22 Aralık 2024 Pazar

Semiha Şahin yazdı | İran'da kadın isyanı: Sessizliğime inanma

Amini'nin ölümü, başta Doğu Kürdistan olmak üzere birçok kentte büyük bir halk ayaklanmasına dönüştü. İsyan dalgası tüm ülkeyi sardı. Humeyni'nin resimleri indirildi. Politik özgürlüğün kazanılmasının tek yolunun molla diktatörlüğünün devrilmesi olduğunu deneyimleriyle bilen İran'ın ezilen halkları, diktatörlüğün sona ermesini istiyor. Özgürlüğe, eşitliğe, adalete ve ekmeğe su gibi hava gibi özlem duyan ezilen halklar, er geç bu özlemlerine kavuşacak yolu, iradeyi ve mücadele azmini yakalayacaktır. Er ya da geç tüm diktatörler tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alacaktır. Dipten gelen dalga, sessizliği yırtıyor. Şarkıdaki gibi "sessizliğime inanma".

Golshifteh Farahani, İranlı şarkıcı ve sinema oyuncusu. Aynı zamanda bir aktivist. 2012 yılında İran molla rejiminin kadınlara uyguladığı cinsiyetçi politikalar nedeniyle İran'a girişi yasak. Ödüllü bir çok filmi de İran'da yasaklanmış durumda.

"Sokoot Silence-Sessizlik" isimli şarkısında Farahani, "Benim sessizliğime inanma" diye sesleniyor. Klipte ise 20. yüzyılda İran'ın siyasi ve toplumsal hayatının nasıl değiştiğini yansıtan görüntüler sıralanıyor. Kaçar hanedanlığından Pehlevi hanedanlığına... Humeyni'nin kurduğu İran İslam Cumhuriyeti'nin halka uyguladığı zulüm politikaları ve halkın bu zulme direnişi.
***
İngiliz emperyalizmi desteğiyle darbeyle gelen Rıza Han'ın kurduğu Pehlevi hanedanlığı oğlu Muhammed Rıza Pehlevi aldığında emperyalizmle işbirlikçilik ABD'den yana dönmüştü. Pehlevi, İran'da "Ak Devrim" paketiyle "modernleşme" projesini uygulamaya koydu. Sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken, köyleri terk eden yoksullar kentlerde yoksul yığınları oluşturmaya başladı. Dış politikada ise ABD jandarmalığını oynamaya başladı. İran'ın küçük ve orta sınıfı çökmeye başladı. İran'ın toplumsal ve sınıfsal yapısında yaşanan hızlı değişim, siyasi yapısını da bir o kadar etkiledi.

İran'da emekçi sol yapılar, ortaya çıktıkları 40'lı yılların halk devrimlerinin etkisini bağırlarında taşırken, bir yandan da kapitalist yıkım politikalarıyla yoksullaşan halkın önemli desteğini alıyorlardı.

Ancak, halkın büyük bir kısmı da "modernleşme" adıyla ülkenin sosyo-kültürel yapısındaki köklü değişime karşıydı. Bu durum islamcı faşist güçlerin etkinliğini büyütüyordu. Özellikle de kadınlara verilen oy hakkı, erkek egemenliğinin güçlü olduğu İran'da İslami faşizmin derinleştirilmesine gerekçe yapıldı.

Ülkedeki yoksulluk ve ekonomik krize Pehlevi ailesinin lüks yaşamı da eklenince hem emekçi sol hareketlerin hem de İslami hareketin önderliğini yaptığı çok sayıda halk gösterisi yaşanmaya başladı. Grevler ve gösteriler, halk ayaklanmasına dönüştü. Şah, 1979'da ülkeyi terk etti. Emekçi sol güçlerin, Humeyni ile yaptığı anlaşma tasfiye olmalarına yol açtı. Humeyni büyük bir kıyım ve katliam politikasıyla sol güçleri devre dışı bıraktı. Ve 1 Nisan 1979 yılında İran resmen şeriatla yönetilen bir devlet oldu. İran İslam Cumhuriyeti, bu tarihten ibaren faşist molla rejiminin zulmü altında yaşıyor.

Kapitalizmle "modernleşme" dönüşümü içine zorla sokulan bir halk, bu tarihten itibaren İslami kapitalizmin bütün sömürü ve soygun kurallarıyla boğuşmaya, diğer yandan şeriat kanunlarının cenderesi altında sosyal, toplumsal ve siyasi yaşamını sürdürmeye çalıştı. Politik özgürlükler gasp edildi. İran molla rejiminin milis gücü Besic'le ve ahlak polisi anlamına gelen irşat güçleriyle de halkın sosyal yaşamı denetim altında tutulmaya başlandı. İran'da yaşamak, açık LGBTİ+'lar için ölümle eşdeğer. Kadınlar içinse başta örtünme kurallarıyla bütün hayatlarının denetim altına alınması anlamına geliyor.

Seçim süreçleri, molla rejiminin çeşitli kanatları arasında iktidar savaşımına tanıklık etmiş olsa da Doğu Kürdistan'ı (Rojhilat) dışta tutarsak halkın gasp edilen özgürlüğünü kazandıracak güçlü bir politik örgütlülüğün kendisini göstermediği İran gerçekliği var.

Golshifteh Farahani'nin, "Benim sessizliğime inanma" sözlerinde olduğu gibi, İran'da halkı uzun süren sessizliğini dipten gelen dalga misali bozdu.

12 Haziran 2009 tarihinde yapılan genel seçimlerde Devlet Başkanı Ahmedinecad'ın oyların üçte ikisini aldığının açıklanmasıyla halk sokaklara çıktı. Seçimden 5 gün sonra "Oylarımız nerede?" sloganıyla 1 milyon İranlı Devrim Meydanı'ndan Özgürlük Meydanı'na yürüdü. Ki bu halk gösterisi, 1979 devriminden bu yana gerçekleşen en büyük halk gösterisiydi. Hak talebi hızla, molla rejimi karşıtlığına dönüşmüş, İran devrimi öncesinde Rıza Şah Pehlevi'ye karşı atılan "Diktatöre ölüm" sloganı yeniden sahneye çıkmıştı. Kimi zaman ekonomik krizler, kimi zaman seçimlerde yapılan hileler halkın kitlesel ayaklanmalarına yol açmıştı. Bu ayaklanmalar molla diktatörlüğünün polis ve askeri güçleriyle bastırılmış olsa da İran'da "özgürlük" çığlığı, yükselecek bir çatlak bulmayı başarıyordu.

2018 yılında ekonomik krizin halka faturası ağır olmuştu ve ezilen halklar yine sokaklara dökülmüştü. İran artık molla rejiminin idamları, infazları, paramiliter güçlerin saldırılarıyla gündem olmuyor, direniş ve ayaklanma görüntüleriyle dünya ezilen halklarının yakından takip ettiği bir ülke durumuna geliyordu. Molla rejimine karşı öfke sadece ekonomik krize karşı yükselmiyordu elbette. 

İran'da halk hareketinin önemli bir unsuru kadınlar olmaya başlıyordu.

2015 yılında Doğu Kürdistan kenti Mahabad'da istihbaratçıların tecavüz girişimi sonrası otelin 4. katından kendisini atan 25 yaşındaki Farinaz Hosravani'nin ölümü sonrası isyan çıktı. Binlerce kişi oteli ateş
e verdi. Eylemler, Doğu Kürdistan'ın birçok kentine yayıldı. Kadınların öne çıktığı eylemler bastırılmış olsa da kadınların özgürlük isyanı adım adım mayalanıyordu.

Sadece kitle eylemleri değil, sosyal medyanın yaygın kullanımıyla birlikte bireysel eylem biçimleri de bu özgürlük isyanına güç katıyordu.

Vida Movahed isimli bir aktivist kadının, 28 Aralık 2017'de kamusal alanda başörtüsü takma zorunluluğuna karşı, Tahran'ın en kalabalık caddelerinden biri olan Devrim Caddesi'nde bir elektrik trafosunun üzerine çıkarak sopanın ucuna beyaz bir başörtüsü takarak sallandırması yeni bir hareketi başlattı. Beyaz Çarşamba hareketi, bir sembol oldu ve hızla tüm dünyada destek gördü. Bir sessizlik duvarı daha kırılıyordu.

Kimi zaman lokal kimi zaman da ülke çapına yayılan bu direnişlerin yarattığı birikimin boyutu yine bir Kürt kadının başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle işkenceyle katledilmesine verilen isyanla açığa çıktı.

Tahran'da Mahsa Amini (Jîna Emînî), "ahlak polisi" irşat güçlerince işkenceyle gözaltına alındı. Gördüğü işkenceler nedeniyle gözaltındayken rahatsızlandı. Birlikte kaldığı kadınların ısrarıyla güç bela hastaneye kaldırıldı. Geç müdahale edildiği için beyin kanaması ve vücuduna aldığı darbelerin yarattığı komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirdi.

Amini'nin ölümü, başta Doğu Kürdistan olmak üzere birçok kentte büyük bir halk ayaklanmasına dönüştü. Amini, "Jin jiyan azadi" sloganlarıyla toprağa verilirken, halk öfkesini "Diktatöre ölüm" şiarıyla göstermeye başladı. Kadın isyanı, özgürlük isyanına dönüştü. Molla rejimi, askeri ve polis güçlerini halkın üzerine saldı. Polis araçlarının yakıldığı, sokaklarda barikatların kurulduğu eylemlerde ilk hafta 6 kişi polis tarafından katledildi.

İsyan dalgası tüm ülkeyi sardı. Humeyni'nin resimlerinin asılı olduğu kamu binaları basıldı, Humeyni resimleri indirildi. Politik özgürlüğün kazanılmasının tek yolunun molla diktatörlüğünün devrilmesi olduğunu deneyimleriyle bilen İran'ın ezilen halkları, diktatörlüğün sona ermesini istiyor. Tıpkı Tunus'ta olduğu gibi. Mısır'da veya Sudan'da olduğu gibi.

Özgürlüğe, eşitliğe, adalete ve ekmeğe su gibi hava gibi özlem duyan ezilen halklar, er geç bu özlemlerine kavuşacak yolu, iradeyi ve mücadele azmini yakalayacaktır. Hiçbir güç coşkun akan halkın selini durduramaz. Er ya da geç tüm diktatörler tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alacaktır. Dipten gelen dalga, sessizliği yırtıyor. Şarkıdaki gibi "sessizliğime inanma".