9 Mayıs 2024 Perşembe

Ahmet Ayva yazdı | Alain Badiou'nun kapitalizmin tehdidi altındaki aşkı

Badiou, Fransa'daki bir flört-chat sitesini baz alarak, gördüğü reklam ofisinden yola çıkarak, "aşkın tehdit altında olduğunu" Meetic uygulamasının "aşkı kuşattığını" ileri sürüyor. Bu uygulamalar aracılığı ile iki tehlikeli ögeden söz ediyor: Birincisi görücü usulü olması, ikincisi -ki en önemli gördüğü- 'aşkın öneminin yadsınıyor olması' diyor. Bu durum doğallığı ortadan kaldırıyor. Yapay ve üretken olmayan, değerden, emekten uzak sevgi üretiyor. Bu biçimi ile bakıldığında, felsefi boyutu ile incelendiğinde, doğru ve yerinde bir tespit olduğunu, sadece bu haliyle vurgulamak gerekir. Daha net söylersek, ortada "karşıdan düzenlenmiş ilişki veya yönlendirilmiş aşk var" diyebiliyoruz.

Fransız felsefeci, sosyalist politikacı Alain Badiou'ya göre; "Aşk tehdit altındadır" ki bunu 2008'lerde söylüyor. Tehdit ise kitle iletişim araçlarının ürünü olan çevirimiçi chat-flört application ve sitelerinden gelmektedir. Badiou buradan başlayarak aşkın felsefe, siyaset, yaşam ve sanatla arasındaki diyalektik ilişkiyi bir fikir bütünlüğü içerisinde, Lettre dergisi kurucularından Nicolas Truong ile yaptığı söyleşiyle anlatmaya, anlamlandırmaya ve tartışmaya çağırıyor. Söyleşi 'Aşka Övgü' ismiyle kitaplaştırılmış, ilk baskısı Can Yayınları tarafından yapılmış, aradan geçen on yılın ardından 2021 yılında Tellekt Yayınları kitabı aynı ismiyle tekrar okuyucuya sundu. Özellikle "yaşamın son bir buçuk yılda çevrimiçileştiği" bir dönemde, yani pandemi koşullarında bunu sunmaları, bir fikir tartışması yapılması bakımından önemli bir yerde duruyor. Çünkü bu dönem de neredeyse Badiou'nun tartıştığı dönemdeki gibi, başta dijital platformlar olmak üzere çekilen belgesellerinde etkisiyle "çevrimiçi gündemli" ilerlemekte.

Peki Badiou ne diyor(du), bugün ise ne aşamadayız. Badiou, Fransa'daki bir flört-chat sitesini baz alarak, gördüğü reklam ofisinden yola çıkarak, "aşkın tehdit altında olduğunu" Meetic uygulamasının "aşkı kuşattığını" ileri sürüyor. Bu uygulamalar aracılığı ile iki tehlikeli ögeden söz ediyor: Birincisi görücü usulü olması, ikincisi -ki en önemli gördüğü- 'aşkın öneminin yadsınıyor olması' diyor. Bu durum doğallığı ortadan kaldırıyor. Yapay ve üretken olmayan, değerden, emekten uzak sevgi üretiyor. Bu biçimi ile bakıldığında, felsefi boyutu ile incelendiğinde, doğru ve yerinde bir tespit olduğunu, sadece bu haliyle vurgulamak gerekir. Daha net söylersek, ortada "karşıdan düzenlenmiş ilişki veya yönlendirilmiş aşk var" diyebiliyoruz.

Kadın-erkek, LGBTİ+ ilişkilerini ve koşullarını kolaylaştırmak, iletişimi ve sosyalleşmeyi gelişkin kılmak için ortaya çıktığını söyleyen, niyeti hiçte insanal olmayan bu sistem, aslında insanı, yaşamın ve duyguların gelişen dinamiklerine yabancılaştıran bir yerde duruyor. Bizler bu süreci kitle iletişim araçlarının yeni düzeylere geldiğini görerek, yaşayarak deneyimliyoruz. Burjuva düşünüş tarzının ürünü olan liberter bakış açısı ile sunulan, kitlelerin rızası olmadan rıza üreten, ürettikçe insanı doğallıktan uzaklaştıran bu durum kat be kat artmaya devam ediyor. Badiou tam da bu tehlikeyi görüp, aşkın tehdit altında olduğunu söylüyor. Ve bunu aşmanın yolunun Rainboud'un ünlü "Aşkı yeniden icat etmek gerek" sözüne bağlı kalarak yeni bir bakış açısı oluşturmaya çalışıyor. "Dünya gerçek anlamda yeniliklerle dolu, aşkta bu yenilenmenin içinde yerini almalı. Güvenliğe ve rahatlığa karşı riski ve serüveni yeniden icat etmeli"¹ diyerek, kitle iletişim araçları ile "risksiz aşk", "sıfır risk" arz ettiğini ileri süren "aşk koçluğuna" soyunanlara karşı aşkın direnişe geçmesi gerektiğini söylüyor. Elbette Badiou bir felsefeci olarak duruma ve olaylara felsefi bakış açısı ile yaklaşıyor. Fakat Badiou'nun sadece felsefeci yanı yok, aynı zamanda sosyalist, antikapitalist kimliği de var. O, tüketim toplumunun içinde bulunduğu durumu salt felsefi boyutu ile alırken -ki ola da bilir- aşka övgüler dizerken, aşkın içinde bulunduğu tehlikeyi ve tehdidin, kimler tarafından oluşturulduğunu daha sarih koymuyor. Duruma böyle yaklaşınca "aşkın acınası hali"ni anlatmaktan, kapitalizmin vahşi yüzü geri planda kalıyor.

Elbette dün olduğu gibi bugün de insan ilişkisine, ilişkilerine dair olan ne varsa, yaşayış, duygulanış ve eyleyişte de durum pek farklı değildir. Hatta bugün kapitalizmin kuşatması altında olan bilişim ve teknolojideki atılım ve gelişme düzeyi geçmişle bugün arasındaki tartışmayı daha canlı kılıyor. Teknolojinin avantajları ve dezavantajları da ancak bu tartışmanın içeriğiyle bir anlam kazanıyor. Aşkın yaşamdaki anlamı, anlamsızlaştırılması, önemi ve önemsizleştirilmesi için harcanan çabaların, nedenlerini bu boyutu ile ele alırsak sorgulama haline ve bilinç değişimine zemin hazırlayabiliriz.

Bu sorgulamayı Badiou'nun felsefi yaklaşımı ile yapmak da mümkün. Fakat onun cılız öne çıkardığı, hatta çıkaramadığı kapitalizm olgusu geçmiş tartışma ve önerileri ile ele alınıp pratikleştirilemez. Kapitalizmin varoluşsal krizi derinleştikçe, o, toplumu bu krizden uzaklaştırmak, yönünü şaşırtmak için büyük çaba harcamaktadır. On yıl önce Fransa'daki Meetic chet-flört sitesini, uygulamasını, bugün suyun dahi ulaşmadığı yoksul Afrika ülkesine ulaşan Tinder ve türevleri, tarihte görülmeyecek şekilde silip kenara atmıştır. İşte bu tür uygulamalarla "aşk pazarlamacılığı" bugün profesyonel bir burjuva iş kolu haline gelmiş, neredeyse "her" yazılımcı istediği ürünü, talep olmadan piyasaya sürerek, beklentileri daha da yükselterek "duygu tacirliğini" meslek haline getirmiştir. Bu durum her ne kadar Badiou'nun "aşk tehdit ve tehlike altında" olduğu tespitini doğrulasa da, esasen insanlık bir bütün olarak tehdit altındadır. Bu tehdit öyle, geleceği distopik olarak ele alanların, yapay zeka ve robotiklerin bizi ele geçireceği idealist bakış açısından gelmemektedir. Badiou'nun söylediği gibi: İnsanal bir çürümenin, yabancılaşmanın derinleşip büyümesinden gelmektedir. Badiou bu felsefi bakış açısını ortaya koymakta haklıdır, gelecek aslında bugündür. Sorun geleceğin değil, bugünün sorunudur. Liberterler bunu tartışmanın dahi bireyin özgürlüğünü kısıtladığını söyleyerek, antikapitalistleri ahlakçı olarak suçluyor. Durumu ele alırken elbette "ahlakçı" bakış açısı ile değil, sınıfsal düzlemde ele almakta fayda var. Kimin ne yiyeceğine, ne giyeceğine, nereye gidip gidemeyeceğine karar verdiği kadar, kimin kimi sevip sevmeyeceğine, kime aşık olabileceğine de geleneksel feodal aile yapısındaki işleyiş gibi modern feodal olan kapitalizm karar vermektedir. Eğer bir ahlakçılık aranacaksa daha çok kapitalizm de aranmalıdır. Tam da buradan hareketle içeriği itibariyle insanı kategorize eden, imtiyazlılar ve imtiyazlı olmayanlar diye ayıran, çalıştığı iş kolundan, bulunduğu konuma, eğitim düzeyine sınıflandıran, bir gösteri toplumu dışında bir şey yaratmayan ve duyguyu sermayeye tabi kılan bu muhtekir* "aşk dünyası" ve Alain Badiou'nun 'Aşka Övgü'sü ancak bu bakış açısı ile okunabilir.

1- Aşka Övgü- Alain Badiou- Nicolas Truong
Çeviri: Orçun Türkay - Tellekt Yayınları

*Muhtekir: Vurguncu