28 Mart 2024 Perşembe

Keskin: Suruç'un üstü teşkilat-ı mahsusayı korumak için kapatılmak isteniyor

Failin devlet olduğu suçlarda hiçbir zaman gerçek faillerin bulunmadığının altını çizen İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, ETHA'ya yaptığı değerlendirmede 1915'ten bu yana gizli bir devlet yapısı olarak teşkilat-ı mahsusanın devam ettiğini kaydetti. Suruç katliamı dosyasının da teşkilat-ı mahsusayı korunmak için kapatılmak istendiğini vurgulayan Keskin, tüm saldırılara karşı cesaretle söz söylemek gerektiğini ancak bu şekilde karşı konulabileceğini vurguladı.

IŞİD-MİT ortaklığıyla gerçekleşen Suruç katliamının üzerinden altı yıl geçti. Katliamın hemen ardından aileler, yaralılar ve Suruç İçin Adalet Platformu avukatlarının ısrarlı mücadelesi sonucu göstermelik de olsa zoraki bir dava açıldı. Zoraki çünkü ne yargının ne de devletin gündeminde katledilen 33 kişi vardı, göstermelik çünkü 21 duruşma boyunca gerçek sorumluların bulunması ve yargılanması adına tek bir adım atılmadı.

Dava avukatlarının kendi çabalarıyla elde ettiği deliller mahkeme tarafından yok sayıldı, IŞİD'le bağlantılı olan isimler katliamın doğrudan sorumlusuyken dosyada sanık olarak değil "tanık" sıfatıyla yer aldı. Sık sık mahkeme heyeti değişti. 21 duruşma boyunca Ankara katliamından tutuklanan Suruç katliamının tek sanığı olan Yakup Şahin bir kez olsun mahkeme salonuna getirilmedi. SEGBİS'le bağlandığı duruşmalarda değişen her heyetin mahkeme başkanı tarafından "şefkatle" korundu, kollandı.

YAKUP ŞAHİN KENDİSİYLE YAPILAN PAZARLIĞI VE GÖZDEN ÇIKARILDIĞINI ANLATTI
Suruç katliamı davası esasında devlet eliyle gerçekleşen katliamlarda gerçek sorumluların korunmak adına bir kişinin gözden çıkarılarak ceza verilmesi ve olayın üstünün "katili yakaladık, tutukladık" nidalarıyla kapatılmasının örneklerinden biri. Zira Yakup Şahin kendisine ceza verildiği 21. duruşmada açık açık, "Bana geldiler, seni kurtaracağız dediler. Sonra bir daha gelmediler" sözleriyle kapalı kapılar ardında kendisiyle yapılan pazarlığı ve daha sonra nasıl gözden çıkarıldığını aktardı.

Devlet-IŞİD ortaklığıyla gerçekleşen Suruç katliamının üstü devlet-yargı eliyle kapatılmak istense de Suruç aileleri, yaralıları, avukatları ve sosyalistler, gerçek katiller cezalandırılana kadar mücadeleye devam ediyorlar.

'DEVLETİN FAİL OLDUĞU SUÇLARDA HİÇBİR ZAMAN FAİL YAKALANMADI'
90'lı yıllardan bu yana insan hakları mücadelesi yürüten İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin ile devletin fail olduğu suçlar, buna karşı yürütülmesi gereken mücadeleyi konuştuk.

"Devletin faili olduğu suçlarda hiçbir zaman gerçek anlamda fail bulunamadı" diyen Keskin, Türkiye'nin derin devlet yapısı olan teşkilat-ı mahsusanın 1915'ten bu yana gizli bir yapı olarak hep varlığını sürdürdüğünü hatırlattı.

Keskin, "O nedenle de zaten ortaya çıkmıyor. Bu yüzden büyük bir cezasızlık söz konusu. Bu coğrafyada iki soykırım yaşandı; 1915 ve 1938. Bunların hala konuşulması bile suç. Değil ki failler yargılansın, yüzleşme sağlansın, özür dilensin" dedi.

'SURUÇ KATLİAMI DOSYASI TEŞKİLAT-I MAHSUSANIN KORUNMASI İÇİN KAPATILMAK İSTENİYOR'
Devletin yapısı bilindiği için faillerin korunması ve aklanmaya çalışılmasına kızdıklarını ancak şaşırmadıklarını dile getiren Keskin, "En son Suruç katliamı dosyasının da sadece bir kişiye yüklenerek, o kişiye ceza verilmesi, arkadaki özel teşkilatın, teşkilat-ı mahsusanın korunması için. Aslında ilginç olan şu, yine bu devlet zaman zaman kendi içinden kendi gizli yapısını ortaya çıkaran raporlar da yayınladı. Susurluk Raporu bunlardan biri. Devletin yapısını o kadar net anlatıyor ki. Buna rağmen coğrafyada hiçbir şey olmuyor. Ya da örnek vermek gerekirse derin devlet içinde yıllarca çalışmış Sedat Peker'in -ki çok küçük bir alana sığdırılmış itirafları var tamamını anlatmıyor- itirafları hiç tartışılmıyor. Yine Suruç katliamı dosyası, gözaltında kayıplar, öldürülenler, faili meçhuller ya da bizim deyimimizle kontrgerilla cinayetleri yeterince tartışılmıyor. Son derece totoliter bir devlet yapısından söz ediyoruz. Devletin ideolojisini halk o kadar içselleştirmiş ki o kadar devlete bağımlı ki sorgulama da yok. Bu sorgulama olmadığı sürece, talep yükselmedikçe maalesef devam edecek bu. Biz böyle, toplum böyle suskun kaldıkça, bu yapı da varlığını devam ettiriyor" ifadelerini kullandı.

'CESARETLE GERÇEKLERİ SÖYLEMELİYİZ'
Tüm saldırılar karşısında bu coğrafyada devletin yapısını sorgulamaya çalışan sadece yüzde 15'lik bir kesim olduğunu belirten Keskin, şöyle devam etti: "Ama şöyle bir yanı da var bu kadar kötülüğün içinde iyi ve insana her zamana umut veren de bir durum var. Biat etmeyen bir damar var bu coğrafyada. Bu damar benim için çok önemli, hepimizin mücadelesinin devam etmesine neden olan da bu biat etmeyen damar. Gerçekleri söylemeye devam etmek yapılacak tek şey. Cesaretin insanı hatta kurumları koruyan bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani istediğiniz kadar size baskı yapılsın, cesurca söylemeye devam ettiğiniz sürece arkanızdan birileri geliyor. O nedenle örgütlüklerimizi artırarak birliktelik alanlarımızı çoğaltarak devam etmeliyiz."

'EN ÇOK KADINLARA VE LGBTİ+'LARA GÜVENİYORUM'
Yürütülen mücadele içerisinde en çok kadınlar ve LGBTİ+'ların mücadelesine güvendiğini vurgulayan Keskin, nedenini ise şöyle açıkladı: "Çünkü bu coğrafyanın temel taşlarıyla mücadele ediyorlar. Hem de bazen yanlarındaki erkeklere rağmen mücadele ediyorlar. O nedenle bu iki mücadeleye çok güveniyorum."