25 Aralık 2024 Çarşamba

'Yaşamak, yaşatmak ve faşizmi yenmek için 25 Kasım'da sokaklara'

İktidarın saldırılarına rağmen sokakları terk etmeyen kadınlar, 25 Kasım'da da yaşamak, yaşatmak ve yan yana olmak için sokaklarda olacak. Kadın katliamlarının durması, kazanılan haklara sahip çıkılması ve antifaşist mücadelenin büyütülmesi için 25 Kasım'ın bir eşik olduğunu belirten SKM Sözcüsü Deniz Aktaş, tüm kadınları 25 Kasım'da sokaklara çağırdı.

İktidarın kadın düşmanı politikaları nedeniyle kadınlar ölüyor, öldürülüyor, sömürülüyor. Cinsiyetçi politikalarla kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti körükleyen iktidar, hiçbir alanda kadınların taleplerine yer vermiyor. Kadınların kazanımlarına yönelik saldırılar sürüyor, şiddeti engellemek yerine İstanbul Sözleşmesi'ni hedef alıyor. Sokağa çıkan kadınlara saldırıyor. 

Kadınlar, erkek egemen sistemin ve iktidarın tüm saldırılarına rağmen sokakları terk etmiyor, hakları için direniyor. Kadınlar şimdi, haklarını, hayatlarını ve birbirini korumak için yürüttükleri direnişi bir kez daha 25 Kasım'da sokaklara taşıyacak.

Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) de 25 Kasım'ı "Erkek devlet şiddetine karşı isyandayız, özsavunmadayız" şiarıyla karşılıyor. SKM Genel Sözcüsü Deniz Aktaş ile 25 Kasım'a giderken yürüttükleri kampanyayı, kadınların taleplerini ve antifaşist mücadeleyi konuştuk. 

SKM olarak, üç ay önce kampanya başlattıklarını hatırlatan Aktaş, İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik saldırı başta olmak üzere kadına yönelik şiddete karşı kampanyayı karma olarak tüm ESP üyeleriyle yürüttüklerini belirtti.

'ERKEKLER DEVLETTEN GÜÇ ALIYOR, DEVLETİN ARKASINA SIĞINIYOR'
Kadına yönelik şiddet ve İstanbul Sözleşmesi'nin gasp edilmesine karşı verdikleri mücadeleyi faşizme karşı mücadele olarak ele aldıklarını vurgulayan Aktaş, kampanya boyunca sözleşmenin uygulanması için imza topladıklarını, İpek Er'e tecavüz eden Uzman Çavuş Musa Orhan'ın tutuklanması talebini yükselttiklerini, sistematik erkek şiddetine karşı özsavunma hakkını kullandıkları için tutuklanan kadınlarla dayanışma için eylemler yaptıklarını, dayanışma kartları gönderdiklerini hatırlattı. Aktaş, AKP'li Şirin Ünal'ın evinde şüpheli olarak ölü bulunan Nadira Kadirova ve Eski İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın oğlu AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağır ile evinde röportaj yaptıktan bir gün sonra ölü bulunan Yeldana Kaharman'ın şüpheli ölümlerinin aydınlatılması ve AKP'lilerin cezalandırılması için de eylemler yaptıklarını söyledi. Son dönemde devletin kadınlara yönelik saldırılarının arttığını kaydeden Aktaş, "Kadın katillerinin doğrudan devlete yakın kişiler olması dikkat çekici" dedi.

Aleyna Çakır'ı katleden Ümitcan Uygun'un da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya seslenerek, "Ben de sizdenim" demesinin, kadın katillerinin devletten cesaret aldığının göstergesi olduğunu söyleyen Aktaş, "Davalarda erkekler yaptıkları savunmalarda devletin arkasına sığındı. Pınar Gültekin’i vahşice katleden Metin Cemal Avcı’nın 'ben yakalanacağımı düşünmüyorum’ demesi, cinayetleri çok ayrıntılı bir şekilde rahatlıkla anlatabilmesi bunun göstergesi" dedi.

'KÜRDİSTAN'DA SAVAŞ KADIN BEDENİNE YÖNELİK SALDIRILAR ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLÜYOR'
Kampanya süreci boyunca "Gülistan Doku nerede?" talebini de yükselttiklerini anımsatan Aktaş, Gülistan'ın kaybolmasında baş sorumlu olan Zaynal Abarakov'un ifadesinin dahi alınmadığını belirtti. Aktaş, "Uzman Çavuş Musa Orhan tutuklanmadı, korundu. Zaynal Abarakov bırakın tutuklanmayı, ifadesi dahi alınmadı. Kürdistan'da sömürgeci savaş politikaları, kadın bedenine yönelik saldırılar, kadın kimliğine yönelik saldırılar üzerinden yürütülüyor" diye konuştu. 

"Tüm bunlar faşist devletin cins politikasıdır" diyen Aktaş, faşist saldırılarla toplumsal muhalefetin yok edilmek istendiğini, ilk olarak da kadınların ve kadın hareketinin hedef alındığının altını çizdi. 

'YAŞAMAK VE ÖZGÜRLEŞMEK İÇİN FAŞİZMİ YENMELİYİZ'
Antifaşist mücadelenin, kadın hareketi bakımından önemli olduğuna işaret eden SKM Sözcüsü Aktaş, şöyle devam etti: "Faşist şeflik rejiminin politik İslamla harmanlanmış politikalarından en fazla kadınlar etkileniyor. Kadınların haklarını gasp ederek, kadın hareketini ezmeye çalışarak toplamda devrimci demokratik tüm güçler sindirilmek isteniyor. Kadın hareketi, hakları ve kazanımları için kitlesel olarak bir araya geliyor. Ancak bu yeterli olmuyor. Kadına yönelik saldırganlık devlet ve erkeklerin eliyle yürütülüyor. Ki son dönemde devletin doğrudan müdahil olduğu saldırganlıklara dair tepkilerin zayıf kaldığını söylemeliyiz. Örneğin, İpek'in ölümüne, Musa Orhan'ın tutuklanmasına verilen tepki sınırlı oldu. Kürdistan'da eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet haklarına yönelik saldırılar için de böyle. Erkek şiddetiyle devlet şiddetinin birbirini beslediğini, güçlendirdiğini ve sonucunda cezasızlık politikasıyla ödüllendirildiğini görmemiz lazım. Bu anlamda kadın hareketinin bu sınırı aşmaya, kendisindeki sınırlamayı tartışmaya ve pratik hattını ortaya koymaya ihtiyacı var.

Aslında 8 Mart'larda, 25 Kasım'larda barikat başlarında yaşadığımız gerilimlerin bu sınırlarla doğrudan ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar olarak, mücadelemizde faşizme vurmayı hedeflemek zorundayız. Yani yaşamak için, özgürleşmek için faşizmi yenmeliyiz. Mücadelemiz sadece haklarımızı korumak için olmamalı. Bu bakımdan yol açışa, öncü bir konumlanışa ihtiyaç var mutlaka."

'LGBTİ+ HAREKETİYLE BİRLEŞMEK ÖNEMLİ BİR YERDE DURUYOR'
Faşizme karşı birleşik mücadelenin büyük önem taşıdığını söyleyen Aktaş, bu mücadelede LGBTİ+ hareketinin de önemli bir yerde durduğunu kaydetti ve ekledi: "Çünkü, sistemin kodlarını çözen bir yapıya sahip ve heteroseksist erkek egemenliğini hedef alıyor. Bu anlamda kadın hareketini besleyen, erkek egemenliğini çözen en önemli güçlerden bir tanesi olan LGBTİ+ hareketiyle buluşmak önemli bir yerde duruyor" dedi.

Devletin, polisiyle, yargısıyla, medyasıyla, diyanetiyle kadın düşmanlığını yaygınlaştırdığını ve derinleştirdiğini ifade eden Aktaş, "Bu örgütlü erkek yapısını, ancak örgütlü mücadelemiz ile yenebiliriz. Faşizmi hedeflemeliyiz, barikata yüklenmeliyiz" şeklinde konuştu. Aktaş, bu kapsamda mücadelenin yerellerde örgütlenmesinin ve sokak eylemlerinin önemli olduğunun altını çizdi, platformlar, inisiyatifler kurulabileceğini belirtti.

'ÖZSAVUNMA ÖRGÜTLÜ OLMALI'
Kadınların şiddete karşı özsavunma haklarını kullanmasının önemli olduğunu kaydeden Aktaş, şunları söyledi: "Özsavunmayı geniş bir çerçevede ele alıyoruz. Tek başına kadınların kendilerini savunması da bir özsavunma biçimi, faşizme karşı kurduğumuz örgütlülük de bir özsavunma biçimidir. Bu nedenle özsavunma, faşizme karşı mücadelede önemli bir yerde duruyor. Tek tek kadınların özsavunmasını geliştirmesi önemli ancak bunu örgütlü bir güce dönüştürmek çok daha sonuç alıcıdır. O nedenle sosyalist kadınlar olarak, örgütlü bir özsavunma araç ve biçimlerini oluşturarak, faşizme karşı mücadelenin çok daha etkili olabileceğini düşünüyoruz. Devlete karşı da, erkeğe karşı da özsavunma örgütlü olmalı. Erkek egemenliğinin yenilmesi böyle mümkün olacaktır."

24 KASIM'DA İMZALAR MECLİS'E VERİLECEK
25 Kasım'a kadar çalışmalarını sürdüreceklerini belirten Aktaş, bileşeni oldukları Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi tarafından, İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması için toplanan imzaları 24 Kasım'da bir heyet ile Ankara'da Meclis'e ileteceklerini ve kadın milletvekilleri ile görüşerek, takipçisi olmasını isteyeceklerini söyledi.

'YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN, FAŞİZME KARŞI SOKAKLARDA OLALIM'
Bu 25 Kasım'ı eşik olarak gördüklerini ifade eden Aktaş, "Faşizmle yüz yüze geleceğimiz günlerden biri olacak. Pandemi bahane edilerek yasaklar getirilmek isteniyor ama haklarımıza yönelik saldırılar da durmuyor. Bu anlamda duruşumuzu ve sokakları özgürleştirmemiz, bundan sonraki mücadele anlarımız ve günlerimiz bakımından bir eşik olacaktır. Tüm kadınları yaşamak ve yaşatmak için, özgürlük için, faşizmi yenmek için sokakta olmaya davet ediyorum" dedi.