7 Nisan 2025 Pazartesi

Temelli: Ekonomik çöküşe rağmen Şimşek palavralara devam ediyor

Meclis'te basın toplantısı düzenleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Temelli, Makro İstikrar Programı ile iktidarın makro bir yıkıma imza attığını söyledi. "Ortada ücretli yoksulluk vardır, derinleşen yoksulluk vardır. Geçim sıkıntısı, enflasyon ve işsizlik vardır" diyen Temelli, bu çöküşe rağmen Şimşek'in palavralara devam ettiğini söyledi. 

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis'te basın toplantısı düzenledi. Bayramda meydana gelen trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin ailesine başsağlığı dileyen Temelli, tutsakları selamladı. 

'TÜRKİYE EN KIRILGAN EKONOMİYE SAHİP'
Küresel krizin derinleştiğini söyleyen Temelli, "Son Trump etkisiyle beraber gümrük vergileri düzenlemesiyle başlayan etki dalga dalga yayılıyor. Dünya borsalarındaki düşüş dramatik bir hal almış durumda. Diğer yandan Ortadoğu'daki savaş kesintisiz bir şekilde devam ediyor ve dünyanın birçok yerinde de inanılmaz bir savaş hazırlığı var. Düşük yoğunluklu 3. dünya savaşı adeta yüksek yoğunluklu olmanın eşiğine gelmiş durumda. Bu gelişmelerin ekonomi üzerindeki etkileri olumsuz ve derin. Ekonomideki kriz hali en çok hangi ülkeyi etkiler derseniz, en kırılgan ülkeyi etkiler. En kırılgan ülke kim? Kuşkusuz Türkiye. Türkiye en kırılgan ekonomiye sahip ülke. Bu konuda liderliği kimseye bırakmıyor. Arjantin daha kırılgandı, orada işler düzeldi ama Türkiye'de işler bir türlü düzelmiyor. TÜİK mucizeler yaratsa da gerçek enflasyon düşmüyor. TÜİK mucizeler yaratsa da işsizlik düşmüyor, cari açık kapanmıyor. Yoksulluk ve sefalet endeksleri ortada. Ekonomideki hangi alana bakarsanız bakın bu kırılganlığın etkilerini görmeniz mümkün. Böyle bir kriz ortamından Türkiye ekonomisi de çok daha ciddi ölçüde etkileniyor" dedi. 

'MAKRO İSTİKRAR PROGRAMI DEDİLER MAKRO BİR YIKIMA İMZA ATTILAR'
İktidar yanlısı TÜİK'in tepki toplayan gerçek dışı verilerinin "rezalet" ve "kabul edilemez" olduğunu belirten Temelli, "Açıklamış olduğu enflasyon rakamları, Merkez Bankası beklentilerinin bile altında kalıyor artık. Dolayısıyla eş güdüm bile aralarında yok. Yani bir yalan eş güdümünü bile yönetemiyorlar. İTO'nun ve ENAG'ın rakamları ortada, çarşı ve pazardaki zamlar, hayat pahalılığı ortada ama TÜİK inanılmaz bir rezalete imza atmaya devam ediyor. Merkez Bankası da sürekli tahminlerini güncelliyor. Tabii hep yukarıya doğru bu tahminler güncelleniyor. Yüzde 42,5 olan faiz, gecelikte yüzde 46'ya çıktı. Yıl sonu enflasyonu da her ay yeniden tahminlerle yukarı doğru güncelleniyor. Yani ortada ciddi bir başarısızlık söz konusu. MB Başkanı ortada yok. TÜİK'in açıkladığı rakamları bile savunamayacak hale gelmiş. Ama ortada Mehmet Şimşek var. Biraz önce televizyonlarda Tarım ve Orman Şurasında konuşuyordu. İnsan hayrete düşüyor. Yaklaşık 2 yıldır, yani 22 aydır iş başında ve bir dezenflasyon programı sürdürdüğünü söylüyor. 'Dezenflasyon programımız başarılı olmuştur' diyor. Enflasyon rakamları açıklanalı daha bir hafta olmadı. Yıllık enflasyon yüzde 38, Mehmet Şimşek göreve geldiğinde yıllık enflasyon yüzde 38 idi. 22 ay boyunca dezenflasyon programı uygulanmış ama enflasyon TÜİK'e rağmen gerilememiş. Durum bu kadar vahim. CDS birimi yükselmiş hala Mehmet Şimşek diyor ki programımız başarılı. Bunu Tarım ve Orman Şurasında söylüyor. Ben buradan bütün çiftçileri uyarıyorum: Felaket yakındır aman tedbirinizi alın. Eğer bunu şurada konuşuyorsa yakında çiftçileri bir felaket bekliyor demektir. Hiçbir tahminleri tutmadı, hiçbir programlarında başarılı olmadılar. Bahaneyi hep hala 4-5 yıl önce yaşadığımız Covid'de buluyorlar. Pandemi sürecinin etkisiyle ekonomi bu haldeymiş. Üzerinden bunca yıl geçmiş, hala açıklamalarını buna sığınarak yapmak zorunda hissediyorlar. 'Makro İstikrar Programı' dediler makro bir yıkıma imza attılar. Evet, 22 ay sonunda bu program bir yıkım yaratmıştır. Ortada ücretli yoksulluk vardır, derinleşen yoksulluk vardır. Geçim sıkıntısı, enflasyon ve işsizlik vardır. Aklınıza gelebilecek her türlü kriz göstergesi hayattadır. Ekonomi çökmüştür ama Mehmet Şimşek hala palavralarına devam ediyor. Biz buradan bir kez daha uyarıyoruz: Bu dezenflasyon programıyla başarılı olmanız mümkün değil. Bir ülkede gelir dağılımı bu denli bozuksa ve servet dağılımı bu haldeyse program çalışmaz, tam tersine işleri daha da kötü bir hale getirir. Servetlerine servet katanlar aslında enflasyondan da beslenmeye devam ederler. Nitekim öyle de olmaktadır. Sonuç itibariyle ekonomi çıkmaz sokakta debelenmeye devam ediyor" ifadelerini kullandı.

'HAYAT PAHALILIĞINA KARŞI TEDBİR ALMAKLA SORUMLU BAKANLAR ÇARŞI PAZARDA ALIŞVERİŞ YAPIYOR'
Bunun maliyetine işçiler, emekçiler, emeklilerin katlandığını söyleyen Temelli, şöyle devam etti: "Durum ortada. Bin liralık zammı bile bir lütuf gibi emekli ikramiyesinde emeklilere layık görenler, aslında ne emeklilerin ne de emekçilerin halinden anlamıyorlar. Anlamak da istemiyorlar. Tek halleriyle hallendikleri sermayedir, iş insanlarıdır, rant insanlarıdır. Yani bu rant ve talan düzenlerinin masasını oluşturdular. Bu han-ı iştiha doymak bilmiyor. Doymak bilmediği için de ülke ekonomisi her geçen gün daha kötü bir yere sürükleniyor. Buna karşı insanlar ne yapacak, tepki verecek. En önemli tepkilerden biri, dünyanın her yerinde de olduğu gibi en güçlü sivil itaatsizlik eylemlerinden biri de boykottur. Güçlü bir boykot ortaya çıktı. Bu bir tüketici hakları mücadelesidir. Nasıl emekçiler grev haklarıyla ayakta durmaya çabalarsa, tüketici hakları mücadelesi de kendisini bu tür boykotlarla ortaya koyar. Sendikal hakları kısıtlayanlar, şimdi tüketici haklarını kısıtlamak adına boykot yapanlar ya da boykot çağrısı yapanlar için suç duyurusunda bulunuyorlar. Yani ekonomi o denli felaket durumda ki bu boykotlara karşı ellerinden gelen yegane şey yine yargı ve polis marifetiyle bunları suçlu ve kriminal hale getirmek. Oysa boykot meşru bir haktır, başarılı da olmuştur. Önemli olan burada bakanların çarşıya pazara koşması değildir. Zaten çarşı pazara ne kadar yabancı olduklarını alışveriş yaparkenki hallerinden belli. Dünyadan bihaberler. Çünkü bir elleri yağda bir elleri balda. O han-ı iştihadan onlar da yararlanıyor. Onlar da beraber yiyorlar. Dolayısıyla çarşı pazar ne, alışveriş ne haberleri yok. Öyle şaşkın ördek gibi alışveriş yapıyorlar. Akıllarınca boykot kırıcılık yapıyorlar ama boykot tabii ki etkisini göstermiştir. Zaten o telaş da bunu ortaya koyuyor. Bakanlara ve hükümete düşen bu tür tiyatrolara alet olmak değildir. Onlara düşen, neden boykot olduğunu araştırmak, ilgili düzenlemeleri yapmak, tüketicilerden ve emekçilerden gelen tepkilere uygun olumlu yanıtlar üretmektir. Hayat pahalılığı var. Hayat pahalılığının nedeni bu ekonomi politikaları ise buna tedbir almakla sorumlu bakanlar çarşı pazarda alışveriş yapıyor. Onlara şu dersi vereyim: Siz alışveriş yaptıkça enflasyon artar. Alışverişle değil tüketici haklarına saygıyla ancak adım atabilirsiniz."

'TÜRKİYE'NİN BUGÜN SİYASETTE YOL ALABİLECEĞİ EN ÖNEMLİ GÜZERGAH BELİRLEYİCİSİ KENT UZLAŞISIDIR'
Ekonominin krizde olduğu kadar siyasetin de krizde olduğunun altını çizen Temelli, "Çünkü bir ülkede siyasi kriz derinse, ekonomiyi tetikler ve ekonomik krizi ortaya çıkarır. Tersi de doğrudur. Bir ülkede ekonomik kriz ne kadar derinse, siyasi kriz de o kadar derinleşir. Türkiye çoklu kriz ortamında hem siyasi krizini derinleştiriyor hem de ekonomik krizin içinden çıkamıyor. Bunun birçok nedeni var. En önemli nedeni siyasi özgürlük konusunda Türkiye'nin sınıfta kalması. Türkiye'de siyasi özgürlük yok. Siyasi özgürlüğün olmadığı yerde, herhangi bir hak savunusundan bahsetmemiz mümkün değil. Mart ayında insan hakları ihlalleri konusunda yeni bir rekor kırıldı. Gözaltı sayılarına baktığımızda, gözaltına alınanlara yapılan muameleye, işkenceye, orantısız güç kullanımına ve çıplak aramaya baktığımızda içler acısı bir haldeyiz. Nasıl ekonomi içler acısı bir haldeyse, yargımız ve siyasetimiz de aynı içler acısı tabloyu ortaya koyuyor. Bu siyasi krize kriz eklemeye devam ediyoruz. 19 Mart aslında yeni bir zirve oldu siyasi kriz konusunda. 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'na yönelik operasyonla beraber şunu anladık ki Türkiye'de siyaset özgürlükler yoluyla güzergah belirlemek yerine, iktidar marifetiyle tüm özgürlükleri yok eden bir yerden yol belirmeye çalışıyor. Kent uzlaşısını bir kriminal kavrama çevirdiler. Oysa Türkiye'nin bugün siyasette yol alabileceği en önemli güzergah belirleyicisi kent uzlaşısıdır. Sadece kent uzlaşısına değil her alanda uzlaşıya ihtiyacımız var. Meclis'te, sokakta, fabrikada, tarlada, nerede bir kriz varsa, o krizi çözmenin yegane yolu demokratik toplum anlayışıyla uzlaşılar yaratmaktır. Bir demokratik uzlaşı zeminine ihtiyacımız var. Nereden geldi bu çağrı? 27 Şubat'ta İmralı'dan geldi. Sayın Öcalan'ın çağrısındaki bu kavram gerçekten önümüzdeki siyasi süreç açısından çok önemli bir yol göstericidir. Yol gösterici olan bu demokratik uzlaşı meselesine hep birlikte katkı sunmamız gerekirken iktidar, bırakın uzlaşıyı, kent uzlaşısını bir suç unsuru haline getirmeye çalışıyor. İmamoğlu ve arkadaşlarını gözaltına alıyor, sonra tutukluyor. Adeta yeni bir kayyım senaryosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Adı konmamış bir kayyım düzeni her geçen gün yerleşiyor. Siyasi özgürlüklerin önündeki en önemli sorun bu" dedi. 

'BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM ÇAĞRISI TÜRKİYE'NİN EKONOMİK KRİZDEN NASIL ÇIKACAĞINI DA TARİF EDİYOR'
Mehmet Şimşek'in katıldığı konferansta sarf ettiği "Rezervler kullanılmak içindir" sözüne tepki gösteren Temelli, şöyle devam etti: "En son nerede kullanılmış bu rezervler? 19 Mart'ta ortaya çıkan siyasi krizin yaratmış olduğu ekonomik türbülansa karşı yaklaşık 28 milyar dolar rezerv kullanılmış. Sen 128 milyar dolarlık kaybı telafi etmek için geldin, bir program yaptın ve insanların canını okudun. Yapmış olduğun vergi zamlarıyla, enflasyonla ve doları primlemekle bir rezerv biriktirdin. Bunun için mi? 19 Mart anlayışına, zihniyetine, darbesine karşı bu rezervleri kullanmak için mi biriktirdin sen bu parayı? Halkı bu denli yoksulluğa mahkum edip sonra dolar 1 lira daha artmasın diye baskılamak için mi kullandın? Evet, bunun için kullandın. Neden? Çünkü Türkiye'nin borcu 530 milyar dolar. Dolar 1 lira artarsa, 530 milyar lira bütçeye yük biner uzun vadede. O bir lira artmasın diye işte 28 milyarı çarçur ettiler. Peki, bunun nedeni ne? Siyasi krizdir, siyasi özgürlüklerin yok sayılmasıdır. Oysa bir çözüm var. 27 Şubat'ı o yüzden bir kez daha dile getirmek istiyorum. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aslında Türkiye'nin içinde bulunduğu bu siyasi krizden çıkış için çok önemli bir yol gösterici olduğu kadar, ekonomik krizden nasıl çıkılacağını da tarif ediyor. Barış diyor. Yani savaştan kaçınmanın, savaş maliyetlerinden kaçınmanın, bu şiddet girdabında çıkmanın yolunu gösteriyor."