25 Nisan 2024 Perşembe

Kriz ekseni İran'a doğru kayarken

ABD?nin İran ve eksenine doğru her hamlesi, yeni gerilimleri tetikliyor ve bu da kriz ögelerini daha da çoğaltıyor.
Emperyalist ABD ve onun pervasız başkanı Trump, İran’ın Nükleer Anlaşmaya uymadığını ileri sürerek, Amerikan devletinin uzlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğini ve İran’a ekonomik yaptırımlar kararı aldığını açıkladı. ABD, AB ülkelerine ve İran’la siyasi, ekonomik ve askeri ilişkisi olan bütün devletlere çağrı yaparak aldığı karara uymalarını istedi. Hatta AB’yi tehdit etmekten de geri durmadı. AB üyesi ülkeler ise Amerikan yönetimini tek taraflı adım atmamaya ikna etmeye çalıştı.
 
Hatırlanacağı gibi, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi daimî temsilcisi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve daimi üye olmayan Almanya’nın da katılımıyla (P5+1 ülkeleri) İran'la 2015 Temmuz’unda “İran Nükleer Anlaşması” imzalanmıştı. Bu, zenginleştirilmiş uranyumun üretimine önemli oranda sınırlama getirerek İran’ın nükleer silah elde etmesini zorlaştıran bir anlaşmaydı. İran'ın tesislerini denetime açması karşılığında, yıllardır süren ambargonun kısmen kaldırılması ve kimi yaptırımların durdurulmasını da içeren bu anlaşma, emperyalist ABD'nin yeni başkanı Trump'un başından beri hedefindeydi. Trump, anlaşmayı iptal ederek, hem İran'a yaptırımların çıtasını yükseltmek istiyor hem de ambargonun hafifletilmesi üzerine ekonomik bakımdan belli bir gelişme gösteren İran'ın sınırlandırılmasını hedefliyor. Bunun için bahaneler üretiyor.
 
İran’ın nükleer programını ve yapılan anlaşmaya uyup uymadığını denetleyen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (International Atomic Energy Agency) şimdiye kadar geçen sürede anlaşmanın ihlal edildiğine dair bir veri ve rapor sunmadı. Nitekim anlaşmayı imzalayan diğer devletler ABD’nin aldığı bu karara uymayacaklarını yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Öyleyse ABD neden böyle bir hamle başlattı? Neden İran’ı ve müttefiklerini karşısına aldı?
 
TÜM ENGELLEME ÇABALARINA RAĞMEN 'Şİİ EKSENİ' HALA GÜÇLÜ
 
İran, ABD ve İsrail'in bütün karşı çabalarına rağmen, hem etkin olduğu sahalarda hem de kimi yeni alanlarda belli bir nüfuz alanını elinde tutmaya devam ediyor. Özellikle son dönemlerde, hakimiyet alanındaki etki çapını genişletmeye başladı. Suriye’de Rusya ile birlikte askeri ve siyasi varlığı iyice belirginleşti. Lübnan'da desteklediği Hizbullah ayrı bir devlet gibi varlığa sahip ve son olarak seçimleri de kazandı. Yine ABD’nin desteklediği Haydar el-İbadi'nin partisi Irak'ta üçüncü olurken, İran'a yakın bir duruşu olan Şii lider Mukteda el-Sadr’ın içinde olduğu blok en fazla vekillik kazanarak birinci oldu. Yine Yemen’de küresel ve bölgesel iki rakibine karşı (ABD-Suudi Arabistan) bir savaş yürütüyor. Bunlarla birlikte emperyalist tekellerle yeni ekonomik anlaşmalar yaptı. İran’ın bu hamleleri ABD’nin en temel müttefiklerinden olan Suudi Arabistan ve İsrail’i fazlasıyla rahatsız etmiş görünüyor. İran’ın nüfuz alanını genişletmesi ABD ve onun bölgesel müttefiklerinin stratejik çıkarlarına dokunacak niteliktedir. Üstelik İran bu hamleleri tek başına yapmamaktadır. ABD eksenine karşılık, Rusya'yla hatta Şangay beşlisi ile taktik ittifaklar geliştirmektedir. 
 
Ortaoğu'da mücadeleler ittifaklarla birlikte yürütüldüğü için taraflar birleşik hamleler yapabilmekte, alakasız görünen bir dizi olay, aslında bir başka meseleyle doğrudan ilişkilendirilebilmektedir. Örneğin, ABD, İran hamlesini başlatmadan önce Çin’in sürecin aktif unsuru olmaması için karşılıklı olarak ticaret anlaşması yaptı. Yine İsrail’in Filistin’de katliam yapması ve Suriye’de İran mevzilerini vurması aynı döneme denk gelmektedir. Efrin işgalinin Astana anlaşmasının bir sonucu olduğu bilinen bir başka gerçektir.
 
Çin dünya genelinde, Rusya ve İran ise özellikle Ortadoğu'nun birçok noktasında ABD emperyalizminin çıkarlarını tehdit eden ekonomik, siyasi, askeri ilişkiler geliştirmektedir. Keza AB ülkelerinin de pazarlar için kıyasıya bir mücadele yürüttüğü bilinmektedir. ABD’nin zayıflamasıyla paralel olarak başlattığı “gümrükleri yükseltme” harekatı, bir “savunma” hamlesi olarak dikkat çekerken, Çin, Rusya, ve İran ekseninin ABD bakımından alan daraltıcı bir rol oynadığı görülüyor. ABD’nin İran ve eksenine doğru her hamlesi, yeni gerilimleri tetikliyor ve bu da kriz ögelerini daha da çoğaltıyor.
 
Trump seçildiği günden beri İran'a dönük daha sert politikalardan söz ederken, bu durum bölgede yeni saflaşmaları da beraberinde getiriyor. Örneğin, Suriye süreci başka bir düzleme doğru daralırken, İsrail ve Filistin meselesi üzerinden Ortadoğu’da yeni bir saflaşma gelişiyor. “Sünni ekseni” yeni bir saflaşmaya girmiş bulunuyor. Suudi Arabistan’ın hem İsrail'e karşı tavrını değiştirmesi hem de İran'a düşmanlık temelinde derinleşmesi örneğinde görüldüğü gibi yeni odak, ABD’nin bölgedeki mevcut politika ve yönelimleriyle daha güçlü biçimde birleşiyor. Bu da İran'a yeni manevra adımları atmayı dayatıyor. 
 
Bütün bu gelişmelerin gerek dört parça Kürdistan gerekse bölgesel devrim bakımından anlamı ayrı bir yazının konusu olduğundan şimdilik geçiyoruz. 
 
AB SÜRECİN NERESİNDE?
 
ABD dünyayı tek başına yönetmek isteyen emperyalist bir devlettir. Kapitalizmin yapısal krizi emperyalist ve kapitalist devletleri kaçınılmaz olarak karşı karşıya getirmektedir. Emperyalist devletler ve dünya tekelleri arasındaki mücadelenin yoğunlaşacağı ve sertleşeceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu rekabet ve mücadele emperyalist küreselleşme koşullarının tüm özgünlüklerini taşıyacaktır elbette. 
 
Serbest ticaretin kapitalizmi geliştirme süreci-ömrü bittiğinde bunun yerini kanlı paylaşım savaşları aldı. I. ve II. emperyalist paylaşım savaşları kapitalizmin kaçınılmaz olgularıdır. Emperyalist küreselleşme döneminde de bu döngü ya tekrarlanacak ya da devrimlerle ortadan kaldırılacaktır. Şu anda henüz bir 3. dünya savaşı düzeyinde olmayan, bölgesel bir kriz ve sürtünme süreci yaşanmaktadır.
 
Avrupa Birliği'nin başını çeken Almanya ve Fransa, İran’la yaşanan krizin tarafı olacaklardır. Görünen o ki, şu aşamada kendi çıkarları ve çelişkileri o kadar girift olmuştur ki ne ABD’yi karşılarına alabilmekte ne de İran’ı kaybetmek istemektedirler.
 
Avrupa Birliği, ABD’nin fütursuzluğunu kabullenmemekte ama itirazdan da öte çok ciddi bir hamle yapamamaktadır. Bu devletler nükleer anlaşmadan çekilmeyeceklerini açıkladılar. İngiltere, Fansa, Almanya ABD’yi ikna turlarına başladı. ABD, tek taraflı olarak son verdiği nükleer anlaşmayı aynı koşullarda kabul etmeyecek, yeni bazı tavizler isteyecektir. Avrupa devletleri ek yaptırım maddeleriyle ABD’yi memnun etmeye ve yeniden masaya oturtmaya çalışacaklardır.
 
ABD şunu çok iyi biliyor: İran, Rusya, Çin ekseninin gelişim seyri ileride kendisi için mutlak bir tehlike olacak. Bundan dolayıdır ki ABD’nin çekilme gerekçelerinde nükleer anlaşmanın gereklerinin yerine getirilme-getirilmeme sorunlarından ziyade İran’ın bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri varlığına son verilmesi daha çok amaçlanıyor.
 
Bunlara ek olarak Avrupa’yı doğrudan etkileyecek sonuçları da olacaktır. İran, günlük yaklaşık 150 bin varil petrolü Avrupa’ya satmaktadır. Hem bu oran hem petrolün fiyatının yükselecek olması, yaptırıma maruz kalacak çok büyük tekellerin Avrupalı olması sorunun derinliğini ve yaşanacak krizin önemini göstermektedir. 
 
İRAN NASIL BİR YOL İZLEYECEK?
 
İran’ın bölgesel bir güç olma isteği biliniyor. Özellikle Şii nüfus üzerinde önemli etkisi var. Irak, Lübnan, Yemen, Fas ve Suriye'de her geçen gün kuvvetlenen bir siyasal etkiden bahsedebiliriz. Yine Rusya, Çin, Türkiye ile geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkiler de önemli bir düzeye ulaşmış durumda. Keza 2015 sonrası emperyalist tekellerle yaptığı anlaşmalar İran’ın elini hem bölgede hem de ABD karşısında güçlendirmektedir. Yakın dönemde yapılan kimi anlaşmalara bakacak olursak, bunu daha iyi görebiliriz. (Airbus Group SE ile 19 milyar dolar, Boeing Co. Aseman Havayollarıyla 3 milyar dolar, Total ve Çin’in devlet enerji şirketi China National Petroleum Corp. Güney Pars Denizi’inde doğalgaz çıkartmak için 5 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladılar. Siemens, Peugeot-Citroen, Renault, Total, Eni, Danieli gibi emperyalist tekellerle de çok büyük oranda ekonomik ilişkiler geliştirdi.) 
 
Bunlar İran’ın avantajlı tarafları ama bir de içeride yaşadığı gerçekler var. Halkların, ezilenlerin, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, Kürt ulusunun ve özellikle de kadınların isyanı bitmek bilmiyor. Gerici faşist molla rejimi içeride gerici faşist bir diktatörlük hüküm sürdürüyor. Bunun dışında nükleer anlaşmaya başından beri karşı olan önemli bir kesim de var. ABD emperyalizmi İran’ın bu iç durumunu da fırsata dönüştürmek istiyor. 
 
Avantajlı konumunun farkında olan İran, Avrupa’yı kendisini daha güçlü savunması için göreve çağırıyor. Eğer ABD yaptırımları başlarsa zararının AB tarafından karşılanmasını istiyor. Aksi taktirde onların da ekonomik mali zorluklarla karşılaşacaklarını hatırlatıyor. 
 
Bu yol geçicidir. Krizin ve bileşenlerinin ömrünü biraz daha uzatmaktan başka bir rol oynaması mümkün görünmüyor. Kapitalizmin krizi derinleşmektedir. Sömürü alanı daralan tekellerin ve onların emperyalist devletlerinin birbirini boğazlaması, halklara, ezilenlere, işçi sınıfına savaşlar açması kaçınılmazdır. Şimdilerde bu krizin bölgesel sahası Ortadoğu ekseni ise Suriye'den İran'a doğru kaymaktadır. Bu krizi devrim ve sosyalizm çözer, diğer tüm çözüm iddiaları çözümsüzlüktür. Gelecekleri yoktur. İliklerine kadar kokuşmuş kapitalizm de onların pespaye liderleri de yozlaşmış ve çürümüş sistemleri de kendi sonlarına gelmiştir. Sosyalizm tek çıkar yoldur.