Saygılı: Mücadelemiz tersane patronlarına adım attırdı, birleşik mücadeleyi yükseltmeliyiz
Tersaneler bölgesinde yıllardır mücadele yürüten Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kanber Saygılı, tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinin sebeplerini ve mücadele araçlarını aktardı. Birleşik mücadelenin önemine dikkat çeken Saygılı, 15-16 Haziran ruhunu kuşanma, rehber edinme ve bugünün koşullarını değiştirmek gerektiğinin altını çizdi.
Tuzla tersaneler bölgesinde son iki ayda 9 işçi, iş cinayetinde katledildi. Patronların gereksiz gördüğü için işçi sağlığı ve güvenliği önlemi almaması, bağımsız olması gereken İSİG uzmanlarının patronlardan maaş alması ve bunun doğrultusunda objektif davranamaması, ağır koşullarda çalışan işçilerin işi vaktinden önce çıkarması için yapılan baskılar, yetersiz beslenme koşulları iş cinayetlerinin nedenleri arasında sıralanıyor.
İş cinayetleriyle nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda eylemlerini artıran DİSK'e bağlı Limter-İş Sendikasının çağrısıyla 22 Haziran'da Tuzla İçmeler'de devrimci sendikalar caddeyi trafiğe kapattı, son iş cinayetinin yaşandığı Ada Tersanesi önüne polisin saldırısını yok sayarak yürüdü ve açıklama yaptı.
Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, iş cinayetleriyle mücadeleye ilişkin Özgür Gelecek'in sorularını yanıtladı. Saygılı'nın yanıtları şöyle:
'YILLAR SÜREN MÜCADELEMİZ SONUCU PATRONLARA ADIM ATTIRABİLDİK'
Tuzla Tersane bölgesinde ardı ardına iki işçi yaşamını yitirdi. Kısaca Tersane bölgesinde neler yaşanıyor, sizin çalışmanız ne aşamada aktarabilir misiniz?
Tersanelerde yıllardır mücadelemiz sonucunda patron ve taşeronlara bir takım adımlar attırabildik. Ama nihayet temel sorun ve çelişki yerli yerinde duruyor; taşeronluk sistemi çok yaygın, işçi sağlığı ve iş güvenliği, örgütsüzlük. İşçilerin örgütsüzlüğü patronların, taşeronların elini güçlendiriyor.
'İŞ CİNAYETLERİNİN MÜSEBBİBİ TAŞERONLUK SİSTEMİ VE TERSANE PATRONLARI'
İşçi sağlığı ve iş güvenliği malzemeleri maliyeti artıran, gereksiz masraf görülüyor. "Haydi haydi, çabuk çabuk" yöntemiyle işçilerin üzerinde baskı kuruluyor, gerekli önlemler de alınmayınca bu durum işçi cinayetlerini, uzuv kayıplarını tetikliyor. Gerekli önlemler alınmış olsaydı yaşamını yitiren arkadaşlarımız aramızda olacaktı. Zaten işçi sağlığı, iş güvenliği dediğin nihayetinde işçi hata yaptığı zaman tedbirlerini almak demektir. Yani işçi hata yaptığı zaman bunun bir cinayete, bir kazaya yol açmaması için alınan tedbirlerdir. Dolayısıyla bunun sorumlusu, müsebbibi tamamen taşeronluk sistemi ve tersane patronlarının kâr hırsı diyebilirim.
'İNŞAAT-İŞ SENDİKAMIZIN CİDDİ BİR DAYANIŞMASI VAR'
Eylemleriniz nasıl geçiyor?
Uzun dönemdir, tersanelerdeki yürüttüğümüz mücadelelerde, yaptığımız bazı eylemlerde özellikle İnşaat-İş sendikamızın bizimle çok ciddi bir dayanışması var. Geçtiğimiz günlerde Hidrodinamik Tersanesinde iş cinayeti yaşandı. Orada da yine İnşaat-İş'ten arkadaşlarımız eyleme katıldılar. Yalova Tersan Tersanesinde yaşanan iş cinayetini, İnşaat-İş, Dev Yapı-İş sendikamızla beraber protesto ettik.
'BİRLEŞİK MÜCADELENİN ÖNEMİNE, DEĞERİNE İNANIYORUZ'
İşçi sağlığı, iş güveliği için, iş cinayetlerine karşı gerekse de sömürüye karşı bir bütün mücadele, farklı iş kollarındaki duyarlı sendikalarımızla, ortak iş yapmak, birleşik mücadele yürütmek bizim açımızdan çok elzem. Zaten biz tüm yaşananları bertaraf etmenin yolunun da patronlara ve temsilcisi durumunda olan siyasi iktidara karşı mücadelenin birleşik mücadele olması gerektiği fikriyatındayız. Bunun çok önemli ve değerli olduğunu biliyoruz.
'DEV YAPI-İŞ VE İNŞAAT-İŞ ORTAK HAREKETİ MÜKEMMEL BİR YOL BULMA'
Bugün bir araya geliyoruz bu önümüzdeki süreçlerde daha büyük, birleşik mücadelenin doğmasına hizmet edebilir. En azından Dev Yapı-İş ile İnşaat-İş'in inşaatlardaki ortak hareketini de görüyoruz. Çok ciddi kazanımlar da söz konusu oluyor ve bunları önemli biliyoruz. Bir çoban ateşi gibi ama ileri ki süreçlerde mükemmel bir yol açma, yol bulma noktasında önemli adımlar olacak.
'İŞÇİ ARKADAŞLARIMIZ ÖRGÜTSÜZ OLDUĞU İÇİN ÇEKİNİYOR'
İşçi arkadaşlarımızın duyarlılığı artmaya başlıyor fakat yeterli değil. Çünkü korkuyorlar. Örneğin bir taraftan polis geliyor, fotoğraflarını çekiyor, diğer taraftan tersane patronların, tersanelerin kameraları söz konusu. Çekiniyorlar, çekinmekte de haklılar. Çünkü örgütsüzler. Örgütsüz olduklarından dolayı tek başına olduklarını düşünüyorlar. Daha önce birçok eylem yaptık, ne zaman ki kalabalık bir işçi kitlesi toplanıyor o zaman işçiler daha büyük katılım sağlıyor. Yani içlerinde daha iyi koşullarda çalışmak, daha onurlu bir yaşam isteği var. Çalışırken ölmek istemiyorlar. Ama bunu tek tek düşündüklerinden dolayı bu bir toplumsallığa dönüşmüyor şimdilik.
'RÜZGAR 15-16 HAZİRANDAKİ GİBİ BİZDEN YANA ESMİYOR'
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 53. yılı. Siz de işçi havzasında bir eylem yaptınız. 15-16 Haziran ruhuyla az önce söylediklerinizi birleştirdiğimizde ne yapmak gerekiyor sizce?
1970 15-16 Haziran sürecindeki gibi değiliz. Rüzgar sırtımızdan eserek bizi ileri fırlatmıyor. Ancak 15-16 Haziran sürecindeki işçilerin çalışma koşullarından daha ağır koşullarda çalıştığımız da memnuniyetsizliğin olduğu da bir gerçek. 15-16 Haziran grevlerden, işgallerden, direnişlerden doğarken aynı zamanda dünyada da emekten yana esen bir rüzgar söz konusu. Antiemperyalist mücadelenin geliştiği koşullar, devrimlerin yaşandığı bir dönem. Dünyayı sarsan kapitalizmin fay hatlarını kıran Sovyet devrimi söz konusu.
'15-16 HAZİRAN RUHUNU KUŞANMALI, REHBER EDİNMELİYİZ'
15-16 Haziran, birleşik bir mücadele ve de işçi renginin ağır bastığı bir eylem. Fakat etrafında bütün dostlarını toparladığı da bir süreç. Aslında birleşik mücadeleyi resmeden bir durum söz konusu. Bugün yasaların bile hiçe sayıldığı, kendi çıkardıkları yasalara dahi uymadıkları koşullarda fiili-meşru mücadeleyi önüne hedef olarak koymayan, onu bir rehber haline getirmeyen bir sendikal anlayışın mevcut ablukayı kırması, dağıtması mümkün değil. Dolayısıyla yeniden bir yapılanmaya, fabrika ayarlarına geri dönmeye ihtiyaç var. Toplumsal hareketin bastırılmasının ortasında 15-16 Haziran bir çıkıştı. Hem emek mücadelesi hem demokrasi mücadelesini birleştiriyordu. "Kahrolsun kapitalizm, kahrolsun emperyalizm" diyorlardı. Bunu bugün rehber edinmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Dolayısıyla 15-16 Haziranı sadece nostalji olarak anmak değil amacımız. Bugün yapılanlar biraz buna benziyor. Oysa onu yaşayan bir ruh olarak görmek, oradan yükselmek ve onun ruhunu kuşanmak gerekir. Zaten o bir yol ayrımıydı, çok büyük bir kilometre taşıydı ve birçok şeyi değiştirdi. Mesela orduculuğun yerine işçi sınıfına güven geldi ve devrimci hareketin de ayrışmasında, 50 yıllık reformizmden kopmasında önemli bir etken oldu.
'O GÜNKÜ KOŞULLARDA DEĞİLİZ AMA BUGÜNKÜ KOŞULLARI DA YAŞAMAMALIYIZ'
O ruhu kuşanmak gerekir diye düşünüyorum. Enginleri fethetme ruhunu kuşanamayan hiçbir örgütlenmenin, hiçbir sendikal örgütlenmenin geleceği kurtaramayacağı ortada. Milyonlarca işçi var, güvencesiz bir şekilde çalışan. Onların içerisinde devede kulak kalıyor sendikal örgütlenme. Bunun eksiklerini kendimizde aramamız gerekiyor. O günkü koşullarda değiliz ama bugünkü olmamız gereken koşullarda da değiliz.