22 Aralık 2024 Pazar

Ziya Ulusoy yazdı | Asgari ücret ve savaş

Küresel emperyalizm şartlarında, ucuz işgücü cennetini dünya tekellerine vaat ederek, muadili burjuvazilerle "hangimiz daha ucuz işçi sağlarız" rekabetini yükselterek, kendi burjuvazisini de bu yolla palazlandırma, günümüzdeki bağımlı burjuva iktidarların temel politikası. Erdoğan da bu politikayla övünüyor. Bunun gereği olarak da Türkiye ve dünya tekellerinin sermaye birikimini yükseltmede, işçi sınıfımız ve ezilenlere karşı acımasız kanlı yumruğu olmayı sürdürecek.

Diktatör, işveren temsilcisiyle birlikte, asgari ücreti artırdığını açıklarken gösteri yapmaya kalkıştı ama yapamadı.

Çünkü iki çalışanı olan bir aile için bile yoksulluk sınırının altındaydı.

Asgari ücret ve ücret, esasen, yaşam gereçleri karşısındaki fiili alım gücüyle ölçülür. İşçi sınıfı mücadele yoluyla -alım gücü artan- ücret artışları sağlayabilir. Bu, yaşam koşullarında kısmi iyileştirme için gerekli olduğu gibi, patronların el koyduğu artı emek/ürün bölümünü azaltmak için de gereklidir.

Daha önemlisi işçi kitlelerinin mücadele içinde eğitilmeleri için, mücadeleci kazanımlarla özgüvenini yükselten işçi hareketinin büyütülmesi için, çok daha fazla gereklidir.

İşçi sınıfı içindeki burjuva ajanlar olarak Türk-İş yöneticilerinin, "üçlü kanca" ya benzeyen Asgari Ücret Tespit Komisyonu'ndan burjuvazinin yararına karar çıkacağını bile bile, işçi sınıfını mücadelesiz durumda tutmalarının nedeni de, sınıf hareketinin potansiyel gücünü çürütme amacıdır.

Ayrıca elbette, burjuvazi de diktatör de biliyor ki, kapitalizm, yoğun çalıştırma, gelişkin teknik yoluyla sömürü oranını artırarak işgücü ücretinin artışının yol açtığı sonuçları telafi edebilir. Diğer yandan artan ücret, yaşam gereçleri fiyatlarının artışıyla fiili olarak yeniden eski alımgücüne veya daha altına düşebilir. Bu durum yeniden mücadele yoluyla sınıf hareketi tarafından giderilmeye çalışılır, sürüp gider.

Öyleyse bu mücadele boşuna mı yapılmış olur? Tabii ki asla boşuna değil. İşçi kitleleri mücadele etmeyi, birleşmeyi, genişleyen işçi hareketi oluşturmayı, diğer şeyler yanında, bu mücadelenin katkısıyla da sağlar.

Yine daha önemlisi, burjuvazinin bir sınıf olarak tasfiyesinin ve iktidarının yıkılması gerektiğinin propagandasını sürekli yapan komünistlerin bu temel programının ne derece doğru olduğunu kendi deneyimleriyle de öğrenmiş olur.

Küresel emperyalizm şartlarında, ucuz işgücü cennetini dünya tekellerine vaat ederek, muadili burjuvazilerle "hangimiz daha ucuz işçi sağlarız" rekabetini yükselterek, kendi burjuvazisini de bu yolla palazlandırma, günümüzdeki bağımlı burjuva iktidarların temel politikası. Erdoğan da bu politikayla övünüyor. Bunun gereği olarak da Türkiye ve dünya tekellerinin sermaye birikimini yükseltmede, işçi sınıfımız ve ezilenlere karşı acımasız kanlı yumruğu olmayı sürdürecek.

Faşist şef Erdoğan, "sırtımızda devletin küfesi var" lafıyla asgari ücreti daha fazla artıramayacağının nedenini sözümona ortaya koymaya girişti. Önceki senelerde de "siz savaşta harcadığımız bir merminin fiyatının ne kadar olduğunu biliyor musunuz" diyerek sefalet ücretini savaş masraflarıyla meşrulaştırmaya çalışmıştı.

Öncelikle vurgulayalım, pahalı devletin bütün yükü, diktatör ve bürokratlarının sırtında değil, tersine, onların sefahat düzeyindeki masrafları ve ücretleriyle birlikte, pahalı ve militarist devletin bütün bu ağır yükü, başta işçi sınıfı olmak üzere çalışan halkın sırtındadır.

Sermaye oligarşisinin kolektif çıkarlarının "tek adam" yetkisiyle donatılmış temsilcisi olarak Erdoğan, bürokratlarıyla birlikte devasa devlet harcamalarıyla halkın üzerinde ağır bir ekonomik yüktür. Sadece sarayın 2022 bütçesi yüzde 42 artırılarak 5.4 milyar TL'ye çıkarıldı. Örtülü ödenek ise 2,5 milyar TL'ye yükseltildi.

Dahası, Diyanet İşleri Başkanlığı, Savaş ve İçişleri bakanlıklarının devasa bütçeleri buna eklenince ne denli ağır bir yükün işçi sınıfı ve diğer çalışanların sırtına faşist şef tarafından bindirildiği acımasızca kendisini gösterir.

İç savaş aracı olarak polis ve eklentilerinin, halka karşı devasa büyüklükteki şiddet aracı olarak yine halkın el konan artıemeği ve vergileriyle finanse edildiğini vurgulayalım.

Daha önemlisi ordu ve yüzbini aşkın islamcı çeteyi, Edoğan faşizmi, naralarını attığı savaşta kullanıyor. Halkın sırtından kotardığı bütçeden yılda on milyarları harcattığı Kürdistan'ı işgalci savaşlarını genişleteceğini çemkiriyor.

Savaş sanayini hızlı büyütmekle, emperyalistlikle övünüyor. Tabii ki hızlı geliştirilen savaş sanayisi patronlarına (diktatörün dünürü de içinde) bütçeden aşırı teşvik vererek yükünü çalışanlara yüklüyor.

İşçi sınıfı ve ezilenler, yaşam düzeylerini iyileştirmek için mücadelesini, diktatörün Kürtlerin yurdunu işgaline ve soykırımcı savaşlarına karşı mücadeleyle birleştirdiği ölçüde başarılı olacak. Faşist ve savaş kundakçısı Erdoğan liderliğindeki iktidarı yıkma hedefini gerçekleştirince, kapitalizmi tasfiye/sosyalizmi inşa etmenin yolunu açacak.