19 Nisan 2024 Cuma

Yargıda reform!

Yargı reform paketi 24 Ekim 2019 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yasalaştı. Kamuoyunda ve hukuk camiasında daha ziyade "avukatlara yeşil pasaport hakkı" ve "hukuk fakültelerinin bitiminde avukatlık sınavı getirilmesi" gibi avukatların statüsünü ve mesleki sorunlarını ilgilendiren başlıklarla gündeme gelmiş olsa da paket, yargı sistemi açısından oldukça köklü ve uygulamada sıkıntı yaratmaya namzet değişiklikler de içermektedir.

Toplumun geneli açısından önemli olan değişiklikler ise silahlı örgüt propagandası suçunda eleştiri ve haber mahiyetinde yayınların "örgüt propagandası" sayılmaması, bu anlamda ifade özgürlüğü lehine yapılan düzenleme ve 5 yılın altındaki hürriyeti bağlayıcı cezaların yalnızca bir kısmının Yargıtay denetimine tabi tutulması yönündeki düzenlemedir. İfade hürriyeti lehine düzenleme Meclis'te yasalaşırken devam etmekte olan askeri operasyonun mahiyetinin nasıl ifade edileceğine dair iktidar cephesinden gelen uyarılar da aslında söz konusu "özgürlükçü" değişikliklerin uygulanmasının muktedirin inisiyatifinde olduğunu ve olacağını göstermesi bakımından oldukça ironiktir.

Belirli suçlar açısından Yargıtay denetiminin yeniden getirilmiş olması da olumluluk olarak görülmekle birlikte hem Yargıtay denetimi getirilen suçlar sınırlı sayıdadır hem de kesinleşmiş ve infazı bile neredeyse tamamlanmış suçlarda yapılacak başvurular kaçınılmaz olarak yargının iş yükünü artıracaktır. Bu nedenle olumlu görünen öğeler içerse de eldeki haliyle bu paketin özellikle sayılan bu iki hususta yargısal anlamda esaslı bir iyileşmeye yol açacağını düşünmek çok da mümkün görünmemektedir.

Yargının iş yükünü azaltmak amacıyla yapılan düzenlemelerden birisi de ceza yargılamasında "basit yargılama usulü"ne geçilmiş olmasıdır. Bu düzenleme ile ceza hukukuna hakim olan sözlülük ve yüz yüzelik ilkelerinden kanunda üst sınırı iki yılı geçmeyen veya adli para cezası gerektiren suçlarda vazgeçilmiş olmaktadır. Buna göre mahkeme sanık mağdur ve şikayetçiye şikayetlerini ve savunmalarını yazılı olarak bildirmeleri için süre verilecek ve gerekirse duruşma açılmaksızın yargılama sonlandırılacaktır. Cezai yaptırımı az olan suçlarda yargı sürecini hızlandırmak için öngörülen bu düzenlemenin delil toplama ve suçlamaları delillerle ilişkilendirme konusunda pek de olumlu bir pratiği olmayan yargının halihazırdaki işleyişi göz önüne alındığında, basit yargılama usulü cezai yaptırımı düşük olan suçlarla sınırlı olarak uygulanacağı düşünülerek pek bir sıkıntı yaratmayacak gibi görünse de uygulamada kişinin kendisini savunma hakkını önemli ölçüde kısıtlaması muhtemeldir. Bu riski hapis cezasına alternatif yaptırımlarla azaltmanın mümkün olduğu düşünülmüş olmalıdır. Lakin basit yargılama usulü, uygulamada sanığın dosya üzerinden, sözlü savunması alınmaksızın yargılanarak cezalandırılması masumiyet karinesinin ihlali gibi ağır sonuçlara da yol açması muhtemeldir.

Basit yargılama usulü kadar uygulamada iş yükünü azaltacağı düşünülen bir başka yenilik de "seri yargılama usulü"dür. Burada savcılık sanığa seri yargılama uygulama teklifinde bulunmakta, eğer sanık teklifi kabul ederse seri yargılama usulü uygulanmaktadır. Sınırlı sayıda suç için öngörülen bu usulde sanık savcılığın teklifini kabul ettiğini mahkeme huzurunda tekrarlayacak olursa yargılama sonlandırılmakta ve hüküm kurulmaktadır. Kısacası yargılama yapılmaksızın soruşturma aşamasında yapılacak teklifin kabulü ile cezai yaptırıma karar verilmiş olmaktadır. Yine bu usülde sınırlı bir alanda uygulanacak olursa yargının işleyişini hızlandıracak bir düzenleme olarak görülmekle birlikte daha soruşturma aşamasında suç ikrarı sonucunda yargılamaya geçilmesini önlemektedir. Ceza hukukunda maddi gerçeğin ortaya çıkartılması esas olduğundan beyan ile hüküm kurulması ciddi sıkıntılara yol açabilecektir. Ancak çok sağlam deliller ile atılı suçun işlendiği ortada ise bu uygulama faydalı olabilir. Bu delillerin dosyada bulunmadığı veya şüpheli delil niteliğinde olduğu durumlarda yalnızca suç tipi uygun olduğu için sanığın beyanı ile hüküm kurulacak olması tıpkı basit yargılama usulündeki gibi masumiyet karinesinin ihlali başta olmak üzere birçok hak ihlaline kapı açacaktır.

Tutukluluk sürelerine ilişkin düzenleme de hâlihazırda ihtiyacı karşılamaktan uzak görünmektedir; çünkü düzenleme soruşturma aşaması ile sınırlı olarak ele alınmıştır. Soruşturma aşaması bitmiş, yargılaması devam eden dosyalar açısından 5 yıla kadar tutukluluğun uzaması durumuna dair tutukluluk süresini kısaltan bir düzenleme yayımlanan reform paketinde bulunmamaktadır. Soruşturma aşamasındaki suçlarda da tutukluluğun 6 ayı geçmeyeceği hükme bağlanmış olsa da Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda bu sürenin gerekçesi gösterilmek kaydıyla uzatmalarla birlikte 2 yılı bulduğu görünmektedir. Soruşturma aşaması için 2 yıl tutukluluk zaten oldukça olağandışı bir durumdur; genelde 6-8 ayda soruşturmalar tamamlanıp, davalar açılıp yürütülmeye başlanmaktadır. Soruşturma aşaması ile sınırlı tutulduğu haliyle söz konusu düzenleme "uzun tutukluluk" problemini ortadan kaldırmamıştır.

Genel bir değerlendirme yapılacak olunursa, reform paketi ile gözetilen temel olgunun yargının iş yükünü azaltmak olduğu görülecektir. Gerek ifade hürriyeti ile ilişkili olarak yapılan düzenleme gerekse de basit ve seri yargılama usülleri ile sağlanmak istenen fayda, yargının iş yükünün azaltılarak daha doğru isabetli kararlar vermesini temin etmektir. Fakat Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. Maddesine yapılan "haber verme faaliyeti ve eleştiri sınırındaki düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" ibaresi zaten senelerdir yerel mahkeme kararlarıyla olsun, istikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarıyla olsun uygulama sahasına girmiştir. Ancak uygulamada özellikle "silahlı örgüt propagandası" suçu dönemsel olarak çok aşırı yorumlarla aksi yönde yargı kararları dikkate almadan cezai yaptırımlara bağlanmıştır. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. Maddesinde yapılan düzenleme uzun süredir aslında uygulanması gereken bir düzenlemedir; fakat ne yazık ki yargı mekanizması içerisinde içtihatlara uyma yönünde bir istikrar olmadığından bu düzenlemenin yasaya eklenmesi gerekmiştir. Nasıl uygulanacağı da hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Kanun yapım tekniği açısından da söz konusu paketin sorunlu olduğunu söylemek mümkündür. Aslında 39 maddeden oluşan bu düzenleme "torba kanun" ya da yaklaşık 2 sene boyunca OHAL döneminde günlük yaşamın bir parçası haline gelen "Kanun Hükmünde Kararname"ler ile aynı teknikle yapılmış. Birçok farklı yasada küçük değişiklikler yapılmış, belki de yeni baştan kimi kanunların yapılması veya kimi kanunların yürürlükten kaldırılması gerekirken açıkçası kanunlara "yama yapmak" suretiyle yargı mekanizmasının işlerliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Bunun somut örneği, Terörle Mücadele Yasası'nın varlığını sürdürüyor olmasıdır. TMK yürürlükte iken TMK içerisinde de genel yasalarda da hangi düzenleme yapılırsa yapılsın, TMK'nin antidemokratik, ifade hürriyeti ve siyasal faaliyeti kısıtlayıcı esas yapısı nedeniyle daha özgürlükçü veya demokratik bir yargı işleyişine sahip olmak mümkün olmayacaktır.

Bütün bu sorunlu yapısına rağmen reform paketine özellikle avukat rızası da "yeşil pasaport hakkı" ve "avukatlık sınavı" düzenlemeleri ile şimdilik sağlanmış görünmektedir. Her iki düzenleme de avukatların mesleki sorunlarını çözmekten uzak yüzeysel çözümlerdir. Yargı mekanizması bir bütün olarak düzeltilmeden avukatların sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Fakat ne yazık ki birçok avukatlık ile iştigal eden hukukçu meseleyi niceliksel fazlalığa bağlı bir nitelik düşüşü sorunu olarak görmekte ve böyle göstermektedir. Şimdiden avukatlık sınavının sadece kalifiye eleman işsizliğini artıracağını, yeni "sınav" sektörlerine yol açacağını, meslektaşlar arası kastlaşmayı had safhaya çıkartacağını görmek zor değildir. "Yeşil pasaport" düzenlemesi de ancak gelir düzeyi yüksek yurt dışı, özellikle AB ülkeleriyle iş bağlantıları olan avukatlar için önemli olup avukatların önemli bir yüzdesi için hiçbir gerekliliği olmayan statü göstergesinden başka bir şey değildir. Mesleğin itibarının pasaportun rengi ile sağlandığını düşünen bir anlayışın Barolar Birliği'ne hakim olduğu, bu tartışmada bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Reform paketi kısmi iyileştirmeler yapmış olsa da kritik hususlarda çok tartışılacak uygulamaları da gündeme getirmiştir. Hak ve özgürlüklerin kullanımını garanti eden bir yargısal uygulamanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise hem zaman hem yeni paketler gösterecektir. Şu haliyle reform paketinin beklentileri karşılamaktan uzak olduğu da açıkça söylenmelidir.