2 Mayıs 2024 Perşembe

Çiçek Otlu yazdı | Biliyoruz kadınlar kazanacak

Kadınların hayallerini gerçekleştirmesi için "her istek yol bulur" sözüne inanması, birbiriyle dayanışması, birbirine güç vermesi-anlaması gerektiğinin, inanmanın ve güvenmenin kadın özgürlük mücadelesinin en temel ilkesi olduğunun farkındayız. Çünkü inanmak içimizdeki güneştir, kadın bilincidir. İçimizdeki Berçem'dir, Işık'tır, Güneş'tir.  Özsavunma hakkını kullanan Melek İpek'tir, Name Öztürk'tür, Yasemin Çakal'dır. Kısacası, kadın devriminin yangınıdır ve kolay kolay bu yangını hiçbir şey söndüremez.

Bir kadın için gece karanlıkta ürkmeden yürümek, sokaklarda rahat rahat kulaklığını takıp müzik dinlemek, otobüste tacize uğradığında bağırmak, eşinden, sevgilisinden, babasından, abisinden şiddet gördüğünde en yakınındakine anlatmak, istediği gibi yaşayabilmek, kahkaha atabilmek, dans edebilmek ne kadar zordur. Bu dünyada bir kadının eşit ve özgür yaşamasından daha önemli bir şey var mı? 

Artık bu sorunun cevabını çok iyi biliyor, bize söylenilen yalanlara inanmıyor ve 'kader' diye sunulanı değiştiriyoruz.

Adem ile elmayı yedik diye cennetten kovulmadığımızı, cadı olduğumuz için yakılmadığımızı, masalların bizi kandıramayacağını, şort-mini etek giydiğimiz, 'tahrik ettiğimiz' için tecavüze uğramadığımızı, kadın olduğumuz için kahkaha atmanın, konuşmanın yasak olamayacağını, bakireliğin "kutsal" bir şey olmadığını ve ev içinde görevimizin iyi bir anne, eş olmaması gerektiğini, erkeğin gölgesi olmadığımızı biliyoruz.

Ve erkek egemen rejimin tahakkümünde yaşamak istemediğimizi biliyoruz!

"Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop" sloganının hemen arkasından "inadına isyan, inadına özgürlük" diye haykıran kadınlar korku duvarlarını birer birer yıkıyor.

Kadın özgürlük mücadelesinin tarihi, erkek egemen rejimin kapılarını kırarak, bedel ödeyerek, emek harcayarak var olmuştur. Emek, beden, kimlik ve varlık hakkını öyle kolay kazanmamıştır. Bizler her gün katledilmekten, şiddete uğramaktan, yok sayılmaktan, soykırımdan geçirilmekten, erkek yargının verdiği kararlardan, evde köle gibi çalışmaktan, erkekleri, çocukları memnun etmekten, yakılmaktan, tecavüz ve tacize uğramaktan, yüzümüze atılan kezzaplardan, özsavunma hakkımızı kullandık diye dışlanmaktan, yüksek cezaların verilmesinden bıktık.

Ve bizden korktuklarını biliyoruz!

"Vardık, varız, var olacağız" fikrinin gücünün, kadınlar arasında gelişen özsavunma bilincinin nasıl korkuttuğunu, cins savaşımı mücadelesi ile politik mücadelenin birleşmesinin nasıl yıkıcı bir güç oluşturduğunu, "ayol alışın buradayız" diyen LGBTİ+'ların erkek egemenliğini nasıl ürküttüğünü, "Tayyip kaç kaç kadınlar geliyor" sloganında zıplayan kadınların nasıl rahatsız ettiğini, "Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere" sloganının kadın yoldaşlığının, "Ölümsüz kadının özgürlük şarkısının" kadın devriminin ışığı olduğunu biliyoruz.

Ve artık mücadelenin ve özsavunmanın yaşattığını biliyoruz!

Kadınların hayallerini gerçekleştirmesi için "her istek yol bulur" sözüne inanması, birbiriyle dayanışması, birbirine güç vermesi-anlaması gerektiğinin, inanmanın ve güvenmenin kadın özgürlük mücadelesinin en temel ilkesi olduğunun farkındayız. Çünkü inanmak içimizdeki güneşti, kadın bilincidir. İçimizdeki Berçem'dir, Işık'tır, Güneş'tir.  Özsavunma hakkını kullanan Melek İpek'tir, Name Öztürk'tür, Yasemin Çakal'dır. Kısacası, kadın devriminin yangınıdır ve kolay kolay bu yangını hiçbir şey söndüremez.

Özgür ve eşit yaşamak için bir yerlerde şarkı söyleyen, dans eden, eylem örgütleyen, adressiz yaşayan, dağlarda mücadele eden kadınlarla sesimizi, öfkemizi, isyanımızı ve cins bilincimizi  birleştirmemiz gerektiğinin, antikapitalist, antifaşist, cins özgürlükçü bir mücadele örgütlersek erkek egemen rejimi yeneceğimizin farkındayız.

Artık bir kadının bile katledilmesine, şiddet görmesine, taciz ve tecavüze uğramasına, öldürülmemek için koruma başvurularının kabul edilmemesine, emek, beden ve kimlik sömürüsüne maruz kalmasına bir saniye bile tahammülümüz yok. Bu faşist erkek egemen rejim; sömürünün, eşitsizliğin, kadın katliamlarının, şiddetin sorumlusu değil mi? Kadın emeğini ucuz işgücü gören, kadın bedenini ve duygularını metalaştıran değil mi? Elbette öyle. İşte tam da bu nedenle toplumsal devrimle kadın devriminin buluşması gerektiğinin, kadın gündemli mücadelenin tek yanlı, dar kaldığınının, kapitalist erkek egemen sisteme karşı beden, emek, kimlik mücadelesini birlikte örgütlenmemiz ve ellerimizi birleştirmemiz gerektiğinin farkındayız.

21. yüzyıl, ayaklanmalar çağı ve kadınların yüzyılı. Dünyanın sonu geldiği iddia edilse de inanıyoruz kadınlar yönetecek dünyayı. Kadınlar kendi adaletini ve özgürlük sözleşmesini yazacak. İşte o zaman güneş daha çok ısıtacak, ay daha çok gülümseyecek, yıldızlar daha çok parlayacak!

Ve biz 1 Temmuz'da da hayatı durduracağız!

Milyonlarca kadın, LGBTİ+ olarak kent meydanlarındaki, semtlerdeki yürüyüşlere katılacağız. Şehir içi, şehirler arası yolları keseceğiz. Devlet kurumlarını, vapurları işgal edeceğiz. Şarkılar söyleyeceğiz. Dans edeceğiz. Balkonlarımıza pankartlar, renkli kumaşlar asacağız. LGBTİ+ bayrakları taşıyacağız. Tencere-tava-düdük-korna çalacağız. İşyerinde belli bir saat iş bırakacağız. Bulunduğumuz her yerde beş dakikalık oturma eylemleri yapacağız. Kokartlar taşıyacağız. Alışveriş yapmayacağız.

İstanbul'dan Amed'e, Trabzon'dan Dersim'e, İzmir'den Malatya'ya, Ankara'dan Adana'ya tüm kentlerde, atölyelerde, evlerde, sokaklarda işçisiyle, emekçisiyle, genciyle, yaşlısıyla, köylüsüyle, işsiziyle, LGBTİ+'sıyla şarkılarımızla, sloganlarımızla, pankartlarımızla, dövizlerimizle yan yana olacağız. "Vazgeçmiyoruz" diye haykıracağız! Erkek egemenliğine karşı yenilmeyeceğimizi göstereceğiz. İmkansız görüneni isteyebilecek kadar cüretli, kazanımlarımızı kaybetmemek için 1 Temmuz'da hayatı durduracak kadar tutkulu, cesaretliyiz. Çünkü kadınlar kazanacak! Faşizm yenilecek!