29 Mart 2024 Cuma

Deniz Yılmaz yazdı | Neoliberalizme karşı mücadelenin kurucu dinamikleri -2

Geleneksel sendikaların görüş alanına girmeyen ve emek sömürüsünün en ağır biçimlerde gerçekleştiği iş kolları, devrimci politikanın hız kaybetmeksizin ilerlemesi gereken temel alandır. Bu aynı zamanda sendikal hareketin krizini aşacak ve işçi sınıfını kavganın içinde siyasallaştıracak yeni işçi örgütleri ve mücadeleci sendikaların örgütlenmesi ya da mevcut olanların büyütülmesi demektir.

Lenin, işçi sınıfı hareketi olmaksızın sosyalizmin mümkün olmayacağını vurgulamak amacıyla şöyle söyler: "Sınıf dışı bir sosyalizmden bahsedenlere yapılması gereken, hemen onu bir kafese koyup Avusturalya kangurusu olarak sergilemektir". Elbette burada anlatılmak istenen açıktır, ancak görünenin altında bir başka vurgu daha vardır. Lenin, öncü devrimci partilere sosyalizm için kararlıca dövüşecek olanların, yine sosyalizme en çok ihtiyaç duyan sınıflar ve toplumsal kesimler olduğunu hatırlatır.

Marks ise "komünistlerin hazır bulduğu koşullara hücum etmesi" gerektiğini söyler. Marks'a göre "bugünkü durumu ortadan kaldıran gerçek hareket, işçi sınıfının günlük hareketinde, mücadelesinde ve taleplerinde açığa çıkan" güncel hareketinden başka bir şey değildir. "Komünistlerin görevi, bu maddi toplumsal hareketin genel bilincine dayanarak, hareketi en ileri sonuçlarına" kadar sürdürmektir.

Öyleyse emperyalist küreselleşmenin Neoliberal saldırganlık politikaları karşısında bugünün 'gerçek hareketi'ni keşfetmek isteyenler dikkatlerini nereye çevirmelidir? İsyan ve ayaklanma fırtınasının estiği dünyanın sokakları devrimci sosyalistlere ne söylemektedir?

NEOLİBERALİZME KARŞI HAK MÜCADELELERİ
Şili'de ulaşım zamları protestosu isyana dönüştü, Lübnan'da hayat pahalılığı ve yüksek kiralara karşı eylemler sürüyor, Fransa'da güvencesizliğe karşı sarı yelekliler sokakta, aylardır maaşları ödenmeyen Başurê Kürdistanlı emekçiler KDP-YNK-Goran partilerinin binalarını ateşe verdi. Bunlar yalnızca son birkaç yılda okuduğumuz toplumsal hareketlerin bir hayli kısaltılmış ve eksik özetini oluşturuyor.

Açık ki işçi sınıfı hareketinin bugünkü yeniden kuruluş ve siyasallaşma dönemi, neoliberalizme karşı öfkeli itirazların, kitlesel tepkilerin ve militan direnişlerin içerisinde şekilleniyor. Neoliberal politikalara karşı geliştirilen bu hak mücadelelerinin temelini eğitim, sağlık, barınma, beslenme, ulaşım, enerji gibi temel kamusal alanların yıkımından doğan temel talepler oluşturuyor. İşçi sınıfı ve yoksul halk kitlelerinin, kendi toplumsal-politik varlıklarını yeniden inşa ettiği mücadele okulu, neoliberalizme karşı haklar mücadelesi oluyor.

Ancak vurgulamak gerekir ki, neoliberalizmin ekonomik yıkım sürecine, onun yoğunlaştırılmış ideolojik saldırıları da eşlik etmektedir. Burjuva devletler, yoksul halk kitlelerini neoliberal talana razı etmek için dünyayı değiştirmenin olanaksızlığını, bütün ideolojik aygıtlarla pompalarken, ezilenlerin başkaldırısını zor aygıtlarıyla engellemek ya da bastırmak amacıyla faşist tahkimat veya otoriterleşme yolunu asla boş bırakmazlar. Zira neoliberalizm, yoksul halk kitleleri üzerinde yalnızca ekonomik değil siyasal tahakküm kurmaksızın hedeflerine ulaşamaz.

Bu yüzdendir ki, tüm dünyada ve Türkiye'de emekçi sınıflar, tahripkar neoliberal saldırılarla karşı karşıya kaldıkları her durumda adeta bir zorunluluk olarak "özsavunma" biçimlerine başvuruyorlar. Öyle ki kategorik olarak "ekonomik mücadele"nin kapsamına girebilecek olan eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, beslenme, insanca yaşama gibi temel hak mücadeleleri, bu basit özsavunmacı haliyle bile emek-sermaye çelişkisinde emekten yana değişimler yaratabiliyor. Çoğunlukla da kamusal hakları için direnenlerin mücadelesi hızla siyasallaşarak toplumsal öfkenin patlama kanallarına dönüşüyor. Hak mücadeleleri güçlü siyasallaşma iddiasını ve politik güce dönüşme olanağını içerisinde barındırıyor.

SINIF HAREKETİNİN YIKICI DİNAMİĞİ: GÜVENCESİZ İŞÇİ HAREKETİ
Neoliberal saldırganlığın küresel ölçekteki proleterleştirme politikası, Türkiye'de büyük oranda tamamlanmıştır. Kitlesel proleterleşme süreci, emeğin yeniden istihdamını da gündeme getirmiştir. Bu yeni istihdam biçiminin adı güvencesizlik, esnek ve kuralsız çalıştırmadır.

Görülüyor ki, günümüz işçi sınıfının kitlesel özsavunma hareketlerinin odağında "güvencesizliğe karşı mücadele" duruyor. Ancak vurgulamak gerekir ki güvencesizlik karşıtı mücadele, yalnızca mülksüzleşen sınıfların "çalışma statüsü" ya da neoliberalizmle palazlanan "emek piyasasının" durumuyla sınırlandırılamaz. Güvencesizlik, geleneksel sendikalarda örgütlü işçilerin, hizmetler sektörünün ve ayrıca göreli güvenceli çalışma olanaklarına sahip olan teknik-tıbbi-sanatsal mesleklerin mensuplarını da etkisi altına almaktadır. Tüm bunlara sayısı milyonlara ulaşan ve hemen her sektörü kapsayan kayıt dışı kadın emeğini ve görünmeyen ev içi emeği de eklemek gerekir. Öğrenci gençlik kitlesi içerisinde ise eğitimin piyasalaşma sürecine paralel olarak "part time" denilen güvencesiz çalışma yaygınlaşmıştır.

Yalnızca son on yılın işçi mücadeleleri bu nesnelliği doğruluyor. Sağlık, enerji, inşaat, maden, hizmetler sektörü gibi güvencesizliğin başat sektörleri sınıf hareketinde başı çekiyor. Geçen yılların en kitlesel ve militan işçi hareketi olan Tekel Direnişi dahi yeni bir güvencesizlik saldırısına karşı gelişmiştir. Sürmekte olan Bimeks, Atlas, Ermenek, PTT ve Soma işçi direnişlerinin kaldıracı da güvencesiz çalışmadır.

İşçi sınıfının ekonomik-demokratik mücadele örgütleri olan geleneksel sendikalar ise bu yeni devrimci dinamiği kucaklamaktan uzak, sinmiş ve "toplu sözleşme" ile sınırlandırılmış, sermayeyle barışık bir mücadele çizgisi izliyorlar. Türkiye sendikal hareketi, sayısı on milyonlara ulaşan güvencesiz işçi kitlesinin uzağında ve her geçen gün eriyen çekirdek bir işçi grubuna daralmaktadır. Daha açık bir ifadeyle işçi sınıfının iktidar mücadelesiyle bağlarını koparan ve kendisini üyelerinin haklarını korumakla sınırlandıran sendikalar, sınıfın yaşadığı dönüşüme denk düşen bir mücadele ve örgütlenme çizgisi yaratamamışlardır. Türkiye'nin 20 milyonu geçen işçi sınıfı kitlesinin ancak yüzde 2,5'ini kapsayabilen sendikalar, yeni güvencesiz işçi kitlelerini sendikal mücadele dışında bırakarak sınıf uzlaşmacılığı çizgilerini derinleştiriyorlar.

GÜNÜN GÖREVİ: POLİTİKLEŞMİŞ SINIF HAREKETİ
Devrimci öncüler, neoliberalizme karşı gelişen hak mücadelelerini ve sınıf hareketini ilerletmek, genelleştirmek ve düzen dışına doğru yöneltmek göreviyle karşı karşıyadır. Bu ise yoksulların ve işçi sınıfı hareketinin günlük mücadelelerine dahil olmakla, bu mücadelelerin somut kazanımlarla sonuçlanmasını sağlayacak bir eylem çizgisi ve örgütlenme düzeyi inşa etmekle mümkündür. Hak mücadelelerinin ve güvencesizliğin harekete geçirdiği yeni sınıf hareketinin düzen dışına, aynı anlama gelmek üzere işçi sınıfı hareketinin siyasal iktidar mücadelesine doğru ilerleyebilmesi ancak politik-pratik önderlikle mümkündür.

Özellikle geleneksel sendikaların görüş alanına girmeyen ve emek sömürüsünün en ağır biçimlerde gerçekleştiği iş kolları, devrimci politikanın hız kaybetmeksizin ilerlemesi gereken temel alandır. Bu aynı zamanda sendikal hareketin krizini aşacak ve işçi sınıfını kavganın içinde siyasallaştıracak yeni işçi örgütleri ve mücadeleci sendikaların örgütlenmesi ya da mevcut olanların büyütülmesi demektir. Güvencesiz yeni işçi kitlesinin fiili meşru militan mücadeleden başka bir alternatifi de yoktur. Politikleşmiş ve sürekliliği sağlanmış bir sınıf hareketi, bu dinamiğin içerisinden inşa edilecektir. Açıklıkla görülmelidir ki zincirlerini bile kaybeden proleter kitleler, faşist saray rejimine karşı savaşımın ve sosyalizm mücadelesinin kurucu öznesi olarak örgütlenmeyi bekliyor.

Bunun yolu söz konusu hareketlerle yan yana gelmekten geçiyor. Politik öncü yüzünü yeni dinamiklere dönmek, burada gelişen mücadele dinamiklerini birleştirmek zorundadır. Kitlesini arayan parti ile partisini arayan kitle birbirinden çok uzakta değil, araya köprüler inşa etmeye ihtiyaç var. Mevcut hareketlerle siyasi-örgütsel ilişki kurmanın yanı sıra bizzat yeni mücadeleler örgütlemek gerçek bir dinamizm yaratacaktır.

Devrimci öncülük, halihazırda neoliberalizm karşısında yükselen halk isyanlarından düzeni yıkacak bir politik çizgi inşasında daha büyük sorumluluklar almakta öz güvenli ve cesaretli olmalıdır.