19 Nisan 2024 Cuma

Av. Dizdar: Yargı ataerkil bakış açısından bağımsız değil

Kadına yönelik her türlü şiddet ve çocuk istismarı davalarında yargının, kadına yönelik toplumsal bakış açısıyla hareket ettiğine ve fail erkekleri cezasızlıkla ödüllendirdiğine dikkat çeken avukat Bahar Melek Dizdar, kadınların kazanılmış hakları için örgütlü ve dayanışmayla mücadele etmesi gerektiğini belirtti.

İktidarın kadın ve çocuk düşmanı politikaları ve yargının cezasızlık politikaları erkekleri kadın ve çocuğa yönelik her türlü şiddeti uygulama konusunda teşvik etti. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi'nden çekilinmesinin ardından bu şiddet arttı.

Öte yandan hukukçuların ve hak savunucularının tepkilerine rağmen AKP-MHP oylarıyla Meclis'ten geçen 4. Yargı Paketi olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle birlikte çocuk istismarı davalarında "somut delil" şartı getirildi.

Erkek şiddetine çeşitli bahanelerle "indirim" uygulanırken; hayatta kalmak, şiddete karşı kendisini savunmak amacıyla özsavunma hakkını kullanan kadınlar ise en yüksek cezalarla bir de yargının şiddetine uğruyor.

Avukat Bahar Melek Dizdar, yargının kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz; çocuğa yönelik istismar suçlarını işleyen erkeklerle, özsavunma hakkını kullanan kadınlara yaklaşımı arasında farkı ETHA'ya değerlendirdi.

'YARGILANMALAR MAALESEF AYNI DEĞİL'
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin her zaman yargıda karşılarına çıktıklarını söyleyen Dizdar, erkeklerin şiddetine uğrayan kadınları dosyaları ile kadınların 'sanık' olarak yer aldığı dosyalarda yargının yaklaşımının aynı olmadığına dikkat çekti, "Yargının toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden, ataerkil bakış açısından bağımsız olmadığını gözler önüne seriyor" dedi.

Kadına yönelik şiddet dosyalarında, çoğu zaman şiddeti uygulayan erkeğin değil kadının suçlandığına dikkat çeken Dizdar, "Avukatlar olarak adaleti bir şekilde işletmeye çalışıyoruz ama her zaman eşit bir şekilde işlemiyor maalesef. Erkekler arasında yaşanan hukuksal sorunlarda görülen davalarda, erkeklere uygulanan hükümlerle, takdiri nedenlerle kadınlara uygulananlar aynı olmuyor. Kadınlar bu adaletsizliği ve devletin koruması gereken haklarını koruyamadığını gördüğü için bir yerden sonra özsavunma yani bizim meşru müdafaa dediğimiz olayları yaşamak zorunda kalıyor" diye konuştu.

'KADINLAR YARGILANIRKEN, SANIK LEHİNE YORUM UYGULANMIYOR'
Kadınların, "Ne işi vardı orada", "O saatte ne yapıyordu", "Ne yedi ne içti", "Neden görüştü" sözleriyle yargılandığının altını çizen Dizdar, şöyle devam etti: "Ceza hukukunda 'sanık lehine yorum' ilkesi var ama görüyoruz ki erkeklere uygulandığı gibi kadınlara uygulanmıyor. Kadınlar sanık olduğu zaman 'sanık lehine yorum' ilkesi maalesef terse dönüyor. Biz de bu nedenle yargının da toplumsal değerlerle, özellikle aile kavramıyla, kadına bakış açısıyla hareket ettiğini söylüyoruz. Elimizdeki veriler ve takip ettiğimiz davalarda da bunu görüyoruz."

Kendisine sistematik şiddet uygulayan ve seks işçiliğine zorlayan erkeğe özsavunma hakkını kullanan Çilem Doğan'ın Yargıtay'da görülen davasını hatırlatan Dizdar, "Şöyle bir örnek vermek istiyorum; Adil Işık'tan mesaj geldiğini gören erkek eşin, kadın eşi öldürdüğü olay. Adil Işık'ı erkek sanması onun adına haksız tahrik nedeni olarak uygulandı. Bu indirimler meşru müdafaa hakkını kullanan kadınları için geçerli değil" diye konuştu.

Bir kural ve kanun olduğunu ve herkese eşit uygulanması için mücadele ettiklerini dile getiren avukat Bahar Melek Dizdar, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa'nın uygulanması için mücadele etmelerinin nedenlerinden birinin de bu olduğunu kaydetti.

'TANIĞI OLAMAYACAK SUÇLARDA TANIK OLMADIĞI İÇİN BERAAT KARARI VERİLİYOR'
Çocuk istismarı davalarında tanık aranmasına ilişkin ise Dizdar, şunları söyledi: "Niteliği ve doğası gereği tanığı olamayacak suçlarda, mahkemelerde tanık olmadığı nedeniyle sanıklara beraat veriliyor. Cezasızlık ile onları ödüllendiriyor. Buna sosyolojik olarak bakmak, toplu incelemek lazım. Dışarıda olan failler, bu cezasızlık algısıyla harekete devam ediyor. Her gün bir kez daha kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik istismar haberi duymamızın, bu tarz olayların yaşanmasının sebebi budur."

'MEDENİ KANUN EN BÜYÜK KAZANIMLARIMIZDAN'
Örgütlü olmanın önemine vurgu yapan Dizdar, kadın dayanışmasına ve kadınların birlikte mücadelesinin önemine de dikkat çekti. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını hatırlatan Dizdar, 6284'e sahip çıkmanın önemine değindi, Medeni Kanunu'nun da son derece önemli olduğunu dile getirdi. Dizdar, Medeni Kanunu'na ilişkin şu ifadeleri kullandı: "Medeni Kanunu'ndan bahsetmekten korkuyoruz, birilerinin aklına sokmak ya da uyuyan devi uyandırmak istemiyoruz. Medeni Kanun bizim en büyük kazanımlarımızdan. Kadınların elde ettiği haklara bakıldığında bir günde kadınlara hadi gelin, haklarınızı verelim, metin hazırlayalım denmedi. Birçok kadının birlikte hareket etmesi, mücadelesiyle haklarını adeta söke söke aldığı bunları kanunlaştırdığı bir süreçten bahsediyoruz.

"6284 özel bir kanun, ama Medeni Kanun'un önemini anlarsak ve bunun nasıl oluştuğunu, bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlarsak yolumuzu belirleyebiliriz. Biz hukuk alanında gönüllü çalışmalarla, birbirimize destek olur ve aslında bunun sadece hukuki bir mesele olmadığına dikkat edersek işimizin daha kolay olacağını düşünüyorum."

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nün yaklaştığını hatırlatan Dizdar, şiddetin somut olarak fiziki olması, hak ihlalinin ise görünür olması gerektiği yönündeki algının değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Sorunun bireysel ve sadece Türkiye'de olmadığını da söyleyen Dizdar, olayın toplumsal ve siyasal bağına değindi. Hukukçular olarak ve kadın mücadelesi yürütenler olarak dayanışmayla mücadelenin bireylere değil bu düzene karşı olduğunu hatırlayarak yürümek gerektiğini söyledi.

'ÖRGÜTLÜ VE SİSTEMLİ BİR ŞEKİLDE HAREKET ETMELİYİZ'
Avukatların dışında diğer meslek örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin yardımlaşması ve dayanışmasının son derece önemli olduğunu belirten Dizdar şöyle konuştu: "Hemen hemen her şehirde baroların insan hakları merkezi var, kadın hakları merkezi var, toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonları var. Bununla birlikte diğer meslek örgütlerinin, STK'ların da bu tip örgütlenmeleri var. Kadına yönelik şiddet ve çocuğa yönelik istismardan kurtulmak istiyorsak bu mekanizmaları işletmek zorundayız. Bulunduğumuz konumda etkimiz nereye olabilecekse o etkiyi göstermek zorundayız; hukuksa hukuk, hekimse hekim, mimarsa mimar kimliğiyle her zaman ulaşabildiğimiz, değebildiğimiz her noktaya ulaşmalıyız.

"Bu konularla her zaman ilgileniyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele ediyoruz ama 8 Mart ve 25 Kasım'da ortaya çıkan çalışmalar oluyor. Sadece o günler gördüğümüz örgütler oluyor. Bunu hayatımızın her alanına yedirmemiz, entegre etmemiz gerek. Örgütlü ve sistemli bir şekilde ilerlemeliyiz."