Bakanlık genelgesi üniversitelerde devlet terörünü derinleştirme amaçlı
Geçtiğimiz yıl Boğaziçi Üniversitesinde kayyum rektöre karşı başlayan direniş ve takip eden "Barınamıyoruz" hareketi, iktidarın korkusunu büyüttü. Öğrenci gençliğin gelişen mücadelesinin önünü almak, politik islamcı, faşist örgütlülüğün önünü açmak için geçtiğimiz günlerde bir genelge yayınlandı. Üniversitelerin açılmasına iki ay kala İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgede, öğrenci kulüpleri, gençlik örgütleri ve kadın platformları kriminalize ediliyor, ilerleyen süreçte üniversitelerde faşist baskı ve yasakların artacağının sinyalini veriliyor.
Derinleşen ekonomik ve siyasal kriz, tüm kesimleri olduğu gibi üniversiteli gençliği de derinden etkiliyor. Eylülde başlayacak 2022-2023 eğitim öğretim yılı öncesi milyonlarca öğrenci, nerede, hangi şartlarda yaşayacağını, üniversite eğitimini devam ettirmek için gerekli koşulları nasıl sağlayacağını düşünüyor. Öğrenci yurtları ve kiralar başta olmak üzere pek çok temel ihtiyacın bedeli geçen yılı kat be kat aşan oranlarda arttı.
Öğrencilerin barınma, insanca yaşama koşullarına çözüm üretmeyen devlet çözüm talebinde bulunanları "terörist" ilan ederek zor aygıtlarını kullanmaya devam ediyor. İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan "Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri" isimli genelge; insanca yaşamak ve eğitim görmek için mücadele eden öğrenciler üzerinde devletin nasıl bir baskı aygıtı kuracağının sinyalini veriyor.
2021-2022 eğitim öğretim yılı başlangıcında Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına gelen zamlar ve özel yurtlarla kiraların fahiş fiyatları, ülke çapında binlerce öğrenciyi sokağa dökmüş, barınma gibi çok temel bir ihtiyacın erişilemez hale gelmesine isyan eden öğrenciler gecelerini sokaklarda geçirmişti. Barınamıyoruz hareketinin İstanbul'da yaptığı çıkış sonrası büyüyen eylemler, İzmir'den Eskişehir'e, Batman'dan Bursa'ya birçok kente yayılmış, barınma hakkını istediği için yurt yönetimleri tarafından öğrenciler tehdit edilmişti.
AÇIKTAN SALDIRI EMRİ
Barınamıyoruz eylemlerinin yanı sıra, 2021 yılının başında Boğaziçi Üniversitesi'ne Melih Bulu'nun kayyum olarak atanmasıyla başlayan direnişle de, öğrenci hareketi pandemi sonrası yeniden ayağa kalktı. Kayyum rektör atamalarını politik özgürlüğe dönük saldırı olarak gören gençlik hareketi, aylarca direnişi sürdürerek, Melih Bulu'yu görevden aldırmayı başardı. Yerine gelen kayyum rektör Naci İnci'yle birlikte üniversitedeki disiplin soruşturmaları, söz, eylem, örgütlenme hakkına dönük saldırılar giderek hız kazandı. Direniş sürecinde BULGBTİ+ kulübü kapatıldı, son olarak ise sinema kulübünün faaliyetleri bir ay süreyle donduruldu. Gençlik hareketi, bütün saldırılara karşı kararlı duruşunu uzunca bir süre sürdürdü.
Yeni yayınlanan genelgenin demokratik üniversite mücadelesine dönük açıktan bir saldırı emri olduğunu söylemek abartı olmaz. On yıllardır her çeşit baskı rejimine karşı yürütülen politik özgürlük mücadelesinin öncü kuvveti olan gençlik hareketi, son dönemde yeni ivmelenmelere yol açan ODTÜ ve Boğaziçi direnişleri ve Barınamıyoruz eylemleriyle, yeniden siyasal iktidarın hedef tahtasına oturdu. Direnişlerin en yoğun günlerinde gözaltılar, tutuklamalar, ev hapsi kararları, disiplin soruşturmaları, hedef göstermelerle yaşanan devlet terörü, bu genelgeyle daha somut, daha keskin, daha yapısal bir karaktere bürünüyor.
DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADELESİ KRİMİNALİZE EDİLMEK İSTENİYOR
Gençlik örgütleri, kadın platformları ve öğrenci kulüplerinin "illegal yapılanma" olarak hedef gösterildiği genelgeyle, iktidarın gençliğe dayattığı kayyum rektörler, geleceksizlik, yoksulluk ve faşist zora karşı mücadele eden gençlik hareketinin alanı daraltılmak isteniyor.
Barınma sorununa özel olarak yoğunlaşan genelge, sorunun çözümünü ise iktidara yakın Anadolu Gençlik Dernekleri (AGD), Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ve Ensar Vakfı gibi politik islamcı, gerici faşist kurumlarla işbirliğinde görüyor.
Genelgede, barınma sorunu olan öğrenciler için “gerektiğinde sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği sağlanacağı” belirtilirken adres olarak cemaat yurtları işaret ediliyor. Cemaat yurtlarında nelerin yaşanabileceğinin somut örneğini Enes Kara'nın kaldığı yurtta gördüğü baskılar nedeniyle intihara sürüklenmesi örneğinde yaşamıştık. Kara'nın durumuna dikkat çekmek için sokaklara çıkan üniversite öğrencilerine çok sayıda baskı uygulanmıştı. Bu genelge de benzer tepkilerin önünü alma girişimi olacaktır.
Öğrenci gençliğin eşit, bilimsel, ana dilinde eğitim hakkı mücadelesini kriminalize etme amacı taşıyan genelgeyle, X-ray cihazları ve güvenlik kameralarının arttırılmasından fişleme faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına kadar pek çok uygulamayla demokratik üniversite mücadelesi abluka altına alınmak isteniyor.
TUNCER: GENELGE FAŞİST BASKI VE TERÖRÜN YASAL KILIFI
Genelgeyle ilgili sorularımızı yanıtlayan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eşbaşkanı Yaren Tuncer, genelgenin rejimin üniversitelerde uyguladığı faşist terör ve baskı politikasını resmi hale getirmek için hazırlandığını ifade etti.
2015'ten beri artan faşist terör dalgasının en büyük hedeflerinden birinin üniversiteler olduğunu belirten Tuncer, kayyum rektörler, KHK ihraçları, soruşturmalar, polis-ÖGB işbirliği, faşist çetelerin palazlandırılması gibi pek çok farklı biçimin üniversitelerde mutlak hakimiyeti sağlamanın araçları olarak sıklıkla kullanıldığını söyledi. "Ancak yemekhane eylemleri, Boğaziçi direnişi, barınma hakkı talepli eylemler gibi süreçler öğrenci gençliğin bir gövde olarak faşist saflarda yer almayacağını göstermiş oldu" diyen Tuncer, bugün rejimin öğrencilerin en ufak talep ve eylemine tahammül göstermediğine dikkat çekti.
'FİİLİ MEŞRU MÜCADELEDE BİRLEŞMEMİZ GEREKİYOR'
Boğaziçi direnişinin polis, adliye, hapishane üçgeninde sindirilmek istenmesine rağmen bir yıl sürdüğüne işaret eden Tuncer, bu durumun saray faşizmi için ciddiyetle ele alınan bir sorun olduğunu kaydetti.
Tuncer, iktidarın kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarını en yoğun tepkiyle karşılayan kesimin ise genç kadınlar olduğunu ifade ederek, genelgede genç kadın örgütleri ve öğrenci kulüplerinin "illegal yapılanma" olarak hedef gösterilmesinin devlet terörünün yönüne işaret ettiğini belirtti. Faşist çetelerin kendilerine sunulan tüm imkanlara rağmen anlamlı bir örgütlenme düzeyi yaratamadığını ve en kısmi talepler için verilen mücadelenin bile hızla devletle karşı karşıya geldiğini anlatan Tuncer, "Faşizm bakımından vahim olan bu tabloyu derinleştirebilecek her türlü riski hesaplıyor ve saldırıyorlar. Bu genelge de bunun yasal kılıfı diyebiliriz" ifadelerini kullandı.
Bu genelgenin polis ve ÖGB işbirliği, faşist çetelerin saldırılarının artacağını gösterdiğini kaydeden Tuncer, şöyle devam etti: "Üniversitelerde bir süredir fiilen yürürlükte olan bu uygulamalara karşı tutum almak zorundayız. Üniversitede antifaşist bir çizgiyle bu mücadeleyi kazanırız. Faşizmin genelgesini, polisini, çetesini, ÖGB'sini, kayyumunu püskürtmek için faşizme karşı birleşmeye ve fiili meşru mücadele bilincine ihtiyacımız var."