Arif Çelebi yazdı | Kürt sorunu nedir ve nasıl çözülebilir

Türkiye emekçileri burjuva ırkçı-şoven bilincin etkisinde olsalar da yoksulluk krizinin yarattığı derin bir yaşamsal kriz içindedirler. Bununla birlikte herhangi bir hak arama girişiminde faşist devlet şiddetine maruz kalmakta, özgürlük ve adaletin ne denli hayati olduğunu kendiliğinden öğrenmektedirler. Bu her iki durum Kürt ve Türkiye emekçilerinin mücadele potansiyelinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Kürt ulusal demokratik bilinci ile işçi sınıfı bilincinin buluşturulması, kaynaştırılması için güçlü bir zemin var. Türkiye işçi sınıfı şovenizm etkisinden kurtarıldıkça, Kürt emekçilerinin ulusal bilincinin yanı sıra sınıf bilinci geliştirildikçe bu zemin çok daha güçlü hale gelecektir.
Kürt sorunu; Kürtlerin ulusal varlığının inkar edilmesi, Kürtlerin yurdunun sömürgeci boyunduruk altına alınması ve Kürdistan'ın dört parçaya bölünmesidir.
a) İNKAR VE İMHA SİYASETİ:
İnkar ve imha siyaseti Suriye'de, Irak'ta ve İran'da bir başka deyişle Kürdistan'ın Rojava, Başûr ve Rojhilat bölümlerinde olduğu gibi, dahası en ağır biçimiyle Türkiye'de, Kürdistan'ın Bakur parçasında uygulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan hemen sonra ilan edilen 1924 Anayasası'nda Kürtlerin ulusal varlığı yok sayılmış, bununla da yetinilmemiş Kürtlerin bireysel olarak da Kürtlükleri inkar edilmiştir. Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek, geleneksel Kürt kıyafetlerini giymek yasaklanmış, Kürt tarihi, kültürü, şarkıları yok sayılmış, Kürt dili, kültür ve tarih birikimi ağır bir asimilasyona tabi tutulmuş, Kürtler devlet zoruyla Türkleştirilmeye çalışılmıştır. Bunu kabul etmeyen Kürtler defalarca isyan etmiş, devlet her defasında bu haklı ve meşru isyanları olabilecek en vahşi biçimleri kullanarak bastırma siyaseti izlemiştir. Soykırım, köy yakmalar, işkenceler, kitlesel sürgün ve ekonomik birikimleri gasp etme, idamlar, kitlesel tutsaklık, toplu tecavüz bu imha siyasetinin çeşitli biçimlerinden bazılarıdır.
b) SÖMÜRGECİLİK: SİYASİ VE İKTİSADİ İLHAK
Suriye, Irak, Türk ve İran burjuva devletleri Kürdistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutuyordu. Rojava'da fiilen, Başur'da kazanılan federasyon statüsüyle bu boyunduruk kırılmıştır. Rojhilat ve Bakur'da ise devam etmektedir.
SİYASİ İLHAK
Türk burjuva devleti Bakur Kürdistan'ında işgalci bir kuvvettir. Türk askeri, polisi, istihbarat birimleri, mahkemeleri, savcılıkları, devletin atadığı valiler, kaymakamlar, çeşitli düzeylerde devlet bürokratları, zorla Türkleştirmeye hizmet eden öğretmenler bu siyasi ilhakın kurumsal ve kadrosal temsilcileridir. Kürtlerin Kürt olarak kendi kendilerini yönetme hakkı yoktur, Türk devleti bu işgal sayesinde egemenliğini yürütmektedir. Yetkileri zaten çok sınırlı olan belediye başkanlarına dahi tahammül gösterilememekte, seçilmiş belediye başkanları yerine vali ya da kaymakamlar kayyum olarak atanmaktadır.
İKTİSADİ İLHAK
Sömürgeciliğin ikinci unsuru iktisadi ilhaktır. Kürdistan'ın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömürgeci devlet tarafından gasp edilmektedir. Kürdistan'ın petrolüne, doğalgazına, sularına, demirine, bakırına, ormanlarına ve diğer bütün zenginliklerine el konulmakta, bu zenginlikler Türk burjuvazisi ve onun devletinin çıkarları için kullanılmakta, Kürtler kendi ülkelerinde yoksulluğa mahkum edilmektedir. İktisadi ilhakın bir başka sonucu da Kürdistan'ın geleneksel ekonomisinin çökertilerek bütünüyle sömürgeci ülkenin pazarına bağlı hale getirilmesi, Kürdistan'ın ve Kürt halkının sömürgecilere muhtaç kılınmasıdır. Bunların sonucu olarak Kürt yoksulları sömürgeci devletin ucuz işgücü kaynağı haline getirilmektedir.
c) BÖLÜNME
Kürdistan'ın bölünmesi Lozan Antlaşmasıyla uluslararası düzeyde resmiyet kazanmıştır. Böylece Kürdistan'ın iktisadi ve sosyal bütünlüğü parçalanmış, Kürtlerin ve Kürdistan'ın birleşik bağımsız gelişimi, ortak bir iktisadi, siyasi ve sosyal hayat inşa etme imkanı ellerinden zorla alınmıştır. Kürtler Arap, Fars ve Türk burjuvazisine mahkum edilmiş, onların egemenliğine terk edilmiştir. Emperyalistlerin ve sömürgeci devletlerin bütün sömürgeci politikalarına rağmen Kürtleri birbirinden koparma, onları ayrıştırarak sömürgeci asimilasyonla eritme politikası başarıya ulaşmamıştır. Bu da kaçınılmaz olarak Kürt ulusal sorununu bir yanda her parçada ayrı ayrı çözümünün yolunu açarken, diğer yandan bir parçada çözümün kendi başına yetersizliğine kaynaklık etmektedir. Bir yerde sınırlı düzeyde çözülse de sorunun çözülmediği yerdeki sömürgeci devlet, özgürleşen parçaya karşı düşmanca tutum izleyecek, onu ortadan kaldırmak için bütün olanaklarını seferber edecektir. Bu böyledir; çünkü Kürt ulusal sorununun çözülmesi halinde Kürdistan'a egemen olan dört devletin mevcut varlık biçiminin ortadan kalkması veya kökten değişime uğraması kaçınılmaz olacaktır. Başûr'daki bağımsızlık referandumundan sonra Türkiye, İran ve Irak'ın ABD desteğinde Kürdistan bölgesine saldırmaları, Türkiye'nin Rojava'ya karşı işgal ve yıkım saldırıları bu korkunun canlı örnekleridir. Kürdistan'ın bölünmüş olması nedeniyle Kürt sorunu Ortadoğu düzeyinde bölgesel ve Ortadoğu'nun emperyalist hegemonya mücadelesindeki kritik rolü nedeniyle de dünya çapında uluslararası nitelik kazanmıştır.
ÇÖZÜM BİÇİMLERİ
a) BURJUVA ÇÖZÜM
Ezerek çözme ya da askeri çözüm:
Kürtlerin ulusal hakları için harekete geçtiği her durumda sömürgeci Türk, Fars ve Arap devletleri bütün şiddet araçlarını kullanarak ulusal hak elde etme düşünce ve eylemini ortadan kaldırmak istemişlerdir. Soykırımlar, idamlar, kitlesel tutsaklıklar, köy yakmalar ve kitlesel sürgünler kullanılan yöntemlerden bazılarıdır. Zilan, Dersim, Enfal, Halepçe soykırımları sömürgeci saldırganlığın tipik örneklerindendir.
UZLAŞMA ARAYIŞI
Suriye'deki iç savaşla ortaya çıkan devlet egemenliği boşluğunun Kürt gerilla inisiyatifiyle doldurulması, Rojava demokratik halk devriminin gerçekleşmesi; Irak'ın emperyalistlerce işgali sonucu Saddam diktatörlüğünün devrilmesinin yüzyıla yayılmış Kürt direnişine federasyon olanağı yaratması, sömürgeci burjuvaziye rağmen ortaya çıkan çözümlerdir. Kürt ulusal direnişinin bastırılamadığı durumda sömürgeci burjuvazi zaman zaman "sivil-siyasi çözüm"ü gündemleştirmiştir. Örneğin Başûr'da 1958'den 1974'e kadar bu yönde pek çok girişim olmuş, dahası anlaşmalar yapılmıştır. Sömürgeci hegemonya kırılamadığı, sömürgeci devlet egemenliğine son verilemediği için sömürgeci Irak burjuvazisi fırsatını bulduğu anda yapılan anlaşmaları hiçe saymıştır.
Uzlaşma yoluyla burjuva çözüm, burjuva düzen sınırları içinde bir çözümdür. Sömürgeci devlet egemenliğini tanımak koşuluyla sömürge ulusa kimi ulusal hakların ve sınırlı ulusal egemenliğin tanınması anlamına gelir. "Sınırlı egemenlik"in iki biçimi vardır; idari ya da siyasi özerklikle bağımlı federasyon.
İdari özerklikte egemenliğin sınırı çok dardır, halk kendi temsilcilerini seçme hakkına sahiptir, ama yasal ve anayasal olarak bütünüyle merkeze bağlıdır. Siyasi özerklikte ise halkın kendi temsilcilerini seçme hakkı dışında, seçilen meclisin merkezden bağımsız olarak yasa yapma yetkisi vardır. Federasyon daha geniş yetkilere sahiptir. Federasyonun da iki biçimi vardır; bağımlı federasyon; yani ayrılma hakkı olmayan ve kimi bakımlardan merkeze bağlı; ikincisi bağımsızlık hakkı olan, her bakımdan kendi kendini yöneten bir oluşumdur. Federasyonun ikinci biçimi, "savaş ya da devrimci zorun basıncı" gibi çok özgün koşullar dışında burjuva çözümün konusu olamaz. Bunların dışında Çekya ve Slovakya'nın ayrılması gibi "gönüllü boşanma" çözümü vardır ki; burada birlik halindeyken bir ulusal sorun olmadığı için "ayrılık" bir ulusal tercih olarak gündeme gelmiştir.
b) EMEKÇİ ÇÖZÜM
Ulusların tam hak eşitliği ve kaderlerini tayin hakkı, sömürgeci boyunduruğun kırılması, faşizmin tasfiyesi emekçi çözümün temel içeriğini oluşturur. Ezen ve ezilen ulus arasında tam hak eşitliği sağlanmadan, sömürge siyasetine, yani siyasi ve iktisadi ilhaka son verilmeden, ezilen ulusa hiçbir önkoşul ileri sürülmeksizin kendi kaderini tayin hakkı tanınmadan, ulusal sorunun köklü ve adil bir çözümünden bahsedilemez.
Ezen ve ezilen ulustan emekçiler arasında ulusal düşmanlık ve ayrışmaların ortadan kaldırılması, ulusal ayrışmaların ve güvensizliğin yerini emekçi dayanışmasının alması, ancak böyle bir çözümle mümkün olur.
Kürdistan'ın sömürgeci boyunduruk altında tutulması, buna karşı isyan eden Kürtlerin şiddetle ezilmesi siyaseti kaçınılmaz olarak politik özgürlükten yoksunluğa yol açmaktadır. Ezilen ulus üzerindeki sömürgeci devlet terörü son bulmadıkça ezen ulusun emekçileri de bu teröre şu ya da bu düzeyde maruz kalacak, demokratik hak ve özgürlüklerden mahrum olacaklardır. Türk ulusundan emekçiler, ancak Kürt ulusal taleplerine sahip çıktıkları ölçüde Türk egemen sınıflarından ideolojik ve politik olarak kopuşabilir ve özgürleşebilirler. Türk burjuva ulus şovenizmi, Türk işçi sınıfı ve emekçilerini egemen sınıfa bağlayan en başta gelen ideolojik ve siyasi araçtır. Bu ideolojik ve siyasi bağ koparılmadan Türk emekçileri özgürleşemez, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda siyasi bir rota çizemezler.
Ulusal kurtuluş mücadelesine Kürt ulusundan işbirlikçi olmayan mülk sahibi sınıflar da katılmaktadır. Ulusal mücadeleye katılan bu unsurlar sınıf çıkarları gereği Türk egemen sınıflarıyla uzlaşma siyasetine yatkındırlar. Bunlar, ulusal devrimci mücadeleyi pasifize eden, sınırlı kazanımları içeren reformlarla yetinmeyi esas alan fikrin temsilcileridir. Kürt emekçileri bir yandan ulusal birliği sağlamak için bu unsurlarla birleşmek zorunda iken diğer yandan onların uzlaştırıcı, geri çekici siyasetine karşı devrimci bir çizgide ısrar etmelidirler.
Ezilen ulustan emekçiler için sosyal kurtuluşa giden yol ulusal kurtuluştan geçmektedir bu da sömürgeci faşist devletin ortadan kaldırılmasını gerektirir. Ezen ulustan emekçiler de faşizmi yıkmadan sosyal kurtuluşa doğru ilerleyemezler. Bu, ezen ve ezilen ulustan emekçilerin faşizmin ezilmesi, politik özgürlüğün kazanılması için gerekli olan birleşme zeminidir.
Hiç kuşkusuz Kürt ulusal kurtuluşu kendi özgün yolunu bulabilir, ezen ulus emekçileriyle birleşmeden de kurtuluşunu gerçekleştirebilir; bölgesel savaşlar, işgaller, ayaklanmalar gibi oluşabilecek yeni koşullar altında Kürt ulusal kurtuluşu için yeni fırsatlar doğabilir. Bu koşullar altında da Türk emekçi sınıflar Kürt ulusal kurtuluşunu sonuna kadar desteklemeli, sömürgeci burjuvaziye karşı Kürt ezilenleriyle tam bir dayanışma içinde olmalıdır. Aksi bir tutum sömürgeci burjuvazinin yedeğine düşmekten başka bir sonuç vermez.
"Önce faşizmi devirelim, geriletelim, devrim yapalım sonra Kürtlerin haklarını teslim ederiz" yaklaşımı sosyalşovenizmi perdelemeye yarar. Bu arabayı atın önüne koşmaktır. Kürtlerin ulusal demokratik taleplerine sahip çıkmadan, Kürtlerle birleşmeden, Türk burjuva ırkçı-yayılmacı-sömürgeci şovenizmine hemen şimdi karşı durmadan faşizm ne yıkılabilir ne de geriletilebilir.
Emekçi çözümün ön şartı; Türkiye işçi ve emekçi halk hareketi ile Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin birleştirilmesidir. Bu da ancak;
a) Ezen ulusun işçi ve emekçilerinin şovenizm ve sosyalşovenizm etkisinden kurtarılması, ulusal tam hak eşitliği talebiyle Kürt ulusal haklarına sahip çıkarak burjuva Türk egemen sınıfına ve devletine karşı mücadele etmesiyle;
b) Ezilen ulusun ayrılma ve bağımsızlığını da koşulsuzca içeren ulusal tam hak eşitliği temelinde, Türkiye işçi ve emekçi sınıf hareketiyle birleşme politikası izlemesiyle mümkün olur.
c) Bu birleşme Türkiye ve Kürdistan halk meclisleri temelinde kurulan eşit haklara ve koşulsuz ayrılma hakkına sahip halk cumhuriyetleri birliğinin kurulması hedefine bağlanmalıdır.
d) Bununla birlikte dört parçanın birleşme hakkı, bağımsız birleşik demokratik Kürdistan'ın kurulması Kürt ulusunun ulusal demokratik talebi olarak desteklenmelidir.
e) Sosyalistler ulusların tam hak eşitliğinin sağlandığı koşullarda emperyalizme, onun bölgedeki uzantılarına karşı ayakta kalmak için demokratik Ortadoğu federasyonu kurulması hedefiyle hareket etmelidir. Bu aynı zamanda sosyalist bir inşa için güçlü bir zemin oluşturur.
BURJUVA ÇÖZÜM GİRİŞİMLERİ SÜRECİNDE NE YAPILMALI
Ulusal kurtuluş mücadelesi yürüten güçler sömürgeci devletle geçici ya da kalıcı uzlaşmalar yapmak zorunda kalabilirler ya da kurtuluş hareketi içindeki burjuva uzlaşmacı eğilim egemen hale gelerek hareketi bu yöne sürükleyebilir. Bu koşullar altında ezilen ulusun emekçileri bu uzlaşmanın yetersizliğini öne çıkarırken ezen ulusun emekçileri sömürgeci devlete geri adım attırarak ulusal hareket lehine politik sahnede yer almalıdır. Her iki durumda da daha ileri kazanımlar için sömürgeci devlet hedef tahtasına oturtulmalıdır.
Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrı doğrultusunda PKK'nin 12. Kongresinde partiyi fesh etme ve silahlı mücadele yöntemine son vererek demokratik uzlaşmayı esas alması burjuva çözüm yönünde bir uzlaşma eğiliminin egemen olduğunu gösteriyor. Buna karşın Türk devleti bunu "terörsüz Türkiye" olarak tanımlayarak uzlaşma değil, teslim alma politikası gütmektedir. Faşizmin hüküm sürdüğü, sömürgecilikten vazgeçilmediği koşullarda demokratik uzlaşma yoluyla devleti demokratik dönüşüme uğratmak mümkün değildir.
Bütün bunlar tartışma ve eleştiri konusudur, fakat bununla sınırlı kalmak sınıf mücadelesinde etkisizleşmekten başka bir sonuç doğurmaz. Uzlaşma hangi içerikte olursa olsun bunu onurlu ve demokratik bir barış doğrultusunda etkilemek için harekete geçilmelidir. Her iki ulustan sosyalistlerin yapması gereken Kürt ulusal demokratik taleplerinin teslim edilmesi için burjuva devlete baskı uygulamak, bu doğrultuda ajitasyon ve eylemlere girişmektir, bir başka deyişle Kürt ulusal hareketinin masadaki elini güçlendirmektir.
"Barış için özgürlük, kardeşlik için eşitlik" sürecin temel şiarı olarak öne çıkarılmalıdır.
Bu doğrultuda;
a) Anadilde eğitim hakkının tanınması;
b) Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi;
c) Cumhuriyetle birlikte değiştirilen coğrafya isimlerinin iadesi;
d) Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılması;
e) Siyasi tutsakların serbest bırakılması ve sürgünlere geri dönüş hakkı;
f) Söz eylem ve örgütlenme özgürlüğü önündeki her türlü faşist engelin kaldırılması;
g) Sömürgeci devletin Kürtlere ve bütün devrimcilere karşı işlediği suçların ve mezar yerleri gizlenenlerin yerlerinin açıklanması;
h) Rojava'da ve Başûr'daki işgalci Türk devlet güçlerinin geri çekilmesi gibi taleplerle harekete geçilmelidir.
Sadece bu ve benzeri taleplerle "barış için özgürlük, kardeşlik için eşitlik" elde edilemeyeceği açıktır. Bunların her biri düzen içi reform talepleridir. Buna karşın her iki ulustan emekçileri bilinçlendirmek ve harekete geçirmek için bu ve benzeri talepler güncel mücadelenin konusu yapılmalıdır. "Barış için özgürlük, kardeşlik için eşitlik" yön gösterici bir propaganda şiarı iken güncel talepler ajitasyon ve eylem çağrılarıdır.
Özellikle Batı metropolleri bu bakımdan özel öneme sahiptir. Sömürgeci devlet zoruyla sürgün edilen veya sömürgeci ekonomi politikaları nedeniyle Batı'ya göç etmek zorunda kalan milyonlarca Kürt var. Örneğin, İstanbul en büyük Kürt şehri haline gelmiştir. Şu ya da bu düzeyde ulusal demokratik bilincin etkisi altında olan bu Kürt nüfusunun büyük bölümü emekçi yoksullardan oluşmaktadır. Bunlar ulusal eşitsizliğin yanı sıra sınıfsal çelişkileri ve eşitsizliği de derinden yaşamaktadırlar.
Türkiye emekçileri burjuva ırkçı-şoven bilincin etkisinde olsalar da yoksulluk krizinin yarattığı derin bir yaşamsal kriz içindedirler. Bununla birlikte herhangi bir hak arama girişiminde faşist devlet şiddetine maruz kalmakta, özgürlük ve adaletin ne denli hayati olduğunu kendiliğinden öğrenmektedirler. Bu her iki durum Kürt ve Türkiye emekçilerinin mücadele potansiyelinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Kürt ulusal demokratik bilinci ile işçi sınıfı bilincinin buluşturulması, kaynaştırılması için güçlü bir zemin var. Türkiye işçi sınıfı şovenizm etkisinden kurtarıldıkça, Kürt emekçilerinin ulusal bilincinin yanı sıra sınıf bilinci geliştirildikçe bu zemin çok daha güçlü hale gelecektir.
Burjuva çözüm süreçleri bu yönde çalışmak için fırsatlar ortaya çıkarıyor. Bu dönemlerde kitleler politikaya çok daha ilgili oluyor. Kürt ulusal sorunu daha açık tartışılır hale geliyor. Diğer yanda faşist devletin en küçük demokratik hak talebine saldırısı devlet gerçeğinin daha çıplak biçimde görülmesini sağlıyor.
19 Mart ayaklanması kendiliğinden kitle bilincinin patlamasının ifadesiydi. Halihazırdaki burjuva çözüm süreçleri bu bilince etki etme, Kürt ulusal mücadelesi ile Türkiye işçi-emekçi halk hareketini birleştirme olanaklarını güçlendiriyor.
Sömürgeci faşist devlet "süreç"i Kürt ulusal hareketine olduğu kadar devrimcilere ve genel olarak halka karşı psikolojik savaş saldırısı olarak değerlendiriyor. Mücadeleyle hiçbir şey elde edilemeyeceği, devlete teslim olmak ve onun lütfettiğine yetinmek dışında bir çözümün olmadığını halklarımızın bilincine işliyor.
Bu saldırı boşa çıkarılamazsa ideolojik ve politik tasfiyecilik, umutsuzluk hiç olmadığı kadar derinleştirecektir.
Fırsatlar ve tehlikelerin iç içe olduğu bu "süreç"te fırsatları değerlendirmek ve tehlikeyi bertaraf etmek için ideolojik ve politik mücadeleyi yükseltmek dışında bir yol yoktur.