3 Mayıs 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Putin'in saldırdığı SSCB'de uluslar ilkesi neydi?

Putin'in hedef aldığı Sovyet devrimi ve onun önderleri Lenin ile Stalin, uluslar hapishanesi olan Rus Çarlığını yıktı, ulusların eşitliğine, demokratik ve sosyalist işbirliğine dayanan ve o zamana kadar dünya tarihinde görülmemiş bir şeyi gerçekleştirdi.  Şimdi Çar'a özenenler, Çarlık Rusya'sının "büyük Rus" şovenizmiyle donanıyor ve emperyalist varoluşlarının gereklerini yapıyorlar.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna'ya savaş ilan ederken, bir anda Sovyetler Birliği'nin kuruluş ilkelerini hatırlayıverdi. Ancak işine geldiği gibi hatırladı. Çünkü "Ülkelere SSCB'den ayrılma hakkı vermek, temeline döşenen bir mayındı" diyerek eleştirdiği nokta, tam da SB'nin kuruluş temel ilkelerinden biriydi. Çünkü birlik, ulusal eşitlik, özgür katılım ile demokratik ve sosyalist işbirliği üzerine inşa edilmişti.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 16 eşit Sovyet cumhuriyetinden oluşan federatif bir birlikti. Birlik tam da "Ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesinin pratikleşmesiydi. Birlik Anayasası, her Sovyet Cumhuriyetine federasyona katılmak kadar ayrılma hakkı da tanıyordu.

Sosyalizm, Çarlık Rusya'sı zamanında bir halklar hapishanesi olan coğrafyayı halklar bahçesine dönüştürdü. Ekim Devrimi'nin ardından Baltık Denizi'nden Pasifik Okyanusu'na kadar uzanan coğrafyada 120 milyonluk nüfus, bu bahçede barış içinde bir arada yaşadı.

Koronavirüs salgını ile ipliği pazara çıkan kapitalizmin saldırılarını artırdığı sosyalizmin hayat bulduğu SSCB'nin "ulusal sorunu" nasıl çözdüğünü hatırlamakta fayda var.

Federasyon içinde, 16 eşit Sovyet cumhuriyetinin yanı sıra 22 özerk cumhuriyet ve 21 özerk bölge bulunuyordu.

Her Sovyet cumhuriyetinin kendi kongresi, merkez yürütme kurulu ve halk komiserleri konseyi (hükümet) ile başkenti ve bayrağı vardı. Sovyet Anayasası ile çelişmemek kaydıyla da birlik cumhuriyetleri ve özerk cumhuriyetler anayasalarını yapma hakkına sahipti.

Savunma, ticaret ve dışişleri bakanlıkları federasyon çapında ortaktı. Diğer tüm bakanlıklar hem birlik cumhuriyetlerinde hem de federasyonda birlikte çalışıyordu.

Anadilde eğitim gerçekleştirilirken, devlet hizmetleri de o ulusun anadilinde veriliyordu. Birlikler içinde konuşulan tüm diller resmi dil olarak kabul ediliyordu.

Anadiller tam olarak güvence altına alınmıştı. Ana ulusal kimliğin dışında köylerde ya da kasabalarda başka bir ulusal topluluk yoğunlaşmış ise o yerlerde de "milliyetler sovyeti" kurularak o ulusal topluluğun hakları korunuyor ve anadilde eğitim yapılıyordu. Örneğin; Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetinde yaşayan Gürcüler de milliyetler sovyeti sayesinde ulusal özelliklerini koruyabilecek haklara sahipti. Ayrıca Sovyet coğrafyasında konuşulan her dilin üniversitede kürsüsü vardı.

Yerel sovyetler dışında merkezi yönetim içinde de ulusların tam hak eşitliği sağlanmıştı. SSCB'nin en üst yönetim organı olan Yüksek Sovyet, Birlik Sovyeti ve Milletler Sovyetinden oluşuyordu. Milletler Sovyetinde nüfusuna bakılmaksızın her federe cumhuriyetin 25, her özerk cumhuriyetin 11, her özerk bölgenin 5, her ulusal bölgenin 1 temsilcisi bulunuyordu. Ayrıca Birlik Sovyeti ve Milletler Sovyetinin üye sayıları da hemen hemen eşitti, yetkileri de aynıydı. Her iki sovyete de kanun teklifi verme hakkı tanınmıştı.

Tüm bu mekanizmanın temeli tam ulusal hak eşitliğiydi. Böylece tüm ulusların ve ulusal toplulukların hakları güvence altına alınmış oluyordu.

Elbette ki, uluslararasında tarihten devralınan çatışmalar bir çırpıda yok olmadığı gibi ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizlikler de yasalar ve kararnameler ile hemen ortadan kalkmıyordu. Ancak SSCB, halkların kardeşliğinin temelini aşındıran bu eşitsizliklere son vermek için ekonomide de "pozitif ayrımcılık" ilkesini uygulamıştı. 5 yıllık kalkınma planları yapılırken, kaynakların dağılımında birlik cumhuriyetlerinin ihtiyaçları dikkate alındı, aradaki eşitsizlikler bu şekilde giderilmeye çalışıldı.

Kruşçev'in liderliğiyle rotanın kapitalist restorasyona çevrildiği 1956'dan itibaren ise ulusların hak eşitliğinin de altı oyuldu. Ancak buna rağmen Sovyet cumhuriyetleri, federasyonun içinde kaldı. Ta ki 1991 yılının Aralık ayına kadar.

1991 yılının Mart ayında yapılan referanduma halkın yüzde 80'i katıldı. Yüzde 77'si "birliğin yenilenerek devam etmesi" yönünde oy kullandı. Ancak referandum sonucu tanınmadı. Yeltsin kliği, Aralık 1991'de "Rusya'nın bağımsızlığı"nı ilan ederek, SSCB'ye resmen son verdi.

80 yılı aşkın bir süre 16 ulus ve sayısız ulusal topluluk, SSCB çatısı altında ulusal hak eşitliği ve gönüllülük temelinde bir arada yaşadı. Bu birliğin dağılmasının ardından Kafkaslarda çatışma ve savaş bitmek bilmedi. Bugün de Ukrayna, ABD ve AB ile Rusya'nın yeni savaş alanı haline geldi. 

Putin'in hedef aldığı Sovyet devrimi ve onun önderleri Lenin ile Stalin, uluslar hapishanesi olan Rus Çarlığını yıktı, ulusların eşitliğine, demokratik ve sosyalist işbirliğine dayanan ve o zamana kadar dünya tarihinde görülmemiş bir şeyi gerçekleştirdi.

Buna imkan yaratan marksizmin ulusal soruna ilkesel yaklaşımı temelinde Lenin'in dehasıydı. 

Şimdi Çar'a özenenler, Çarlık Rusyasının "büyük Rus" şovenizmiyle donanıyor ve emperyalist varoluşlarının gereklerini yapıyorlar. Emperyalist yayılmacılığı ve şoven politikalarını haklılaştırmak ve meşrulaştırmak, Rus işçi ve emekçilerine kabul ettirebilmek için Lenin ve Stalin'e saldırıyorlar. Çar'ın çizmelerini giyen Putin'in Lenin ve Stalin'e saldırısı yalnızca onların nasıl ulaşılması zor bir yükseklikte durduklarını doğrular. Putin'in "tutarlı demokratlığın" yanından bile geçemediğini gösterir.