21 Kasım 2024 Perşembe

Efe Dağlı yazdı | Magazin: Fatih Ürek vakası

Fatih Ürek başına geleni hak etti, denilirse olmaz. Faşizm öyle bir şeydir ki, burjuva demokrasilerinden farklı olarak kendisi dışında hiçbir şeye tahammül etmez. Sana bana düşense her vesileyle bunu anlatmak, herkesin bulunduğu alanda-yerelde siyasal özgürlük talepleriyle yeniden bir toplum olmanın asgari şartlarını yerine getiren birlikteliklerle örgütlenmek. Son TV programında hala beyefendi-hanımefendi teranesini sürdürmesi pek zavallıca ama sistem tam da böyle değil mi, Gregor Samsa bir metafordu ve yüz yıl sonra örgütsüz, "kendisi olma bilinci" edinmemiş herkes, konumuna bakmadan Samsalaşma tehlikesiyle bir kez daha karşı karşıyadır.

Yılan dansıyla tanıyoruz. Kamusal alanda görünmeye bayılıyor. 90'ların meşhurlarından. Özel hastanelerin birer katı "estetik operasyonlara" ayrıldığı için Seda Sayan ve Ajda Pekkan da yaşlanmıyor.

Ama bir sorun var. Konvansiyonel popüler kültür isimleri yalnızca izin alabildikleri ölçüde görünüyor olabiliyorlar. İzin mercii de iktidar ki daha çekirdek bir adres icap ettiğinde adres olarak "beyefendi-hanımefendi" deniliyor.

Günün birinde "Gelinim Mutfakta" programı için Ankara'dan telefon geliyor. Muhatap isim Kanal D genel müdürü. Talimat şu: Programı Fatih Ürek sunmayacak. Sonrası "ben şok". Şok, çünkü daha iki ay önce Fatih Ürek, hanımefendiyle görüşmüştür, beyefendiyi ne kadar da sevdiğini söylemiştir filan.

Çırpınmalar işe yaramayacaktır. Kendisi programdan ayrıldığı gibi konvansiyonel medyada görünmesine izin verilmez. Üzerinden çok zaman geçer, bir iki programa katılıp aynı şeyleri söyler, dert yanar, beyefendiyi ne kadar beğendiğini anlatır ama şimdilik değişen bir şey yok.

Hatırlayalım: İktidar cenahındaki despotik kıpırdanmaların şaha kalkacağı bir dönemde işinden edilmişti. Bir süre sonra İstanbul Sözleşmesi tartışmaları başladı ve malum son geldi. Kendisi sözleşmeyi ortadan kaldırma eğilimini kuluçkada olduğu mutfakta hararetle bunların tartışıldığı bir dönemde atıldı.

Sesi çıktı mı hayır. Yakın bulduğu popüler figürlerin sesi çıktı mı yine hayır. Şimdi avazı çıktığı kadar bağırmak, acındırmak, dil dökmek neye yarar.

Güzel ama daha fenası vardı. Huysuz Virjin müstearını kullanan Seyfi Dursunoğlu eğlence hayatının bilinen isimlerindendi ve günün birinde pat diye işinden edildi, programı yayından kaldırıldı, köşesine çekildi, unutuldu ve öldü.

Tektipleştirme, bir ideolojik kalıbın dışında kalanları dışlama, boyun eğdirme, yok sayma gibi pratikler bu coğrafyadaki iktidarların temel motifi. Nostalji kendimizi kandırmak olur. Dün de demokratik bir düzen yoktu. 90'larda sıradan bir öğrenci eyleminden gözaltına alınıp askı-falaka yaşamadan salıverilen neredeyse kimse yoktu ve onlar da sayılıyor, görülmüyordu. Daha geriye gitmeye gerek yok. 19-22 Aralık dönemine bakın, devrimciler neler yaşıyordu ve onları yok sayanlar aynı günlerde nasıl bir yeni yıl kutlamasına hazırlanıyordu. Bu paragrafın özü özeti sustukça sıra sana gelecek formülünün her dem güncel olduğudur ve maharet başına gelmeden bunu bilmektir.

Fatih Ürek başına geleni hak etti, denilirse olmaz. Faşizm öyle bir şeydir ki, burjuva demokrasilerinden farklı olarak kendisi dışında hiçbir şeye tahammül etmez. Sana bana düşense her vesileyle bunu anlatmak, herkesin bulunduğu alanda-yerelde siyasal özgürlük talepleriyle yeniden bir toplum olmanın asgari şartlarını yerine getiren birlikteliklerle örgütlenmek.

Son TV programında hala beyefendi-hanımefendi teranesini sürdürmesi pek zavallıca ama sistem tam da böyle değil mi, Gregor Samsa bir metafordu ve yüz yıl sonra örgütsüz, "kendisi olma bilinci" edinmemiş herkes, konumuna bakmadan Samsalaşma tehlikesiyle bir kez daha karşı karşıyadır.

Ne kadar milliyetçi, devletçi olduğunu anlatmaya çalışmak, bu uğurda çırpınmak, başına gelenlerden zerre-i miskal bir şey anlamamak demek. Benim sahnem harikadır, Kıbrıs'ta programlara çıkıyorum demek, oraya buraya bağışta bulunmak sonuç vermez. Kıbrıs dediğin gazino dünyası ve şimdi Türkiye'nin kara paracıları, kumarcıları, bahisçileri o gazinolarda eğleniyor ki bir başka magazin figürü Serdar Ortaç'tan da oralara aşinayız.

Efendim neden ona değil bana kapılar kapanıyor. Eh çünkü sen yeterince güçlü bir savunma kalkanı edinmedin ve hayır Bülent Ersoy da konumunu koruma kaygısı içinde, eskisi kadar görünmüyor, konvansiyonel alandan dışlanıyor. Ürek ise hala Ajda-Bülent kavgasında ve kocasının alengirli işleriyle bilinen Demek Akalın dışında kimseyi kızdırmadan oraya buraya sığmaya çalışıyor. Yazık, pek yazık.

Halka buluşma kanalları ortadan kaldırılıyor, konserler verilmesi engelleniyor. Güzel peki bu güne kadar kaç konser engellendi, Ürek ve sırasını bekleyen diğerleri hangi tavrı aldı, kayıtsız şartsız özgürlük savunusu geliştirdi mi? Döndük dolaştık susmamanın erdemine geldik yine. Çok şükür nadirattan da olsa böyle isimler var ve en bilineni Ezgi Mola, türlü platformları demokratik dayanışma alanı olarak değerlendirmekten çekinmiyor. Son örneği Altın Kelebek ödül töreninde İran'da özgürlük arayanları hatırlatmasıydı. Öncesinde Altın Portakal'da da benzer tavırlar alındı ve gördük ki süzme faşist kimi isimler pek tahammülsüzdü. E canım bir de o yaşında gözü hala çöplükte olan ve "ben Allahın mucizesiyim" diyerek dişini tırnağını magazine geçiren, ezikliği nedeniyle güç karşısında "seni sevmeyen ölsün" yılışıklığına bulanan İbo gibileri var ki, onlar henüz yaşarken alay konusu oldukları için de epey acınası.

Fatih Ürek ve diğerleri açısından ömür geldi geçiyor. Dünyalıksa dünyalık. Yoksul hayatlardan gelmişlerdi. Kendilerini sağalama alma adına her tür dışlanmaya katlandılar. Tümü yaş aldı. Konuşmaz, tavır almazlarsa unutulur giderler. Onlardan piyasada çok var. Ayırt edici yan ise halkın siyasal özgürlük mücadelesinde bir damlacık olsun söz söylemek ve böyle hatırlanmaktır. Göze alan yaşar, diğerleri unutulur gider. Medyada böyle olmadı mı, gün geldi eski muktedirler devrildi; pek çok köşe yazarının şimdi adını anan yok ama içlerinde ezilenlerin derdiyle, kederiyle ilgilenen kim varsa hala hatırdadır, muteberdir.

Sahne dünyasından iki örnekle tamamlayalım: Sezen Aksu kendi meşrebince bir şeyler söyledi. Ona tavır alındı, alttan almadığı gibi yanıtsız bırakmadı ve karakter aşınması olmadığını gösterdi. Tarkan, bütün hücuma rağmen söz üretti, geri adım atmadı. Onlardan bahsedilirken, istendiği kadar eleştirel olunsun, bu kayıtlar düşülecektir; ezilenler, egemene, muktedire karşı demokratik tepki ve itirazı, varsın tırnak ucu kadar olsun, unutmaz ve kıymet verir.