21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Kürtler Paris'i neden yaktı?

O görüntüler, Amed'in serhildan görüntülerini hatırlattı. Bu öfkenin nedenini iyi anlamak gerek. 10 yıldır sağlanmayan bir adalete tepkiydi bu.

Paris'te Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi'nde gerçekleşen katliamın ardından Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in yaptığı açıklama, içerik bakımından sarayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıklamalarını hatırlattı.

Daha failin bağlantıları araştırılmadan, "Tek başına yaptı", "Özellikle yabancıları hedef aldı, Kürtleri öldürmeyi amaçlayıp amaçlamadığı belli değil" açıklamaları, Fransa devletinin bu katliamı bir tetikçinin üzerine yıkarak kapatma eğiliminde olduğunu gösterdi.

10 yıl önce Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in katledilmesinde adaleti sağlamayan ve gerçeği sadece Kürt toplumundan değil, kendi toplumundan da saklayan Fransa devletinin bu tutumu, elbette, onu da tüm bu yaşananlardan sorumlu tutuyor.

Bu sorumluluktan kurtulmanın tek yolu, Kürt halkının istediği gibi gerçeği açıklamak, adaleti tesis etmek.

Fransa yargısı ve polisinin iddia ettiği gibi bu olay ırkçı bir saldırı olarak geçiştirilemez. Elbette, bir Fransız ırkçısı tarafından Fransız olmayan bir topluluk hedef alındığı için ırkçı bir içerik taşır. Ancak, sadece bu değildir.

Bu saldırıda çok açık ki, Evîn Goyî hedef alınmıştır. Ömrünü özgürlük mücadelesine adamış bir devrimci, Rojava halklarının DAİŞ karşısında kazandığı zaferin öncü komutanlarındandır.

Bu yönüyle bu saldırı, Kürt halkına ve Kürt özgürlük hareketine karşı yürütülen imha ve soykırım konseptinin bir parçasıdır. Genel saldırı konseptiyle birlikte aynı zamanda bir süredir devam eden eylemler nedeniyle Türk devletinin kimyasal silah kullanarak insanlığa karşı işlediği suçun teşhir olmasının intikamını almak için bir mesaj taşıdığının da altını çizelim. Ayrıca özel olarak Kürt kadın direnişi hedef alınmıştır. Kısa bir süre önce Süleymaniye'de Nagihan Akarsel katledildi. Kürt kadın öncülere yönelik yürütülen suikastlar saldırısının bir parçasıdır.

Tüm bu olanlar içinde bir diğer nokta ise, faşist şeflik rejiminin, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in katledildiği 9 Ocak saldırısından kimi sonuçlar çıkardığı anlaşılıyor. Bu kez tetikçi olarak, yaşı ilerlemiş bir Fransız ırkçıyı kullandılar. Sakineleri katleden Ömer Güney'in bağlantıları çok kısa sürede deşifre olmuştu. Etrafında "deli" olarak bilinen yaşlı bir Fransız tetikçi ile faillikten kurtulacaklarını düşündüler ancak Kürt halkı, buna izin vermedi. Katliamın gerçekleştiği ilk andan itibaren katile işaret etti: Faşist şeflik rejimi.

Katilin gözaltı sırasında "Sağlık durumu iyi değil" denilerek kliniğe sevk edilmesinin de bir planın parçası olduğunu gözardı etmeyelim. Süreç içerisinde ya "ruh sağlığı iyi değil" diyebilmenin ya da tıpkı birinci Paris Katliamı'nın tetikçisi MİT'çi Ömer Güney gibi hapishanede öldürülmesinin zemini de oluşturulmaya çalışıldı. Ömer Güney'in ölüm "nedeni" beyin tümörüydü, bu Fransız katilin ki, yaşlılık olur muhtemelen.

Katil, hapishaneden 12 Aralık'ta çıktı. 10 gün içinde bir kültür merkezi ve iki işyerini hedef alan bir saldırıyı planladı, silahları temin etti. Üstelik kimi öldüreceğini de gayet iyi biliyordu. O gün Kültür Merkezinde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Evîn Goyî'nin olacağından haberdardı.

Tüm bu gerçekler ortadayken, Fransız yetkililer, tetikçi için "tek başınaydı" dedi ve buna inanmamızı bekledi. Çok açık ki, bu açıklamalar Türk devletinin bu katliamdaki rolünü gizlemeye çalışmaktan başka bir sonuç yaratmadı.

9 Ocak Katliamı'nın yıldönümünde gerçekleşen ikinci katliama ve bu katliam karşısında Fransa'nın aymazlığına karşı gelişen tepkinin boyutunu Paris sokaklarında gördük.

O görüntüler, Amed'in serhildan görüntülerini hatırlattı. Bu öfkenin nedenini iyi anlamak gerek. 10 yıldır sağlanmayan bir adalete tepkiydi bu. Paris'te gerçekleşen bir katliamı gerektiği gibi aydınlatmayarak adaletin yerini bulmasını engelleyen de Fransa devleti oldu.

Bu öfke, Fransa ile Türk devleti arasındaki işbirliğine yönelikti. Yasını tutmak isteyen bir halkın karşısına dikilen polis gücüne duyulan bir tepkiydi.

Katledilenlerden biri birkaç yıl önce ülkesini terk etmek zorunda kalan sanatçı Mîr Perver. Hapsedilmemek için, yaşamak için geldiği bir Avrupa ülkesinde katledildi. Paris sokaklarını tutuşturan öfkenin bir nedeni de, dünyanın hiçbir yerinin Kürtler için güvenli olmamasıydı.

İkinci Paris Katliamı'nın faili faşist şeflik rejimidir. Zaten, kısa adıyla SS olan Süleyman Soylu, katliamdan bir gün sonra yaptığı "Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye'deki teröristleri değil, dünyadaki teröristleri temizleyecek" açıklamasıyla katliamı üstlenmiş oldu.

Fransa devleti de katliamın ardından aldığı tutumla, işbirlikçi olduğunu gösterdi. Eğer işbirlikçi değilse, istihbarat örgütü ya da polis gücü vs ile bu katliamın herhangi bir yerinde bulunmuyorsa, her iki katliamla ilgili gerçekleri açıklayarak işe başlayabilir.