Deniz Boran yazdı | Ateşkesin ikinci aşamasının girişinde parçalı Filistin ulusal hareketinde taktik arayışlar*
Hamas, İslami Cihat ve FHKC'nin ortak açıklamasında da belirtildiği üzere direniş fraksiyonlarının birleşik duruşu, soykırım ve teslimiyet dayatmalarına boyun eğmeyişleri, siyonizmin planlarını boşa düşürdü. Egemenlerin bütün çabalarına rağmen 7 Ekim ve Filistin direnişi bir "Hamas-İsrail savaşı"na darlaştırılamadı, psikolojik savaşın her türlü yöntemine rağmen Filistin direnişi birleşik karakterini korudu, haklılığına yaslandı ve soykırımı durdurmanın ilk adımını kazandı.
Filistin'de ateşkesin birinci aşaması tamamlandı. Ateşkesle birlikte Gazzelilerin kendi yurtlarına geri dönüşünün sağlanması, insani yardımların geçişine izin verilmesi ve esir takası ile bu aşamanın temel koşulları uygulamaya geçti. Şimdi yeni bir aşamaya, ikinci aşamaya giriliyor. Bu süreç, Filistin ulusal hareketi (FUH) bakımından taktik arayışla karakterize olan bir "ara dönem"e denk düşüyor.
7 EKİM'DEN SONRASI
7 Ekim 2023'de Filistin ulusal direniş hareketi, Aksa Tufanı ile siyonist İsrail'in ABD'yle eşgüdüm içinde Yüzyılın Antlaşması ile yürürlüğe koyduğu kapsamlı işgal ve tasfiye planına karşı mücadeleyi yeniden dünya gündemine taşıdı. İki yılı aşkındır Filistin ulusal talepleri ve hakları karşısında duruş, siyonist soykırımcı saldırganlık karşısında tavır başta Ortadoğu gelmek üzere dünyanın siyasi çehresinin temel saflaştırıcı gündemi oldu.
Birinci Trump döneminde Kudüs'ün İsrail'in "bölünmez başkenti" ilan edilmesiyle BM'nin tanımı ve çözümü dahil Filistinlilerin kolektif varlığını kabul eden her türlü olasılığı inkar ederek Gazze ve Batı Şeria'nın işgalini öne çekti. Rejimi bir olağanüstü hal ve savaş yönetimi olarak yapılandırdı. Bir belediye meclisinin yetkilerinden daha azına razı olan burjuva Mahmut Abbas yönetimi emperyalist-siyonist koalisyonu değil durdurma, saldırılara itiraz etme yetisini bile kaybetmişti. Bölgenin gerici ve işbirlikçi Arap ve Müslüman ülkeleri de emperyalist küreselleşme sürecinin bir halkası olarak bölge pazarını ABD ve Batılı tekellerin sınırsız yağma ve sömürüsüne açmak, kritik enerji yolu projeleri gelmek üzere jeostratejik çıkarları gereği yapılandırmak için İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail'le normalleşme sürecini hızlandırmışlardı.
7 Ekim Aksa Tufanı bu "sessiz gidişatı", savaş ve tecridi, soykırımı açığa çıkardı ve sekteye uğrattı, gerileyen FUH'ni yeniden ayağa kaldırdı, askeri-siyasi-diplomatik bakımlardan uzun yıllara dayanan stratejik savunma dengesini bozdu, ABD-İsrail'in tasfiyeci ve tek devletli çözüm hamlesini teşhir etti ve Filistinlilerin ulusal varlığını diriltti. Filistin direnişinin tarihsel ve güncel gelenek ve birikimini yeniden seferber etti ve moral üstünlüğünü yeniden kazandı. Siyonist İsrail'in küresel teşhirinin izolasyon düzeyine varmasını sağladı. İşbirlikçi çizginin Filistin yönetimini nasıl çürümüş bir burjuva kabuk haline getirdiğini ortaya çıkardı, gerici Arap ülkelerinin ve Müslüman devletlerinin İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail'le ilişkilerinin normalleşmesini sekteye uğrattı ve işbirlikçi Arap kimliğini teşhir etti. Her şeyden önemlisi de FUH'nin direnişçi kolunun sarsılmaz birliğini sağladı, sınadı ve dünya halklarını Filistin direnişi için yeniden kazandı, seferber etti.
Gazze soykırımı ve emperyalist-siyonist saldırganlık bir dizi çelişki ve çatışmayı "taşınamaz" hale getirdi. İsrail'in sınır tanımaz saldırganlığı Ortadoğu'da emperyalist "normalleşme"yi sekteye uğrattı, özellikle de İsrail'in Güney Suriye'deki nüfus politikalarıyla en son Katar'da bulunan Hamas heyetine gerçekleştirdiği saldırı bölgenin gerici Arap ülkelerinin itiraz ve tepkilerini biriktirdi. Soykırım ve insani krizin boyutu İsrail'in küresel teşhiri, tersinden Filistin devletinin tanınması dahil bir dizi diplomatik karşı hamle ile yanıtlandı. Bu aşamada Batılı emperyalist ülkelerdeki uluslararası siyonist lobiyle İsrail'deki siyonist merkez arasında çıkar uyuşmazlığı doğdu.
Ortadoğu'da HTŞ'nin iktidara taşınması sonrası belirginleşen, gerileyen İran'ın yarattığı boşluklar üzerinde giderek keskinleşen Türkiye-İsrail rekabetinin yarattığı gerilim de ABD'nin nihayetinde İsrail'in işgali ve savaşı limitine dek vardırma yönelimini sınırlandırmasını sağlayan faktörler oldu; en azından bugün için! Fakat kuşkusuz birleşik direniş, yani 7 Ekim'in açtığı kapıdan kararlı birleşik yürüyüş ve dünya halklarının ablukayı aşan dayanışması soykırımın durdurulması ve ateşkesin sağlanmasının temel nedeniydi.
Hamas, İslami Cihat ve FHKC'nin ortak açıklamasında da belirtildiği üzere direniş fraksiyonlarının birleşik duruşu, soykırım ve teslimiyet dayatmalarına boyun eğmeyişleri, siyonizmin planlarını boşa düşürdü. Egemenlerin bütün çabalarına rağmen 7 Ekim ve Filistin direnişi bir "Hamas-İsrail savaşı"na darlaştırılamadı, psikolojik savaşın her türlü yöntemine rağmen Filistin direnişi birleşik karakterini korudu, haklılığına yaslandı ve soykırımı durdurmanın ilk adımını kazandı.
ATEŞKESTEN SONRASI
Ateşkes Trump Planına bağlı olarak yürürlüğe girdi. ABD'nin garantörlük rolüyle, Mısır, Katar ve Türkiye'nin ise başta Hamas gelmek üzere Filistin direnişine "gerekli" güvenceleri sağlayarak kabul edilen ateşkes, kuşku yok ki çatışma ve müzakere kıskacında gelişecek yeni bir dönemi açtı.
1) Ateşkes hali hazırda kırılgan. İsrail, kapsamlı tasfiye planını ve stratejik hedeflerini rafa kaldırmış değil. Trump'ın Gazze Planını kabul etti, bu kapsamda üzerine düşeni yapacağının sözünü verdi, fakat içte ve bölgede saldırganlığı arttıracak adımları atmaya devam ediyor. İsrail ateşkesin bütün hükümlerini henüz yerine getirmiş değil. İşgal ordusu geri çekilirken günlük provokatif saldırılarını sürdürüyor. İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutsakların idam edilmesini sağlayan yasa teklifi gündemde. Her ne kadar Trump aksini iddia etse de Batı Şeria'nın işgalinin önünü açan yasa tasarısı Knesset'ten geçti bile. Lübnan'daki saldırganlığı devam ediyor. Suudi Arabistan'la koordineli Yemen savaşını durdurmuş değil. Büyük İsrail Projesi hedefini BM Genel Kurulunda tekrardan açıklaması üzerinden çok geçmedi.
FUH, ABD ve arabulucu ülkelerden her şeyden önce İsrail üzerindeki baskının ve denetimin arttırılmasını istiyor.
2) İsrail ve Trump, "Gazze barışı"nı Gazze Şeridi'yle sınırlamak, sorunu Hamas'ın silahsızlandırılması ve Gazze yönetiminin sorununu teknik-yönetim bir soruna indirgeyerek genel hedefleri doğrultusunda hareket etmeyi sürdürmek isteyecek, bu doğrultuda FUH'nin direnişçi kolunun tasfiyesi ve silahlı direnişin teslimiyetçi sonlandırılmasını zorlayacaktır. Bunun karşısında FUH'nin ulusal birliğinin geliştirilmesi, Filistinlilerin özsavunmasız bırakılmaması, Filistin bütününü gözeten bir taktik politikanın geliştirilmesi dönemin temel görevi olacaktır. Zira önümüzdeki dönemde siyonist saldırganlığın Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki işgal edilmiş topraklara doğru kayacağının emareleri mevcut.
3) En nihayetinde emperyalist bir çözüm konsepti olan Trump Planı karşısında kolektif ulusal demokratik taleplerin birleşik ve tutarlı bir biçimde sahiplenilmesi iç saflaşmanın da, taktik ayrışmanın ve mücadelenin konusu olacaktır. FUH'nin ve özelde de direnişçi kolunun geleceği bu iç saflaşma içerisinde şekillenecektir. Her ne kadar taktik arayış damgasını vursa da bu "ara dönem" kesinlikle yeni denklemleri, ittifak ilişkileri ve mücadele araç-biçimleriyle yeni bir FUH yaratacaktır.
4) Daha önce de belirtildiği üzere mevcut ateşkeste Hamas ve direniş örgütlerini ikna eden arabulucu ülkelerin başında Mısır geliyor. Geçtiğimiz günlerde Mısır'ın şemsiyesi altında Kahire'de FUH'nin işbirlikçi ve direnişçi belli başlı bileşenlerinin büyük çoğunluğu bir araya geldi. İşbirlikçi Filistin yönetiminin başında olan El Fetih ile direniş hareketinin temel bileşenleri olan Hamas, İslami Cihat, FHKC, FDKC'nin uzun yılların ardından yeni durumu tartışmak ve ortak ulusal bir tutum almak üzere müzakere yürüttüler.
Her ne kadar Direniş Komitesi bileşenleri Gazze'nin Filistinliler tarafından yönetilmesi gerektiği ve "yabancı" yöneticilere izin verilmeyeceğini açıklasalar da Trump Planı bu arabulucu ülkelere rol biçiyor. Burada kuşkusuz İsrail'in "hassasiyetleri" gözetilecektir. Örneğin ABD, İsrail'in kaygılarını bildirmesi üzerine TSK'nin sahada konuşlanmayacağını güvenceledi. Hasılı, başta Mısır gelmek üzere FUH ve özellikle de direniş hareketinin gerici Arap ve Müslüman ülkeleriyle ilişkileri, özgücüne dayalı gelişim düzeyi de bu dönemde yeniden şekillenecektir.
TAKTİK ARAYIŞTAN YANSIYANLAR
Hamas, İslami Cihat, FHKC, FDKC dahil direniş hareketinin bileşenleri ateşkes ve ona bağlı verilen güvenceler karşısında Gazze'nin bir "teknokratlar grubu" ile yönetilebileceğini kabul ettiler. Filistin'in bütünlüğünü kapsayan demokratik bir seçim düzenlenene dek Gazze'nin yeniden inşasını da yönetecek bu "teknokratlar grubu"na dahil olmayacak. Hamas dahil Filistin ulusal hareketi bileşenleri, tam silahsızlanmayı siyonist işgal sonlandırılana ve soykırım tehlikesi aşılana dek gündemine almayacaklarını bir kez daha beyan ettiler.
El Fetih, Hamas'ın da içerisinde olduğu direniş hareketi ile bir araya gelerek bütün güçlerin Filistin halkının temel öncelikli ihtiyaçları doğrultusunda buluşma çağrısı yaptı. Bütünlüklü bir ateşkesin, İsrail'in Gazze Şeridi'nden çıkmasının ve insani yardımın girişinin güvencelenmesi, Gazzelilerin "normal yaşama" geri dönüşü, sürgün politikalarının önlenmesi ve esirlerin takasının kolaylaştırılması temelinde ortak bir ulusal tutumun zorunluluğu El Fetih ve dolayısıyla Filistin Yönetimi tarafından da kabul edilmiş gözüküyor.
Kahire Konferansı'nda bir araya gelen FUH bileşenleri Filistinlilerin temel ve acil talepleri temelinde FKÖ'nün yeniden canlandırılması, Filistin devletinin meşru, demokratik ve bütünlüklü yapısının geliştirilmesi kararıyla yeni dönemin temel zeminini yaratmış oldular.
FUH'nin bu buluşması ateşkes ile bilince çıkan bir zorunluluğun ürünü değil. Geçen yıl Çin'in başkenti Pekin'de El Fetih ve Hamas dahil 14 Filistinli örgüt Pekin Deklarasyonuyla Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü kapsayan bir Filistin ulusal tutumu ortaya koymuş ve olası bir birlik hükümetin yolunu açmışlardı. Buna tabii ki resmi bir askeri entegrasyon da denk düşüyor. FDKC, ateşkes ile ilgili açıklamasında Gazze'nin Filistin'den kopartılması, Filistin devletinin toprak bütünlüğünün parçalanması ve ulusal inkara karşı Pekin formülünün derhal uygulanması gerektiğini belirtti.
Bu, İsrail'in "bölünmez Kudüs'ün başkent olduğu Büyük İsrail" stratejisi karşısında FKÖ'yü Filistin halkının demokratik ve kolektif hak ve taleplerinin temsilcisi olarak yeniden canlandırıp bütün Filistin'i kapsayan bir tutum geliştirmesine olanak sağlayacak, FUH'nin toparlanması ve yeniden yapılandırılmasına vesile olacak ve çatışma-müzakere kıskacında gelişecek yeni dönemde elini güçlendirecek.
Ateşkes de, Trump'ın Gazze Planının yükseldiği zemin de kırılgan. Planın bazı maddeleri (Hamas'ın silahsızlandırılması, "teknokratlar grubu"nu gözlemleyecek heyetin bileşimi vb.) henüz müzakerenin konusu. Kuşku yok ki ABD/Batılı emperyalizm ve İsrail bu planı, Filistin direniş hareketini ve silahlı mücadelesini tasfiye etmenin bir aracı haline getirmeye çalışacaktır.
Nihayetinde Gazze sadece Gazze değil. Bu savaş bölgesel bir savaş. Ortadoğu, dahası dünyanın geleceği ile ilgili. Emperyalist bloklaşmanın ve rekabetin keskinleşmesinin bir ifadesi. İsrail stratejik hedeflerinden vazgeçmediği gibi ABD ve Batılı emperyalizm de Ortadoğu'da başta İbrahim Anlaşmaları kapsamındaki "normalleşme" vb. politikalardan vazgeçmedi, hatta yeni planı bu doğrultuda hazırlamış bulunuyor.
Filistin ulusal hareketi, ateşkesi ve bu "ara dönemi" FKÖ şahsında Filistin ulusal birliğinin yeniden oluşturulması ve mücadelenin kazanımlarının siyasi-diplomatik olarak kayda geçirilmesi, soykırımın durdurulması ve önlemlerin alınması, 1969 sınırlarındaki Filistin topraklarını gözeten bir yönetimin oluşturulmasıyla yanıtlıyor. Böylece Gazze'den sonra Kudüs ve Batı Şeria'da gelişecek saldırganlığa karşı hazırlanıyor.
Kuşkusuz bu taktik arayış ve geliştirilen yanıtların bir stratejik ve programatik izdüşümü var. Filistin ulusal hareketinin zayıf karnı her zaman güvendiği, dayandığı gerici Arap ülkeleriyle "içte" işbirlikçi çizgi oldu. Bu yeni dönem FUH'nin geleceği bakımından ciddi olanaklar barındırdığı gibi takip edilen burjuva Trump Planı ve gerici Arap devletlerine atfedilen rol, "içte" de El Fetih şahsındaki burjuva işbirlikçi Filistin hareketi ile geliştirilen ittifak riskleri de aynı oranda içeriyor.
Fakat her dönem kendi gücüne güvenen, Filistin halkı ve dünya halklarının dayanışmasına yaslanan direnişçi Filistinliler intifadalarla, silahlı direniş hamleleriyle mücadelenin önünü açtılar. Direniş hareketi bugün kendine güveniyor. Kazanımlarına yaslanarak Filistin halkının nehirden denize uzanan özgürlük istemini bayraklaştırıyor. Başkenti Kudüs olan bağımsız, demokratik bir Filistin devletinin kuruluşu, Filistinli tutsakların serbest bırakılması ve bütün mültecilerin yurtlarına geri dönmesi taleplerine sadık direnişçi Filistin, Gazze'nin harabeleri içerisinden yeniden ayağa kalkacaktır.
Gazze'nin, Doğu Kudüs'ün, Batı Şeria'nın, Kuzey Lübnan'ın, Yemen'in çocukları, soykırımın katledemediği çocuklar unutmaz! Unutmamalı: 7 Ekim 2023'de paraşütlerle İsrail'in demir kubbesini delip geçen Filistinli militanlar, dünkü intifadaların taş generali çocuklarıdır!
* Bu yazı ateşkes sonrası yapılan açıklamalar, Kahire Konferansı sonrası haberlere yansıyanlar ve FDKC Genel Sekreteri Fahd Sulaiman'ın katılımıyla gerçekleştirilen dijital söyleşide yapılan değerlendirmeler temelinde yazılmıştır.