19 Nisan 2024 Cuma

4 yılda 1,5 milyondan fazla kişiye 'örgüt üyeliği' soruşturması

Türkiye'de 4 yılda 1,5 milyondan fazla kişi hakkında 'yasadışı örgüt üyeliğinden' soruşturma açıldı. Bu verilere 2021 yılı dahil değil. Eylem ve etkinliklere katılanlar, sosyal medya paylaşımları, HDP, ESP gibi partilerin üye ve yöneticileri, çalışmalarına katılanlar ve sosyalist gazeteciler sık sık 'örgüt üyeliği' gerekçesiyle gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Adalet Bakanlığı verilerine göre 2016-2020 yılları arasında 1 milyon 576 kişi hakkında 'yasadışı örgüt üyesi' oldukları iddiasıyla soruşturma açıldı. Bu verilere 2021 yılı dahil değil.

KESKİN: DEVLET POLİTİKALARINI ELEŞTİRMEK TERÖRİST SAYILMAKLA EŞDEĞER
4 yılda 1,5 milyondan fazla kişi hakkında yürütülen 'örgüt üyeliği' soruşturmalarına ilişkin Independent Türkçe konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 30 yıldır insan hakları hareketinin içerisinde olduğu hatırlattı, ifade özgürlüğünün bu denli kısıtlandığı bir süreç hatırlamadığını söyledi.

Keskin, resmi ideolojiden farklı düşünmenin veya devlet politikalarını eleştirmenin 'terörist' sayılmakla eşdeğer görüldüğüne vurgu yaptı.

Devletin halka yönelik saldırı politikalarına da değinen Keskin, "Hangisi terör? Devletler de şiddet eylemleri uyguluyor" dedi.

'ŞU AN SİLAHLI ÖRGÜT ÜYESİ SAYILIYORUM'
Hakkında 10 yıllarca hapis cezasıyla açılan davalara değinen Keskin, her an hapishaneye girmeyi beklediğini dile getirdi. Hakkında verilmiş 7 yıl hapis cezasını hatırlatan Keskin, "Bunun dışında cumhurbaşkanına hakaret ve 'terör' propagandası gibi suçlardan toplamda 26 yıl 9 ay hapis cezam var. Her an hapse girebilirim ama karısını öldürmüş mafya lideri Alaattin Çakıcı, herkesi tehdit etme özgürlüğüne sahip. Bu değerlendirmeyi de kamuoyunun takdirine bırakıyorum" diye konuştu.

KARTAL: HUKUKİ DEĞİL SİYASİ REFLEKS
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) Genel Başkanı Kaya Kartal da sözü edilen problemin Türkiye'nin en kadim problemlerinden biri olduğunu kaydetti, 1990'lı yıllardan beri bu durumun yaşandığını anımsattı.

Düzenin kalıplaşmış ideolojilerinin dışında kalan ya da sistem tarafından radikal olarak görülen kişi ve kesimlerin çeşitli ceza dosyalarıyla karşı karşıya kaldıklarını vurgulayan Kartal, "Bunlar çoğunlukla 'terör örgütü' çerçevesinde yaftalanarak bu süreçleri yaşadılar. Emniyette polisler, uyduruk veya ilgili grup kendilerine hangi ismi vermişse 'X terör örgütü' diye yaftalıyordu. Neticede hiç adını duymadığımız örgütler üzerinden yargılamalar yapılıyordu" diye konuştu.

2000'li yılların ortalarından itibaren ise silah kullanıp kullanmadığına bakılmaksızın gözaltına alınan kişilerin herhangi bir örgüt ile yaftalanarak toplu bir şekilde bir dosyalar açıldığını kaydeden Kartal, "Bu dosyalar açısından bakıldığında refleksin özellikle hukuktan ziyade siyasi bir refleks olduğunu gördük ve görüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Dosyaların savcı ve hakimlerden ziyade polisler tarafından oluşturulduğunu belirten Kartal, "En basit hak söylemleri ve siyasi itirazlar ya da muhalif söylemler sistem dışı görüldüğü anda otomatikman 'terörizm' ile yaftalamıyor. Çünkü terörist dediğiniz insanın tutuklanma veya ceza alma ihtimali daha yüksek. Bir tür kolaycılığa dönüşmüş durumda. O dosyalarda hakim, savcı filan yok. Suç olup olmadığı incelenmiyor. Avukat olarak o dosyalarda biz de kendimizi ifade edemiyoruz. Bunun tamamen komut eksenli ve güvenlikçi politikalardan kaynaklandığını düşünüyorum" dedi.

BAKKALCI: GÜVENLİKÇİ POLİTİKALAR İNSAN HAKLARINI TEMELDEN SARSIYOR
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Dr. Metin Bakkalcı da Türkiye'de güvenlik eksenli politikanın baskın olduğu düşüncesinde.

Veriler ışığında defalarca açıklama yaptıklarını kaydeden Bakkalcı, "İnsan haklarını temelden sarsan ve örseleyen güvenlik yaklaşımı ülkemizde öteden beri vardı" dedi.

Son dönemde "güvenliklileştirme" sözcüğünün üretildiğini dile getiren Bakkalcı, bunun güvenlik politikasını esas alan rejim fikriyatının bir başka aşaması gibi düşünülmesi gerektiğine vurgu yaptı.