19 Ağustos 2025 Salı

Veysel Baran yazdı | Yüreği ezilenlerle çarpan her aydın ve sanatçı o şovenist, demagojik uçurumdan çıkmalıdır!

İmzacıların tümüne değil fakat ezici çoğunluğuna çağrımızı bir kez daha yineleyelim: Uçurumdan çıkın! O şovenist metinden imzanızı çekin. Kürt halkının ve mevcut devlet sınırları içinde yaşayan ulusal toplulukların demokratik haklarının düşmanı olmak gibi dehşetle hatırlayacağınız, size asla onur kazandırmayacak bir tutumda ısrar etmeyin. Bu halk aydını, halk sanatçısı olmanın gereğidir.

Aydemir Güler-Kemal Okuyan TKP'sinin kılavuzluğunda imzaya açılan, "Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz" başlıklı imza metni bir ideolojik-siyasi onursuzluk belgesi olarak tarihin kayıtları arasına girdi.

Bu metne imza atan, işçi, köylü, ev emekçisi kadın, kamu emekçisi, emekli işçi, işsiz, serbest meslek dışında "unvanlar" taşıyan, bunu isimlerinin ardına eklemeyi özel ve değerli bir vurgu sayan kadınların, erkeklerin, LGBTİ+'ların bu vurgunun gerektirdiği sorumluluğu da sergilemesi gerekirdi, olmadı. Fakat en azından bu metnin içeriğini ve imzalarını öyle bir metnin altında tutup tutmayacağını bir kez daha düşünme hak ve olanağına sahipler. Onların tümünü değil, fakat ezici çoğunluğunu bu metinden imzalarını çekmeye, o lanetli uçurumdan çıkmaya davet ediyoruz.

Çünkü, anti-AKP'ci, antipolitik islamcı bir sosla örtülü olarak ezenler-ezilenler saflaşmasında herkesi ezenlerle birlikte olmaya çağıran o utanç metni, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli'nin ırkçı, faşist politik islamcı koalisyonuyla; Suriye ve Rojava'da Ahmet El Şara yönetimi ve ABD'li emperyalist küstah Tom Barrack'la; İran'da halk düşmanı politik islamcı molla diktatörlüğüyle aynı saftadır. Bütün bu zevatın üzerinde birleştiği amaç, "tek dil, tek millet, egemen ulusa ait tek devlet"tir. Yüz ciltlik bir kitap veya bin sayfalık bir bildiri olarak yazılsa da metnin önünüze koyacağı hedef bundan ibarettir.

Oysa, her üç devletin sınırları içinde çok sayıda ulus ve ulusal topluluk yaşamaktadır. Kürt ulusu, Beluc ulusu, Süryani, Keldani, Asuri, Arap, Çerkes, Laz, Ermeni, Rum, Roman/Çingene, Pomak, Boşnak, Türkmen, Azeri ulusal toplulukları hızla sayılabilir. Tümünün ana dili mevcuttur. Kürdistan'ın üç, Belucistan'ın bir parçası bu devletlerin sınırı içinde, siyasi ve iktisadi ilhak altındadır. Bu nesnel gerçeğin fotoğrafıdır. Herhangi bir söz kalıbıyla, demagojiyle ortadan kaldırılması imkansızdır.

Tıpkı Ermeni soykırımının gerçek olması gibi. 12 Mart, 12 Eylül askeri faşist darbelerinin, 15 Temmuz 2015 faşist politik islamcı saray darbesinin gerçek olması gibi. Tıpkı "47'liler" adlı romanın Füruzan'ın, "Duvar" filminin Yılmaz Güney'in, "Belki Yine Gelirim" adlı şiir kitabının Ahmet Telli'nin eseri olması gibi. Tıpkı Mustafa Suphi ve 14 komünistin kemalist yönetim tarafından katledildiği, sendika ve grev hakkının yine kemalist diktatörlük tarafından yasaklandığı; Nazım'a ve sosyalizm bayrağıyla ortaya çıkan yüzlerce insana kemalist devlet tarafından Sansaryan Han işkenceleriyle ve zindanla diz çöktürülmeye çalışıldığı gerçeği gibi. Tıpkı milyonların gözaltı, yüzbinlerin işkenceli sorgu ve hapishane çarkından geçirildiği, yüzlerce köyün ateşe verildiği, milyonlarca insanın göçe mecbur bırakıldığı, gözaltında kayıpların, idamların, kuşatılmış mekanlarda, sokaklarda katletme saldırılarının durmak bilmediği son yarım asırlık dönemde palavra radikali Aydemir Güler'in, Kemal Okuyan'ın ve teşkilatlarının dokunulmazlıklarını koruduğu, tırnaklarının bile kanamadığı gerçeği gibi!

500 dünya tekelinin egemen olduğu dünya kapitalizm çarkının sermaye üretmesi için milyarlarca insanı sömürüye, yoksulluğa, sağlık, eğitim, dinlenme olanaklarının en kıyısında kalmaya ve yaşam koşullarının ürettiği mutsuzluğa mahkum eden dünya düzenine itirazı olanların; tıpkı kadınların cins olarak ezilmesine, köleleştirilmesine olduğu gibi, bir halkın ulusal varlığının, dilinin, kültürünün, kendini yönetme hakkının savaş uçaklarıyla, tankla, topla, kimyasal silahlarla, köy yakmalarla, işkence, tecavüz ve gözaltında kaybetmeyle inkar ve reddedilmesine karşı olmak dışında düşünce-inanç-tutum tutarlılığı sağlamalarına ve dahası burjuvaziden, burjuva ideolojik, siyasi, kültürel çarklardan özgürleşmelerine imkan yoktur.

Anti-AKP'cilik, antipolitik islamcılık itilimiyle o şovenist ve demagojik uçurum metnine imza atan ve yüreğinin ezilenlerle birlikte çarptığına inanan, bundan onur ve mutluluk duyan her insan şuna açık seçik bir cevap vermelidir?

Neden Kürt ulusunun resmi inkarı devam etmelidir?

Neden Kürtçe eğitim olmamalıdır?

Neden Kürt halkının kendini yönetme hakkı olmamalıdır?

Neden köy isimleri, kent isimleri, insan isimleri, bitki isimleri, kuş adları, kitap, dergi adları, renk adları Kürtçe olmamalıdır?

Neden roman, öykü, şiir Kürtçe yazılıp baskıya uğramaksızın basılıp dağıtılmamalıdır? Neden Kürtçe tiyatro oyunları sahnelenmemelidir? Neden Kürtçe yayın yapan televizyonlar, radyolar olmamalıdır?

Neden Kürt halkını temsil eden bir bayrak olmamalıdır?

Ya da şöyle soralım:

Neden bu saflaşmada Türk halkının yüz akı olan Mustafa Suphilerle, Ethem Nejatlarla, Deniz Gezmişlerle, Mahir Çayanlarla, İbrahim Kaypakkayalarla birlikte değil de, Türk halkının utancı olan Mahmut Esat Bozkurtlarla, Nihal Atsızlarla, Demirellerle, Kenan Evrenlerle, Tansu Çillerlerle, Abdullah Çatlılarla aynı saftasınız?

Bir halkın ulusal kimliği, dili nedeniyle; bir bireyin cinsel kimliği nedeniyle; bir topluluğun dinsel inancı nedeniyle suçlu, günahkar ilan edilmesi ahlaksızlık değil midir? Engizisyon kültürü ahlakında insani olan bir şey var mı? Faşizmi, engizisyon kültürünün kapitalist üretimi saymak gerçeğe çok mu aykırı olur?

Biz Lozan Anlaşmasının emperyalist işgalci devletler karşısında Türk ulusal haklarını tanıyan maddelerinin arkasındayız; Kürt ulusal haklarını yadsıyan, Kürdistan topraklarını emperyalist, ilhakçı amaçlarla parçalayan maddelerini reddediyoruz; bugün Türk ve Kürt halkların eşit haklarına dayalı adil, demokratik bir anlaşma yapmalarından, örneğin devrimci işçilerin-emekçilerin yönetimindeki halk cumhuriyetleri birliği kurulmasından yanayız diyemiyorsunuz? Neden?

Tersini söylemenin, şovenizmi ve bir adım ötesi ırkçılığı ürettiğini görmek gerçekten mi zor? ABD'den AB devletlerine, Türkiye kentlerinden Japonya'ya göçmen işçi ve mülteci göçmen düşmanlığı aynı "egemen ulus" zihniyetinin ürünü değil mi? Böyle bir zihniyete destek olmak insan için ezilenlerin kurtuluşuna en rezil biçimde yabancılaşmadan başka bir sonuç üretebilir mi?

TKP'nin şovenist, Türk sermaye oligarşisinin sömürgeci çıkarlarına kitle desteği örgütleyen bildirisinde işçiler, ezilenler için bir talep var mı? İşçilerden, kadınlardan, gençlerden, emekçilerden soyutlanan bir "vatan" ne işe yarar, neden kıymetlidir?

O şovenist zehirle imal edilmiş imza metninde neden faşizm ve faşizme, ırkçılık ve ırkçılığa karşı savaşıma, şovenizm ve şovenizme karşı mücadeleye dair tek bir söz, direniş ve mücadele çağrısı yok? Neden politik özgürlük talebi; sermaye oligarşisinin, bugün politik islamcı faşist şeflik rejimiyle yönetilen devletinin yerle bir edilmesi, yerine işçi-emekçi devleti kurulması için mücadele çağrısı yok?

Bu "cumhuriyet devleti" tarihi boyunca işçilere, emekçi köylülere, yoksullara, komünistlere, reformcu sosyalistlere, ilerici, antifaşist, sosyalist aydınlara, devrimci işçilere, gençlere kan kusturma çizgisinde hareket etmedi mi? Kürt halkını, halklarımızın Alevi inancından kesimlerini katliamlardan geçirmedi mi? Rumların, Ermenilerin dükkanlarını, evlerini yağmaladığında, katliam yaptığında bile suçlu olarak sosyalist, ilerici aydınları tutuklamadı mı?

Tarihe, tarihsel olgulara bir parça bile "soldan" bakamayan bir aydın, bir sanatçı ezilenlerle omuz omuza durabilir mi?

Palavra radikali, üst sınıf kibirli, ezilen halkların ve ulusal toplulukların demokratik haklarının, dolayısıyla halkların kardeşliğinin şovenist düşmanı Güler-Okuyan TKP'sinin o utanç uçurumundan çıkmak, kaderini işçilerin ve ezilenlerin kaderiyle birleştirme duygusu, isteği, heyecanı, sevinci taşıyan her aydının, her sanatçının tutarlı olmasının ve kendine saygısının yegane kanıtıdır.

İmzacıların tümüne değil fakat ezici çoğunluğuna çağrımızı bir kez daha yineleyelim: Uçurumdan çıkın! O şovenist metinden imzanızı çekin. Kürt halkının ve mevcut devlet sınırları içinde yaşayan ulusal toplulukların demokratik haklarının düşmanı olmak gibi dehşetle hatırlayacağınız, size asla onur kazandırmayacak bir tutumda ısrar etmeyin. Bu halk aydını, halk sanatçısı olmanın gereğidir.