24 Kasım 2024 Pazar

Bahçeli aynaya baktı

Bahçeli'ye bunları söyleten ?devletin beka sorunu?dur. Egemen sınıfların artık eskisi gibi yönetememesi, devlet ve rejim krizidir. İşleri zordur. Bundan dolayıdır ki, faşist katiller meşrulaştırılarak sokağa tekrar salınmak isteniyor.
Dün medyaya dikkat çekici bir fotoğraf yansıdı. Fotoğrafta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kaldığı hapishanede rahatsızlanarak hastaneye yatırılan faşist mafya çete elebaşı Alaattin Çakıcı ile samimi pozlar veriyor. Üstelik hastanede yatan bir hükümlüyle fotoğraf çekmek yasakken. 
 
Bir süre önce Bahçeli, “kader kurbanlarına genel af” getirilmesi önerisinde bulundu. Aslında affı içerideki “organize suç örgütü” liderleri için istediği açıktı. Şimdi de bizzat Alaattin Çakıcı için “Benim ülküdaşım o” diyerek ayağına gitti. Ziyaretin kamuoyunda tepki çekmesi üzerine, “Selahattin Demirtaş kadar suçlu değil. Beş tane siyasi parti kuyruk oldu, dışarı çıkarmak için gayret gösteriyorlar. Yani onlar tartışılmıyor da Alaattin Bey niye tartışılıyor? Biz Alaattin Bey ile beraber kader kurbanlarını da gündeme getiriyoruz. Alaattin Bey’in bir yönüyle vatan millet için verdiği mücadeleler var. Bilen bilir. Devleti yönetenler de bilir başkaları da bilir. Şimdi devlete ihanet edenleri adaylık için cezaevinden alacaksın, rahatsızlığı nedeniyle önemli sıkıntılar çekmeye başlamış bir şahsı cezaevinde mahkum tutacaksın. Bunu hiç dikkate almadan mafya diyeceksin. Nerede diğer mafyalar?” açıklaması yaptı.
 
Bu kıyaslama ve savununun neresinden tutarsanız tutun “Organize suç örgütü ve mafya liderliği” ele geliyor. “Arkadaşını bana söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünün tam karşılık bulduğu yer. 
 
Faşist parti başkanı Bahçeli, yaptığı konuşmalar ve düşünceleri nedeniyle tutuklu bulunan Demirtaş'ı faşist katillerden daha “suçlu” buluyor. Faşist katiller, “suçsuz, kader kurbanı” 6 milyonun oyunu almış bir partinin başkanlığını yapmış olan Demirtaş, “terörist”. Demirtaş'a ve HDP'ye bu yaklaşım sadece Bahçeli'nin yaklaşımı değil aynı zamanda karanlık koridorlarda ve Saray'da konuşulan devletin yaklaşımı olarak dile geliyor.
 
Faşist mafya çeteleri ile devletin iç içeliğini Bahçeli'den başka kimse böyle açıklayamazdı. '90'lı yıllarda mafya-çete-kontrgerilla eşittir devlet sözcükleri yan yana ve iç içe kullanılıyordu. Faşist şef bunu bir kez daha doğrulamış oldu. Bir dönem Çiller, “Bu millet, bu ülked, bu devlet uğruna kurşunu atan da kurşunu yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler” demişti. Bahçeli, katil de olsa, hırsız da olsa, katliam da yapsa, uyuşturucu ticareti de gerçekleştirse devleti savunuyorsa suçsuzdur paradigmasını devreye sokuyor. 
 
Faşist çetelerin işledikleri suçları ve cinayetleri devlet bilgisi dahilinde ve yönlendirmesiyle gerçekleştirdiğini şimdiye kadar herkes söylerken bazıları inanmıyordu. “Devlet suç işler mi?” diyorlardı. Bahçeli'nin savunduğu Çakıcı'nın dosyalarından bazıları bile “devletin bilgisi dahilinde” neler yapıldığını göstermeye örnektir. Faşist çete elebaşı Alaattin Çakıcı, gazeteci Hıncal Uluç'u yaralatmaktan 3 yıl ceza aldı. Borsacı Adil Öngen'i öldürtmeye teşebbüsten 10 yıl 10 ay ceza aldı. Eski eşi Uğur Kılıç'ı öldürtmekten 19 yıl ceza aldı. Suç örgütü liderliği ve Karagümrük Spor Lokali'ni kurşunlatmaktan 18 yıl ceza aldı. Sanırız Bahçeli'nin “benim ülküdaşım o” diye savunduğu Çakıcı ile Bahçeli arasındaki organik bağı anlatmak için bu kadar yeter. 
 
Bahçeli de eski faşist elebaşı olarak Ankara'da 7 TİP'li öğrencinin katledilmesinde rol oynadı. Aslında aralarında “Parti başkanı” sıfatı dışında farkları yok. Çakıcı'nın “vatan millet için” yaptıkları ortada. Aslında Bahçeli'nin de “vatan millet için” yaptıkları ortadadır. Demirtaş'ı cezaevinde tehdit eden Kürşat Yılmaz'ın da seceresi farklı değil. Aynı kumaştan dokunmuş katiller sürüsü. Buna barış için imza veren aydınları “oluk oluk kan akıtacağım” diyen Sedat Peker'i de eklersek kadro tamamlanmış oluyor. 
 
Bahçeli'ye bunları söyleten “devletin beka sorunu”dur. Egemen sınıfların artık eskisi gibi yönetememesi, devlet ve rejim krizidir. İşleri zordur. Bundan dolayıdır ki, faşist katiller meşrulaştırılarak sokağa tekrar salınmak isteniyor. Bunun tarihsel izdüşümleri çok sayıda bulunabilir. Hatta 1871'e kadar uzanır. Paris Komünü'nde işçiler karşıdevrimin saldırılarına karşı barikatta savaşırken, katillerin, hırsızların, tecavüzcülerin, gaspçıların hapishanelerden çıkarılarak Saray'ın saflarında işçilere karşı savaşmak için salıverildiği bilinmektedir. 
 
Egemenler bu yöntemi hangi coğrafyada olursa olsun onyıllardır uygulayagelmiştir. 
 
Faşist şef Erdoğan, Kürt halkını sokakta linç edenleri “hassas vatandaşlar” diye pohpohlamış, Gezi'de direnişçilere saldıran palalılar yargı korumasıyla meşrulaştırılmıştır. Erdoğan'ın evde zor tuttuğu yüzde 50'yi, HÖH'leri saymıyoruz bile.  
 
Bahçeli de af tartışmasıyla devletin bu politikasına “hukuki” kılıf geçirme arayışındadır. Haklarını sokakta aramak isteyen, seçimlerde hile hurdaya karşı tepkisini dile getirmek isteyen, bu iktidara artık T A M A M diyen milyonlara gözdağı verilmek istenmektedir. Ancak bu yöntemlerin işe yaramadığını yine bize tarihsel deneyimler gösterir. Palalılara rağmen sokakları terk etmeyen Gezi kitlesi gibi...