21 Aralık 2024 Cumartesi

Mustafa Öner yazdı | Kolektif-parti aklı, yönetme yetisi ve yöntem üçlüsü üzerine

Kaynağı tespit etmek kolaydır. Zor olan ise olumsuzlukların, hata ve zaafların üzerine gidip onları ortadan kaldırma aşamasıdır. Devrimcilerin işi de zor olanın üstesinden gelmek, ona göre şekillenip konumlanmaktır.

Teori pratiğin önünü açtığı gibi, pratik de marksist kavramın ve önü açılan pratiğin doğruluğunu, yanlışlığını ve yeterli olup olmadığını test eder. Aynı pratik sınav, kolektivizm, yönetme becerisi ve başvurulan yöntem için de geçerlidir. Pratik çalışmalarla, kolektif yaşamla ve yoldaşlık ilişkileriyle adı geçen üçlemenin her biri test edildiğinde bunların ne kadar sorun çözücü, isabetli olup olmadığı anlaşılır.

Devrimcileşmenin, yeteneklerin açığa çıkartılarak geliştirilmesinin, partinin varlık hakkını korumasının, nitelik ve nicelik gücünün düzeyinin yükseltilmesinin, olmazsa olmaz bu üç sacayağı bir bütünü oluşturur. Üçü bir birini destekler, güçlendirir. Daha etkin rol oynamasını sağlar, birbirini tamamlayıcıdır. Sorunların çözümünde devrimci niteliğin yükseltilmesinde mücadelenin ilerletilmesinde öncünün geliştirilmesinde üç sacayağı belirleyici etkidedir.

Üç temel dayanak arasında diyalektik bağlantı doğru-bilimsel kalmak zorunda. Kopukluk tezatlık varsa, ya da biri eksikse bırakalım beklenen sonuçların alınmasını, var olan sorunların üstüne yenileri eklenir.

Belirlenen politikalar, taktikler, kampanyalar, ideolojik, örgütsel düzeltme kararları, eğitimler, arınma, değerlendirme, eleştiri-özeleştiri oturumları belirlendikten sonra doğal olarak devrimci sonuçların alınması beklenir. İşte tam da bu aşamada iş-görev parti aklına, yönetme-yöneticilik, örgütçülük becerisine ve doğru yöntemin belirlenmesine kalmıştır.

Aynı zamanda da gün gelir üstte sıralananlar yetersiz, etkisiz, geri kalabilir. Amaca-beklenen sonuçların alınmasında işlevini yitirmiş de kalabilir. Bu gibi durumlarda kolektif akıl devreye girer. Öncü rol oynar. Parti aklı bu süreçlerde yönetme yetisiyle belirlenen yöntemin sorunların çözümünde yapılacak işlerin zamanında yerine getirilmesinde ne kadar etkili olup olmadığını tespit eder. Varsa yanlışlıklar, eksiklikler, hatalı davranışlar veya yetersizlikler bunları belirler. Giderilmesini sağlar.

Böylesi anlarda üçlü sacayağı içerisinde yöntem-öncelikli duruma gelmiştir. Lenin, marksizmin yönteminde, yöntemin fikirlerden önce geldiğini belirtir. Fikirler, bazı tespitler eskiyebilir. Bunlar kendi tarihsel koşulları içerisinde ele alınır, değerlendirilir. Bunları somutlamanın tek geçerli, isabetli yöntemi; diyalektik materyalist yöntemdir.

Yanlışı kuru mekanik yöntemle, dar, sekter, kırıcı, kaba yönetme-yönetim tarzıyla, geri, yetersiz bilinçle tek düze dogmatik bakış açısıyla doğru, iş bitirici sonuçların alınamayacağı bilinen, deneyimlenmiş bir gerçek. Bilinen bu gerçeğin üzerine şu veya bu gerekçelerle gidilememesi ise bir başka gerçek. Bu gerçeğe neden olan dış etkenleri bir yana koyarsak iç etkenlere yoğunlaşmayı daha fazla arttırmaya ihtiyaç olduğu ise üçüncü bir gerçek. Tekrar tekrar tartışmaya ihtiyaç olduğu aşikar. Üç sac ayağı birbirinden daha az, daha çok önemli, önemsiz de görülemez.

Hiçbiri, mutlak-değişmez değildir, koşullara, sorunların içeriğine, kadro ve örgütlerin ihtiyaçlarına toplamda mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olduğu sürece geçerlidir. İhtiyaçlara yanıt vermeyen, yetersiz kalan, kolektif aklın da, yönetme biçiminin de, hakeza yöntemin de artık yenilenme, geliştirilme ve değiştirilme zamanı gelmiş demektir.

Aynı şekilde üç temel dayanağın aralarındaki ilişki de sıralama da mutlak değişmez, sabit değildir. Bunlar da sorunların boyutuna, içeriklerine göre yer değiştirebilirler. Biri daha öncelikli hale gelebilir. Üçüyle de diyalektik bakış açısıyla ilişkilenilemezse statükocu tarza düşülür. Dogmacı düşünüş biçimi donuklaştırır, etkisizleştirir. Devrimci, değiştirici, onarıcı, yapıcı içeriği boşalır.
Kapitalizmin bilumum kirlerinden, yozlaştırıcı yaşam tarzından alışkanlıklarından arınarak kendini, yoldaş(lar)ını, kolektif tamamlamada geçen üçlü temel önemdedir.

Her devrimci sosyalist, sosyalist yurtsever kendi yaşamıyla da deneyimlenmiştir. Burjuva düzen bataklığından insanı çekip çıkararak kurtaran, yeni insanlık suretini şekillendiren, kolektifi nitelik ve nicelik olarak geliştirip büyüten de bu üç sac ayağıdır. Bu üçlü gökten zembille inmemiştir. Kimse kimseye de bahşetmez, pratikten kopuk teoriyle, teoriden yoksun pratikle de yaratılamaz. Marksist kuramın yol göstericiliğinden devrimci pratiğinden, tecrübelerinden süzülüp sınanıp her biri kavramsal, devrimci bir içeriğe kavuşmuştur.

Özneler ve kolektif bazda, tıkanma, zorlanma, tökezleme, kendini tekrar etme anlarında, sorunların çözümü kendini dayattığı durumlarda, devrimcilik ilişkilerinin yaralar aldığı zamanlarda bu üç temel kavram devreye girer. Her seferinde en kritik anlarda parti aklı yönetme becerisi ile doğru yöntem devrimci müdahalede bulunur. İşleyiş, ilişkiler, rota yeniden devrimci yöne çevrilir. Bu yapıcı ileri çıkışlar hem özneleri hem kolektifi silkeler.

Zindanlar-tutsaklık koşulları dahil, devrimci sosyalistler, sosyalist yurtseverler, mücadelenin hangi cephesinde, alanında; merkezi, yerel veya kesimsel çalışmalarda olurlarsa olsunlar, devrimciliğin, kolektifin mücadelenin olmazsa olmazı, bu üç temel dayanağın varolmasıdır. Burada üzerinde durulması, tartışılması gereken hayati olan bu üçlü ne kadar birlikte işlenerek bilince çıkartılmış? En fazla bunlar üzerinde yoğunlaşmak herhalde çok yararlı olacaktır.

Sıkça örnek verildiği gibi, "hiç bir sorun onu yaratan bilinç düzeyinde çözülmez" diyen Albert Einstein'in bu sözleri oldukça anlamlı ve öğretici olduğu kadar düşündürücüdür de. Olumlu devrimci sonuçlar alamayan bir bilinç düzeyi, bakış açısı da yönetme şekli de başvurulan yöntem de -ya da bunlardan birisi, ikisi de olabilir- artık yetersiz, etkisiz, geri kalmış demektir. Bu ise, bunların her birinin kendi ekseninde yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğu anlamına gelir. İhtiyaçları karşılayacak kadar yenilenmeler gerçekleştirilirse her biri yeni bir bilinç düzeyine ulaşmış olur. Bu yöntem devrimci akılla yönetilirse devrimci sonuçlar almak kolaylaşacağı gibi verimi de fazla olur.

Sonuç olarak denilebilir ki "bunlar bilinmeyen şeyler değil çok yazıldı, çizildi, konuşuldu, konuşulmakta" ve çok şey eklenir bu belirtilenlere. Biliyorum, biliyoruz! Doğrudur, kime sorulsa bildiğini söyler. Tartışıldı, tartışılır da belki. Defalarca yazıldı da. İlk defa belirtilen şeyler de değil. Bunların hepsi tamam da bir an için kendimize ve çevremize bakalım, düşünelim. Hangimiz ne kadar, ne zaman, devrimciliğin bireysel ve kolektif olarak varoluşunu ve bu sac ayaklarını birlikte tartıştık? Ne kadar kavradık? Yeterli bir bilinç edinebildik mi? Dahası hangimiz, ne kadarımız bunları kendi yaşamımıza-pratiğimize uyarlayabildik?
Biliyoruz…

Soru ya da sorun tam da burada! Madem bildiğimizi iddia -hangimiz ediyorsak- ediyoruz, "bildiğimiz" neden hala artarak yakıcılığını korumakta diye sorulamaz mı? Her devrimci sosyalist, sosyalist yurtsever gözlemlemiştir. Bir şeyi bilmek yetmiyor. Bilmek başka, bildiğini yaşamak, pratiğinde mücadeleyle buluşturmak başka. Lafla peynir gemisi yürümez deyimi öğreticidir. Salt bilmek yetseydi çoktan devrim yapmış olurduk.

Şunlar da sorulabilir, söylenebilir; "Mücadele sürdükçe sorunlar, sıkıntılar, yanlışlar, hatalar da olacaktır" Üç kavram dahil tartışmalar da bitmeyecektir. Bu da doğrudur ama tartışılması istenen mesele bu değil ki. Elbette sınıf mücadelesi sürdükçe sosyalizmin-komünizmin ilk aşaması dahil hep bu vb. sorunlar olacak, yenileri çıkacaktır. Peki her seferinde aynı sorunlar mı gündeme gelmekte? Yoksa devrimcileşmenin, partinin, mücadelenin ihtiyacı olan yenileri mi tartışılmakta? Sorun böyle ele alınırsa doğru, devrimci sonuçlar çıkarılabilir.

İkincisiyse sorun yok demektir. Yenilenmenin, gelişmenin değişim ve dönüşümün sancıları sevindiricidir. İyiye işarettir. Bir şeyler yolunda gidiyor demektir. Yok eğer birincisi ise işte o zaman düzelmeyen ya da yeniden bozulan, ters giden bir şeyler vardır.

Bu durumda sorunların kendisini tekrar etmesinin nedenlerine daha bütünlüklü odaklanmak gerekir. Yöntemde mi yönetme becerisinde mi bir yanlışlık, eksiklik var? Yoksa kolektif aklın ön açıcılığında mı, bilinç düzeyinde mi? Ya da parti aklını etkin biçimde devreye sokmakta mı? Tarzda mı mesela bir sorun var? Bunların hangisinde ise sorun, onu bulup çıkartmak da yine kolektif akla düşer.
Kaynağı tespit etmek daha kolaydır. Zor olan ise olumsuzluklarının, hata ve zaafların üzerine gidip onları ortadan kaldırma aşamasıdır. Devrimcilerin işi de zor olanın üstesinden gelmeye göre şekillenip konumlanmaktır. "Kolay" olanı herkes çözer. Mesele zor zamanlar da zor olanı alt etmektir.

Tekrar pahasına.
Tekrar pahasına yeter ki kendimize, parti aklına, kolektif iradenin çözücü gücüne güvenelim. Bazı sorunlar daha erken çözülür, bazıları ise zaman alır ama çözülür. Bu ise değişeceğimize, değiştireceğimize olan inancı artıracaktır.