13 Ağustos 2025 Çarşamba

'Bu ülkede LGBTİ+ olarak var olmak bile politik bir hayat demek'

LGBTİ+ hakları mücadelesinin nasıl yürütülmesi, neresinde durulması gerektiğine ilişkin ETHA'ya konuşan Aytok ve Ş.T, "LGBTİ+ haklarının emek mücadelesinin, sınıf mücadelesinin, kadın mücadelesinin tam ortasında" yer aldığını kaydetti. Aytok, "Çünkü biz de emekçiyiz, işçiyiz, yoksuluz. Emekçi soldan beklentim, LGBTİ+ düşmanlığını öncelikli sorun olarak görmesi. Sloganlarda geçen 'eşitlik' ve 'özgürlük', LGBTİ+'larını kapsamıyorsa o sözler eksiktir" derken, Ş.T. de "özgürlük mücadelesi veren toplulukların, özgürlük mücadelesi veren diğer topluluklara destek olması" gerektiğini kaydetti.

AKP-MHP saray rejimi 2025 yılını "aile yılı" ilan ederek homofobik politikalarını sürdürüyor. Yıllardır onur yürüyüşleri yasaklanırken "büyük aile yürüyüşü" adı altında LGBTİ+'lara dönük nefret saldırıları topluma pompalandı. Transların yaşadığı evler polisin sistematik tacizi ve baskısı altında. Evleri basılan, işkence gören translar her gün ölümle burun buruna yaşarken son olarak Diyarbakır, İzmir ve İstanbul'da kaldıkları evler mühürlenen transların barınma hakkı bir kez daha gasp edildi.

LGBTİ+'lara yönelik saldırıları saymakla bitiremeyiz. Peki iktidarın düşman politikaları, nefret söylemleri, medyanın homofobik dili LGBTİ+'ların yaşamına nasıl sirayet ediyor? Cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğini açık yaşayan LGBTi+'lar ne tür zorluklar yaşıyor? Tüm bu saldırılara karşı LGBTİ+'lar nasıl mücadele ediyor? Emekçi sol hareketten ne bekliyorlar? Hareketin öznelerinden Aytok ve Ş.T. ile konuştuk.

'LGBTİ+ OLARAK YAŞAMAK BİLE POLİTİK BİR HAYAT DEMEK'
"Bu ülkede LGBTİ+ olarak yaşamak, sadece var olmanın bile politik olduğu bir hayat demek" diyerek söze başlayan Aytok, iktidarın nefret dilinin sadece haberlerde ya da kürsülerde kalmadığını; işe girerken, ev kiralarken, hastaneye giderken, sokakta yürürken karşılarına çıktığının altını çizdi. İşten çıkarılma, evden atılma, eylemde doğrudan hedef gösterilmenin artık "olağan" sayıldığını dile getiren Aytok, "Sağlık hakkımız bile lütuf gibi sunuluyor; trans geçiş sürecinde ya da hormon tedavisinde, bürokrasi ve fahiş fiyatlar arasında sıkışıp kalıyoruz. Dışarı çıktığında güvenli tuvalet bulamamak gibi 'küçük' görünen meseleler, aslında günlük hayatın en somut engelleri. Bu atmosferde pek çok lubunya ya iltica başvurusu yaptı ya da yapmayı düşünüyor. Çünkü nefretle, ekonomik krizle, güvencesizlikle yaşamaktan yorulduk. Paulo Freire'nin dediği gibi, bu nefret politikaları bizi 'sessiz alıcılar' haline getirmeye çalışıyor. Ama biz, o sessizliği kırıyoruz. Toprağın altında uyuyan tohumlar gibi, içimizde hep var olan direniş bilgisini yeniden güneşle buluşturuyoruz" dedi.

'AYNI YÖNDE KÜREK ÇEKERSEK SU YATAĞINI DEĞİŞTİREBİLİRİZ'
Biyolojik ailesinin bu ülkede yaşadığını ve bu iklimden etkilenmemesinin mümkün olmadığını kaydeden Aytok, "Bazen sessizlik, bazen mesafe, bazen de açık çatışma oluyor. Seçtiklerimle aramdaki dayanışma daha güçlü, ama orada da başka bir yük var; birimizin başına gelen, hepimizi etkiliyor. İşten atılan, evden çıkarılan ya da sağlık hizmeti alamayan bir arkadaş, hepimizin gündelik yaşamını değiştiriyor. Freire'nin dediği gibi, gerçek eğitim ve dönüşüm, 'tek başına kurtuluş' değil, birlikte hareket etmekle olur. Benim çevremdeki dayanışma da böyle işliyor; nehrin akışını tek başıma değiştiremem, ama hepimiz aynı yönde kürek çekersek, suyun yatağını değiştirebiliriz. SOLDEP LGBTİ+ Komisyonu üyesi bir LGBTİ+ hakları savunucusu olarak varoluş mücadelem, mücadelemiz devam ediyor" ifadelerini kullandı.

'HEM EZİLEN HEM DE ÖĞRETENİZ'
Mücadelesi için "bir günde ya da tek bir yöntemle oluşmadı; bu bir yolculuk" tanımlaması yapan Aytok, sokakta olmanın önemine dikkat çekti. Aytok, "Eylemlerde, basın açıklamalarında, forumlarda görünür olmak, sadece benim kimliğim için değil, benden sonra gelecek lubunyalar için de bir iz bırakmak anlamına geliyor. Ayrıca şiir, yazı ve haber üretiyorum. Gazeteci olarak kalemi, bir silah gibi kullanmaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki iktidar sadece şiddetle değil, sessizlikle de saldırıyor. Bir konuyu konuşmazsak, o konu yokmuş gibi davranılır. Bazen de kendi hikayemi anlatmak, politik bir eylem oluyor. 'Kişisel olan politiktir' dediğimiz şey, tam da bu. Varlığımızı gizlemeden yaşamak, başlı başına bir direniş. Freire'nin pedagojisinden ilham alarak şunu söyleyebilirim: Biz, hem ezilen hem de öğreteniz. Kendi hayatımızdan, kendi acımızdan, kendi direnişimizden bir okul yaratıyoruz. Bu okulun müfredatı, devletin kitaplarından değil; sokaktan, forumlardan, toplantılardan, barikatlardan yazılıyor. Ve biz, bu okulun hem öğrencisi hem de öğretmeniyiz" dedi.

'MÜCADELELERİN TAM ORTASINDAYIZ'
LGBTİ+ hakları mücadelesinin nasıl yürütülmesi, neresinde durulması gerektiğine ilişkin de Aytok, şunları söyledi: "LGBTİ+ hakları, tali bir mesele değil. Emek mücadelesinin, sınıf mücadelesinin, kadın mücadelesinin tam ortasında yer alıyor. Çünkü biz de emekçiyiz, işçiyiz, yoksuluz. Emekçi soldan beklentim, LGBTİ+ düşmanlığını öncelikli sorun olarak görmesi. Sloganlarda geçen 'eşitlik' ve 'özgürlük', LGBTİ+'ları kapsamıyorsa o sözler eksiktir. Kamuoyundan beklentim de şu; bizim yaşadığımız şiddet, sadece bizim sorunumuz değil. Bu toplumun tamamına sirayet eden bir baskı rejiminin parçası. Bizlere yapılan aslında herkese yapılıyor. Metaforla anlatmam gerekirse; düşünün ki bir bahçe var ve o bahçede farklı renklerde çiçekler açıyor. İktidar, bazı renkleri koparıp atıyor, çünkü 'bahçeye uygun değil' diyor. Eğer buna sessiz kalırsanız, bir gün sizin renginiz de 'uygun' bulunmayabilir. Bizim mücadelemiz, tüm bahçenin özgürce büyümesi için."

'DEVLET BU KADAR BASKI YAPMASA MÜCADELEYE DAHİL OLUR MUYUM BİLMİYORUM'
Ş.T. de yürüttüğü mücadele sürecini şöyle aktardı: "Cinsiyet kimliğimi her zaman kabul ettim. Devlete karşı bir şey yapmama gerek yok, quir olarak varlığım yetiyor. Olanları, devletin politikalarını, bizi sindirmeye çalışmasını gördükçe anladım ki var olmak yetmiyor. Aktif bir şekilde sahada olan arkadaşlarıma da yardımcı olmam gerek. Devlet bu kadar baskı yapmasa, bu mücadeleye dahil olur muyum bilmiyorum."

'BAZEN YANIMDAN POLİS GEÇİYORKEN BİR ŞEYİ SAKLARKEN BULUYORUM KENDİMİ'
LGBTİ+'ların rahat ve güvende olması için mücadele yürüttüğünü söyleyen Ş.T, "aile yılı" ilanıyla artan saldırılara işaret ederek, "Eskiden başka gündemleri de konuşabilirken, şimdi 'aile yılı' politikalarını konuşuyoruz. Hiçbir arkadaşımız güvende değil. Sokakta yürürken bazen yanımdan polis geçiyorken bile çantamda asılı duran bir şeyi saklarken buluyorum kendimi, polis aramasında endişeleniyorum. Gözaltına alınırsam arkadaşlarıma nasıl haber vereceğim diye kaygılanıyorum. Çok fazla korku yaşıyoruz" dedi.

'KENDİ HAYATIMI KURMADAN KİMLİĞİMİ AİLEME SÖYLEMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM'
Henüz anne ve babasına kimliğini açıklamadığını, ablasına açıldığında çok tepki gösterdiğini dile getiren Ş.T, "İlk olarak lezbiyen olduğumu fark ettim. Sonra quir kapsamı altına girdim. Anneme alttan alta söylemeye çalışıyorum, bence farkında, ama kabul etmek istemiyor. Ablam ve ikizim biliyor. Benden iki yaş büyük ablam öğrendiğinde büyük tepki gösterdi, 'seni arkadaşların bu şekilde yaptı, sen onların hareketlerine göre hareket ediyorsun' dedi. Lise 1'deydim, arkadaş çevremde böyle olan bir tek benim. Babamla anneme, söylemeyi düşünmüyorum. Söylersem büyük bir tepkiyle karşılaşmam, ama muhtemelen üzülürler, ama bir noktada kabul ederler. Kendi evime çıkmadan, hayatımı kurmadan söylemek istemiyorum" sözleriyle kimliğini ailesine açıklamakta yaşadığı zorlukları anlattı.

'GÜCÜMÜZ BİR YERE KADAR'
Transların yaşadığı saldırılara ilişkin konuşan Ş.T, "Transların mücadelesi gündemimizde. Ne yapabiliriz diye tartışıyoruz. Bir arkadaşım hormon ilaçlarına erişmekte sıkıntı yaşıyor. 'Aile yılı' ilanından sonra özellikle uyum süreciyle ilgili sıkıntıları arttı. Ben aslında bunun öznesi değilim, ama öznesi olanların yaşadıklarını görünce çok sinirleniyorum. Bir şey yapmak istiyoruz, ama gücümüz bir yere kadar. Kısıtlanıyoruz, sadece Transa Pride'a katılıp görünürlük sağlayabiliyoruz" dedi.

'SOL ÖRGÜTLER LGBTİ+ MÜCADELESİNDE İNİSİYATİF ALMALI'
Tüm saldırılara karşı LGBTİ+'ların sokakta olduğunu, mücadele ettiğini kaydeden Ş.T, "sol örgütlerin yeterince kapsayıcı olmadığı", translara dönük zulmü odaklarına almadıkları yönündeki eleştirisini dile getirdi. Ş.T, şöyle devam etti: "Trans Pride'da çok az insandık. Özgürlük mücadelesi veren toplulukların, özgürlük mücadelesi veren topluluklara destek olması daha iyi olurdu. Kamuoyunda etki yaratmakta sıkıntı yaşıyoruz, daha fazla olsak daha fazlasını yapabiliriz. Bence sol örgütler bu mücadelede inisiyatif almalı, zulüm gören insanlara destek vermeli. Dayanışma açısından sosyal medyalarında daha fazla görünürlük sağlayabilirler. Bazı arkadaşlara devlet özel olarak saldırıyor, yargı kıskacına alıyor, takip ediyor. Yakın zamanda iki arkadaş tahliye edildi (Sinem Çelebi, Hivda Selen). Şöyle bir örnek vereyim, pride zamanı bir piknik yapacaktık. 20 kişiysek polis 30 kişiydi. Başımızda bekledi, bitene kadar gitmedi, GBT yaptı, 5-6 saat birlikte piknik yaptık."

LGBTİ+'lara dönük gözaltıların diğer gözaltılardan farklı olduğunu belirten Ş.T, LGBTİ+ eylemlerinde gözaltına alınanların bir gece kalıp bırakılmama durumuyla karşılaştığını, iki gözaltı süreçlerinin birbirinden farklı olduğunu söyledi.

'DENEYİM AKTARIMI OLMASI İYİ OLURDU'
Ş.T'nin LGBTİ+ mücadelesi yürütenlere yönelik de bir eleştirisi var, deneyim aktarımının yapılamaması. Şöyle açıkladı Ş.T: "Daha çok öğrencilerle sahadayız. Ben daha çok büyük insanlar yani yol gösterecek, geçmiş deneyimlerini paylaşacak insanlar görmek isterim. Onların bize destek olduğunu görsem daha motive olurum."

Üniversitede Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu projesi başlattıklarını hocalarıyla konuştuklarını ve fakat ihraç süreçleri nedeniyle pek çok hocanın çekindiğini aktaran Ş.T, "Biz sinmiyorsak onlar da sinmese güzel olur" diye ekledi.