16 Mayıs 2024 Perşembe

İstanbul Sözleşmesi: 10 yılda nereden nereye?

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının açıklanmasını takip eden 12 saat içinde erkekler 6 kadını katletti. EŞİK'in açıklamasına göre, 20 Mart'tan 27 Nisan'a kadar en az 24 kadın katledilirken, 21 kadının katledilmesi de kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçirildi.

"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalandı. Türkiye ile birlikte Almanya, Avusturya, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, İzlanda, Karabağ, Lüksemburg, Portekiz, Slovakya ve Yunanistan ilk imzacılar oldu. Şu ana kadar 45 ülke ve AB sözleşmeye imza attı.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Dünya kadın mücadelesinin önemli bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi, kadın ve LGBTİ+'lara yönelik erkek şiddetinin önlenmesini konu alan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge olma niteliğine sahip.

Sözleşmenin en önemli özelliği kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali ve bir ayrımcılık türü olarak kabul edilmesi ve "toplumsal cinsiyet" tanımının uluslararası düzeyde yapılması. Sözleşmede, mevcut toplumsal cinsiyet anlayışının kadınlar ve erkekler için toplumsal roller biçtiği kabul ediliyor ve toplum tarafından üretilen bu rollerin kadınlara yönelik şiddette payı olduğu vurgulanıyor. Bu bağlamda, "kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" tanımı ise ayrıca yapılıyor. Bu tanıma göre; "Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet", kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir" deniliyor. Böylelikle taraf devletler geleneksel cinsiyet rollerini yeniden tanımlamaya zorlanırken, erkek egemenliğinin meşruiyet alanı daralıyor.

Sözleşmenin giriş bölümünde; kadınlar ve erkekler arasında sağlanacak eşitliğin, kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğu dile getiriliyor. Kadına yönelik mevcut şiddetin tarihten gelen ve eşit olmayan güç ilişkilerinin bir ürünü olduğu ve yapısal olarak toplumsal cinsiyete dayandığı belirtiliyor.

Sözleşmenin iki temel dinamiği bulunuyor. Bunlar kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddettir. Sözleşme yalnızca evli çiftleri değil, evli ve evlilik dışı tüm ilişkileri sözleşmenin öznesi olarak görüyor. Eş/ebeveyn ibarelerinin yanında "partner" tanımı da yapılıyor.

Sözleşmenin diğer önemli özelliği, taraf devletin vatandaşı olmayan kadınların da sözleşme kapsamına girmesi. Hukuki statüsü ne olursa olsun göçmen kadınların da kadına yönelik şiddete maruz kaldıklarında İstanbul Sözleşmesi'ne tabii tutulması öngörülüyor.

Sözleşme yalnızca fiziksel ya da cinsel şiddetin değil, psikolojik şiddet, ısrarlı takip ve cinsel tacizin de cezai suçlar olarak değerlendirilmesini ve gerekli hukuki tedbirlerin alınmasını öngörüyor.

GREVİO NEDİR?
Sözleşmenin imzalanmasının ardından taraf devletlerin verdikleri taahhütleri izleme ve denetlemek için "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu" (GREVIO) oluşturuldu. İlk 10 üyesi, sözleşmenin imzalanmasından 5 yıl sonra 4 Mayıs 2015'de seçildi.

GREVIO'NUN TÜRKİYE RAPORU
GREVIO'nun 15 Ekim 2018 tarihli Türkiye raporundaki tespitler, AKP iktidarının sözleşmeyi uygulama konusundaki niyetsizliğini gözler önüne serdi.

Raporda "Türkiye'de sözleşmeyle uyum sağlamak için kanuni düzenlemeler yapılsa da mağdurların korunması konusunda çabaların yetersiz olduğu, kamu politikalarının kadına yönelik şiddet üzerindeki etkilerinin bütüncül ve derinlemesine değerlendirilmediği, Türkiye'de kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi zayıflatan unsurlardan birinin, kadınlara yüklenen annelik ve bakıcılık gibi geleneksel rollere öncelik verilmesi" değerlendirmesi yapıldı. "Yasaların uygulanmasını yetersiz şekilde izlemeye neden olan, cezai suçların faillerinin soruşturulması, kovuşturulması ve cezalandırılmasına ilişkin yargı verilerinin olmayışı, kadına yönelik şiddete ilişkin mahkeme dosyalarında cinsiyetçi önyargıların ve mağduru suçlamanın takdire bağlı indirime yol açtığı, cezasızlığın sürekli hale gelmiş olduğu, mağdurların damgalanma, misilleme korkusu, faile ekonomik bağımlılık, hukuk okuryazarlığının olmayışı, dil engeli veya hukuk uygulayıcı yetkililere güvensizlik gibi nedenlerle şiddet olaylarını bildirmekten çekindikleri, tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerinin mağdurlar tarafından neredeyse hiçbir zaman bildirilmediği" kaydedildi.

İKTİDAR NE YAPTI?
AKP iktidarı, kadın hareketinin gücü ve AB ile ilişkilerin bir gereği olarak imzalamak zorunda kaldığı İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamak konusunda hiçbir dönem gönüllü olmadı. İlk fırsatını bulduğu anda da uygulamadan kaldırmak istedi.

Sözleşme etkin olarak uygulanmadığı için de kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından katledildi. Eşitlik İçin Kadın (EŞİK) Platformu'nun açıklamasına göre, sözleşme etkin bir şekilde uygulanmış olsaydı en az 2 bin 336 kadın bugün hayatta olabilirdi. Sadece son üç yılda 331 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmeyebilirdi.

Sözleşme etkin olarak uygulansaydı, ülke çapında Alo Şiddet Hattı, kadın danışma merkezleri, yeterli sayıda sığınaklar, cinsel şiddet kriz merkezleri açılacak, şiddete maruz kalanlara gerekli destek verilecekti.

2020 YILININ BAŞINDA ERDOĞAN İLK İŞARETİ VERDİ
Sözleşmeyi uygulamak istemeyen Erdoğan ilk olarak, 18 Şubat 2020 tarihinde Yüksek İstişare Kurulu toplantısında, aile kurumuna zarar verdiğini iddia ederek, "İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden gözden geçirmemiz gerek. Onunla ilgili bir çalışma yaptırıyoruz" dedi. Ardından da saray medyası sözleşme karşıtı yayınlara başladı.

Kadınların sokaktaki isyanı üzerine, bir süre konuyu gündeme getirmediler. Ancak 20 Mart 2021 gece yarası yayınlanan kararname ile çekildiklerini açıkladılar. Ve 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmenin tamamen uygulamadan kalkacağını ilan ettiler.

Kadın örgütleri, 1 Temmuz'a kadar sürekli eylem kararı alırken, 35 baro ile HDP, CHP, DEVA Partisi, İyi Parti ve Kadın Partisi kararnamenin iptali için dava açtı.

KARARNAMEDEN SONRA NE OLDU?
Kararnameden çekilme kararının açıklanmasını takip eden 12 saat içinde erkekler 6 kadını katletti. EŞİK'in açıklamasına göre, 20 Mart'tan 27 Nisan'a kadar en az 24 kadın katledilirken, 21 kadının katledilmesi de kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçirildi.

Kimi erkek failler, avukatlarını arayarak "Sözleşmeden çıktık, karıma şiddetten aldığım cezayı toplam cezamdan düşebilir miyiz?", "Şimdi çocuğumun velayetini alabilir miyim?" gibi sorular sormaya başladı.

Eşini, eski eşini öldürmekten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alan iki erkek, istinaf mahkemesinde beraat ettirildi.

İstanbul Sözleşmesi karşıtları, daha yüksek sesle "Sıra 6284'te, hatta Medeni Yasa'da" demeye başladı.

Gökkuşağı bayrağı her yerde hedef haline getirilerek üniversitelerdeki LGBTİ+ kulüpleri kapatıldı.

Bir LGBTİ+, öldüresiye dövülürken çekilen görüntüler, sosyal medyada paylaşıldı.

Yüzlerce kadın gerek sosyal medya hesaplarından gerekse evlerinin önüne bırakılan notlarla tehdit edildi.

Kimi karakollar İstanbul Sözleşmesi kararından sonra 6284 sayılı yasa da kaldırılmış gibi davranmaya başladı. İstanbul Pendik'te evli olduğu erkeğin şiddetinden kurtulmak için karakola sığınan ve sığınağa gitmeyi talep eden kadına "darp raporu ve tehdit edildiğine dair kanıt lazım" cevabı verildi. Oysa yürürlükteki 6284 sayılı yasaya göre şiddet gören kadının böyle bir kanıt sunmasına gerek yok. Başvurucu kadın yasayı hatırlatmasına rağmen, polisler kadını "Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi"ne yönlendirmedi. "Eski usule döndük artık, darp raporun olacak ki seni sığınma evine gönderelim" denildi. Kadın, bizzat devlet eliyle şiddet gördüğü eve geri gönderildi.

Sosyal medya trolleri iyice rahatladı; Twitter'da #morardınızmı etiketleri açıldı, 12 Nisan tecavüz günü ilan edildi ve TT yapıldı.