19 Nisan 2024 Cuma

Sendikalaşma oranları bize ne söylüyor?

AKP'nin arka bahçesi ve toplumsal taban oluşturmada rol ve işlev üstlenen sendikaların, işçileri üye yapsa bile işçilerin haklarını savunan bir sendikal sistem istemediği açık. Sendikaların biçimsel, grev hakkının kağıt üzerinde olduğu, patronların istediğini yapan sendikalar tablosu var karşımızda. Bu tablonun değiştirilmesi mücadeleci, devrimci sendikaların temel görevleri arasında yer almalıdır. Gerçek sendikal hareketin, taban hareketinin örgütlenmesi ve geliştirilmesi ihtiyacı hiç bu kadar yakıcı olmamıştı.

Türkiye'de 2019 Ocak ayı işkollarında çalışan işçi sayısı ve sendikaların üye sayıları açıklandı. Resmi Gazete'de yayımlanan tebliğe göre; Türkiye genelindeki 13 milyon 411 bin 983 işçiden, 1 milyon 859 bin 38'inin sendikaya üyeliği bulunuyor. Bu verilere göre her 100 işçiden 86'sı sendikasız olarak çalışıyor.
 
Sendikalı işçilerin 975 bin 300'ü Türk-İş, 684 bin 144'ü Hak-İş, 171 bin 428'i DİSK, 839'u Tüm-İş, 372'si Birlik-İş ve 26 bin 955'i bağımsız sendikalara üye.
 
172 SENDİKADAN 55'İ BARAJI GEÇTİ
 
Bakanlığa kayıtlı 172 sendikadan sadece 55 sendika yüzde 1 olan işkolu barajını aştı. Bunlardan 32'i Türk-İş'e, 18'i Hak-İş'e, 5'i de DİSK'e bağlı sendikalar. Buna göre, DİSK'ten Lastik-İş, Birleşik Metal-İş, Güvenlik-Sen, Genel-İş ve TEKSTİL sendikaları TİS yapmaya yetkili. Bağımsız sendikalardan ise yalnızca 1'i barajı geçebildi ve TİS yetkisi aldı.
 
2016 yapılan yasal düzenleme ile barın altında kalan sendikalara iki yıllık süre verilmişti. Bu süre 2019 Ocak ayı itibariyle sona erdi. Böylece önümüzdeki dönem yüzde 1 barajın altında kalan sendikaların TİS yetkileri de kalkmış oldu.
 
Sermaye ve devlet her zaman işçilerin örgütlenmesi, TİS ve grev yapmasını yasaklamadan yana oldu. 12 Eylül faşist darbesinden sonra dönemin TİSK başkanı Halit Narin, "Bugüne dek işçiler güldü artık gülme sırası bizde" demişti. Darbeci generallerin ilk işi grevleri yasaklamak ve Türk-İş dışında sendikaların kapısına kilit vurmak olmuştu. O günden bu güne patronların gülmesi bitmedi, işçilerin de yüzü gülmedi.
 
Sendikalar, grev ve TİS yasasında yapılan değişiklikler sırasında AKP sendikalaşma önündeki engelleri kaldırdığı propagandası yapıyordu. AKP'nin tüm diğer sözleri gibi bunda da tersi oldu.
 
Sendikalaşmak görünürde serbest ancak fiilen yasak. Eğer patonların çıkarlarını savunan sendikalarda örgütlenmek istersen bunun olanağı oluyor. Aksi halde işçiyi işten atmakla başlayan ve hiç bir yerde iş bulamaz duruma getirilmesi, açlığın pençesine atılmasıyla eşdeğer.
 
Patronlar ve faşist rejim, sendikaların görüntüde olmasını istiyor. Aslında kendi denetim ve yönetiminmde sendikaların olmasını da istiyor. Çoğu işyerinde sendiklaşmak isteyen işçiler patronların "sendikalı olacaksanız benim istediğim sendikada örgütlenin aksi halde buraya sendika sokmam" dediğini yaygın olarak duyarız.
 
Patron sendikaları bakımından grev hakkının olmadığı sendikal örgütlenmenin "aidat kaynağı" olarak görüldüğü gerçeğini gözardı etmemeliyiz. AKP, erteleme adı altında grev yasaklarını yaygın olarak kullandı. AKP döneminde 15 grev ertelendi/yasaklandı. Bunun da metal, şişe cam sanayi, taşımacılık gibi işkollarında uygulanması da dikkat çekicidir. En fazla kar eden ve işgücünün ucuz olduğu işletmeler.
 
Zaten Erdoğan patronlara güvence vermek ve OHAL'e karşı çıkışların önünü kesmek için, "Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Hayır, burada greve müsaade etmiyoruz" dememişmiydi. Sendikalı olmak ve grev hakkı sermaye faşizm bakımından görüntüyü kurtarmak ve işçileri denetim altına almak için bir araçtır.
 
Yukarıdaki rakamalar işçi sayısındaki artışa karşın sendikalı işçi oranının düştüğünü gösteriyor. Rakamlar Saray'ın arka bahçesi Türk-İş ve Hak-İş, sendikalarının büyümesinin doğrudan devlet desteği ile şişirildiğini, işçilerin ve kamu emekçilerinin mücadeleci sendikalara akış eğilimini kesmek için kullanıldığını gösteriyor. İktidar yanlısı sendikaların belli bir üye sayısı korunarak bir çeşit "aidat ve maaş" rüşveti olarak üye yapmasının teşvik edildiğini söylüyor. Tüm bunlaraın kontrollü ve sınırlı olduğunu da eklemeliyiz. Nihayetinde işçilerin yüzde 86 gibi ezici bir çoğunluğu sendikasız.
 
Özellikle Hak-İş'in AKP döneminde şişirildiği bu sendikanın AKP'nin ideolojik hegamonyasının aracı olarak kullanıldığı herkesin malumu. Hak-İş son yıllarda üye saysını kat kat artırmış. Gerçekte devlet ve sermayenin işbirlikçisi sendikarın artması işçilerin günlük ve gelecekteki çıkarlarını savundukları için değil iktidar sayesinde bu orandadır.
 
Örneğin DİSK'te ve diğer mücadeleci sendikalarda örgütlenmek neredeyse işten atılmakla eş değer görülüyor. DİSK denilince akla TİS hakkı ve grev geliyor. DİSK ve bağlı sendikaların üye sayılarını artiş olmamasında bu bir faktördür.
 
Sendikalarda çöreklenmiş AKP/MHP uzantıları görevlerini yerine getirince ödüllendiriliyorlar. İnşaat işçilerinin sendikaları gibi mücadeleci sendikalarda örgütlenip hak arayınca işten atma, gözaltı, cop, hapishane temel bir yöntem olarak kullanılıyor.
 
Eğer Limter-İş gibi bir sendikada örgütlenirsen işten atılman için yeterlidir. Tersine AKP'li Hak-İş'e bağlı Liman-İş'te örgütlenirsen ve duruma boyun eğersen bir sorun yok. Hatta sendika başkanı kendisini 80 bin lira aylığa bağlaması yetmezmiş gibi oğlunu da  şube başkanlığına yükseltti. Babası gibi 80 bin lira maaşa bağlandığı, babadan oğula geçen miras koltıuğu olarak görülen bir sendikanın sendika mı şirket mi olduğuna siz karar verin.
 
AKP'nin arka bahçesi ve toplumsal taban oluşturmada rol ve işlev üstlenen sendikaların, işçileri üye yapsa bile işçilerin haklarını savunan bir sendikal sistem istemediği açık. Sendikaların biçimsel, grev hakkının kağıt üzerinde olduğu, patronların istediğini yapan sendikalar tablosu var karşımızda. Bu tablonun değiştirilmesi mücadeleci, devrimci sendikaların temel görevleri arasında yer almalıdır. Gerçek sendikal hareketin, taban hareketinin örgütlenmesi ve geliştirilmesi ihtiyacı hiç bu kadar yakıcı olmamıştı. Kriz koşulları birleşik taban hareketinin örgütlenmesi için de bir fırsata dönüştürülebilir.