28 Mart 2024 Perşembe

Polen Sarya yazdı | Umutlu şafakları Ulaşça karşılamak

İşte "şuncağız" ömürlerden bir ömürdür komünist savaşçı Ulaş Alankuş'un ömrü ve ölümsüzleşme pratiği. Devrimimizin kazanılmasında, anladığı ve kavradığını bilinciyle parlatmanın yollarını aramaktan vazgeçmeyenlerimizdendi Ulaş. Bu onda, görev ve sorumluluklarını devrimin güncelliği somutluğunda kavramasıyla cisimleşti. Devrimin ve partinin ihtiyaçları kapsamında kendini dayatan görevlere cüretle atılmakta yaşam buldu.

"Bir insan ömrünü neye vermeli?" diye sorulduğunda, çoğunlukla uzun yılları devirmiş, yaş almış, yaşlanmış insanların hayat serüvenleri ve buna bağlı olarak hayatlarını sonlandırış koşulları, biçimleri düşünülür. Oysa bazı ömürler, "şuncağız" da olsa kalbimizi titreten, genzimizi yakan, insanlığı onurlandıran içerikte yaşanabilir. Ama en gerçeği de nabız atışımız gibi son nefesimize dek her yeni günde bizimle yenilenirken; bizimle kendini büyütecek ideolojik anlam ve değerlerle yüklü olabilir. Devrimciler olarak elbette az tanık olmadık böyle ömürlere. Hem de emperyalist kapitalizmin, erkek egemen sömürgeci faşist rejimlerin işçi sınıfı, kadın ve LGBTİ+'lar, çocuklar, ezilen halklar ve inanç toplulukları; doğamız üzerindeki çürütücü ve yok edici saldırıları tüm ağırlığıyla sürerken, "şuncağız" ömürlerin öykündüğümüz kahramanlıklarıyla daha fazla tanışıyor, buluşuyoruz. "Şuncağız", yani genç ömürlerin kahramanlıkları Kürdistan ve Türkiye olmak üzere tüm yer kürede artıyor. Hani denir ya... Şayet dönüyorsa, gerçekten de böyle insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor dünyamız!

İşte "şuncağız" ömürlerden bir ömürdür komünist savaşçı Ulaş Alankuş'un ömrü ve ölümsüzleşme pratiği. Devrimimizin kazanılmasında, anladığı ve kavradığını bilinciyle parlatmanın yollarını aramaktan vazgeçmeyenlerimizdendi Ulaş. Bu onda, görev ve sorumluluklarını devrimin güncelliği somutluğunda kavramasıyla cisimleşti. Devrimin ve partinin ihtiyaçları kapsamında kendini dayatan görevlere cüretle atılmakta yaşam buldu.

Tanıyanlar, bilenler bakımından Ulaş'ı anımsamak, yoldaş ferahlığında yüzümüze kocaman bir gülümseyişin yerleşivermesidir. Çünkü hüznü, sevinci, öfkesi, özlemi, sevgisi, coşkusu, inancı, umudu, hayal kırıklığı, aşkı, acısı özcesi neyi varsa damarlarında dolaşan o an; Ulaş'ın gözlerinde, bakışlarında hayat bulur. Bakışlarındaki anlam neyse, karşısındakini de kuşatır. Sesinin değişen tınısı da hep bakışlarını tamamlayan bir olgudur Ulaş'ta. Evet, düşünceleri kimi kez bir çırpıda dökülemeyebilir dudaklarından sözcükler yardımıyla; önce bir sigaraya eşlik eden uzaklara dalış, sonra başını yavaşça öne eğiş... Bu alışılmadık dinginliği, derinlikli bir sohbete, paylaşıma hazırlanma; kelimeleri ölçme-seçme zamanıdır onda. Kendini anlatmak denemez çoğu kez paylaşımlarına ve sohbetlerine.

Ölümsüz yoldaşlarına dair anıları, düşmandan hesap sorma isteğine bağlı hayalleri-planları, halihazırda birlikte yol yürüdüklerinin sevinçleri, komiklikleri, düşman karşısında başeğmezlikleri, başarılarıdır ondan taşanlar. Çünkü kendini tekrar eden dert yanmalar, bireyin devrimci ufkunu bir noktadan bir noktaya taşımayan tartışmalarla gündemleşmeler; bireysel ezilmişlik ve acılarını ayakbağına çevirmeler gibi geri yaklaşımlar kendine yer bulmadı Ulaş'ta. En zorlu süreçlerinden biri olan Pirsus katliamı sürecinde bile, devrimci duruşunu, komünist iradesini korudu. Katliam sonrası günlerde örneğin, aldığı fiziksel yarası onun için aylarca eve kapanacağı, geçici de olsa devrimci faaliyetten elini eteğini çekeceği bir duruma dönüşmedi. Her gününün her saatini komünist gençlik çalışmasını birlikte örgütlediği en yakını yoldaş kayıplarının ağır acısını, orak-çekiçli kızıl bayrağı daha da yükseltmeye ant vermiş, katliamdan sağ çıkanlar ve gazi yoldaşlarıyla daha fazla yoldaşlaşarak; adalet talebini yükselterek; her nerede ihtiyaç varsa durmaksızın koşturarak kendini örgütledi. Yine, ölümsüzlerimizin aileleriyle daha fazla zaman geçirerek kendi acısını sağaltmayı seçti. Aile, sevgili, okul gibi bir kabuk içine çekilerek "benim acım, benim psikolojim, kaldıramıyorum" gibi gerekçelerle sıradan bir yaşamı seçmediği gibi tam tersine daha fazla sorumluluk almada ataklaştı, ölümsüzleşen yoldaşlarının da görevlerini omuzlamada kendi limitini zorladı.

Devrimciliğinin dönemsel gerçekliği içinde tam da bu süreçte militanlıkta netleşti, gözünü düşmandan hesap sorma cesaretini örgütlemenin yollarına çevirmeye başladı. Ölümsüzleşen yoldaşlarının fiziksel eksikliğini kendinde çoğaltarak; daha fazla adanmışlık, kararlılık, disiplin, cesaret ve hep yeni görev ve sorumluluklara açıklıkla bütünleyenlerdendi. Çünkü Ulaş yoldaş, "kendi"nden-"ben"den çıkarak ölümsüzlerimizin nitelikleriyle kendini oluşturmayı, onları kendi devrimciliğine biçim ve öz kazandırarak yaşatmayı rehber aldı. Onları kalbinin vuruş ritmi kıldığı kadar; bilincinin ışığı da kıldı. Bundandır Türkiye-Kürdistan gençlik hareketi önderlerinden günümüz partili yoldaşlar, siper yoldaşlarımız, enternasyonallere değin ölümsüzlere bağlılığı.

Partili militan bir savaşçı olmanın kriteri Ulaş yoldaşta, ölümsüzlerimizin ideallerine bağlılıkta onurla, başeğmezlikle, teslimiyet bilmezlikle, savaşçı ruhu gündelik yaşamın her anında canlı tutmayı başarmakla eşti. Üstelik bunu oflayıp puflamadan, asla kendine yük görmeden; coşkuyla, büyük bir mutlulukla omuzlayıp devrimciliğinin üretim doğallığı kıldı. En eğlendiği, neşelendiği anları devrimci romantizmle ve coşkuyla harmanlamayı da ihmal etmezdi. Örneğin, onu direniş mevzisine benzettiği, İstanbul'da yıkık-dökük bir evin önünden "Size Kobanê'den sesleniyoruz. Komünist savaşçılar olarak DAİŞ  barbarlığına karşı savaşıyor, direniyoruz. Herkesi bu direnişe ortak olmaya çağırıyoruz" içeriğindeki bir videoda konuştuğu, yüzü kapalı çekimini kahkahalarla yoldaşlarına gösterirken de görürsünüz. "Bugün bu alanlardayım ama bir gün mutlaka benim de elim silah tutacak, savaş siperlerinde olacağım" sözünü tüm kararlılığıyla eklemeyi unutmadan... Ya da bir akşam vakti, deniz kenarına oturmuş gözü ufukta, seriye bağlamış gibi çekirdek yer ve son çekirdeği de iç ettikten sonra başını gökyüzüne çevirip en sevdiği; "Delikanlım iyi bak yıldızlara..." şiirini okurdu.

Yoldaşlarını nasıl seviyor ve değer veriyorsa; çeşitli çevrelerle kurduğu arkadaşlıkları ve dostluklarına da öyle değer verirdi. Kendi yaşıtlarıyla olduğu kadar çocuklarla ve kendinden kat kat yaş almış insanlarla da aynı samimiyette ve sadelikte ilişki kurabilen nadir insanlardandı Ulaş yoldaş. Çünkü güçlü bir insan ve halk sevgisi besliyordu. Farklılıklara, alıştığı bildiğinin dışındaki yaşam tarzlarına, cinsel kimlik ve yönelimdekilere, değişik halk kültürlerine, farklı müzik beğenilerine öyle bir önyargısızlık ve doğallıkla yaklaşır olağan kabul ederdi ki; kendi yaşının çok çok üstünde taşıdığı böyle bir olgunluk örneğine şaşakalırdınız. Sabahları uyandığında gergin, mutsuz görmeniz neredeyse imkansızdı Ulaş yoldaşı. Umutlu şafakların çocuğu gibi uyanırdı her yeni güne.

Yine kadın özgürlük mücadelesinin önemini kavramada, kadın örgütünün iradesine bağlanmada bir düzeyi vardı. Bunu örgütsel çalışmalarda kadın yoldaşlarının, yöneticilerinin, komutanlarının karşısında, erkek egemen yaklaşımlarına iç mücadelesini yükselterek yol alma pratiğiyle uygulamaya çalıştı. Gerillacılığı boyunca KKÖ'nün kadın devrimi anlayışı ve kadın özgürleşmesi-erkek egemenliğiyle mücadele çizgisini daha iyi anlamaya, kavramaya çalıştı. "Benim tek görevim elde silah savaşçılık" darlığına ve sorumsuzluğuna kapılmadı. Öğrendiklerini kendi insanlaşma mücadelesinin kaynağı kıldı.

Ulaş yoldaş, geri dönülmez yolların yolcusu olmada tereddütsüzdü. Bu kararlılığını Silivri zindan sürecinde de kendini daha büyük kavgalara hazırlarken biledi. Devrimci yaşamı boyunca zorlandığı anlar, durumlar elbette oldu. Ancak daima bunların üstüne giderek, sınırlarını daha fazla zorlayarak aşmayı tercih etti. Bu anlamda oldukça iradeliydi. Yeni bir duruma geçişte karşılaştığı her bireysel zorlanmasını, "partinin, devrimin ihtiyaçlarından bakarak çözme" yöntemini kazanmayı başarmıştı. Örneğin askeri eğitim aldığı Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nde kır gerillacılığına hazırlanırken, fiziksel olarak kendini günbegün daha fazla zorladı. Sınırlarını alabildiğine aşma iradesini ortaya koydu. Genç ömrünü, özgürlük ve adalet için, komünizm için yine tereddütsüz adayanlara bağlayarak perçinledi iradesini. Tıpkı Karadeniz Kır Gerilla Birliği savaşçısı olarak yola çıkmadan önce Roza Renas yoldaşın da düşlerini gerçekleştireceği coşkusuyla, onu ve Pirsus ölümsüzlerini özellikle yanında hissettiğini vurgulaması gibi.

Bir videosunda da belirttiği gibi Ulaş yoldaş, "Aynı nehirlerde akmasak da aynı denizde buluşacağız" sözüyle, Mahirlerin, Demircioğlu'nun, Berçem ve Ekin yoldaşların aktığı denize aktı. Umut, irade, cesaret ve zafer denizine! Şuncağız ömrüne su gibi berrak düşünceler, şen kahkahalar, kalp sancısıyla kıvrandığı acılar, işkenceli gözaltılar, başeğmezlikler, sınırsız yoldaş paylaşımlarını; yepyeni çalışma alanları ve cephelerine yönelmede korkusuzca yürüyüşler ve daha fazlasını sığdırmayı başardı. Her şey bir yana, Ulaş yoldaşın devrimci yaşamı ve ölümsüzlük eylemi; sömürgeci faşist Türk burjuva devletinin ajanlaştırma-işbirlikçileştirme, teslim alma şeklindeki devrimci örgütler ve partimiz üzerindeki tasfiyeci saldırısına karşı ölümsüz komutanlarının-yoldaşlarının silahını daha da yükseklere kaldırmak olduğu kadar; onurunu satarak paçavraya dönen insan müsveddelerine de güçlü bir tokat, barikat ve komünist bilincin en duru haykırışıdır! Şan olsun Ulaş yoldaşa! Şan olsun devrimci savaşımımızda Ulaş yoldaş gibi yürüyene, dövüşene, düşene!