22 Aralık 2024 Pazar

Semiha Şahin yazdı: Sözleşmemizden de haklarımızdan da vazgeçmeyeceğiz

Faşist rejim, cinsel politikasını 'kadın'dan çıkararak, 'nineler, teyzeler, halalar, anneler, genç kızlar'a yani 'aile çatısı' kutsaliyeti altına toplamaya girişirken, kadın özgürlüğü cephesinde yer alanlar ise taktiklerini ve mücadele araç ve biçimlerini daha incelikli uygulamaya sokmaları gerekecek.

Saray, kadınların restini gördü ve küçük bir ara vermeyi tercih etti... Güçlerini yeniden dizayn edecek... Yeni ittifaklar ve yandaşlar arayacak... Psikolojik savaşın gereklerine bağlı olarak karşı taraftan güç devşirmeler de olmak üzere tam bir savaş... Zor da devrede...

Kısaca hatırlatalım…

2014'te yürürlüğe giren "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" (kısaca İstanbul Sözleşmesi) 2018 yılında, nefret söyleminde kimsenin eline su dökemediği Yeni Akit tayfası olmak üzere selefi politik İslamcı cemaatler tarafından tartışmaya açıldı. Toplumsal cinsiyet tanımlaması, LGBTİ+, koruma, kollama yükümlükleri vb. maddeler, 'şer' güçleri ilan edildi. Kerhen uygulanan sözleşme, 'bütün kötülüklerin müsebbibi' ilan edildi. Ardından gelsin fetvalar, gitsin beddualar… (Kimileri sözleşmedeki cinsel şiddet konulu 36. maddesindeki 'Başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak' ifadelerini, halkı 'toplu sekse özendirmek' şeklinde karalama vb. özenle sürdürülüyor.)

Kadın hareketi haftalardır sokakta, İstanbul Sözleşmesi'ne hem sahip çıkıyor, hem de tüm yükümlülüklerinin uygulanmasını istiyor. Sosyalistlerin, anarşistlerin, feministlerin, devrimcilerin aralarında olduğu çok çeşitli ideolojik ve siyasi düzlemde yürüyen kadınlar bir araya geldi… Yürüttükleri çalışmayla, hem pandemiyle sınırlanan hareket alanını aştı, hem de önemli bir kazanımı koruma hamlesine girişti.

Kadınlar, geri çekilme meselesini tartıştırmadan, "Sözleşmeyi uygula" dedi. Bu hareketin not edilmesi gereken önemli bir artısı... Erkekler tarafından katledilen, şiddete uğrayan binlerce kadının nefesini yanında hissetti. İş işten geçtikten sonra değil, tehlikeyi sezerek gerekli güç hazıklıklarını yaparak eyleme geçti.

Evet, açık söylemek gerekirse yüz binler değildi belki ama gücü ortaya çıkardığı sonuçla değerlendirmekte fayda var.

Kadın özgürlük hareketi bu haliyle Saray ve şürekâsını hareket edemez hale getirdi. Önce kendi içinde şüpheler uyandırdı ardından da çatlağı derinleştirdi. KADEM, AKP Kadın Kollarının sözleşme yanlısı açıklamaya zorlamış oldu, bu mahallenin erkekleriyle karşı karşıya getirdi. Nitekim, erkeklerin düşman dili kendilerine döndü. Hakaretin bini bir para…

Tepkiler nedeniyle 5 Ağustos'taki AKP MYK toplantısı ertelendi. Sözleşmenin kaderinin 13 Ağustos'ta yapılacak toplantıya kaldığı duyuruldu. Bunun üzerine bütün gözler 13 Ağustos'taki AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın partisinin 19. kuruluş yıl dönümü konuşmasına çevrildi. Erdoğan da uzun konuşmasında, İstanbul Sözleşmesi'nin adını anmadan "fitne ateşinin söndürüleceğine inanıyorum" ifadeleriyle bu tartışmaları şimdilik durdurduklarını ima etmiş oldu.

Peki, ne oldu şimdi?

Kadınların gücü, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını şimdilik durdurdu.

Erdoğan'ın konuşması ve arkasından yapılan açıklamalar, tehlikenin işaretlerini şimdiden verdi. Konuşmada hem ruhu hem de özü itibariyle 'devlet baba'nın tüm emareleri mevcuttu. İhsan eylemekten ihyaya... Ardından tehdit ve parmak sallamaya...

Konuşma, bütününde olduğu gibi kadınlarla ilgili bölümü de tamamen manipülasyon üzerine kuruluydu. Kadın-erkek eşitliğini ve pozitif ayrımcılığı Anayasaya eklemekten tutalım da İstanbul Sözleşmesi'nin yükümlülükleri kapsamındaki Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmesini, ŞÖNİM'in açılması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı kadın hareketinin el birliğiyle oluşturduğu mücadelenin tüm artılarını kendi iktidarının sağladığını ileri sürdü Erdoğan… (Ki daha önce kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, fıtrata aykırı ve çokça konuşmasında benzeri ifadeleri dile getirmişti…)

Konuşmasında sağlı sollu salvolar savurdu… AKP'nin 4 milyonu aşkın kadın üyesi olduğunun üzerine basa basa, diğer partilerin toplam üyesinden daha fazla üyeye sahip olduğunu belirtti.

Açlık ve yoksullukla cebelleşenlere verdiği üç kuruşun toplamını "Bugüneeeee kadaarrrr" kaç milyar TL harcadık vb. sözleriyle aktardı.

"Ailenin temeline dinamit koyan hiçbir anlayış, hiçbir düzenleme, hiçbir ideoloji insani olmadığı gibi meşru da değildir" diyen Erdoğan, 'aileyi' bu kez ırkçı bir sosa batırarak, "Türk milleti aileerkil bir millettir" dedi. Irkçılık zehrini pompalamaya devam eden Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi'ni ağzına almadan "Tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz gerekiyor. Hani diyordum ya 'Kopenhag kriterleri' diyeceğimize 'Ankara kriterleri' der ve yolumuza devam ederiz." Ne de olsa kimsecikler onlara ne yapacaklarını söyleyemezdi.

Tehlike tam da burada sinyal veriyor.

"Aileerkil bir millet" olunduğu için, kadınlar boşanmak ve ayrılmak istediğinde erkekler tarafından katlediliyor. Kimse, 'milli ve yerli' erkeklere, ne yapacaklarını söyleyemezdi, reddedilemez veya karşı konulamazdı. İşte faşist şef'e uygun "aileerkillik" tam da oba çadırları içindeki 'reiscik'lerin adı oluyordu.

Erdoğan'ın konuşması sonrasında her konuşma, açıklama 'aile'ye çıkıyor. "Aile Kongresi" toplanıyor,  koronavirüs tablosu paylaşımına 'aileyi koruyalım' mesajı ekleniyor... 

Kadınların sokak sokak geliştirdiği iradeli ve kararlı mücadelesi, erkek cephesinde bir kırılma yarattı. Kadın özgürlük hareketi, erkek şiddetine karşı önemli bir kesimi kendi safında toplamayı başardı. Ancak bunun kalıcı olmadığını herkes biliyor. O nedenle "erkek egemen" cephe, iki meseleyi çok daha güçlü karşı bir şekilde propagandaya hazırlanacaktır. "Aile birliği", "LGBTİ+ karşıtlığı"... 

Bu konuşmanın ardından kulislerde ise ağırlıklı olarak sözleşmeden çekilmeden, "Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması" konusunu düzenleyen 4. maddede geçen "cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet kimliği" ifadelerine ilişkin düzenleme talebinde bulunulması veya çekilme durumunda yeni bir yasal düzenleme getirilmesi seçenekleri tartışılıyor.

AKP'nin 18 Ağustos'taki MKYK toplantısında sözleşmeye dair bir karar yerine, çalışmaların devam ettiği şeklinde açıklama yapıldı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik'in "Kadınlar konusunda devrimci adımlara imza atıyoruz. AKP Türkiye'nin en güçlü siyasi kadın hareketidir. Kadınların kamusal alana çıkışını özgürleştirmiş bir harekettir" sözlerini söyleten elbette ki yürütülen mücadelenin kendisidir. Bütün olanaklarını ve güçlerini bu meseleye ayırdıkları kesin.

Faşist rejim, cinsel politikasını 'kadın'dan çıkararak, 'nineler, teyzeler, halalar, anneler, genç kızlar'a yani 'aile çatısı' kutsaliyeti altına toplama üzerine inşa ediyor. Kadın özgürlüğü cephesi de kadın hareketini bölmeyi hedefleyecek bu hamleyi de hesaba katan yeni bir yol haritasını tartışmak durumunda. Çekilip çekilmeme tartışmasına hiç girmeyen kadın hareketi, sözleşmenin tam ve eksiksiz uygulanması ve tüm maddeleriyle savunma mücadelesini daha güçlü yürütmeli.  Kadın dayanışmasını, birliğini ve örgütlülüğünü daha da geliştirmeli. Taktiklerini, mücadele araç ve biçimlerini daha incelikli belirlemeli. Sadece sözleşme ekseninden de değil, mücadele hattını daha geniş bir alana yaymalı.

Kadınlar, ısrarla ve inatla erkek cephesinin hareketini sınırladı, ancak kadınların haklarını gasp etmekten vazgeçmeyeceklerini her açıklamalarında ortaya koyuyorlar. Erkek egemen cephe saldırılarından vazgeçmiyorsa, kadınlar da haklarını savunmaktan vazgeçmeyecek, mahalle mahalle, sokak sokak direnişini sürdürecek...