21 Kasım 2024 Perşembe

Tezer gerçek olsa, ne olurdu?

İmamından öğretmenine, polisinden babasına işledikleri suçlar karşısındaki aymazlıkları, rahatlıkları, yalanları, sırıtmaları ya da takım elbiseli pişmanlık gösterileri öfkenizi daha da büyütmüyor mu? Benimkini büyütüyor. Eminim ki, sizinkini de büyütüyor. Tezer'i siz de tanısanız, benim gibi hissedeceksiniz: "Adalet yok ki, bizim için her yer düşman toprağı."

Küçük Eylül ile ilgili haberleri okudukça beynimde dolanıp duruyor bu söz.

"Aile" başta olmak üzere, okul, sokak, meydan, bakkal, çakkal her yer düşman toprağı kadınlar ve çocuklar için.

Güzelim Eylül.

Sakın unutmayın, o kapkara gözlerini, elleri belinde çekilen fotoğrafını.

Ankara'da cansız bedeni bulundu. Bu topraklarda binlerce çocuğun başına gelen vahşeti yaşadı Eylül de.

İnsanın söylemeye dili varmıyor. Utanıyorum yazmaya, söylemeye.

Siz utanmıyor musunuz insanlığınızdan haberi dinlerken, okurken, paylaşırken?

"Cinsel istismar" diyebiliyorum sadece. Sanki ayrıntıları örtüyor gibi kelime. Daha mı kolay söyleniyor!

Leyla'dan ise haber yok. Günlerdir kayıp. Sonra Hatay'dan bir haber düşüyor internet sitelerine; "Bir çocuk daha kayboldu." Bu kez, 6 yaşındaki engelli Ufuk.

"Hayır, olmasın. Olmasın" diye dua ediyorum kutsal kabul ettiğim ne varsa.

Ama…

Leyla ile Ufuk'un başına gelebilecekleri tahmin etmek zor değil, biliyorsunuz.

Niye mi?

"Adalet yok ki, bizim için her yer düşman toprağı."

Bu sözün sahibi bir roman karakteri.

"Keşke" diyorum, "Keşke, bir roman karakteri olmasaydı da Tezer, tarihin şu anında, şimdi, hemen gerçek olsaydı, adaleti sağlasaydı" diyorum.

Tezer, gerçek gibi "Sana güveniyorum, bir sana" derken yakalıyorum kendimi.

Kim mi Tezer?

"Elim Sende"* romanının bir karakteri.

En çok Tezer dikkatimi çekiyor. Ana karakter, Lal ile Boran ama benim gözüm hep Tezer'de. Küçük Eylül ile ilgili haberleri okuduktan ve küçük Leyla ile Ufuk'un başına gelebilecekleri bir kez daha anladıktan sonra daha çok bağlandım O'na.

Tezer, arkadaşı Özge ile birlikte kadınlar için adaleti sağlıyor. İkisinin de büyük yaraları var: Sebebi ebetteki erkek şiddeti.

Biliyorum, bu yazıyı okuyan birçok kişi, itiraz edecek, başta da erkekler.

Yine biliyorum ki, ne hissettiğimi, ne demek istediğimi kadınlar anlar.

Sorum şu: bir kadın ya da çocuk katili, tecavüzcüsü cezalandırıldığında, gerçek adalet yerini bulduğunda içiniz ferahlamış olmaz mı?

Benim olur.

Eminim ki, sizin de olur. Çünkü yaralanan, kanayan biziz, birbirimizi en çok yaralarımızdan tanırız. Ve ancak biz yaralarımızı sağaltırız.

İşte, Tezer içimizin yangınına su serpiyor, yaramızı sarıyor.

"Keşke, Tezer gerçek olsa" diyorum.

Bir de Lal var elbette. O da adaletin peşinde aynı yöntemle, başka yoldan.

"Evden çıkınca peşine takılan adamı önemsemedi, kopuğun tekiyse alırdı cevabını. 'Kadınlar silahlanmalı' demişti bir toplantıda. 'Taciz, tecavüz fark etmez; hepsini vurmalı.' Suç-ceza ilişkisi, adalet ilkesi... Bunlar yetmezdi kadın ruhundaki hasarı anlamaya."

Erkek şiddetinin kadın ruhunda yarattığı tahribatı ne onarır?

Bir düşünün.

Ne onarır?

Elbette biliyorum; erkek şiddetinin nedenlerini, kökenlerini. Yıllardır okuyorum, yazıyorum bu konuda.

Elbette biliyorum; kadın ve çocuk katili, tacizcisi erkekler tek tek ölse, şiddet son bulmayacak.

Ancak, erkek şiddetinin, vahşetinin içinde bulunduğumuz sistemin doğrudan bir sonucu olduğunu "teorik" olarak kabul etmek, kadın ve çocuklara yönelik bu vahşetin, bu cinayetin içinizde yarattığı yangını söndürmeye yetiyor mu?

Benim yetmiyor.

Eminim ki, sizin de yetmiyor.

İmamından öğretmenine, polisinden babasına işledikleri suçlar karşısındaki aymazlıkları, rahatlıkları, yalanları, sırıtmaları ya da takım elbiseli pişmanlık gösterileri öfkenizi daha da büyütmüyor mu?

Benimkini büyütüyor.

Eminim ki, sizinkini de büyütüyor.

Tezer'i siz de tanısanız, benim gibi hissedeceksiniz:

"Keşke Tezer gerçek olsa" diyeceksiniz.

Ve ondaki haşarılığı, isyankârlığı, vefakârlığı ve insanlığı çok seveceksiniz.

Erkek şiddetinin toprağını kurutuncaya kadar mücadele edeceğiz, sokaklara çıkacağız, adliye koridorlarında adalet arayacağız.

Bunları yapmaya devam edeceğiz.

Ama…

Bu ölümlerin ve vahşetin önüne nasıl set çekeceğiz?

Nasıl hayatta kalacağız?

Tezer gerçek olsa, ne olurdu?

Bir düşünün!

*Elim Sende; Sami Özbil'in Ceylan Yayınları'ndan çıkan son romanı.