21 Kasım 2024 Perşembe

Efe Dağlı yazdı | Kılıçdaroğlu: Son isyancı!

İktidar blokunun sistem içi alternatifi olarak konumlanan ve gittikçe daha bir "kurumsal" reflekslere boğularak restorasyonculuktan da gerileyerek basit tamiratçılığa sıçrayan "Millet İttifakı" bağlaşıkları son hızla şu ilkel modeli güncelliyor: Erdoğan o kadar kötüdür ki ilk iş onun alaşağı edilmesidir. Efendim önce sol-sağ hep beraber onu alt edelim gerisini aramızda hallederiz. Günaydın! Bu günaydın o ittifaktan çok şey bekleyen herkese birden. Onlar haklı öfkenizi alır kullanır, sizi oy deposu sayar kullanır, hayallerinizi istismar eder kullanır; nereye kadar? Siz inandığınız sürece. Yani, teorik olarak sonsuza kadar.

"Maske kimsin sen?" programına tahammül edilemeyen bir ülkede elektrik faturasını, koşullu olarak ödemeyeceğini söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu'nun isyancı sayılması gayet olağan değil mi? Bir Koçero, hatta Zal Oğlu Rüstem artık o.

Gülünç gelebilir, gelmesin. "Demokrasimizin" kıvamı bu. O TV programının yayınını engellemek için genelge çıkarılmadı mı? Muhtemelen menajerlik firmalarından yapım şirketlerine bir büyük kuşatma başladı ve hiçbiri iktidar blokajına karşı koymadan program yayından kaldırıldı.

İndirgemecilik özel olarak despotlukların genel olarak bütün baskıcı siyasal sistemlerin karakteristiği olageldi. Programı kültürel ve Kılıçdaroğlu'nun sade suya tirit açıklamasını siyasal indirgemeciliğe tabi tutmak en yaygınıdır. Bu kapıdan her tür fanatizme geçilebilir. Nihayet, eğer isterseniz, bir şeyin başka bir şeyle, her şeyin her şeyle bağlantısını kurabilir, akla ziyan "bilimsel veri"lere ulaşabilirsiniz. İktidar bloku, elbette teorik-düşünsel kapasite yetersizlikleri nedeniyle de şimdi bunu yapıyor.

En basit itirazları "terör" torbasına atmak, grevden, yürüyüşten korkmak olağanüstü durum işaretleridir. Meseleleri kendi oldukları düzeylere, çıkış ve oluş süreçlerinde değil ideolojik fanatizme bağlı indirgemecilikle okumaya bir kez başladığınızda ve daha fenası bunun yaygın alıcı kitlesini bulduğunuzda devlet tekelinin sunduğu imkanlarla o vasatı epey bir zaman sürdürebilirsiniz.

Tam da burada, özellikle Türk sağında ama kesinlikle onunla sınırlı ve ona özgü olmayan bir refleks olarak komplocu düşünme biçimlerine, kör ideolojik saplantılarla çatılan indirgemeciliklere yatkınlığın böylesi akıldışılıkları beslediğini vurgulamak gerek.

Ne Kılıçdaroğlu isyancı, ne 'maske' programı ABD emperyalizminin hain planlarından. Peki ne?

Herkes birbirinin sinirini bozuyor. Toplumu, ki toplumda iyi kötü kıpırdanmalar, itirazlar, dikkat edilirse bilhassa doğrudan politik olmayan zam karşıtlığı üzerinden infial başlamışken, merkezkaç etkiye karşı, siyaset elitleri milyonları o bildik kayıkçı dövüşünü seyre çağırıyor. İllüzyon mu pek tabii öyle.

Lenin'e atıf yapmakta sakınca yok, işçilerin grevlerini okul gibi ele alıyordu; demokrasi okulu. Öz örgütlenmelerle ve doğrudan ekonomik talep temelli bu gibi girişimleri bütün topluma teşmil edebilir ve temel hak-özgürlük mücadelesinin kitlelerin birbirlerinden çok şey öğrendikleri ve toplumdaki demokrasi kültürünü olgunlaştırdığını söyleyebiliriz. Şu anda, bilinen bütün yol ve yöntemlerle basınç altına alınmaya çalışılan toplumda egemen siyasete karşı kayıtsızlık, yarına güvensizlik ve bir ucundan günlük yaşamın günden güne eriyen imkanlarını savunma refleksi iç içe.

Tablo parçalı, ancak ve asıl önemlisi hareketli. Ne aşırı mana yüklemeye uygun ne küçümsemeye. Bunların tamamını, genişletilecek patikalar, esnetilecek realiteler olarak gören ve depresif gerçekçiliğin ya da maksimalist slogancılığın kıskacına takılmayan bir saha politikasının önü açık.

İktidar blokunun sistem içi alternatifi olarak konumlanan ve gittikçe daha bir "kurumsal" reflekslere boğularak restorasyonculuktan da gerileyerek basit tamiratçılığa sıçrayan "Millet İttifakı" bağlaşıkları son hızla şu ilkel modeli güncelliyor: Erdoğan o kadar kötüdür ki ilk iş onun alaşağı edilmesidir. Efendim önce sol-sağ hep beraber onu alt edelim gerisini aramızda hallederiz.

Günaydın! Bu günaydın o ittifaktan çok şey bekleyen herkese birden. Onlar haklı öfkenizi alır kullanır, sizi oy deposu sayar kullanır, hayallerinizi istismar eder kullanır; nereye kadar? Siz inandığınız sürece. Yani, teorik olarak sonsuza kadar. En azından niyetleri budur.

Emekçi soldan kimi gruplar da CHP'ye meyletmek için 'Yeter ki Erdoğan gitsin' korosuna katıldı ve hatta bunu başlattı. Şimdi onların sloganı Millet İttifakı'nın elinde.

Memnunlar mı, sanmıyoruz. Ama pratik siyaset tam da böyledir. Bezginlikle, yılgınlıkla, öfkeyle pratik politika kurulamaz. Hele dikkate değer bir kitle gücünüz, sağda solda etkin kadrolarınız yoksa.

Dahası uygulanabilir toplumsal talepler yerine genel geçer laflarla ideolojik propaganda dönemi diline saplanıp kaldıysanız ve elbette önemi olan görünürlük imkanlarının getirdiği geçici genişlemeleriniz de uçar gider, kimseyi tutamazsınız.

Ne olacağı belli. İsteseniz de istemeseniz de muhalefetin fiili ar-ge'si olarak çalışırsınız. Halihazırda varoloşunu Erdoğan karşıtlığına kilitleyen sol siyasal çevreler kimlerse, bu hercümerç sona erdiğinde bir büyük düşünsel-tarihsel boşluğa düşmekle yüz yüze kalacaklar.

Dün, 12 Eylül şartları bir bölümünü kırıp SHP'lileştirmişti. Bugün kendileri bile isteye CHP'li olmanın moral ortamını yaratıyorlar. Galiba fark ettiler ki artık daha sık aralıklarla CHP'den farklarını anlatmaya çalışıyorlar. Artık çok geç. Bu saatten sonra, CHP varken, yani asal ve büyük kuvvet varken, kendi sınırlı çevrenizi ayrı durmaya ikna edemezsiniz. Değil mi ki iltifat ettiğiniz Kılıçdaroğlu iktidar muhitlerinde son isyancı olarak işaretlenmiştir.

On milyonlara seslenmekle halkçı sosyalist perspektif birbiriyle çelişmez. Emekçi soldaki bir ekolün stratejik açmazı temel konularda dili ve tarzı otomatik pilot yöntemiyle propagandifliğe teslim etmek ama pratik politika yapmaya kalkışınca CHP'nin yedeğine düşmektir. Başörtüsü mü; ne farkı var CHP'den. Modernizm ya da muhafazakarlık; CHP'den ayrılan hangi düşünceleri var? Buradan ayrıldıklarında açılan kapılar kapanır, ekranlara çıkamazlar ve zaten sahada bir güçleri bulunmadığı için unutulmaya, bürolara hapsolmaya devam ederler. Göze alabilirler mi? Yıllardır sembiyotik ilişkiyi seçtiklerine bakılırsa zor.

Alternatif belli. Tarih boyuncu egemenlerle didişen, hak ve özgürlük arayan bütün toplumsal kesimlerin, onlar için bilhassa tekrarlamalıyız, poturla, şalvarla, başörtüsüyle kemalist despotluğa karşı kalple, dille, baş vererek mücadele eden Müslüman nüfusla da doku uyuşmazlığı olmayan bir sol sosyalist demokratik mücadele. Aksi mi? Ne olan ne ölen, daima yaralı, bir o kadar zayıf, kitlelere güven vermeyen bilindik tarz-ı siyaset.

Türkiye siyasi coğrafyasındaki özgürlük ve sosyalizm mücadelesi egemen düşünme biçimlerine meyyal ve bu arada farkına varmadan halk kitlelerinden ruhsal ve kültürel olarak kopmuş verili sol bakışı aşarak zafere ulaşacaktır.