23 Kasım 2024 Cumartesi

Efe Dağlı yazdı | Darbe darbe içinde

AKP'nin, muhalefeti ABD'ci olmakla suçlama yaygarası, ABD ile ilişkide, rakipsiz kalarak politik özerklik elde etme kurnazlığına bağlı. Diğer taraftan burjuva muhalefet ABD'nin oyun planı ile gayet uyumlu bir dönem stratejisi uyguluyor. Onlar da kendilerini vazgeçilmez kılmaya çalışıyor. ABD'nin çok daha kurnaz olduğunu herhalde unutuyorlar. ABD en nihayet 'ne olacağına' bakar.

Şeflik sistemlerinde sıradan olaylar esaslı krizlere isabet etme kapasitesi kazandığında tahammül eşikleri hızla düşer. Artık her şey 'skandal' yaratabilir. Rejim zayıf olduğu oranda gündelik eleştiriler de "5. kol faaliyeti" ithamına uğrar.

Olan, olmakta olan ve muhtemelen bundan sonra süreklilik kazanacak olan bu.

Aslında güçlü olunduğu halde, inadına, düşmanlıkları tuttuğu için mi böyle davranılıyor. Hayır. Zayıflık yapısaldır. Son günlerde AKP-MHP ilişki zemininin de zayıfladığına işaret eden gelişmelerse birer tetikleyici faktör.

Devlet Bahçeli, MHP'nin günlük gazetesinde, rastlantısal olduğunu düşünemeyeceğimiz bir soruyu, "Cumhur İttifakı millet istediği süre devam eder" mealinde bir cevapla karşıladı.

MHP kadrolarının, AKP'nin devlet kadrolarında kendilerine yeterince alan açmadığı şikayeti, mevcut ittifaka rağmen, son yıllarda bir motif halinde tekrarlandı. "Millet"i kendi etki alanındaki kitleyle sınırlandırma fanatizmi bilinen MHP'nin, en yetkili isimle isteklerinin nasıl da hararetli olduğunu ortaya koyan yaklaşımını önemsemeli.

MHP, Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nda kısmen ama diğer alanlarda gönlünce kadrolaşmışken bu itirazın hedefi TSK gibi görünüyor. Orada "arıza" çıkma ihtimali zayıf değil.

MHP, 1970'lerden itibaren istihbarata, polis aygıtına ve TSK'ya yerleşme, oralarda mevzi, alan ve cephe tutma dikkatini diri tuttu. Cemaat şebekesi tasfiye edildiği oranda TSK'da öne çıktı. Öne çıkan birkaç general vardı. MHP, bilhassa Kara Kuvvetleri'ne ilgili olageldi.

MHP ve Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar ilişkisine çeşitli vesilelerle değindik. Onun nasıl bir imkan bolluğu ve hamle şansı yarattığı oldukça açık.

MHP'nin ve AKP'deki MHP'ye yakın kesimlerin amacı teknokrat asker görünümlü olan ve halihazırda Genelkurmay Başkanlığını sürdüren Yaşar Güler'in münasip biçimde emekli edilerek, muhtemelen ilk defa, MHP eğilimi bariz bir ismi TSK'nın başına getirmekti.

İstek gayet "yasal" ve mümkünü vardı. Ancak AKP, yine gayet kanuni adımlarla bunu önleyerek Ümit Dündar'ı, YAŞ kararıyla emekliye sevk etti.

Bunun böyle olacağı birkaç gün öncesinden, AKP medyasında yazılmaya başlandı. Bu yönde bir tasarruf sürpriz olmakla birlikte reaksiyon yaratmadı. Muhtemelen bu durum hem kabul ettirilmeye çalışılıyor, hem bir ara yol bularak tatlıya bağlanmak isteniyordu.

Aynı günlerde, fanatizmiyle öne çıkan Hilal Kaplan birdenbire "darbe kokuları" aldığını yazdı. Üstelik bunu, 15 Temmuz'u 4 ay önce yazdığına referansla desteklemeye çalıştı. 15 Temmuz'un bağıra bağıra geldiği, AKP-Cemaat kırılmasının buraya evrilmekte olduğu analizi sosyalist basında çok daha önceden yapılmıştı zaten. Meraklısı bakabilir.

Hilal Kaplan'ın şimdilerde AKP'nin 'kılıcı' gibi çalıştığını hatırlayalım. Son vazifesi TRT'ye idareci sıfatıyla yerleştirilmesidir. Onun "darbe" umacısına başvurması AKP'ye hamle üstünlüğü sağlamak içindi.

YAŞ kararlarına bakılınca AKP'nin TSK işleyişini kendi rutinine yakın bir düzenekle idare etmeye çalıştığını söylemek mümkün. Üst kademede çekirdek AKP'li generaller olmadığı için, AKP, bir yandan, açık deklere Ergenekon veya MHP'li olanların en yüksek temsil konumu elde etmesini geciktirmeye çalışırken, alttan kendi kadrolarını öne çıkarma stratejisini uyguluyor.

Ümit Dündar tasfiyesinin MHP'de ne gibi reaksiyonlara yol açtığını zamanla göreceğiz. Ancak 'darbe' ihtimali, kadroların politik adreslerinin de üstünde bir vektöre, NATO ordusu olma hakikatine bağlı olarak varlığını sürdürür.

Üstelik, genelde, 'silik' kişiler eliyle darbe gerçekleştirilir. En tipik örneği Kenan Evren'dir. Hiçbir partinin kadrosu değildi ve fakat NATO'ya sadık bir ABD muhibbiydi.

Her sorunu 'darbe', '5. kol' gibi yaygarayla karşılayanların davranış çizgisi paniğe yatkınlıklarıdır. ABD ile, neredeyse yalvarırcasına uzlaşma-anlaşma arayışları da güçsüzlüklerini en çok kendilerinin bildiğini gösteriyor. ABD'nin siyasal islamcılığa açtığı kredi çoktan sona erdi. El yükseltmesi, AKP'den memnuniyetsizliğini saklamaması bundan.

Ancak AKP değil ama Türkiye, ABD için hala vazgeçilebilir değil. Bir yandan AKP alternatiflerinin öne çıkmasından memnun bir yandan bu gibi çelişmeleri vesile kılarak AKP'yi, kendisi bakımından daha elverişli alışverişlere mecbur bırakmaktan hoşlanıyor.

AKP'nin, muhalefeti ABD'ci olmakla suçlama yaygarası, ABD ile ilişkide, rakipsiz kalarak politik özerklik elde etme kurnazlığına bağlı. Vaktiyle ABD'nin iltifatına mazhar olarak kendilerine alan açmışlardı zira.

Diğer taraftan burjuva muhalefet ABD'nin oyun planı ile gayet uyumlu bir dönem stratejisi uyguluyor. Onlar da kendilerini vazgeçilmez kılmaya çalışıyor. ABD'nin çok daha kurnaz olduğunu herhalde unutuyorlar. ABD en nihayet 'ne olacağına' bakar.

ABD'nin, son Biden-Erdoğan görüşmesinde "insan hakları"nı gündeme getirmesinden çok memnun olanlar ve baskıların hafifleyeceğini umanlar, herhalde, o görüşmede Kabil Havaalanı ve Afgan göçmenler için '3. ülke' olmayı kabul işinin halledildiğini öğrenince kedere kapılmışlardır.

Oysa her şey ABD'nin tarihsel pragmatizmine uygun: İnsan haklarının, hapishanelerin, Kürtlerin, KHK'ların gerçekten de ABD'nin umurunda olduğunu sanma safdilliğine beylik bir ünlemle "pes!" diyebiliyoruz.

ABD, NATO-Brüksel eğitim merkezleri üzerinden bir ülke kadroları arasında yer tutmaya, güç sahiplerini satın almaya, en elverişli kesimlerle çalışmaya, stratejik ülkelerdeki iktidarları -eğer gerekli buluyorsa- darbeleri de içeren türlü yollarla güçten düşürmeye odaklanır.

ABD, AKP'den memnun değil. AKP, bir 'ihraç unsuru' olarak kullandığı askeri gücü ABD yararına kullanma yaklaşımını, stratejik yönelime dönüştürür mü? Dahası kitle gücünü korur mu? Öyle ya, kitlesi olmayan bir AKP'yi ne yapsın ABD? Onun kitle zemini zayıfladıkça ABD'nin eli güçleniyor ve muhtemel yeni politik partner olarak muhalefet öne çıkıyor. Kuşkunuz olmasın, ABD'nin onlara dayatacağı "program" AKP'ye dayattıklarının güncel versiyonu olacaktır.

Türkiye siyasi coğrafyasında somut yakın hedef demokratik karakterli bir halk cumhuriyetine geçiştir. Bütün emekçi sol, en geniş tanımıyla birlikte, bu amaç etrafında seferber olduğunda halk cumhuriyeti hayata geçirilebilir. Devrimci sosyalistlerin stratejisi bu amaca ve gerektirdiklerine kilitlenmiştir. Faşizme karşı halk cumhuriyeti; kim reddedebilir bu teklif ve hedefi.