1 Mayıs 2024 Çarşamba

HDP Kadın Meclisi pandemi raporunu açıkladı

HDP Kadın Meclisi, "Covid-19 salgını kadınları nasıl etkiliyor?" başlıklı hazırladığı raporunda, pandemi ilanı yapıldığı mart ayından eylül sonuna kadar 140 kadının erkek şiddetiyle katledildiğine yer verdi. HDP Kadın Meclisi, iktidarın şiddeti önlemek bir yana, salgın dönemindeki politikalarıyla, var olan cinsiyet eşitsizliğini daha fazla derinleştirdiğine dikkat çekti. Raporda HDP Kadın Meclisi'nin cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için önerilerini sıraladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Parlamento Kadın Grubu ile birlikte Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Kadın Meclisi'nin pandemi döneminde kadına yönelik yaşanan hak ihlallerine dair hazırladığı raporu açıkladı. Açıklamada kadın vekiller "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" yazılı mor maskeler taktı. 

"Covid-19 salgını kadınları nasıl etkiliyor?" ana başlıklı raporu Ayşe Acar Başaran sundu. Raporda, "Kadına Yönelik Şiddet", "Kadın Emeği", "Cinsiyet Eşitsizliğine Karşı Politika Önerilerimiz" üç ana başlık altında değerlendirmeler yer aldı. 

"Genel Değerlendirme" ile başlayan raporda, salgının dünyanın her yerinde toplumsal eşitsizliği derinleştirdiği belirtildi. Mart-Haziran aylarındaki sosyal hareketliliğe getirilen sınırlamalarda kadınların özgün sorunlarının tümüyle görmezden gelindiği belirtilen değerlendirmede, "Salgınla birlikte, cinsiyet temelli ayrımcılıkların kadınların yaşamı üzerindeki etkisi arttı. Karantina dönemi, birçok kadın için ev içi şiddet riskinin artması ve şiddete uğradığında kadınların alabileceği desteklerin kısıtlanmasına yol açtı. Sadece 1 Nisan-30 Eylül arasında en az 140 kadın erkekler tarafından katledildi" denildi. 

Bu dönemde iktidarın şiddet riskiyle ilgili hiçbir acil planlama yapmadığı kaydedilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:

"İktidar ise bu riski önlemek için neredeyse hiçbir acil durum planlaması yapmazken, başka bir çok uygulama ve tartışmayla kadınlar için çok daha güvensiz bir ortam oluşturdu. Kadınlar, şiddete maruz kaldıklarında ana dillerinde hizmet sunulmadığı için başvuru mekanizmalarından yararlanamadı. Geçtiğimiz 7 ay boyunca önce 6284 sayılı Kanun tedbirlerinin uygulamasına kısıtlılık getirildi, sonra İnfaz Kanununda değişiklik yapılarak kadınlar için şiddet tehdidi oluşturabilecek erkeklerin hiçbir tedbir alınmadan salıverilmesi sağlandı ve yaz boyu İstanbul Sözleşmesinden çekilme tartışmaları bizzat iktidar tarafından köpürtüldü. Özellikle karantina döneminde ev içindeki gündelik işlerin ve bakım hizmetlerinin artması kadınlar için ev içi emek sömürüsünün yeniden tartışılmasına da neden oldu. Kadınlar, salgın sürecinin hane içi tüm bakım işlerini zaten kadınların 'görevi' gibi gören erkek egemen bakış açısını güçlendirdiğine sıkça dikkat çekti. Pandemi pek çok kadının ekonomik özerkliklerini kaybetmesine, aileye veya erkeklere bağımlı olmasına ve yoksullaşmasına neden oldu."

Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği'nin (CEİD) İstihdamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması verilerinin aktarıldığı raporda, "2016-2019 yılları arasında istihdama yeni katılan kadınların (612 bin) dörtte üçü (439 bin) bu süreçte işsiz kaldığı öngörülüyor. İktidar, ekonomik krizin derinleşmesini ve milyonlarca insanın işsiz kalmasını engelleyecek bütünlüklü bir yol sunmadığı gibi, Türkiye'de hane içi yoksulluğun kadınların sırtına yüklenmesini engelleyecek hiçbir sosyal politika da üretmiş değil." denildi. 

Göçmen kadınların durumuna da yer verilen raporda, "Barınma, beslenme, sağlık, temiz suya erişim gibi en temel haklara dahi erişebilmenin sorun haline geldiği, hiçbir gelir kaynağının olmadığı, yaşamlarının tümüyle belirsizliğe ve güvencesizliğe terk edildiği göçmen kadınlar, salgına yakalanma riskine karşı en kırılgan ve savunmasız toplumsal kesimi oluşturuyor. İşçi olarak çalışan göçmen kadınlar için damgalanma, dışlanma ve ev içi hizmet alanında çalışıyor olsa dahi işsiz kalma riskini beraberinde getiriyor. Salgın öncesinde olduğu gibi salgın esnasında da göçmenler hem toplumsal dayanışma ağlarından hem de kurumsal hizmetlerden tümüyle dışlanıyor" denildi. 

Kamu kaynaklarının toplumsal cinsiyete göre dağıtılması talebini dile getiren HDP Kadın Meclisi, pandemi salgının sürdüğü 7 ayda iktidarın kadınları önceleyen politikasının olmadığını görüldüğünü kaydederek, "Dahası mevcut hizmetleri sınırlayarak, kadın özgürlükçü bir perspektifle yönetilen belediyelerimize kayyım atayarak kadınlara açıkça kendi başınızın çaresine bakın dedi. Şu çok açık ki, tüm haklardan ve imkanlardan eşit şekilde faydalanmak için mücadele ederken, aynı zamanda öreceğimiz dayanışma ağları ve üreteceğimiz alternatiflerle sosyal adalet talebimizi hayata geçirecek olan aslında bizleriz" ifadelerini kullandı.

Raporun alt başlıkları özetle şöyle:

TÜRKİYE'DE ERKEK ŞİDETİ
Basın taramaları sonucu her ay kadına yönelik şiddet verilerini toplayan Bianet tarafından açıklanan verilere göre; erkekler, 2020'nin ilk 9 ayında en az 206 kadını öldürdü, 115 kadını taciz etti, 201 çocuğu istismar etti, 72 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 666 kadını seks işçiliğine zorladı, en az 590 kadına şiddet uyguladı.

Pandemiyle beraber gelen izolasyon koşullarının mevcut erkek şiddetini artırdığı ve artıracağı hem bu süreci önceden yaşayan ülkelerin araştırmalarında hem de kadın örgütlerinin yaptıkları çağrılarda en başından beri belirtilen temel bir olgu oldu. Ancak tüm uyarı ve taleplerimize rağmen kadına yönelik şiddeti önlemek için bütünlüklü bir acil eylem planı açıklamadığı gibi şiddetle mücadeleden sorumlu kamu kurumlarının pek çok uygulamasında salgın bahane edilerek kanun ve yönetmelikler açıkça ihlal edildi. 

• Kadınların can güvencesi askıya alındı. 30 Mart 2020 tarihiyle Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu tarafından "6284 sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine" ilişkin tedbir kararı alındı. Bu tedbir, önleyici tedbir kararları vermekten, bunları uygulamaktan imtina eden kamu personeline cesaret verdiği gibi kadınların yasal mekanizmalara başvurma çabalarına karşı da caydırıcı bir etki oluşturdu. CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ile 6284 sayılı Kanun gibi taraf olunan uluslararası sözleşmelerin ve yasaların etkin ve adil işletilmediği göz önüne alındığında, koruma hükümlerini sınırlamak, kadın cinayetlerine davetiye çıkarmaktır.

• Kadınların sığınaklara kabulü zorlaştırılarak can güvenlikleri riske atıldı. 3 Nisan 2020 tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yapılan "Kadın Konukevlerinde Koronavirüse Karşı Ek Tedbirler Alındı" başlıklı açıklamada yüksek can güvenliği riski bulunan kadınlar dışında başvuru kabul etmediklerini belirtti.

• Kadınların hukuki desteğe ulaşması neredeyse imkânsız hale geldi. ŞÖNİM'lerin çoğu zaten hukuki danışmanlık hizmeti sağlamıyorlardı ve kadınlar genelde baroların adli yardım bürolarına yönlendiriliyordu. Özellikle "karantina döneminde" bazı baroların adli yardım büroları tamamen kapatılırken, birkaç ilde büro personeli dönüşümlü olarak ve uzaktan çalışma yürüttü.

Bütün bu tedbirsizliklere karşın hükümet yaz ayları boyunca İstanbul Sözleşmesini hedefine koydu. Bu sözleşmenin tartışmaya açılıyor olması dahi erkeklere cesaret vermekte, kadınların hayatlarını tehlikeye atmaya devam etmektedir. 

KAYYUM POLİTİKALARI
19 Ağustos 2019 tarihinden bugüne, 3'ü Büyükşehir, 5'i İl, 33'ü İlçe, 7'si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 HDP'li belediyenin belediye eşbaşkanları görevlerinden uzaklaştırıldı ve yerlerine kayyım atandı. Şu an HDP'li 6 belediye kalmış durumda. 

Kürt illerinde devam ettirilen bu politika ile en fazla etkilenen yine kadınlar, çocuklar, dezavantajlı gruplar oldu. Halk iradesinin yok sayılmasının yanı sıra kayyum atanan birçok yerde ilk hedef belediyelere bağlı müdürlükler ve kadın kurumları oldu. 

KADIN EMEĞİ
Pandemi ile okulların kapatılması, dışarıdan hizmet alımlarının büyük ölçüde azalması ve hanede hastalanan ve bakıma muhtaç birisinin artması kadınları doğrudan etkiledi. Toplumsal cinsiyet temelli iş bölümü nedeniyle kadınların omzuna yüklenen yemek yapmak, temizlik, alışveriş, çamaşır/bulaşık yıkama, ütü yapma, çocuk/hasta/yaşlı bakma gibi ev işlerin artmasıyla kadın emeğinin görünmezliği ve sömürüsü arttı. Bu durum bir yandan hane içi tüm bakım işlerini zaten kadınların ‘görevi' gibi gören erkek egemen bakış açısını güçlendirirken diğer yandan piyasada bir değer olarak karşılığı olmayan ama ekonomiyi doğrudan etkileyen işler olduğu görmezden gelindi, kamusal hizmetlerin boşluğu her zamankinden daha fazla kadınların karşılıksız emeği ile dolduruldu. Bu bakımdan, salgın döneminde ev işlerinin tümüyle kadınların üzerine yıkılmasını önleyecek politika ve söylemlerin yokluğu uzun vadede kadınların ekonomik özgürleşmeleri ve kazanımlarına karşı büyük bir tehdit oluşturuyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Covid-19 kapsamında genel tecrit ve yayılmayı durdurma önlemlerinin, düşük gelirli ülkelerde kayıt dışı işçiler arasında göreli yoksulluğu yüzde 56 kadar artırma tehlikesine işaret ediyor. ILO'nun yapmış olduğu tahminlere göre 35 milyon çalışanın yoksullaşması ve 25 milyon çalışana tekabül eden iş gücünü kaybetmesi öngörülüyor. ILO'nun küresel ölçekteki tespiti, güvencesiz, esnek ve geçici işlerde istihdamın norm haline geldiği Türkiye emek piyasası ve kadınlar açısından değerlendirildiğinde kadınların ekonomik alanda karşı karşıya olduğu yapısal ayrımcılıkların salgının derinleştirdiği ekonomik krizle birlikte daha da sertleşeceği şüphe götürmez.

• Covid-19 etkisiyle revize geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 45,3 (5 milyon 219 bin). Aynı metodolojiyle işsizlik oranı genel olarak yüzde 39,4 olduğu düşünüldüğünde pandemiden kadınların daha fazla etkilendiği görülmektedir. 
 
• Kadınların işgücüne katılma oranı Covid-19'un başlamasıyla keskin bir düşüş yaşadı. Mart 2019'da yüzde 34,4 olan kadınların işgücüne katılma oranı Mart 2020'de yüzde 30,1'e geriledi.

• İstihdamda görünen ancak işbaşında olmayan kadın sayısı bir yılda Covid-19'un etkisiyle 5 katına çıktı.

HDP KADIN MECLİSİ'NİN CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNE KARŞI ÖNERİLERİ
Kadına yönelik şiddetten, kadın yoksulluğuna sosyal politikaların, sağlık ve ekonomi politikalarının cinsiyet eşitliği perspektifiyle yeniden ele alınması salgın döneminde tüm dünyada kadınların en büyük talebi oldu.

• İktidar tarafından tartışmaya açılan ancak kadına yönelik şiddete karşı uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi amasız, fakatsız uygulanmalıdır.
    
• Kadın özgürlükçü bir perspektifle yönetilen belediyelerimize kayyım politikalarına son verilmelidir 
    
• Kadına yönelik şiddetle mücadelede kapasite geliştirmek üzere ciddi kamu bütçesinden kapsamlı bir kaynak ayrılmalı. Bu kaynak kadına yönelik şiddetle mücadele birimlerinin kapasitesini artırmak üzere harcanmalı.

• Kadınların başvurabileceği, karakol, ŞÖNİM, adliyeler, adli yardım büroları, kaymakamlıklar, Sosyal Hizmet Merkezleri gibi birimlerinin eşgüdümlü çalışmasını sağlamak için her ilde kadına yönelik şiddet kriz koordinasyon masaları kurulmalı..

• Kolluğundan savcısına, sosyal hizmet uzmanından psikoloğuna, hakimine ilgili tüm çalışanlara gerek normal dönemlerde gerek kriz anlarında kadınlara nasıl destek sunması gerektiği konusunda yeniden cinsiyet eşitlikç bir perspektifle eğitimler verilmeli.

• Sadece kadına yönelik şiddet konusunda 7/24, ücretsiz ve çok dilli hizmet verecek uzmanlaşmış bir acil destek hattı açılmalı.

• Sığınak ve acil barınma ihtiyaçları için kapasiteler artırılmalı; bu mekanlarda salgına ilişkin sağlık önlemleri alınırken kadınları mağdur etmeyecek yeni düzenlemeler  yapılmalı. Örneğin koğuş sistemi yerine oda sistemine geçilmeli, ortak kullanım alanlarının sayısı artırılmalı, kadınlara hastane mahkeme gibi toplu alanlara erişimde araç tahsis edilmeli.

• Mahkemeler ev içi şiddet vakalarında kadınların sığınağa  gitmek için evden ayrılması yerine, faillerin evden uzaklaştırılması yönünde karar almalı.

• Kadınların kolayca tedbir kararı alabilmesi ve adalete erişimde sorun yaşamaması için gerektiğinde duruşmalar online şekilde yapılmalı ve kadınlar duruşmalara telefon ya da video konferans yoluyla katılabilmeli. Mahkemeler aciliyetli dosyaları bekletmeden görüşmek için yeni bir kodlama sistemi kurarak şiddet dosyalarını bu kategori içinde değerlendirmeli.

• Yeni bir karantina dönemi söz konusu olduğunda market, eczane gibi insanların sokağa çıktıklarında gidebildiği yerlere kadınların şiddete  uğradıklarında destek talep edebileceği, bildirimde bulunabileceği veya bilgi alabileceği bir sistem kurmak üzere planlama yapılmalı.  (Örneğin Avrupa'da pek çok ülkede kadınların eczanelerde şiddet vakasını şikâyet edebileceği ve destek isteyebileceği bir  uygulama başlatıldı. Bu ilk olarak İspanya'da uygulanmıştı, ardından İtalya ve Fransa'da da  başlatıldı. Bu uygulamada bir kadın eczaneye giderek ‘Maske 19' talep ettiğinde eczacı bu  kod uyarınca ilgili kamu otoritelerine şiddet vakası olduğunu bildirebiliyor.)

• İnfazın ertelenmesi gibi durumlarda elektronik izleme tedbirlerine başvurulmalı, kadınlar süreçten haberdar edilmeli.

• Kriz anlarında kadınların koşulsuz nakdi desteğe ulaşabilmesi,  şiddetle mücadeleden sorumlu tüm kuruluşların kesintisiz hizmet verebilmesi için özel  tedbirler alınmalı.
Salgın döneminde alınacak sosyal ve ekonomik tedbirlerin tümü toplumsal cinsiyete duyarlı olmalı

• Sağlık sektöründe kadın çalışanların ağırlıklı olarak istihdam edildiği alanlara cinsiyet eşitlikçi anlayış temelinde daha çok çalışan alınıp iş yükleri azaltılmalı. 

• Ev içi emeğin eşit bölüşümüne dair farkındalık çalışmaları yapılmalı. Aile mevhumuna eleştirel yaklaşarak ev içindeki cinsiyet temelli eşitsizliklerin giderilmesi temel ihtiyaçlardan biri. 

• Başlı başına bir problem olan göçmen istihdamı ile ilgili ciddi düzenlemeler gerekiyor. Göçmen kadınlar için emeklerinin güvence altında olacağı alanlar oluşturmak önemli politika alanlarından biri olmalı.

• Kod 29 ile ilgili ciddi bir düzenlemeye gidilmesi gerekmekte. Özellikle kadınları hedef aldığı görülen ve tek başına bir psikolojik şiddet olmasının dışında sürecin devamında ekonomik bir şiddete dönüşen bu kodun kapsamı değiştirilmeli ve kadınlar için kullanıldığı durumlarda pozitif ayrımcılık sayılabilecek düzenlemeler yapılmalı.

• Okulların tatil olduğu veya çevrim içi eğitime geçildiği durumlar göz önünde bulundurularak ebeveynlerin izne ayrılma hakları yeniden düzenlenmeli. Çünkü kamusal çocuk bakım  hizmetinin sağlanmadığı durumda, ebeveynlerden birinin izin alması yahut işten ayrılması gerekebiliyor ve bu çoğunlukla kadınlar oluyor. Bu nedenle esasen çocuk bakım sorumluluğu nedeniyle ebeveynlerin işsiz kalmasını ya da gelir kaynağını kaybetmesini önleyecek yeni düzenlemeler yapılmalı.

• Salgın kapsamında zaruri iş kollarında çalışanların (sağlıkçılar, sosyal çalışmacılar gibi) çocuklarına, çocuk bakım hizmeti kamu kaynağından fonlanmalı. Bu kişilerin evden çalışma imkânı olmadığı ya da çocuk bakım hizmeti alamadığı durumlarda ise çalışanlara karantina gibi durumlarda ücretli izin hakkı getirilmeli. 

• İşsizliğin büyümesi ise uzun vadede kadınlar açısından çok daha ciddi sorunlara yol açabilir, kadınlar işgücü piyasasında çok daha sert bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalabilir. bu nedenle ekonomik destek programlarının tümünde pozitif ayrımcılık ilkesine göre planlama yapılmalı. Örneğin, ev içi bakım ve sorumluluklar gibi tümüyle cinsiyetlendirilmiş emek biçimleri ücretli çalışma kategorisinde değerlendirilerek doğrudan karşılıksız kredi ve nakdi yardım kapsamına alınmalı veya kadınların işten çıkarılmasını önleyecek özel tedbirler getirilmeli.