimdir; hayat bütün dünyada buraya doğru akıyor. Çatışma denklemleri, devletlerin tepeden tırnağa silahlı aygıtlardan ibaret sopalara dönmesi pratiği gittikçe hızlanacaktır. Dünyanın bütün ezilenlerinin talep ve deneyimleri de bu hızla ortaklaşıyor. Marks'ın "dünya devrimi" anlayışı, 21. yüzyılın özgünlükleriyle birlikte hayata geçecektir.
Kendi içine kapalı, lokal-yerel deneyimlerin ufku o yerellikle sınırlı kalmıyorsa mücadele stratejisi ve taktiklerindeki hızlanma ve zenginleşme de o oranda artar. Karşı devrim cephesi bütün dünyada meşruluk kaygısını bir yana bırakmaya, sadece biçimsel yasallığa dayanmayı yeterli görmeye başladıysa, onun yeni faşist türevlerini ise o yasallığı dahi gereksiz görme evresindeyse devrim gündelik bir konu haline gelir, hızla güncelleşir.
Türkiye siyasi coğrafyası da böyle bir devrim mekanıdır. Faşizmden kurtuluş, yani siyasal özgürlükler devrimi günceldir. Toplumsal mücadeleyi devlet-halk çelişkisi temelinde cepheleştirmek bu mücadeleye itilim sağlayacaktır. Statik olmayan, bileşenlerini artırmayı başaran böyle bir cepheleşme siyasal ve toplumsal devrimi iç içe geçirerek zafere ulaşacaktır.